in , , ,

Kuruculara düşen büyük görev

Yıldız Holding YKÜ Murat Ülker sorularınızı yanıtlıyor.

KURUCULARA-DÜŞEN-BÜYÜK-GÖREV
murat-ulker
Murat Ülker

Siz bloğunuzda ‘Roma’ adlı kitaptan, uzun yaşayan işletmelerden söz ediyorsunuz. Türkiye’nin  bir dönemine tanıklık ettiniz. Başarısız olan, ortadan yok olan Türk işletmelerinin 3 ortak özelliği size göre neydi?
Böyle bir kolaycılık ve üç maddeye indirgeyerek işletmelerin başarısızlık nedenlerini saymak pek mümkün değil. Her biri ayrı bir vaka olarak; kendi kategorisi, kendi zaman dilim içinde ve kendi konjonktüründe değerlendirilmelidir.

Oğlunuz Yahya Ülker’in kariyer gelişimini Linkedin ve medyadan izliyoruz. Değişik işlere, işletmelere dahil oluyor, farklı görevler üstleniyor. Bunu bir plan dahilinde, onun da görüşünü alarak mı yapıyorsunuz? “Hayır” deme hakkı var mı Yahya Ülker’in?
Herkesin her zaman “Hayır” deme hakkı var. Ama nasıl “Evet”in getirilerine katlanıyorsak, “Hayır”ın da sonuçlarına katlanırız.
Çocuklarıma hiçbir zaman ‘şunu okuyacaksın, şunu olacaksın’ demedim. Hatta küçük yaştan beri ne yiyip içeceklerine, ne giyip kuşanacaklarına kendileri karar verdiler. Kariyer yolculuklarında da bu böyle devam etti.
Mezuniyete yaklaşırken ve mezuniyet sonrası bizim prensibimiz olarak öncelikle başka iş yerlerinde tecrübe kazanmaları ve bunun işimizin “şimdisi” ve “geleceğiyle” alakalı olmasını arzuladık.
Yani Yahya için de 2 yıllık bir program yapmıştım. Bunu uyguladıktan sonra önce perakende grubunda, şimdi de Ülker Grubu’nda operasyonel anlamda uygulamanın içinde çalışıyor. Kendi tabiatına uygun olarak da Yıldız Ventures’ı kurup kurumsallaşmasını sağlamıştı.

Son yıllarda kurucular, kurucu kardeşler vefat ettikten sonra çok sayıda ailenin dağıldığını görüyoruz. Mal ve şirket bölüşümü ile birlikte yönetim bölüşümü öne çıkıyor. Burada rol, vefat etmeden önce aksiyon alması gereken kurucunun mudur?
Kesinlikle kurucunun vefatından önce bu konuyu halletmesi gerekiyor. Size gençliğimden bir hatıramı nakledeyim; Bir akşamüstü mahallede caminin önünde hoca efendiyle birilerinin hararetli konuşmaları dikkatimi çekmişti. Kulak misafiri oldum, sonra hocamız bana bir nasihat kabilinden olayı anlattı. O şahısların babaları, vefat etmiş ve bıraktığı miras hakkında da bazı hayırlar yapılmasını vasiyet etmiş. Çocuklar da “Onu yaparsak zaten bize taksim edilecek miras kalmıyor” diye hocaya soruyorlardı. Hocam da “Kendi hayrını yaşarken yapsaydı daha iyi olurdu. Adam ölmüş, miras hak, mal sizindir, istediğiniz gibi bölüşün” demişti. Vasiyet etmek gelenektir ama siz öldükten sonra da bence idare etmeye kalkışmaktansa etrafı, kurucular ölmeden işi kurumsallaştırıp bir sonraki nesle işi emanet etmeliler. Hatta onların uygulamalarını görüp, mümkünse tadını çıkarmalı, aksi durumda da yardımcı olmalıdır derim.

Globalde çok tartışılan bir konu var: Şirketler bir aile midir? Son dönemde çoğunluk bunun tersini söylüyor: “Gerekirse işten çıkarıp, vazgeçiyoruz. Aile üyeleri işten çıkarılır mı?” Siz şirketi, çalışanlarıyla birlikte bir aile görenlerden misiniz? Neden?
Ailedeki kan bağı hısımlıkla, şirketteki hissedarlıkla oluyor. Şirketleri sürdürmek için daha fazla gayret göstermek lazım. Ailede miras kaçınılmazdır ama şirkette size devretseler bile yapamazsanız, elinizden kaçar gider, kaybedersiniz. Şirket kurtlar sofrasıdır, aile yer sofrasıdır.
Aile şirketlerinde hissedar olan aile bireylerinin şirketten ayrılma süreçleri zordur. Biz bu tecrübeyi 1986 yılında yaşadık. Çok şükür patırtısız, gürültüsüz bir ayrılma oldu ama yine de zor yönetilen bir süreçti. Zordu, çünkü ilk kez başımıza gelmişti. Herkes için yeniydi. Yazılı olarak, karşılıklı olarak birbirimizle ibralaşarak süreci tamamladık.

Bize yeni bir ürün/marka yaratma sürecini, fikrin buluşundan piyasaya çıkına kadar özetle anlatır mısınız? Yıldız Grubunda bir ürün nasıl yaratılır?
Bizim bu konuda kendimizi geliştirmek için hazırladığımız bir ‘Innobook’umuz var. İçinde de metodumuz. İnovasyon tipleri anlatılıyor. İnovasyon vizyonunun nasıl ortaya konacağı, inovasyon kültürünün nasıl oluşturulacağı özetleniyor. Fikirlerin yönetiminden, fikir takımlarının oluşturulmasına, her yıl yaptığımız bir tür fikir eleme günü olan ‘ino-day’den, ürün geliştirme kuluçka dönemine, ürünün geliştirme sürecinden temel metriklere ve onay süreçlerine kadar her şey adım adım bu kitapta detaylıca yazıyor. Yani yenilik süreçlerimizde hiçbir şey şansa bırakılmıyor. Bizim için günlük iş akışımızın planlı, programlı bir parçası diyebilirim.

Mutlaka yaz tatili yapar mısınız? Tatil konusunda hayata bakışınız nasıl?
Yaz tatili yapmam öyle bir programım yok ama uzatılmış hafta sonlarını seviyorum. Bu konuda beni anlatan en sevdiğim şarkı Dirty Heads’ten Vacation şarkısıdır. Sözleri şöyle:

  • A-A-ay, tatildeyim.
  • Her gün çünkü mesleğimi seviyorum
  • A-A-ay, tatildeyim.
  • Eğer hayatını sevmiyorsan, o zaman git ve değiştir
  • Herkes Limon Ağacı gibi ekşi
  • Düşmanlarıma gülümsüyorum
  • Gözlerimi kapatıyorum, bazen yüzüyormuşum gibi hissediyorum
  • Yaşadığım hayatı seviyorum ve yol boyunca yolculuğun tadını çıkarıyorum
  • “Hayattan para kazanıyorum” Evet, söyleyeceğim şey bu
  • Yaşamak için bir hayatım var ve başka bir şekilde yaşayamam.

Mahalle bakkallarında dikkatimi neler çekiyor?

Aslında, işin tabiatı açısından, sosyal medyada sık sık “eskiye özlem” geyiğinin yapıldığı gibi felsefi bir fark yok. Eskiye göre perakendecilerin tüketiciyle, müşterileriyle olan ilişkilerinde zorlayıcı/sınırlayıcı bazı hususlar var:

  1. Satılan malın çokluğu, perakendecilerinin şube sayılarının ve çalışan dönüşüm oranının çokluğu tezgâhtarlığı önlüyor.
  2. Bilhassa yiyecek maddelerinde taksit yapılmasının yasak olması, yani devletin tüketicinin hangi ihtiyacını nasıl ödeyeceğine karışır olması.
  3. Alışverişlerin kredi kartı ile yapılması, dijital olması ve sadakat programlarının dahi dijital hale gelmesi.
  4. Bütün bunlar fiziki bakkal amcayı ortadan kaldırıyor. Bu kısıtlar olmasa alışveriş davranışlarının bir farklılık göstereceğini düşünmüyorum.

“Mezuniyete yaklaşırken ve mezuniyet sonrası bizim prensibimiz olarak öncelikle başka iş yerlerinde tecrübe kazanmaları ve bunun işimizin ‘şimdisi’ ve ‘geleceğiyle’ alakalı olmasını arzuladık.”

KAPSAYICILĞIN 3 ÖNEMLİ KOŞULU

Türkiye’de şirketler ‘eşitlik’ ve “kapsayıcılık’ konusuna önem vermeye başladı. Ama bu konu çok iyi anlaşılabilmiş değil. Size göre kapsayıcı/eşitlikçi bir şirketin 3 önemli özelliği nedir?

Kendini kimseden akıllı sanma. Kendine reva görmediğini başkasına reva görme. Kimsenin yüzüne söyleyemeyeceğin şeyi başkasıyla görüşme. Bence kurumsal olarak bu üç prensip belirlenirse, o kurum herkesin rahat çalışacağı, eşit muamele göreceği bir yer olacaktır.

Bize yazın: [email protected]

YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

sirket-doktoru-MIKE-CESSARIO

Şirket doktoru

aktivist-liderligin-yukselisi

Aktivist liderliğin yükselişi