“Bilinçli bir lider olmak ve etki yaratmak için çıktığınız yolculukta önce kendinize şu soruları yöneltin: “Sevgi ne demektir ve bütünlük nedir? İlgi ve sevgiyi şirket yapısına nasıl dahil edebilirsiniz? Organizasyona ait sorunları çözmede kazan-kazan çözümleri neler olabilir?”
Kurumsal sosyal sorumluluk ve ‘bilinçli liderlik’, tam olarak aynı şeyler değil. Bilinçli liderlikte, yaptığımız işi yüksek bir amaca hizmet edecek şekilde nasıl değiştirip dönüştürebiliriz buna odaklanıyoruz. Bu stratejide insanlar en önemli paydaşlarımızdır. Etrafımızdaki insanlara faydamız olmazsa bir şeyleri başarmamızın ne önemi var? Odağımız iyi liderlik yapabilmek olmalıdır. Bizim kolektif geleceğimiz önemli. Sadece para kazanmak için değil, yüksek bir amaç uğruna yaşamak istiyoruz. Bu süreçte de etki yaratmalıyız.
“Şirketlerin yarattığı etkiyi ölçmeleri, finansal etkiyi ölçmekten daha zordur. Ancak, bunu ölçmenin en iyi yolu çalışanlara bakmaktır. Çünkü, bu etki, ekibinizin çalışma biçimini de yönlendirir. Çalışanların sesini duyun… Onların hisleri, yarattığınız etkiyi ölçmeniz için bir araç olacaktır.”
Sosyal etkinin önemli olmasının 2 kritik nedeni var: Dünyanın karşılaştığı sorunlar şirketlerin de iş yapmasını engelliyor. İklim değişikliği, eğitimde ve sağlıkta eşitsizlik ve korona gibi önemli sorunlar yaşıyoruz… Liderler fark yaratmak için bir şeyler yapmalı. Yani sosyal etki yaratma zorunluluğu her gün liderlerin karşısına çıkıyor. İkincisi, liderler bireysel olarak bu bütünün sadece bir parçasıdır. Şunu görmeleri lazım: Ortada sizden ve şirketinizden daha büyük bir amaç ve anlam var. “İnsanları daha sağlıklı yapmak ve toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırmak” gibi amaçların peşinde olmaları gerekiyor.
“Yeni dönemde artış şirketleri yöneten liderlerin kendilerine şu soruyu sorması lazım: ‘Aldığımız kararlardan hangisi toplum için bir değer yarattı ya da yaratacak?”
Sosyal sorumluluk, sadece bunu zikretmekle gerçekleşmez, tüm paydaşlarınız ve yatırımcılarınızla birlikte bir amaca hizmet etmelisiniz. Amaç dediğiniz ise bir misyon ve vizyondan ötesi olmalı. Liderlerin bu amacı uygulamaya nasıl dönüştürecekleri üstüne kafa yorması lazım. Topluma hizmet etmeden, çalışanlarınızı ve toplumsal sorunları görmezden gelerek yaratacağınız kârın hiçbir değeri yoktur. Ancak toplumun iyiliğine hizmet ederseniz daha karlı hale zaten gelirsiniz. Kararlarınız sosyal bir değer yaratmalı, topluma faydalı olma amacı taşımalı.
“Önümüzdeki 5 yıllık planımızda enerji ve su tüketimimizi yüzde 15 azaltma var. 2022 yılına kadar tüm atıklarımızın geri kazanımıyla sıfır atık seviyesine geleceğiz. Güneş enerjisi yatırımlarıyla tesislerimizde yenilenebilir enerji kullanımını artıracağız.”
Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik faaliyetlerimizi uzun zamandır ciddiyetle ele alıyoruz. İşimizin her aşamasında toplum ve çevre üzerinde yaptığımız etkiyi dikkate alarak, yatırımlarımızı topluma karşı sorumluluklarımızın bilincinde olarak yapmak önemli bir odak noktamız. Sürdürülebilirlik, sürekli gelişen işlerle mümkün. Önümüzdeki döneme bakınca, sosyal etki meselesinin giderek önem kazanacağı aşikar. Orta ve küçük şirketlerin gündemine de gireceğini düşünüyorum. Tüketicilerin, ileride sosyal fayda yaratan markalara yönelmeleri, buradaki en temel çekim merkezi olacak.
“Davos’ta açıklanan yeni manifesto, dünyadaki tüm problemlere tek çözüm olarak ‘paydaş kapitalizmini’ gündeme getirdi. Bu kapsamda tüm şirketleri birlikte çalışmaya, bütün kaynaklarıyla masaya oturmaya davet etti. İş dünyası bir şekilde ekonomik, sosyal ve çevresel sistemin dayanıklılığı için masaya davet edilmiş oldu.”
Zorlu Holding olarak, etki anlayışımız veya bu yolculukta yaptığımız her şeyi bu persfektife koymaya çalışıyoruz. İşimiz ne olursa olsun, hangi coğrafyada çalışırsak çalışalım içinde olduğumuz toplumun sorunlarından, risklerinden, krizlerinden ve içinde ürettiğimiz yer kürenin sağlığından işimizi ayıramayacağımızı, bu anlamda bunları dikkate alarak kendi varlığımızı sürdürebileceğimizi çok iyi öğrendik. Çok hızlı harekete geçmek gerektiğini gördük. O yüzden sürdürülebilir kalkınma amaçlarını da kendimize bir referans alarak Akıllı Hayat 2030 dediğimiz bir yolculukta, ne yaparsak yapalım topluma, çevreye ve ekonomiye karşı sorumluluklarımızı tanımladık.
“Çevre bizim için çok önemli. ‘Sıfır atık’ için ne yapabileceğimize bakıyoruz. Ayrıca teknolojiyi kırsala taşımak, çiftçinin hayatını kolaylaştırmak, kalite ve verimliliği artırmak gibi konulara öncelik veriyoruz.”
Gündemimizde iklim kriziyle mücadele var. Kurulduğumuz günden bu yana iş dünyasının, daha iyi bir gelecek ve daha iyi bir dünya için itici güç olması gerektiğine inanıyoruz. İş performansımız kadar sosyal etki performansımıza da öncelik veriyoruz. Bütün bu çalışmalarımızı pozitif etki planı çatısı altında toparlıyoruz. Bu doğrultuda 4 odak alanımız var: “Çalışanlarımız, toplum, tedarik zinciri ve çevre.” Tüm zamanımızı ve yetkinliklerimizi bu 4 odak alana harcıyoruz. 17 kalkınma amacının da yaklaşık 16 tanesine dokunuyoruz.
“Kadınların iş gücüne katılımı konusunda ‘çeşitlilik’ projesi yürütüyoruz. Şu anda P&G’de satışta çalışanların yüzde 50’den fazlası kadın. Kendi yönetim kurulumuzda 50’nin üzerinde kadın var. Şirket, bütün seviyeler için, 2025’e kadar, 50-50 oranına uymayı zorunluluk haline getirdi.”
Kurumlar, gelecek nesilleri düşünmek zorunda. Kaynakların gelecek nesillere kalması, nesillerin sürdürülebilmesi gerekiyor. Kaynakların kullanımında minimum negatif etki olmalı. Aldığımız kadarını geri koymalıyız. Mevcut kullandığımız enerjiyi yüzde 50 azaltacağız, diğer yüzde 50 için çevreye pozitif anlamda katkı sağlayacak projeler yapacağız. Cinsiyet eşitliği, topluma katkı, çeşitlilik ve dahil etmek, çevresel sürdürülebilirlik ve yönetişim P&G için çok önemli. Bütün bunları içselleştiren bir değerler zincirimiz var. Daha az temsil edilen kitlelerin sesini daha fazla duyurması için çalışıyoruz.
“Tasarım, iklim krizinin de çözümü için önemli bir disiplin. Kentlerimizin, binalarımızın nasıl tasarlandığı, ulaşım sistemi… Bunların çözümü ancak iyi bir tasarım katmanı ortaya koymak ile olur.”
İngiltere’de kurulun olan UK Design Council, her yıl Tasarım Ekonomisi diye bir rapor çıkarıyor. Geçtiğimiz sene, yaratıcı endüstrilerin İngiltere’nin milli gelirine etkisini 85 milyar sterlin olarak hesapladı. Bu yüzde 7’ye denk geliyor. Biz de bu oranı ulaşmamız gereken hedef olarak bunu belirliyoruz. Ülkemizin ihracatı artırmak gibi somut hedefleri var. Ancak tasarım gücü olmadan markalaşmak çok zor. Tasarım, ihracatın ve markalaşmanın da kilit bileşeni. Tasarımın etkilerini artırmak bizim hedefimiz. Ancak iyimser olabilirsek bunu yapabiliriz. Tasarımcıların iyimser ve üretken şekilde yeteneklerini kullanması gerek.
“2017 yılında bir plan yaptık. Vodafone olarak geleceği nasıl bağlantılı hale getirebiliriz, teknolojinin gücünden nasıl faydalanabiliriz diye çalıştık. Dijital bir toplum yaratma hedefimizi ortaya koyduk. Toplumda her kesimden kullanıcının olmasına özen gösterdik.
Vodafone olarak Çevresel, Sosyal ve Yönetimsel uygulamalar bağlamında bir dengeleme politikamız var. Sosyal olarak yaptığımız bir girişimin iyi bir iş de ortaya koyduğunu görüyoruz.
Amaç odaklı bir iş yapmış oluyoruz. 2025 yılında yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçmiş olacağız, hedefimiz bu. Bunun iyi iş sonuçları olacağını ve etki yaratacağını düşünüyoruz.”
“Özel sektör açısından, sadece kâr elde etmeye odaklanmış bir yaklaşımı, tek başına düşünmek mümkün değil. Çünkü, şirketler de içinde bulundukları toplumun birer vatandaşıdır. Dolayısıyla, toplumumuz için bireyler gibi şirketlerin de sorumlulukları var.”
Pozitif sosyal etkinin uzun vadede sürdürülebilir olması çok önemli… Bunun için de yaratacağımız sosyal faydayı, ana faaliyetlerimizin içine derç etmemiz veya en azından ana faaliyet alanlarımız ile arasındaki ilişkiyi kurmamız gerekiyor. Örneğin, biz ana stratejimizde 2 önemli alanda değer yaratacağımızı söylüyoruz: “Sürdürülebilir alanlara finansman sağlamak ve finansal sağlık.” Stratejimizi böyle koyunca, bankanın bütün faaliyet alanları ve işkolları ile birlikte bu iki ana hedefi gerçekleştirmeye çalışmamız gerekiyor. Bugün Kadın Girişimcilere yönelik finansman paketlerimiz, Yeşil Tahvil, Yeşil Kredi, Çevreci Taşıt Kredisi, Cinsiyet Eşitliği Kredisi gibi sürdürülebilir finans çerçevesinde sunduğumuz 40’ı aşkın ürünümüz var. İçerde koyduğumuz tüm KPI’lar ve diğer yönetişim mekanizmaları, bu ürünlerin hem sayısını, hem de hacmini artırmaya odaklanmış durumda.
“Doğru bilimsel bilginin, doğru kanaldan, doğru ve anlaşılır bir şekilde topluma ulaşmasını amaçlıyoruz. Vakfın bütün gayreti bunun üzerine kurulu… Çok değerli bir bilim kurulumuz var. Onların gösterdiği yol haritasıyla yolumuzun bilimle aydınlanması için tüm gayretimizle çalışıyoruz.”
Şu anda doğru bilgiye ulaşma konusunda müthiş bir kaos var. Biz de vakıf olarak toplumu aydınlatma yönünde bir misyona soyunduk. Bununla ilgili ‘çocuklar önceliğimizdir’ dedik. Milli Eğitim Bakanlığı ile son 8 yıldır yürüttüğümüz, “Yemekte Denge” adlı bir eğitim programı var. Program sayesinde 6 milyondan fazla çocuğa, ebeveyne ve öğretmene ulaştık. Bu dönemde ‘Çocukların hayatta kalması için öğrenmesi gerekenlerin’ ne olduğunu öğrendik. Kişisel hijyenden, sağlıklı ve yeterli beslenmesine kadar bu önemli konuları saptadık. Şimdi hem bilgilendirme çalışmalarıyla hem eğitim programıyla bu ana misyonu da yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da bilimi destekliyoruz. Harvard’da da bir Sabri Ülker merkezimiz var. Buradaki amacımız, toplum sağlığının gelişimine katkıda bulunmak. Bütün gayretimiz toplumu doğru bilgiyle aydınlatabilmek.