Bir müze hayal edin… İçinde mekanla konuşan eserler, çevreci ürünler ve birbirinden faydalı etkinlikler olsun. Eskişehir’de kapılarını açan Odunpazarı Modern Müze’nin Kreatif Direktörü idil Tabanca ile şimdiye kadar yaptıklarını ve gelecek hayallerini konuştuk.
Yazı: İpek Koşan
İdil Tabanca, Polimeks Grubu’nun patronu Erol Tabanca’nın kızı… Babasının önerisine rağmen mühendislik ya da işletme okumak yerine kendine başka bir yol çizdi. Bu yolu çizerken ona tiyatro ve sinema tutkusu rehberlik etmişti. Bu alanları öyle seviyor ki, 15 yaşında yaptığı bir kariyer testinde bile sanatla uğraşması gerektiğini keşfetmiş.
Bunun için ilk adımını sinema okuyarak atmış. Babası Erol Tabanca, bu konuda onu her zaman desteklemiş. “Babam, hayatın çok kısa; yaptığı işin de çok yorucu olduğunun farkındaydı. Belki de benim karakterimde birinin onun işini devam ettirmeyeceğini anlamıştı” sözleriyle bu konunun altını çiziyor. idil Tabanca, California Üniversitesi’nde eğitim aldı. Mezun olduktan sonra kısa filmler çekmiş; hem Türkiye’de, hem New York’ta reklamlarda ve kliplerde çalışmış. BULLETT Dergisi’ni yapan ekiple bir çekim sırasında tanıştıktan sonra rotayı dergiciliğe çevirmiş ve bakın sonrasında neler olmuş… Neredeyse 8 yıl gibi azımsanmayacak bir süre dergicilik yaptıktan sonra bir yol ayrımına gelmiş. “Bir yanda dijitalleşme ile düşen satışlar ve reklam gelirleri vardı diğer tarafta ise ABD gibi büyük bir ülkede bunu sürdürmenin zorlukları” diye anlatıyor. Tam bu sırada babasının müze girişimi de gündeme gelince, yeni kariyer için kollarını sıvamış. Türkiye’nin en yeni müzelerinden Odunpazarı Modern Müze’nin kreatif direktörlüğünü yapan idil Tabanca, kariyer yolculuğunu ve gelecek hede erini paylaştı:
Babamdan neler öğrendim?
1- Babamdan kararsız olmamayı öğrendim. Bir şeyi anlayıp karar verdiği zaman hemen aksiyona geçer. Ben ise daha yavaş hareket ederdim.
2- Enerjimi ve zamanımı daha iyi kullanmayı öğrendim. Benden 100 kat daha fazla iş yapıyor ama her şeye yetişebiliyorken ben bölünemiyorum ve hiçbir şeye yetişemiyorum gibi geliyordu.
3- Benden daha stratejist bir aklı var. Strateji konusunda çok şey öğreniyorum.
4- Birbirimizi çok güzel dengeliyoruz. Onun hitap edeceği hedef kitleyle benim hitap edeceğim kitle farklı.
5- Ben gençlerin dikkatini çekecek dinamik, güncel işlerin peşindeyim. O daha klasik, kalıcı projeler seçiyor. Böylece herkese hitap edebiliyoruz.
DERGİCİLİĞE İLK ADIM
Mezuniyetimi izleyen dönemde BULLETT dergisini çıkaran editörler, yeterli bütçelerinin olmadığını söyleyerek dergiyi bırakmıştı. Ben dergide sanat yönetmeni olarak çalışıyordum. çalışanlar olarak bir araya gelip dergiyi birlikte çıkarmaya karar verdik. Birkaç sene boyunca her şey iyi gitti. 3 ayda bir yayımlanıyordu ve her sayıda yaklaşık 30 bin satış rakamına ulaşıyorduk. Aslında aklımda dergicilik kariyeri yoktu. Koşullar bu alana girmeme neden oldu. Ama bu sayede çok fazla deneyim kazandım. Birçok sanatçıyla oturup sohbet etme olanağını yakaladım. Son iki senesi dijital formatta olan bu yayınla, 8 yıl boyunca dergicilik yaptım.
Ancak, zararımız ile kârımız eşitlendiği zaman dergiyi bıraktık. Diğer yandan da hem çok yorucuydu hem de benim uyanış dönemimdi. çünkü, bunun sürdürülebilirlik ve iklim açısından çok yanlış olduğunu fark ettim. Satılmayan dergilerin hepsi parçalanıyordu. Bu sistemin bir parçası olmak istemedim. Bir de yönelmek istemediğim konular daha çok ilgi görüyordu. çıtayı ne kadar yüksek tutmaya çalışsam, o kadar para kaybettiğimizi keşfettim.
MÜZE FİKRİ DOĞUYOR
Dergi işini bıraktığımız dönemde babam Erol Tabanca, özel koleksiyonunu sergilemek için bir yer yapmak istiyordu. Buna yönelik bir proje üzerinde çalıştığını söyledi. Projeyi inşaat halindeyken gördüm. Babam birlikte çalışıp, deneyimlerimizi birleştirmemizi önerdi. Dergide çalıştığım süre boyunca yurt dışında edindiğim çevre ve birikimin projeye katkıda bulunabileceğini düşündük. Başlangıçta bir şeylerin ucundan tutarak işe dahil oldum. Zamanla babamın yaratmaya çalıştığı platformun çok değerli bir proje olduğunun farkına vardım. O, bu projeye daha yerel bakıyordu. Ben global bir vizyonla ilerleme konusunda ısrarcıydım. Global bir web tasarım stüdyosuyla çalışmak istedim. Dijital yüzümüz için çok fazla özen gösterdim. Sosyal medya için de standartlar belirleyip uyguladım. Aynı stratejiyi müze mağazası için de izledim. Concept mağazası ve lokal tasarımcılarla hayata geçirdiği tasarım ürünleriyle de öne çıkan bir platform olması hayalimdi. Türkiye’de yetenekli çok fazla tasarımcı var, fakat platform bulmakta zorluk çekiyorlar. Biz ise mağazada şu anda 70 Türk tasarımcının işlerine yer veriyoruz. Fiyatlarımız da oldukça uygun.
ANLAŞILABİLİR BİR MÜZE DİLİ
Modern müze konsepti, ülkemiz için oldukça yeni. ilk modern sanat müzemiz 2004 senesinde açıldı. Bu nedenle herkesin anlayacağı bir dilde konuşmak istedik. Söylediğimiz şey net, açık ve gelen herkesin anlayabileceği şekilde olsun istedik. Ziyaretimize gelen hiç kimsenin kendisini yabancı hissetmemesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu müzede, her nesilden insan kendisi için bir şeyler bulmalı. şu anki koleksiyonda benim en çok hoşuma giden şey statik olmaması. Eğlenceli ve ilginç olsun istiyoruz. Yelpazesi çok geniş. Sergi için 94 eser seçildi. Mekanla birleştiğinde yaşamaya başlayan bir koleksiyon. Eserler adeta mekanla konuşuyor. şimdi yeni yapılacak sergileri kararlaştırıyoruz. Yurt dışından küratörlerle çalışıyoruz. Eskişehir’in hem istanbul ve Anadolu, hem de hem de Türkiye ve yurt dışı arasında köprü olmasını istiyoruz. Mimarımız Kengo Kuma, Japon olduğu için müzemiz Japonlar tarafından çok ilgi görüyor. Onların Altın Yol’una dahil olmaya çalışıyoruz. Eskişehir’e olan seferler de artacak. şu anda bütün trenler dolu. iyi sayıda ziyaretçi alıyoruz. Sadece ilk üç ay 80 bin kişi geldi.
MÜZEDEKİ HEDEFİM
Hedefim, başkent olmayan bir şehirde sanat merkezi yaratmak… Eskişehir, bunu yaratabilmek için çok müsait. Genç bir nüfusu var ve kafa yapısı uygun. Oradaki sanatçılara alan sağlayabilmek için yapılabilecek şeyler de var. Bizim Eskişehir’de olmamız, oradaki sanat çevresini çok etkiledi. Onlarla çok fazla işbirliği yapıyoruz. özellikle mağaza için oradaki sanatçılara ve zanaatkarlara bol miktarda ürün yaptırıyoruz. Müze açıldığından beri kendi işlerinin de iyi yönde etkilendiğini söylüyorlar. Eskişehir’deki cam, seramik, lületaşı ve ahşap sanatçıları ile birebir çalışıyoruz. Onlara ilham dosyaları veriyoruz. Bunları alıp kendi yorumlarını katarak eserler üretiyorlar. Oradaki seramik ustaları, OMM için tasarlattığımız ürünlerin daha fazla ilgi gördüğünü söylüyor. Bu sebeple kendileri de daha deneysel, soyut ve modern çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece lokal sanat camiasıyla karşılıklı bir diyalog oluşmuş oldu.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE SANAT
Değinmeden geçemeyeceğim, sürdürülebilirlik her alanda olduğu gibi sanatta da çok önemli. insanların en az önemsediği şey, onları en çok etkileyecek olan şey. Bilinçlenmezsek dünya yok olabilir. Dünya olmadığında başka şeyler de olmayacak zaten. Bu yüzden her şeyi sürdürülebilirlik ilkesiyle yapmak şart. Kendi hayatımda yaptığım şeyleri işimde de uygulamak istiyorum. örneğin, müzedeki kafemiz vejetaryen ağırlıklı ve bunu geliştirmek istiyorum. Her şeyi o kadar lezzetli yapacağız ki… içinde et olmadığını fark etmesin bile kimse. Tüm ürünler çevreye duyarlı. Kullan-at değil. Plastikten uzak duruyoruz. Bu konuda misyonumuzu açıklayan manifestolar üzerinde çalışıyoruz. Mesela neden pipet ya da ıslak mendil kullanmadığımıza dair. inanıyorum ki küçük şeyleri değiştirerek büyük farklar yaratabiliriz.
DÜNYADA EN BEĞENDİĞİM MÜZELER