in , , ,

İki Harvard’lının Buluşması

Fiba Onursal Başkanı Hüsnü Özyeğin, yıllar önce Oregon State’ten sonra Harvard Business School’da master yapmış, o döneminden müthiş etkilenmişti. Torunu Lal de onun izinden gidiyor. Ondan yıllar sonra Sakaryalı Zeynep Kurtuluş, ‘Tam bursla’ Harvard’a kabul edildi ve yeni bir hayatın eşiğinde. Kendine özgü bir hayata bakış ve çalışma tarzına sahip olan Zeynep ile Hüsnü Özyeğin, bir araya geldi; sorular sordular, deneyim paylaştılar.

iki-Harvard’lının-Bulusmasi

YAZI: M. RAUF ATEŞ

“Kendimi yetiştirdim”

Zeynep Kurtuluş, Sakarya’da büyüdü, Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Almanca eğitiminin yanı sıra kendi kendine İngilizce de öğrendi. SAT’de 1600 puan üzerinden 1540 gibi yüksek bir düzeyi yakaladı, şimdi Harvard’a gitmeye hazırlanıyor. Hüsnü Özyeğin ile bir araya geldi, onun sorularını yanıtladı.

ABD’nin eski başkanlarından Barack Obama, 2013 yılında ikinci kez seçildiğinde daha 10 yaşındaydı. Küçük yaşına rağmen gelişmeleri izlemeyi seviyor, dilini geliştirmek için global haberleri de mutlaka takip ediyordu. Şimdiki gibi ABD’nin başkanı olmanın öneminin çok da farkında değildi. Ama yine de önemli bir kişi olduğunu düşündüğü için biraz araştırma yapmaya karar vermişti.

Obama’nın eğitim ve kariyerini incelediğinde, eşi Michelle Obama’yla ortak bir özelliğini fark etmişti. İkisi de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştu. ‘Demek ki’ diye düşünmüştü. ‘İkisi de Harvard’da hukuk okumuş ve politikaya girmişlerse, bu bölüm benim için ileride iyi bir seçenek olabilir” diye aklından geçirmişti. Çünkü, daha küçük yaşlarda “politika’ okumayı düşünüyordu.

Sakarya’da dededen eczacı bir ailenin genç bireyi olan Zeynep Kurtuluş’tan söz ediyoruz. Daha 10 yaşında gözüne kestirdiği Harvard Üniversitesi’ni “tam burslu” kazanan Zeynep Kurtuluş, üstelik sonradan, kendi olanaklarıyla öğrendiği İngilizce’nin yeterlilik sınavını da neredeyse en üst puana yakın bir rakamla kazanmayı başarmıştı.

Türkiye’den her yıl 5-6 kişinin kabul edildiği Harvard Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi ve Ekonomi eğitimi alacak olan Zeynep Kurtuluş, Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ni bitirdi, şimdi ABD’ye gitmeye hazırlanıyor. Kurtuluş, sıra dışı eğitim hayatını, ideallerini ve başarı getiren formülünü paylaştı:

SAKARYA’DAN HARVARD’A

Ailem eczacılıkla uğraşıyor, Sakarya’da yaşıyoruz. Eczacılık bizde aile mesleği. Babam eczacı, onun babası ve dedesi de aynı işi yapıyordu. Annem de bu işle uğraştı ama sonradan anneliği tercih etti. Babam, bizim ailede ilk üniversite okuyan birey olmuş.Ben böyle bir ailede büyüdüm. İki kız kardeşim var.

Aslında ben 4 yaşında okuma-yazma öğrendim. O zaman hep kitapçıları ziyaret ederdim. Bizim evin altında Tansaş süpermarketi vardı. Herkes abur cubur almaya, ben ise kitap almaya giderdim. Hatta bir gün yetişemedim, gece saat 11.00’de gittiğimde kapanmıştı. Sinek gibi cama yapıştım, içerideki görevliler açtı ve birkaç kitap satın aldım. Mesela Çince sözlük almıştım. O dönem Çince öğrenmeye merak sardığımı hatırlıyorum.

KENDİ KENDİNE İNGİLİZCE

Cağaloğlu Anadolu Lisesi mezunuyum. Okulun dili Almanca. İngilizceyi ise kendi kendime öğrendim. Biliyorsunuz, Sakarya küçük bir şehir… Diğer illerde olduğu gibi çok geniş olanaklar yok.

Sakarya Üniversitesi’nden bir hoca ile çalıştım. Babamın hocasıymış. Ondan 5’inci sınıfta özel ders almaya başladım. Çünkü, İngilizceyi ve dil öğrenmeyi çok seviyordum.

Sonra lisede kafama bir dil daha öğrenmeyi koydum. İlber Ortaylı’yı da çok severim. Onun, “Lisedeki öğrenciler bir dil daha öğrenmeli’ diye sözünü hatırlarım. Ardından bir dili de üniversitede öğrenmek gerektiğini önermişti. Onu da dinleyerek İngilizce öğrenmeye yoğunlaştım.

Kendimi sürekli İngilizceye maruz bırakıyordum. Mesela yolda giderken günün haberlerini New York Times, Wall Street Journal ve Financial Times gibi kaynaklardan izliyorum. Burayı değil, o ülkeleri yaşıyorum. Böylece SAT sınavında, tam puan olan 1600 üzerinden 1540 aldım.

ÇALIŞMA İÇİN FORMÜLÜM

Ben 3 ülke için hazırlık yapıyorum. Türkiye’de yaşıyorum. Bu ülkenin sınavları için çalışıyorum. Almanca eğitim aldığım için, o tarafa yönelik hazırlanıyorum. Bir de ABD için. Ben saat 5’te uyanıyorum. Saat 5’ten 7.30’a kadar 3 ülkeden birinin sistemini hallediyordum. Bu şekilde bütün günümü planlıyor, ona göre çalışıyorum.

Bunun yanı sıra Harvard Summer School ve Cornell Summer School gibi etkinliklerden dünyanın her tarafından arkadaşlar edindim. Oradaki profesörler, asistanlar ve öğrencilerle iletişimi sürdürdüm. Hala takıldığım konuları sorar, önerilerini alırım. Bir network oluşturdum, bunun çok yararını gördüm.

HARVARD’A GİRİŞ İÇİN

Liseye başladığımda Harvard’ı bir yana bırakın yurt dışına iyi bir üniversiteye gidecek miyim, endişesi başladı. Sonuçta devlet okulu ve olanaklar sınırlı idi. Tamamen Türk sistemi ve Almanya’ya hazırlanıyorsunuz. Belki onun için de eksiklikleri var.

Girişte bir araştırma programı veriyorlar. Başvuru yapıyor ve araştırma gerçekleştirebileceğinizi ortaya koyuyorsunuz. Orada ben Fransa’nın Avrupa entegrasyonu üzerine araştırma yaptım. Bu noktada da Harvard’a şunu kanıtlamaya çalıştım: “Evet, ben Türkiye’de okuyorum. Devlet okullarında sadece test öğretiliyor ama ben daha fazlasını yapabilirim. Ben gece gündüz çalışıp, sizin kriterlerinize göre araştırma gerçekleştirebilir, sizin ortamınızda rahatlıkla ayakta kalabilirim.”

Bu mesajı verdim ve başarılı oldum. Şimdi oradaki profesörümün de asistanlığını yapıyorum. Benim için o da çok kıymetli oldu.

HEDEFİM DİPLOMAT OLMAK

Yurt dışında okuyanların kafasında ‘dönmeli miyim’ sorusu vardır. Öncelikle Türkiye’ye dönmek kafamın hep bir köşesinde olacak. Ülkemi çok seviyorum.

Meslek olarak diplomatlık bana çok çekici geliyor. Türkiye’ye dönüp, Dışişleri Bakanlığı’nda çok seyahat edebileceğim bir görev almak istiyorum. Yine Türkiye’yi dışarıda temsil edecek bir görev de olabilir.

Ama her halükarda Türkiye Cumhuriyeti için çalışmak istiyorum. Uzun vadeli hedefim. Kamu ilişkileri/politika ve ekonomi okuyup, uluslararası alanı kapsayan bir iş yapmayı planlıyorum. Türkiye’den kopup, oralara yerleşmeyi düşünmüyorum.

FARK YARATAN 9 İLKE

  1. Güne çok erken başlıyorum. Herkes ‘deli’ derdi.
  2. Ders çalışırım ama kendime ‘inek’ diyemem.
  3. Çok kitap okur, dünyayı yakından izlerim.
  4. Birçok işi aynı anda yapabilirim.
  5. Hafta sonlarını eğitim ve konferanslara ayırırdım.
  6. Arkadaş çevremi hedefime destek olacak şekilde oluşturdum.
  7. LinkedIn gibi kaynaklardan doğru insanlara ulaştım.
  8. Kendi kendimin öğretmeni oldum, kendimi yetiştirdim.
  9. Nasıl yol izleyeceğimi, nereye gideceğimi planladım.

NEYİ FARKLI YAPTIN?

Ben bunun yanıtını Harvard’a gönderdiğim ‘essay’ime (başvuru yazısı) yazmıştım. Hayat boyunca eğilebilir, bükülebiliriz. Ancak, ben hiç pes ettiğimi zannetmiyorum. Her türlü zorluğa karşı pes etmemek gerektiğini çok benimsedim. Hepimizin başına gelmiştir. ‘Yok artık’ dediğimiz, ‘bu kadarı da fazla, çöktük’ dediğimiz zamanlar olmuştur. Ancak, oradan bir ‘Yoyo’ gibi çıkabilmek, oradan kalkabilmek ve hayata dönmek önemlidir. Eğildim ama hiçbir zaman kırılmadım. Eğilme ve bükülme olduysa da onu avantajıma çevirmeyi bildim.

18 YAŞTAN LİDERLİK SORULARI

Fiba Grubu Onursal Başkanı Hüsnü Özyeğin, kendisinden yıllar sonra Harvard’a gitmeye hazırlanan Zeynep Kurtuluş’un sorularını yanıtlarken, ona önerilerde de bulundu. En önemli önerisi, “ABD’de oku, orada iş hayatında deneyim kazan ve mutlaka ülkene dön” oldu.

BENİM YAŞIMDAKİ HEDEFİNİZ NEYDİ?

Senin yaşlarınızdayken bugünkü iş hayatımı doğal olarak hayal etmemiştim. Planlamamıştım bile… Senin yaşlarındayken, her Robert Kolejli gibi ben de Amerika’da okumayı planlıyordum. Ancak, Harvard hayalimde yoktu. İnşaat mühendisliği okumak istiyordum, Harvard’da o bölüm yoktu. Bu nedenle birçok üniversiteye başvurdum ve hepsinden de kabul aldım.

Ama hiçbir üniversite burs vermedi. Rahmetli babam doktordu ve bana 1000 dolar verdi. Okula ulaştığımda 100 dolarım kalmıştı. Oregon State Üniversitesi’nden ilk yıl çalışarak okul ücretini ödeyebilirdin yani, ben de öyle yaptım. için burs aldım. O dönemde okulun ücreti, sömestr başına, yabancılar ve o eyalette yaşayanlar için 32 dolardı. Asgari ücret ise 1 dolardı.

Para kazanmak için hep çalıştım. Örneğin garsonluk yaptım. İlk yazım böyle geçti. Sonraki tatilleri de böyle geçirdim. Yani çok planlayarak, bugünleri hedefleyerek bir öğrenciliğim olmadı.

ZORLUKLAR OLDU MU?

Üniversite eğitimi boyunca keyifli zamanlarım çok oldu. Ama benim derdim para kazanmaktı. Ancak her şeyi keyifle de yaptığımı söyleyebilirim. Çünkü, çalıştığınızda, bir arkadaş grubu oluşturma şansı da yakalıyorsunuz. Ben de çalışırken kendimi iyi hissediyordum. Çünkü, bir şeyler üretme ve yeni insanlar tanıma şansını da yakalıyordum.

Bunu paylaşıyorum; çünkü, insanlar o yıllarda yaptıkları işi, gelecekte nasıl kullanacaklarını bilemiyorlar. Mesela ben komilik yaptım. Masanın tabak/çatalını dizer, boş tabakları toplardım. Bahşişi komiler değil, garsonlar alırdı. Basit bir işti ama çok önemseyerek yaptım.

Bu bana sonraki yıllarda da yaptığım her işi önemseme alışkanlığı verdi. Hiçbir şeyi küçük görmedim, yapmam gereken işi en iyi şekilde yaptım. Örneğin, bir restorana gittiğimde, hiçbir zaman bir garsona olumsuz yorum yapmadım, yemeğin lezzetinden ona yakınmadım. Bu gibi tecrübeler önemli ve bir hayat boyunca sizinle beraber oluyor.

HAYATINIZA NE ETKİ YAPTI?

Ben birinci seneden itibaren öğrenci politikasına girdim. Bir yıl sonra ikinci sınıfın başkanı seçildim. Yaklaşık 3 bin öğrenci vardı. Üçüncü sınıfta okulun Öğrenci Birliği’nin başkan yardımcısı, son sınıfta da başkan seçildim.

14 bin kişilik Öğrenci Birliği’ni yönetiyordum ve o zamanın parasıyla ayda 100 dolar (Bugünkü parayla 1500 dolar) alıyordum. Şimdi bir asistanım var, o zaman iki sekreterle çalışıyordum.

Bu sayede çok dolu bir hayat yaşadım. Hafta sonu üniversitenin başka eyaletlerle yaptığı futbol maçlarına gider, orada Oregon State mezunlarına üniversiteye bağış yapsınlar diye konuşmalar yapardım. Çok geniş bir kitleyle tanışma, network edinme şansım oldu.

RİSK ALMAK NE İFADE EDER?

Risk almak, sadece para ya da iş yönetimiyle ilgili değil. Aynı zamanda iyi hesap kitap yapmayı da gerektirir. Aldığınız riskin boyutu önemli. Taşıyabileceğiniz riski almalısınız. Para işinde sermayenizi kaybetmeyeceğiniz ölçüde risklere girmelisiniz. Risk, ‘ölçülebilir’ olmalı.

Ama benim hayatım hep risk almakla geçti. İş hayatımda da öğrenci döneminde de hep risk aldım. Örneğin, Oregon State’de 2.2 not ortalaması ile mezun oldum. Ama Öğrenci Birliği Başkanı olduğum için Harvard da Stanford da kabul etti. Hazırladığım dosyanın içine üniversite yıllarımda yarattığım farklılıkları, başkanlık sırasındaki çalışmalarımı ve Robert Kennedy ( ABD Eski Adalet Bakanı) gibi davet ettiğim konuşmacıların fotoğraflarını koydum, gönderdim. Harvard beni bunun için kabul etti. Ben Türkiye’den kabul edilen ikinci öğrenci oldum. Tarih 1967 idi.

MEZUNİYET SONRASI ÇALIŞMA

Otoyolların tasarımında, yapımında çalıştım. Gündüzleri burada, akşamları da ilkel bir çağrı merkezine gider, orada 4-5 saat kadar çalışırdım. O zaman bilgisayar yoktu ve Seattle telefon rehberinden 4-5 sayfa koparıp verir, bunları aramamızı isterlerdi.

Sonra Seattle’dan Harvard’a okula geldim. Borç alıp okumayı planlıyordum. İki gün sonra Öğrenci Kabul’den aradılar, “Mr. Özyeğin, siz Amerikan vatandaşı değilsiniz. Green Card’ınız da yok. O nedenle bir kefil lazım” dediler. Bu haliyle borç veremeyeceklerini, bir Amerikalı bulmam gerektiğini söylediler.

Ben de bunun üzerine çare ararken, aklıma ABD’deki ilk dönemde yanında kaldığım aile geldi. Bir programla üniversiteye gelmiştim ve 6 ay onların yanında kalmıştım. O aileyi aradım, kefil oldular ve Harvard’a başlama konusunu çözebildim. Bu benim hayatımı yönlendiren gelişmelerden biri oldu.

İkinci sene ise daha rahattı. Çünkü, üniversitedeki kafeyi ‘yap-işlet’ yöntemiyle aldım. İşletmeye başladım. Ben almadan önce 13 kişi çalışıyordu. Ben aldıktan sonra 3 kişiye düşürdüm ve kendim daha fazla çaba gösterdim. Hafta içi akşamlar ve hafta sonları çalışarak 8 bin 200 dolar (bugünkü parayla) kazandım. Bununla bütün borçlarımı ödedim, mezun olduğumda da birkaç bin dolar cebime kalmıştı. Onunla de Wall Street’ten ilk hisselerimi aldım.

KRİZ ÇÖZME BECERİSİ

Beceriler, tecrübeyle kazanılır. Hiçbir zaman tek başına kazanılmaz, bir takım oyunuyla mümkün olur. Yaptığım her işte en çok çalıştığım ekibe, seçtiğim insanlara önem verdim.

Finansbank’ı kurduğumda 24 kişi ile başladım. İlk yöneticilerimin fazla tecrübeleri yoktu. En tecrübelisinin 4-5 yıllık geçmişi vardı. Ama onlarla birlikte çalışarak 19 senede banka 7 bin 300 çalışana ulaştı. Hep iyi eğitimli, ABD’de okumuş bankacıları seçtim. Eski bankamdan pek kişiyi almadım.

Çok başarılı bir banka oldu. Bankayı sattığımda ise Türkiye’ye Cumhuriyet tarihinin en büyük yabancı sermayesini getirmeyi başardık. Bugün dahi 6 milyar dolar gibi toplu bir para gelmedi. Bu tamamen iyi eğitimli insanların, takımın başarısıdır.

Basit gibi görünüyor ama öyle değil. Burada ekibe ve vizyona güvenerek büyük risk aldık. Ticarette kendini ayrıştırmanın ve başarılı olmanın yolu riskten geçiyor. Ama bunların da ‘hesaplanabilir’ olması gerekiyor. Her şeyde kazanamazsınız, bazen de kaybediyorsunuz.

GELECEĞE NASIL KARAR VERMELİ?

İnsanın kendini tanıması, becerilerini tartması ve geleceğe yönelik nasıl bir strateji izlemesi gerektiği, yaşanarak öğreniliyor. Başarı geldikçe daha fazla risk alabilir, daha fazlasını denemeyi başarabilirsiniz.

Bunu nerede, hangi coğrafyada yapalım diye sorarsanız, o konuda şunu söyleyebilirim: Senin gibi yurt dışında okuyan öğrencilere mutlaka ülkelerine dönmelerini öneriyorum. Eğitim aldıktan sonra bir süre orada çalışıp mutlaka iş deneyimi almak lazım. Amerika gibi bir ülkede mezun olduktan sonra çalışmadan dönmek yazık olur. Oradaki çalışma terbiyesi dünyanın hiçbir yerinde yok. İnanılmaz bir prensipleri ve tempoları var. Yönetim bilimini en iyi özümsemiş insanlar çalışıyor.

Sonrasında ise herkesin Türkiye’ye dönmesini istiyorum. Çünkü, bu ülkeyi ileri götürecek olanlar gençlerdir. Tabii, çok iyi eğitim görmüş gencin yurt dışında kalmasını istemiyorum. Çünkü, onlar, ülkenin gerçek sermayesidir.

Türkiye’de her yıl 1 milyon genç devreye giriyor. Sen, bu yüzde 1’in içindesin. Hatta senin gibi Harvard’a kabul edilenlerin sayısı yılda 6-7’yi geçmez. En iyi üniversitelere girenlerin sayısı 100’ü geçmez. Bunlar dönmeli ya da dönemeyenlerin de bulundukları ülkeden Türkiye’ye dolaylı olarak katkı yapmalarını önemsiyorum.

LİDERLİKTE EN ÖNEMLİ İLKENİZ?

  • İNSAN YÖNETİMİ Ben Harvard’da çok sayıda ders aldım. Bir de “Human Behavior in Organization” (Organizasyonlarda İnsan Davranışı) adlı bir ders aldım. Başlangıçta bunu hiç önemsemedim. Ancak, benim aldığım en önemli ders buydu. Organizasyonlarda insan yönetimine odaklı bir dersti. Üstlerine, astlarına yaptığın muameleyi anlatıyordu.
  • ASTA SAYGI ÖNEMLİ Ben insanların astlarına, yani birlikte çalıştıklarına davranışlarını çok önemserim. Zaten üstüne saygı göstermen lazım. Ancak, asta gösterilen saygıya çok önem veririm… İnsanlar birbirleriyle çalışırken uyumlu olmalılar. Bir organizasyonda insanlar birbirlerinin kuyusunu kazıyor, birbirlerini çekiştiriyorsa, orada başarı mümkün değildir. Ekibin birbirine kenetlenmesi lazım.

ÇABUK PES EDER MİSİNİZ?

  • ÇOK TESTLERDEN GEÇTİM Asla pes etmem. Bunu da şöyle paylaşmak isterim. 1994 ve 2001 krizlerinden geçtim. Bu dönemlerde 22 banka battı. Benim arkamda bir sermaye gücü yoktu. Profesyonel bir hayattan sonra girişimci olarak bankayı kurmuştum. Çok stresli bir dönemden geçtim. 2001 krizi sırasında bir takım çılgın şeyler de yaptım.
  • ÖNEMLİ OLAN EKİP Ben hep inandım, ekibimi de bu yönde inandırdım.. Onlara moral vermek için Tarkan’ı bankaya getirdim. Farklı yöntemlerle insanları motive ettim, pes etmemelerini sağladım.
  • GÜÇ VEREN FAKTÖRLER Pes etmemenin arkasında birkaç faktör var. Bir şey yarattığınızda büyük bir keyif elde ediyorsunuz, o sizi başka şeylere sürüklüyor. Örneğin, 60 yaşında Özyeğin Üniversitesi’ni kurdum. Şimdi 9 bin öğrencisi ve harika bir kampüsü var. Bu bana pes etmemek, yeni başarılara ulaşmak için motivasyon veriyor. Pes etmeme formülümü, inanç, yeni işler ve onunla gelen heyecan olarak formüle edebilirim. Bu durumda nasıl pes edebilirsiniz ki?

HARVARD’LA İLİŞKİSİ HEP DEVAM ETTİ

Hüsnü Özyeğin, 1969 yılında mezun olduğu Harvard Business School’la ilişkisini hep devam ettirdi. Bu ilişki, 1996 yılında farklı bir boyuta ulaştı. Özyeğin, Harvard Business School’da okuyan Türk öğrencilere burs sağlayan “Hüsnü Özyeğin Burs Fonu’nu oluşturdu.

Harvard Business School, bu katkıları nedeniyle, 2011 yılında Hüsnü Özyeğin’e Mezun Başarı Ödülü takdim etti. Törende ödülün nedeni paylaşılırken, şu sözlere yer verilecekti:

“Öngörülü girişimci. Cesur bankacı, amaçları için risk almayı bilen, sıradanlığa razı olmayan, eğitimin hamisi girişimcilerin destekçisi. Vatanına değer katan, Türkiye’nin evladı… Kazandıklarını vizyon ve umutla topluma geri veriyorsun. Toplumu değiştirdiğin, dünyaya ilham verdiğin için, seni saygıyla selamlıyoruz.” Özyeğin, bu görevi tam 12 yıl sürdürdü ve 2022 yılında oğlu Murat Özyeğin’e devretti.

Yazar: Rauf Ateş

Fast Company Türkiye Kurucusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

_-LinkedIn

LinkedIn nasıl kazandı?

Bu ayın önerileri