Fotoğraf: Pixabay
BAYRAK YARIŞINDA SALİSENİN ÖNEMİ
Atletizm branşlarından ‘4×100’ bayrak yarışı hep ilgimi çekmiştir. O yarış halinde bayrağın saliseler içinde el değiştirmesi ve atletler arasındaki uyum, diğer branşlara göre bana daha etkileyici gelir. Ancak, izlemek dışında, bu branşın doğuşu hakkında ayrıntılı bilgim yoktu. Geçtiğimiz günlerde McKinsey uzmanlarının (Excellence kitabının yazarları) bir araştırmasını okuyunca, bir miktar araştırma da yaptım. ‘4×100’ bayrak yarışı deyip geçmemek gerekiyormuş!
Yaz olimpiyatı atletizm branşlarından olan 4×100 bayrak yarışı, eski Yunan’dan esinlenerek yaratılmış. Antik Yunan’da kuryeler/taşıyıcılar, mesajları elden ele, bir çubuğa sarılı olarak taşırlarmış. Biri belli bir yere kadar getirir, ardından bir başkasına teslim edermiş. Bu spor ilk defa 1912 yılında Stockholm Olimpiyatları’nda yarışlara dahil edilmiş. Bu, ilk öğrendiğim konu oldu.
İkincisi ise ABD’li atletlerin bu branşta gösterdikleri sıra dışı başarıyı ilk defa öğrendim. 20’nci yüzyıl boyunca olimpiyatlarda bu branşı Amerikalı sporcular domine etmiş. Ancak, bireysel başarılara rağmen ABD’li sporcular, 21’inci yüzyılda bir takım halinde başarıya ulaşamadılar. Yazarlar, bunu, tek bir gerekçeyle açıklıyorlar: “Bayrağı devretme sürecini kötü yönetme.”
2020 Tokyo Olimpiyatları buna bir örnek oldu. ABD’li atletler bayrağı devrederken senkronizasyonu sağlayamadılar ve takım finale bile yükselemeden yarışı kaybetti. Yazarlara göre, başarılı şekilde gerçekleştirilen, uyumlu bir “bayrak değişimi” sporculara 2-3 saniye civarında zaman kazandırıyor. Bu da çok hızlı atletlerin yarıştığı olimpiyat gibi yarışlarda sporcuya büyük olanak sağlıyor.
Son olarak şunu da söylemem lazım; McKinsey uzmanları, bu örneği, başarılı CEO görev teslimi için veriyorlar. 4×100 bayrak yarışlarında olduğu gibi doğru yönetilen, uyumlu ve takım ruhuna dayalı ‘lider devirleri’ şirketin sağlıklı yoluna devamına da olanak sağlıyor. Caterpillar’ın eski CEO’su bu dönem için şu yorumu yapmış: ‘Sonuçta bir CEO’nun görevinin en zor tarafı ayrılmaktır.’
SAKIP SABANCI’NIN TORUNLARA ÖZEL ÖZENİ
Bilgisayardaki dosyaları düzenlerken, 1990 yılına ait olduğunu düşündüğüm bir söyleşiye rastladım. Allah rahmet eylesin, Sakıp Sabancı ile yaptığım röportajın bir sorusunu ayrı dosyaya kayıt etmişim. Aradan çok zaman geçti, o zaman okumayanlar için sadece o sorumu ve yanıtını paylaşmak istiyorum.
Merhum Sakıp Bey ile, şimdi müze olan Emirgan’daki köşkünde röportaj yapmıştım. Sorum şu idi:“Toplulukta Sabancı soyadlı oldukça fazla akrabanızın çalıştığı biliniyor. Hepsinin hangi işte çalıştığını biliyor musunuz?”
Şaşırtıcı bir şekilde kim nerede, ne iş yapıyor diye saymaya başladı. Güler Sabancı’dan başladı, Ömer Sabancı’nın Sasa Genel Müdürü olduğu ile devam etti. Sonra, “Neden bir anda bütün torunları ve ne iş yaptıklarını sayıyorum, biliyor musun?” diye sordu ve yanıtını kendisi verdi: “Onlar, benim için çok önemli. Çünkü, nesil; paradan puldan, know-how’dan önemlidir. Her şeyden güçlü ve gerekli olan üçüncü nesildir. Onları izliyor, zaman zaman kahvelerini içmeye gidiyorum. Zaman zaman toplantıya çağırırım.
Onları Planlama ve Yönlendirme Konseyi’ne üye yaptım. Bu genç kuşağa özel dikkatim ve özenim vardır.”
Sakıp Bey, sadece torunlar ve kendi deyimiyle ‘hısımların’ gençlerini değil, profesyonellerin çocuklarını da takip ettiğini anlatmıştı. O zaman grubun en güçlü profesyoneli Genel Koordinatör Hasan Güleşçi idi. “Onun çocuklarını da takip eder, ne okuduklarını ne yapacaklarını merak ederim. İsterim ki, onların çocukları da bizim grupta çalışsınlar” diye anlatmış ve eklemişti: “Onun için planlama, yönlendirme konseyinde 15 tane benim torunlarım, 15 tane de profesyonel birlikte çalışır.”
Çok başarılı girişimci ve iyi bir insandı. Bu yazıyla birlikte tekrar anmış oldum. Allah rahmet eylesin, huzur içinde uyusun.
CHOBANİ, CİROYU YİNE 2’YE KATLADI
Geçtiğimiz günlerde Chobani’nin kurucusu sevgili Hamdi Ulukaya’nın röportajını okudum. CNN International’in web sayfasındaki röportajda, “2 milyar dolar yıllık ciroyu aştık” bilgisini vermiş. Bu röportajı okuyunca 2013 yılındaki sohbetimiz aklıma geldi. “Geçenlerde Fortune dergisi araştırma yapmış. ABD’de Google dahil, Facebook dahil startup’tan yani başlangıçtan 1 milyar dolara en hızlı gelen şirket biz olduk” diye anlatmıştı. 2008 yılında 20 milyon dolar olan cirosu 5 yılda 1 milyar dolara çıkarmıştı. 2013-2022 arasında ise 1 milyar dolar ciro daha eklemiş ve 2 milyar dolar yapmış. ABD gibi bir pazarda, üstelik gıda devlerinin olduğu bir sektörde ciroyu 2’ye katlamak çok önemli bir başarıdır. Sevgili Hamdi’yi tebrik ediyorum. Umarım Ayvalık Business Forum’a, olmazsa bir başka etkinliğimize katılır ve bu başarısının sırrını tekrar bizimle paylaşır.