‘Su’dan Unicorn yaratmak!
Genç reklamcı Mike Cessario, 2014 yılında yerel hükümet yetkilerinden bir kampanya için teklif aldı. Özetle şekerli içeceklerin zararını anlatacak yaratıcı çalışmalar istiyorlardı. O tarihte onlara, biraz da eğlence olsun diye, özellikle de enerji içecekleriyle dalga geçmek için, “teneke kutularda” (bira ve kola gibi) su satılmasını önermişti. O tarihte bu sadece şaka idi. Ancak, Mike Cessario’nun, bu fikri aklının bir köşesinde sakladığı, yıllar sonra ortaya çıktı.
3 yıl sonra Liquid Death adlı markasıyla, aluminyum kutu (Can) su markasını yarattı. Böylece plastik kullanmayarak çevreci tarafını da ortaya koydu.
“Susuzluğunu öldür” sloganını da marka ismini desteklemek için kullandı. Kendi deyimiyle, “dünyanın en saçma markasını” yaratırken, onun tanıtımını da bu özelliğinin yapmasını amaçlıyordu. Nitekim de öyle oldu. Özellikle de Z kuşağı arasında büyük ilgi gördü.
Şirketin esas performansı son 2 yıldır gözleniyor. 2022’den bu yana piyasa değerini 2’ye, gelirlerini ise 3’e katladı. 2023 yılında, ABD ve İngiltere’deki 113 bin perakende noktasına 263 milyon dolarlık satış gerçekleştirdi. Bu büyük performans çok sayıda yatırımcıya da beraberinde getirdi. Yakın zamanda 1.4 milyar dolarla ‘unicorn’ konumuna oturdu.
Büyüme performansını artırmak için ‘buzlu çay’ gibi yeni kategorilere de giren şirket, küçük gibi görünen bu alanda hızlı büyümeyi hedefliyor. Okuduğum kadarıyla Mike Cessario’yu başarıya götüren birkaç faktör şunlar:
- Öncelikle içecek konusunu, özellikle de alkollü içecekleri iyi biliyor.
- Yarattığı iş modelinin arkasında müthiş bir inovasyon yok. Basit, ama hedef kitlenin kalbine hitap ediyor.
- Z Kuşağı’nın beklenti ve tercihlerini iyi analiz etmiş. Onların bulundukları yerleri, dinledikleri müziği ve tüketimlerini yakından izlemiş. Farklı ve tuhaf özelliklere sahip markaların, sosyal medya aracılığıyla kendini iyi tanıttığının farkına varmış.
- Su gibi basit bir ürünü, ‘dağlardan’ gelse bile, teneke kutuların içine koyarak, bira benzeri bir statüye ulaştırmayı başarmış.
Fiyatlarına baktım. Çok sayıda su markası var. Ama diğerlerine göre 2 katına yakın fiyattan satıldığını görüyorum. Başarılı bir iş. Ama geleceği nasıl olacak, onu görmek için beklemek gerekiyor…
Korkuyla motive olunur mu?
Yapay zekanın hızla yaygınlaşması üzerine dünyanın en değerli şirketlerinden biri olan Nvidia’nın kurucusu son dönemde daha yakından izleniyor. Ben de konuşmalarını ve paylaşımlarını, yakaladıkça okumaya gayret ediyorum. Geçenlerde “en büyük motivasyonumuz korku” başlıklı bir yazısını okudum. O yıllarda yakından takip etmiyorduk ama 2002 (Yeni ekonomi krizi) ve 2008 (Finans krizi) yıllarında ciddi sıkıntı yaşamış, neredeyse batmanın eşiğine gelmişler. O dönemden beri kurucusu Jensen Huang, “Batmaktan sadece 30 gün uzaktayız” felsefesiyle işini yönetiyor:
“Biz bu şirketi sıfırdan kurup büyük bir kuruma dönüştürmenin avantajına sahibiz. İşimizin tehlikede olduğunu sürekli söylememize gerek yok. Çünkü, içinde bulunduğumuz dönemde şirket hep batışın eşiğinde.”
Ona göre, kurucu ve CEO’ların, şirketlerinin batmaya ne kadar yakın olduklarını hep göz önünde tutmaları gerekiyor: “Bu konuyu içselleştirmezseniz, işiniz biter.”
Jensen Huang’ın bu felsefesini okuyunca, yıllar önce Muhtar Kent ile yaptığımız söyleşi aklıma gelmişti. O da bu konuyu, “Yapıcı hoşnutsuzluk” yaklaşımı ile benimsediğini açıklamıştı:
“Benim liderlik anlayışımı ‘constructively discontent’ dediğim, ‘yapıcı hoşnutsuzluk’ ifade ediyor. Bulunduğun iyi konumdan, elde ettiğin başarılardan ve yakaladığın pazar payından memnun olmama halini ifade ediyor bu… Buradaki amacım, bendeki ve şirket içindeki rehaveti önlemektir.”
Bağımsız YK üyeleri daha verimli olmalı
Geçen ay içinde, iş dünyasının önde gelen CEO’larından biriyle sohbet ediyordum. Konu, ‘bağımsız yönetim kurulu’ üyelerine geldi. Eski yıllarda, emekli asker ve profesörler, aile dışında yönetim kurullarında yer alırdı. Son yıllarda özellikle Borsa İstanbul’da yer alanlar, zorunluluk nedeniyle dışarıdan üye atıyorlar. Benim gördüğüm kadarıyla bu işi bazı şirketler çok ciddiye alıyor, ‘beyin avcıları’ ile çalışıp, en çok verimi alacakları kişileri seçmeye çalışıyorlar.
Konuştuğum CEO, “Şimdiye kadar çalıştıklarımız arasında çok verimli olanları gördük. Ancak, toplantıda birkaç kelime etmeyenlerle de karşılaştık. Artık ilk grupta yer alanları seçmek zamanı geldi” diye konuşmuştu.
Bağımsız üyelik çok önemli bir görev… Benim de tanıdığım, çok fark yaratan, “masaya” değer katanlar var. İş insanının dikkat çektiği gibi, bağımsız üyelere, yeni dönemde çok iş düşüyor.