Hüsnü Bey, siz aile şirketi liderliği ve yeni kuşağa yönetimi devretme konusunda örnek bir yaklaşım izlediniz. Burada yarattığınız farkı bizimle paylaşır mısınız?
Biliyorsunuz, 2019 yılında FİBA Grubu şirketlerinin yönetim kurullarındaki görevlerimi oğlum ve kızıma devretmiştim. Şu anda sadece Türkiye’de Fibabanka’da, Rusya’da da Credit Europe Bank yatırımımızda Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerine devam ediyorum. Bunlar dışında çocuklarıma gerektiği yerlerde destek vermeye çalışıyorum.
Ben özellikle bankacılık alanındaki tecrübemle, aileler arasında büyük itilaflar çıktığını gördüm. Bu sorunların bilhassa üçüncü kuşakta çıktığına şahit oldum. İkinci kuşak birbiriyle pek kavga etmiyor, yaşları 35-40’a gelen üçüncü kuşakta bazı sorunlar ortaya çıkabiliyor. Özellikle aile genişledikçe farklı roller, aile içi temsiliyet konuları ile şirket içi temsiliyet konularına karışabiliyor. Sonuçta bunlar aile içinde olumsuz sonuçlar yaratabilecek rekabete neden olabiliyor.
Biz aile olarak şanslıyız. Çünkü, bizde ikinci kuşak sadece oğlum ve kızımdan oluşuyor. Yine de konuya zamanında ve çok profesyonel yaklaşarak, dünyada bu konuda önemli bir uzman olan Deloitte’un Family Business bölümünün ortaklarından Peter Leach ile çalıştık. O dönemde Leach bütün aile üyeleriyle toplantılar yaptı, tek tek hepimizle konuştu. 1,5 yıl kadar bir süre sonucunda ortaya bir aile anayasası çıktı.
Aslında önceden de belirttiğim gibi burada önemli olan ikinci değil, üçüncü kuşak yani benim torunlar… Oğlumun ve kızımın üçer çocuğu var. Yeni kuşak dört erkek, iki kızdan oluşuyor. Tabii sayı arttıkça riskler de artabiliyor. Bu aile anayasası tüm ailenin ve çocukların Fiba Grubu ile olan ilişkilerini düzenliyor. Örneğin, bir aile bireyinin Fibabanka’dan kredi alıp alamayacağını ortaya koyuyor. Grup dışında bir şirkete ortak olma konusuna açıklık getiriyor. Kısaca bir aile şirketiyle ilgili her türlü kritik konuyu ihtiva ediyor.
Hüsnü Bey, siz başarısızlığı konuşmayı da seviyorsunuz. Bu konuda konuşmalarınız da olmuştu. İlk girişiminiz ve başarısızlığınız hangisiydi acaba?
Ben insanın işiyle ilgili en büyük dersleri başarısızlıktan çıkarabileceğine inanıyorum ve başarısızlık hikayelerimi açık yüreklilikle paylaşarak gençleri cesaretlendirmeye büyük önem veriyorum. Bir başarısızlık anımı paylaşmak isterim.
Yanlış hatırlamıyorsam 1975 yılıydı ve Çukurova Grubu’nda çalışıyordum… Aynı grupta çalışan bir arkadaşım aradı ve bir öneride bulundu. “Hüsnü, biz bir iş yapıyoruz. Çamaşır makinesi lastiği üreteceğiz. Sen de ortak olur musun?” diye sordu. Çamaşır makinesinin henüz yaygınlık göstermeye başladığı ve ithalat nedeniyle yedek parça bulunamadığı yıllardı… Bir süre düşündüm ve kabul etmeye karar verdim.
Üretim yeri Maslak’ın arka sokaklarındaydı. O zaman için büyük sayılabilecek bir tutar olan 30 bin doları ödeyip ortak oldum. Bir süre iş devam etti. Başlangıçta her şey iyi gidiyor gibi görünüyordu ancak işler yürümedi ve o şirket battı. İlk başarısızlığımda 30 bin dolar kaybettim fakat o işten ciddi bir ders çıkarmıştım: ”Profesyonel yöneticiyken, bir yere asla ortak olunmamalı.”
Siz deneyimli bir iş insanısınız. Sizce Türkiye’de hangi sektörlerin yatırım için cazip olduğunu düşünüyorsunuz?
Hızlı büyüyen ve gelişen tüm pazarlar, dijital dönüşümün önünü açtığı yatırım alanlarında büyük fırsatlara sahipler. Bu dönüşümün en hızlı yaşandığı sektörler de özellikle finans alanında faaliyet gösterenler… Mobil teknoloji, yapay zeka ve data analizi ile öne çıkan yeni nesil araçlara yatırım yapan şirketler, uluslararası rekabette kesinlikle öne geçeceklerdir. Bu sebeple dijital bankacılık ile fintech’lerin çok cazip yatırım alanları olduğunu düşünüyorum. Bu dönüşüm tüketici davranışlarına da hızlı yansıyor ve dijital mağazalara büyük bir ilgi var. Özellikle perakende alanında e-ticaretin giderek daha kârlı hale geldiğini görüyorum.
Sürdürülebilirlik konusunda karbon emisyonu ve yeşil dönüşüm başlıkları, yenilenebilir enerji alanındaki yatırımları önümüzdeki dönemde çok daha değerli ve önemli kılacak. Lisans almanın zor olduğu bu alanda, uzun vadeli ve kalıcı çalışmalar yapan şirketlerin kazançlı çıkacaklarına inanıyorum.
Türkiye’de yatırım yapılması gereken sektörlerden biri de turizm. Yeni normalle birlikte kısıtlamalar kalktığında ya da yönetilebilir dönemlere gelindiğinde, insanların karantina süreçlerindeki birikimin acısını çıkartırcasına seyahate yönelecekleri ve turizm gelirlerinin artacağı kanaatindeyim.
Üniversite konusuna çok önem veriyorsunuz. Hâlâ yönetimi bırakmadınız. Adınızı üniversiteye vermenize neden olan yaklaşımı paylaşır mısınız?
Gruptaki günlük işleri bıraktım ama Özyeğin Üniversitesi’nde görevime hâlâ devam ediyorum. Çünkü üniversitenin sorumluluğu bambaşka bir duygu…
Ben 1987 yılından bu yana neredeyse 100 şirket kurdum. Hiçbir şirkete adımızı vermedim. Bugüne kadar sadece üniversiteye adımızı verdim. Herkes bana bunun gerekçesini soruyor. Bunun çok önemli iki sebebi var. Öncelikle üniversitede güven çok önemlidir. Aday öğrencilerden ziyade, özellikle anne ve babaları üniversitenin arkasında kimin olduğunu çok önemsiyor ve bu isim onlara güven veriyor. İkinci bir konu, ben adımızı üniversiteye vererek sonraki neslin de bu konuda aynı sorumluluğu hissetmelerini istedim. Şu an oğlum da mütevelli heyetinde… Kızım, mevzuatta iki aile ferdi sınırı olduğu için Mütevelli Heyeti’ne henüz katılmadı ancak tüm toplantılara geliyor, konulardan haberdar. Üniversitede sürdürülebilirlik çok önemlidir. Biz üniversitemizde kurumsallaşmayı da önemseyen bir sistem oluşturarak, çok güçlü bir üniversitenin temellerini attık.
“İlk başarısızlığımda 30 bin dolar kaybettim fakat o işten ciddi bir ders çıkarmıştım: Profesyonel yöneticiyken, bir yere asla ortak olunmamalı.”
AİLE ANAYASAMIZ NE İŞE YARIYOR?
Aile anayasası ile aynı zamanda yeni kuşağın grupta işe hangi seviyede gireceklerini, ne gibi niteliklere sahip olacaklarını düzenliyoruz. Aile işine mi girecekler, yoksa profesyonel olarak başlamaları mı daha iyi olur? Özetle, aile işinde çalışmak için ne gibi ehliyetler olduğuna karar veriyoruz. İleride aile üyeleri birtakım konularda talepte bulunduklarında, “hayır” demek yerine, Aile Anayasası’nı göstermek işi çok kolaylaştıracak. Ne yapamayacakları artık belli… Bu da işi çok kurumsal hale getiriyor, ben de kendimi ilerisi için daha güvende hissediyorum.
BÜTÜN YÖNETİCİLERE HATA KONUSUNDA 3 UYARIM
- İlk olarak uyarım şu: Girilen her iş başarı veya başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ancak ”olmuyor” diyerek hemen vazgeçmemek ve sonuna kadar denemek gerektiğini düşünüyorum.
- Para kaybeden bir işi erkenden bırakmanın önemine inanıyorum… Batacaksanız bile erken batın… Örneğin ilk yılın sonunda bu kararı almaya çalışın. Beşinci senede batarsanız, arkanızdan birçok şirketi de götüreceğinizi unutmayın.
- Son olarak, unutmayın ki çok para kaybetmeden batmak da ayrı bir vasıftır. Başarısız bir süreci iyi yönettiğiniz zaman da teşekkür alabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın.
Sorularınızı iletmek için: [email protected]