in , , ,

Merak eden şirket zamanı!

‘Merak’ için yeni dönemin ‘para birimi’ diyenler var. Fark yaratmak, inovasyonda öne geçmek isteyenler için merakı şirket çapına yaymak gerekiyor. ‘İcat çıkarmakla’ dolu bir hayat yaşayan Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nane, bu kavramı şirketlere yerleştirmenin yollarını anlatıyor.

Merak-eden-şirket-zamanı

MEHMET NANE
PEGASUS HAVA YOLLARI YKB

YAZI: TALAT YEŞİLOĞLU

Dedesi 1905 yılında Lazkiye’den gelmiş, bir yıl sonra Mersin Ticaret Odası’na kayıt yaptırarak esnaflık hayatına başlamıştı. Sonraki yıllarda Mersin’in önde gelen esnafları arasında yer aldı. Babası ise ailenin en küçüğü ve üniversite okuyan tek çocuk idi. Mersin Ticaret Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’da İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’ne girmişti. Üniversiteyi bitirdikten sonra Mersin’e dönecek ve birkaç yıl Foster Wheeler adlı şirkette muhasebeci olarak çalışacaktı. Ancak, damarlarda merak ve tüccarlık vardı. Dedenin de etkisiyle o da sonunda ticarete girecek ve 1962 yılında tuhafiyeci dükkânı açacaktı. Mehmet Nane’nin “icat çıkarma” çalışmaları da bu sayede evden dükkâna taşınacak, annesini bir ölçüde rahatlatacaktı.

Şimdi Pegasus’un Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Mehmet Nane, o dönemi, “Ben çok meraklı bir çocuktum” sözleriyle anlatıyor. Bu merakı nedeniyle annesinin deyimiyle “evin altını üstüne getirir” ve her tarafı karıştırırdı. Bu nedenle de annesi, 3 yaşından itibaren babasıyla birlikte dükkâna gönderirdi.

Okul öncesi çocukluk döneminde etrafı karıştırmakla geçen dükkân günleri ilerleyen yıllarda, özellikle lise döneminde biraz daha işe yarar hale geldi. Mehmet Nane’nin babasının tuhafiye dükkânı vardı ve “deftere tabi” tüccardı. Her yıl, bir önceki yıl ile stokları karşılaştırır, o stokların arasındaki fark satış olarak kaydedilir ve satıştan elde edilen kâr üzerinden vergi ödenirdi. 1 Ocak’ta oturur teker teker mal sayılırdı. Bunlar da mürekkepli kalemle tek tek deftere yazılırdı.

Oysa tuhafiye dükkânında yüzlerce çeşit ürün vardı. Onların hepsini tek tek yazıyor ve stok kıyası yapıyorduk. Babası bu yüzden bir hafta boyunca eve kapanır ve binlerce ürünü elle yazardı.

Mehmet Nane, “Meraklı olan ben ne yaptım” diye soruyor ve yanıtını şöyle aktarıyordu: “Çocuk aklımla; ürünün adı, fatura tarihi, alınma tarihi, adedini, alış ve satış fiyatını içeren bir şablon hazırladım ve tanıdığım bir matbaaya bunu bloknot halinde bastırdım. Babam ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu. Ben de ‘Baba, bak şablonu hazırladım, senin artık günlerce eve kapanıp bunları yeniden yazmana gerek yok’ karşılığını verdim. Böyle bir düzen kurdum.”

“Evin altını üstüne getirip” sürekli icatlar çıkaran Mehmet Nane ile çocukluktan başlayan “merak” özelliğini ve “meraklı şirket” yaratmayı konuştuk:

İCAT PEŞİNDE OLDUM

Ben yaşamım boyunca hep icat çıkarma peşinde koştum. Elektroniğe de çok meraklıydım. Eskiden Sana yağlarının kutuları vardı. İçinde ahşap kalıplar vardı. O zaman çocuk aklımla, o kutulardan fotoğraf makinesi yapmıştım. Çalışmıyordu ama yapmıştım.

Evde bozulan ne varsa, tamir eden kişi benim. Çocukluğumda da bu böyleydi, şimdi de öyle. Evde her zaman alet çantam vardır. Çocukluktan başlayan bir düzen merakım vardı. Her karışık şeyi düzenlemek isterdim. Hâlâ da öyledir. Elimi attığımda neyi nerede bulacağımı bilmek isterim. Kendi içinde bir düzenim vardır ve neyi arasam koyduğum yerde bulurum.

Ben hâlâ çok meraklıyım ve bilmediğim her şeyi sorarım. “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp” prensibiyle hareket ederim. Bilmiyorsam da neyi bilmediğimi biliyorum. Her şeyi bildiğimi iddia etmem ve bilmediğimi anlayana kadar da sorarım. Bazen, “Sen genel müdürsün, her şeyi bilirsin” anlayışı, söyleyişi vardır. Hayır, bu doğru değil. Ama ben neyi bilmediğimi biliyorum.

MERAKLI VE GİRİŞİMCİ!

Biz 4 kardeşiz. Babam imkânı ölçüsünde bizleri en iyi okullarda okutmaya çalıştı. Ben, Tarsus Amerikan Koleji’nde okudum. O dönemde internet yoktu ama çok iyi bir kütüphanemiz vardı ve sürekli olarak yurtdışından yayınlar gelirdi. Ben o dönemde hep astronot olmak isterdim. Elektroniğe merakım vardı, bozuk radyoları, ütüleri, fırınları vb. tamir ederdim.

Lise sonda 55 kişilik sınıfımızdan 33 doktorumuz çıktı. Doktorluk modaydı ve ben de sadece İstanbul yazdım. İlk yıl üniversite sınavını kazanamadım. İkinci yıl, Boğaziçi Üniversitesi’nin Elektrik/Elektronik Meslek Yüksek Okulu’na girdim.

Bir yıllık boşluk döneminde babamın dükkânında çalışmaya ve işleri büyütmek için gene kendimce icatlar çıkarmaya, girişimlere başladım. Neler yaptım? O dönemde -1984, rahmetli Turgut Özal beyin Başbakanlık dönemi- ithal ürünler yeni yeni gelmeye başlamıştı. Distribütörlükler alınıyordu. O dönemde sinek ilaçları modaydı. Mersin’de bölge distribütörü olup satış modelini denedim ama olmadı.

Ardından parfüm, kırtasiye malzemesi, oyuncak gibi ürünlerin ithalatını yapan şirketin patronu Dikran Masis’le, ürünlerin Mersin’de satışı ve dağıtımı için konuştuk. Ama o da olmadı. Üçüncüsü, Cotton Bar diye bir gömlek markası yeni çıkmıştı ve tüm ülkede franchise veriyordu. Yerimiz de uygundu ama yaptığımız hesaba göre franchise işinin de bize uygun olmadığına karar verdik ve mevcut ürün gamımız ile ticarete devam ettik.

DOĞRUYU BULMAK İÇİN

1985’te İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’ne geldim. İstanbul’a geldiğimde her hafta sonu Tahtakale’ye giderdim. Yeni gelen malları gözlemlerdim veya farklı yerlerden mal toplardım. Sabuncuhan Caddesi, Sabuncu Han, benim mal toplama merkezimdi.

Üniversitede yurtta kalıyorum, bir taraftan da düşünüyorum. Yüksekokulu bitirince teknisyen olacaktım. Bu yapmak istediğim iş miydi? Hayır… Bu durumda İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne geçmeliydim. Yatay geçiş için notlarım tutmadığından ben de 1986’da tekrar sınava girerek Eğitim Fakültesi’nin 4 yıllık bölümüne Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümüne girebildim. Ama yılmadım. 2 yıl orada okudum, bu kez notu tutturdum ve İİBF’de Kamu Yönetimi’ne geçtim. Bizim mezun olduğumuz 1990’da bölümüzün adı Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler oldu.

Babamın gönderdiği parayla geçinemediğim için ek iş yapmaya başladım. Örneğin 1986’da yapılan İslam Konferansı’nda şoförlük, kongrelerde host’luk yaptım. Yabancı dil, biyoloji ve matematik dersleri verdim. Kız yurdunda kalan bir arkadaşımla Tahtakale’den kadın çorabı alıp kız yurdunda sattık.

KARİYER KAPIMI AÇTI

1986 yılında İşletme Kulübü’ne üye oldum. Kulüp yönetimindeyken dönemin Emlak Bankası Genel Müdürü Bülent Şemiler’i okulda konuşma yapmaya ikna ettim. Bu girişimciliğim Bülent Şemiler’in hoşuna gitmişti ve bana “Seni işe alamayız ama sen gel stajyer olarak çalış” demişti. Böylece 4 Temmuz 1988’de Emlak Bankası’nda, asgari ücretle stajyer olarak işe başladım. O dönemde bankada Citibank ile ortak bir proje yapılıyor ve bölümde benden başka İngilizce bilen yok. Yönetmelik işi ile ilgili Citibank danışmanları ile ilgili tüm bağlantı ve işleri ben yapıyorum. İki aylık süreden sonra stajım bitti ve okula dönmek üzere bölümle vedalaşırken müdürüm “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Okulum açılıyor dediğimde, sen okuluna da git, her derse girmezsin, biz de seni idare ederiz” dedi. Ben de devlet memuru olarak işe devam ettim. Unvanım da ‘stajyer memur’ oldu. Bir yıl sonra 1989 yılında memurluğa terfi ettim. 1990’da üniversite bitti ve Emlak Bankası’nın MT sınavlarına girdim. Sınavı kazandım ve 6. dönem MT olarak bu sefer uzman yardımcısı kadrosu ile 6 ay sürecek bankacılık eğitimime başladım.

ÇALIŞANLARI MERAKLI YAPMAK

Okuduğum ilginç bilgi ve makaleleri ilgili arkadaşlara iletirim. “Bilgine” yazarak iletirsen, zamanı varsa okur, onun inisiyatifine bırakmış olursun. Ancak “Şu makaleye bir bak, bize bir katkı sağlar mı, sağlarsa ne olacağını kısaca yazar mısın?” dediğinde, onun bir şeyler paylaşmasını sağlarsın. Ben yaşantım boyunca hep “Oku ve bir satır yaz” yöntemini kullandım.

Pegasus’ta kullandığımız bir yöntem var: “Çevirmediğimiz bir taş bırakmamak, her taşın altına mutlaka bakarız”. Bize içeriden veya dışarıdan birisi bir şey söylüyorsa, mutlaka bir akıl vardır diye bakarız. Bu zaman içinde yayılıyor ve bir kültür haline geliyor. Ali Bey de (Sabancı), bende de, Güliz Hanım’da (Öztürk) da aynı kültür var.

Biz her şeyi bilmeyiz… Pegasus’ta bu kültür vardır. Ama bize gelen bilgiyi işleme ve geliştirme potansiyeline, kapasitesine sahibiz. Geçmiş deneyimlerimizle, bize yaratacağı değer, bize açacağı fırsat kapılarına göre değerlendirme yaparız. Bir de biz ne bilmediğimizi biliriz. Bu çok önemli bir meziyet bence. Bununla birlikte, yazarız ve not alırız.

Ayrıca, bizde bir karar isteyen yönetici kendi fikrini de mutlaka belirtir. Karar paylaşırken, “Sizin görüşünüz nedir ve neden?” diye sorarız. Ben de gelen görüşe göre, eğer destekliyorsam bir satırla söylerim. Değilse de neden aynı görüşte olmadığımı yine bir satırla iletirim.

“Gençliğimde her cumartesi-pazar işe giderdim. İşe gittiğim için de hep bir şeyler öğrenirdim. Örneğin, Emlak Bankası’nda Organizasyon Metot Müdürlüğü’nde çalışıyordum. Müdürümle de sürekli icat çıkarırdık. Optimizasyon projeleri vardı. Örneğin, şubelerde gişede kaç kasa açılacağını hesaplamak için, adam/saat başına ne kadar işlem yapıldığını, bir çalışanın kaç dekont kestiğine bakıyorduk, kronometre ile ölçüyorduk. Yoğun saatleri de belirleyerek, kaç kasa açılacağını planlıyorduk.”

BEĞENDİĞİM 3 İŞ İNSANI

  • Sakıp Sabancı
    Sakıp Bey çok soru sorardı. Öğrenmeye hep açıktı. Her zaman not alırdı. Müzesine gittiğinizde el yazısı ile post-it’lere aldığı notları görebilirsiniz.
  • Şevket Sabancı
    Çok araştırır, gezer, sorar ve okurdu. Faksı çok etkin kullanırdı. Dünyanın neresinde olursa olsun okuduğu ve bizleri ilgilendiren bir konu varsa, hemen faksla bize ulaştırırdı.
  • Ali Sabancı
    Ali Bey, benim bu hayatta tanıdığım en girişimci, en cesaretli, en meraklı insanlardan biridir. Ali Bey de çok okur ve anlamadığı bir konu veya yeni öğrendiği bir konu varsa anlayana kadar soru sorar.

MERAKLI ŞİRKETİN 5 ÖZELLİĞİ

  1. Mutlaka kendini, ürün ve hizmetlerini diğer şirketlerden farklılaştırmayı başarmıştır.
  2. Yeni ürün ve hizmet çıkarmayı sürekli hale getirme yeteneğine sahiptir. Örneğin, biz dünyada yeni nesil ‘kiosk’u uygulayan ilk şirketiz.
  3. Gelişmeye açıktır ve müşterisine önem verir. Verdiği hizmetlerle bunu gösterir.
  4. Çalışanına değer verir. Onlara farklı eğitim ve gelişim olanakları sunar, kariyer planlamasını da bu doğrultuda oluşturur.
  5. Pegasus’ta kullandığımız bir yöntem var: “Çevirmediğimiz bir taş bırakmamak, her taşın altına mutlaka bakarız”. Meraklı şirket liderleri, bilmediğinin farkındadır, öğrenmeyi, aramayı bilir.

Yazar: Talat Yeşiloğlu

Fast Company Türkiye Genel Yayın Yönetmeni

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Verimlilik-taktikleri

Verimlilik taktikleri

Sıfır-karbon-kulübü

Sıfır karbon kulübü