Türkiye’de birleşme ve satın alma işlemleri, son 10 yılın hem adet hem de tutar açısından en düşük seviyelerinde seyrediyordu. Birleşme ve satın alma danışmanlığı alanında 25 yıldır hizmet veren, “sektörün lideri” olarak bilinen Ünlü & Co’nun Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Romano, 2025’te tablonun değiştiğini söylüyor.
Yabancı ilgisinin yanı sıra yerli oyuncuların da piyasaya girdiğini kaydeden Romano ile satın alma ve birleşme piyasasındaki son gelişmeleri, öne çıkan sektörleri ve şirket değerlemelerini konuştuk:
İLK 8 AYIN PERFORMANSI
Oluşan tabloyu anlamak için danışmanların içinde yer aldığı işlemlere bakıyorum. Çünkü, gerçek anlamlı birleşme ve satın almalarda danışmanlar tutuluyor ve onlara belirli bir ücret ödeniyor. Bunun yanında birtakım norm dışı işlemlere de dikkat etmek gerekiyor.
Örneğin, bir oyun şirketi için 3.5 milyar dolar gibi yüksek bir değerleme üzerinden işlem yapıldı. Bu tür işlemleri dahil edersek sektörün genel görünümünü olduğundan farklı algılayabiliriz. Üretim, hizmet ve perakende gibi konvansiyonel sektörlerdeki gelişmeleri anlamak için bu istisnai örnekleri dışarıda bırakmak daha doğru olur.
2002’den bu yana satın alma ve birleşme işlemlerini takip ediyorum. 2013’ten bu yana da özellikle danışmanlık alınarak yapılan işlemlere bakıyorum. Bu ayıklanmış ve çekirdek işlemlere baktığımız zaman, 2013-2018 arasında bazı yıllarda işlem hacmi 5 milyar dolara kadar çıkmış, ortalama ise 3.5 milyar dolar olmuş. 2018’den sonra ise ortalama rakam 2.5 milyar dolara gerilemiş. Özellikle 2023 ve 2024 yılları çok zayıf geçti. Hesaplamalarıma göre işlem hacmi 1.5 milyar dolar seviyelerine kadar düştü.
Bu yıl bazı işlemler henüz kapanmamış olsa da toplamda 4 milyar doları aşacağımızı düşünüyorum. Bu da 2025’i, son 10 yılın en güçlü yıllarından biri yapabilir. İşlemlerin içinde yabancı ve yerlilerin de payı bulunuyor.
DİKKAT ÇEKEN SEKTÖRLER
Son dönemde yapılan işlemlerde hem sektörler hem de alıcılar açısından baktığımda 4-5 büyük kategori öne çıkıyor.
Birincisi, son 5 yılda hızlı teslimat ve e-ticaret alanında önemli sayıda işlem gerçekleşti. Getir, Hepsiburada ve Trendyol’u dışarıda bırakırsak bile, Insider gibi teknoloji şirketlerine ciddi fon aktarımı oldu. Oyun tarafında da milyarlarca dolarlık işlemler yapıldı. Bunun son örneği de Dream Games oldu.
Ancak çok sayıda startup olmasına rağmen ne robotik, ne enerji teknolojileri, ne medikal teknolojileri ne de yapay zeka alanında henüz ‘unicorn’ seviyesine ulaşmış bir girişim çıkmadı.
İkincisi ise tedarik zincirinin yeni arayışlara girmesiyle ortaya çıkan işlemler oldu. Covid dönemine kadar dünyada “Biz istiyoruz, Çin veya başka üreticiler üretiyor” anlayışı hakimdi. Ardından sadece Covid değil, savaşlar ve jeopolitik kamplaşmalar gündeme geldi. Gümrük duvarları ve tarifeler arttı. Bununla birlikte çok kırılgan bir tedarik zinciri ortaya çıktı ve yeni tedarik merkezleri aranmaya başlandı. Türkiye de Fas ve Vietnam gibi bu yeni merkezlerden biri olarak öne çıkıyor. Büyük kuruluşlar, tedarik zincirinin bir parçası olarak Türkiye gibi ülkelerde satın almalar yapıyor.
Bunun yanı sıra, liman ve lojistik sektörü dikkat çekiyor. Liman işletmecileri lojistik şirketlerine, lojistikçiler de limanlara yatırım yapıyor. Herkes, lojistik zincirini tamamlamak istiyor. Türkiye’de de bu alanda ciddi hareketlilik yaşanıyor.
Üçüncüsü, teknolojiyi çok iyi kullanan üretim ve hizmet şirketleri ortaya çıkıyor. Örneğin, Burgeon adlı şirket, Fransız biyoteknoloji devi VIVACY tarafından satın alındı. Burgeon, yüz estetiğinde kullanılan yüksek teknolojiye dayalı bir dolgu üretiyor. Katma değerli üretim yaptığınızda, dünyanın neresinde olursanız olun, global alıcıların ilgisini çekebiliyorsunuz.
YERLİ OYUNCULAR DEVREDE
Türkiye’de üretim yapan, markalı ya da markasız perakende şirketlerine yabancı ilgisi şu anda neredeyse yok. Bunun nedeni, hem kırılgan makroekonomik ortam hem de satın alma gücünün azalması.
2004-2008 döneminde neredeyse tüm perakende şirketlerine yabancı fonlar yatırım yapmıştı. Ancak, yaklaşık 10 yıldır bu fonlar Türkiye’ye girmiyor. Oluşan boşluğu yerli alıcı grupları dolduruyor. Bu şirketler, sadece yerli şirketleri değil, Türkiye’den çıkmak isteyen yabancıların varlıklarını da satın alıyorlar. Bu alımları genellikle “fırsat yatırımı” olarak görüyorlar. Ayrıca, faaliyet gösterdikleri işlerinden iyi kazanç sağlayan kurumlar da yeni alanlara yöneliyor.
Markalar buna faaliyet alanı seçkilerini güçlendirme olarak bakıyor. İşlem büyüklükleri ortalama 50 milyon dolar gibi görece küçük olsa da sayı bakımından oldukça fazla işlem yapılıyor. Zaten 2025’i son 10 yılın en iyi yılı haline getiren de yerlilerin hız kazanan satın almaları oldu. Son 2-3 yılda pek aktif olmayan yerli yatırımcılar, bu yıl piyasada daha güçlü şekilde devrede.
İŞLEM ADETLERİNDE 10 YILLIK KIYAS
Son 10 yılın işlem adetlerine bakıldığında hem değişim var hem de yok. Eğer bir danışman, üstlendiği her 4 projeden 1’ini sonuçlandırıyorsa bence başarılıdır. Her 3 projeden 1’ini sonlandırabiliyorsa, çok başarılıdır. Çünkü, şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Her danışmanlık şirketinin elinde ortalama 30’a yakın proje bulunur.
İyi dönemlerde daha çok proje ve yetki alıyoruz, çünkü satmak daha kolaydır. Zor dönemlerde ise işi alırken daha seçici davranıyoruz. Hangi şirketin satılabileceğini, hangisinin satılamayacağını çok iyi bildiğimiz için “yapılması neredeyse imkânsız” bir projeyi almak hatalı olur. Bu nedenle dikkatli davranıyoruz.
Bu yıl işlem oranlarımız geçen yıla göre yükseldi. Artık çok daha dikkatli proje alıyoruz, piyasanın ne istediğini biliyoruz. Çok iyi geçen bir yılda, “nasılsa satılıyor, kim gelirse alalım” anlayışıyla hareket ederseniz, yılı düşük başarı oranıyla kapatabilirsiniz.
2023 ve 2024, Türkiye geneli için oldukça kötü yıllardı. Ancak 2025 çok daha iyi gidiyor; herkesin işlem gerçekleştirme oranı yükselmiş durumda.

İBRAHİM ROMANO
- ŞİRKETLERE
Herkes, lojistik zincirini tamamlamak istiyor. Türkiye’de de bu alanda ciddi hareketlilik yaşanıyor. Teknolojiyi çok iyi kullanan üretim ve hizmet şirketleri ortaya çıkıyor. - STARTUPLARA
Buradaki beklenti, şirketin ilk 10 yıl zarar edip sonrasında kâra geçmesidir. Fakat yüksek faizle birlikte paranın maliyeti yükseldi. Risk sermayesi fonları yeni kaynak bulmakta zorlandı. Buna rağmen, işini iyi yapanlar hâlâ yüksek değerlemelerle yatırım alabiliyor.
ŞİRKET DEĞERLEMELERİNİ ETKİLEYEN ÖNEMLİ FAKTÖRLER
- 4 KRİTER Bir şirketin değerleme hesabını yaparken dünyada geçerli olan finans kuralları çalışıyor. Burada 4 önemli kriter var: Reel ve hızlı büyüme, yüksek operasyonel kâr marjı, kârın nakde dönüşüm hızının yüksekliği veşirketin ve bulunduğu ülkenin risk düzeyidir. Bu da iskonto oranına yansır.
- SATAN ÇOK OLUNCA Son dönemde yerli pazara odaklanan şirketlerde büyüme yavaşladı, kâr marjları daraldı. İşletme sermayesi tutmak pahalı hale geldi ve iskonto oranları da yükselince değerlemeler düştü. Çoğu kişi “herkes satmak istediği ve alıcı az olduğu için değerler düşüyor” diyor. Aslında finansın kuralları işliyor.
- İLGİ ÇEKENLER Elbette kriz dönemlerinde daha çok girişimci şirketini satmak isterken, alıcı sayısı azalıyor. Ancak, işini doğru yapan, doğru alanda olduğu için büyüyen, satışların önemli bir bölümünü yurtdışına ihraç eden, kâr marjını koruyabilen, müşterilerine 12 ay vade yapmayan şirketler hâlâ yüksek çarpanlarla satılabiliyor. Bu nedenle düşük değerlemeleri genellemek hatalı olur.
ŞİRKETLERE YENİ DÖNEM ÖNERİLERİ
- Enflasyonun düşmeye devam etmesi ve dövizdeki dalgalanmanın kontrol altına alınması hâlinde, yabancı yatırımcılar yeniden Türkiye’ye dönebilir.
- Satın alma gücü azalsa da Türkiye’nin büyük bir nüfusu, özellikle genç nüfusu var. Üstelik para harcamayı seven bir toplum. Bu nedenle yabancıların ilgisi sürecek.
- Yerli gruplar da satın almanın dinamiklerini öğrendi; artık daha çok alıcılı bir piyasa göreceğiz.
- Artık sadece ihracat yapmak yeterli değil. Şirket liderleri, “Ben ürünlerimi tüm dünyaya satacağım, Türkiye de bu pazarlardan biri olacak” stratejisini benimsemeli… Bunu yaptığında, şirketini satmak için ekstra çaba harcamasına gerek kalmayacak.
- Finansal ve yönetim raporlamalarının dünya standartlarına uygun olması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz değişken piyasada çevik olmaları şart… Girdi-çıktı rakamlarını günlük olarak takip edebilmek ve yapay zeka destekli programlarla analizini yapmak şirketlere büyük avantaj sağlar.
- İç piyasadaki maliyet artışı bir bahane olmamalı. Dünya, yüksek işçilik maliyetlerini teknoloji, dijitalleşme ve Ar-Ge yatırımlarıyla dengeliyor. Akıllı yatırımlarla maliyetleri kontrol etmek mümkün.
- Bu özelliklere sahip şirketler sadece talep görmekle kalmayacak, kendileri de satın almalar yapacak. Türk şirketlerinin de daha fazla satın alma yapması mümkün. Böylece değerlemeler yükselecek.


