Doğuş Teknoloji olarak işveren markamızı, kurum kültürümüzün ve stratejik vizyonumuzun bir yansıması olarak görüyoruz. Bu anlayışla, geçtiğimiz yıl “Yenilik sende başlar” yaklaşımıyla çalışanlarımızı merkeze alan kapsamlı bir kültürel dönüşüm başlattık. Söz konusu dönüşüm yalnızca bir iletişim söylemi değil; aidiyet duygusunu güçlendiren ve birlikte değer üretme motivasyonunu artıran bir yolculuğa dönüştü.
Yenilik kavramını yalnızca teknolojiyle sınırlamıyor; empati, merak ve gelişim odaklı bir bakış açısıyla yeniden tanımlıyoruz. Bu doğrultuda hem içsel çalışan deneyimini hem de dışarıdan bize başvuru yapan adayların temas noktalarını kapsayan bütünsel bir deneyim yapısı oluşturduk. Her iki hedef kitleye de tutarlı ve anlamlı bir deneyim sunmak, işveren markamızın sürdürülebilirliği açısından kritik bir önem taşıyor.
Genç yeteneklere dokunan ve sektöre nitelikli insan kaynağı kazandırmayı hedefleyen yaklaşımımızın somut çıktılarından biri olan “Geleceğe Giriş” programımız, 2024 yılında Stevie Awards’ta “Youth Employment Strategy” kategorisinde ödül kazandı. Bu önemli başarı, genç yeteneklerin gelişimini desteklemeye yönelik stratejilerimizin uluslararası düzeyde de takdir gördüğünün güçlü bir göstergesi oldu.
Kısacası, biz işveren markasını bugünü tanımlamakla sınırlı olmayan, geleceği şekillendiren stratejik bir alan olarak değerlendiriyor ve tüm adımlarımızı bu vizyonla atıyoruz.
KURUM NASIL GELİŞİR?
Bir CHRO olarak inanıyorum ki bir kurum ancak çalışanlarının sesine gerçekten kulak verdiğinde ve bu sesi kültürüne samimiyetle entegre ettiğinde gelişir ve ilerler. Doğuş Teknoloji’de çalışanlarımızdan gelen her geri bildirimi, yalnızca bir yorum değil; yönümüzü belirleyen, stratejimizi şekillendiren değerli bir gösterge olarak kabul ediyoruz. Çünkü her ses, yeni bir fırsatı da beraberinde getirir.
Geri bildirimi yalnızca ölçümlemek için değil, birlikte öğrenmek, üretmek ve gelişmek için de değerlendiriyoruz. Süreçleri ortak akılla tasarlıyor; uygulama aşamasında herkesin katkısını kılarak katılımı gerçek bir sahiplenme duygusuna dönüştürüyoruz.
Genç ekip arkadaşlarımızın özgürce fikirlerini paylaşabildiği “Future Voices Platformu” ve “Genç Danışma Kurulu” gibi yapılar bu yaklaşımın somut örneklerini oluşturuyor. Tüm çalışanlarımız ise CEO ve üst yönetimle doğrudan iletişim kurarak düşüncelerini, ihtiyaçlarını ve beklentilerini rahatlıkla dile getirebiliyor.
Fark yaratan bir diğer unsur ise şu: Ortaya çıkan iyi bir fikrin, sadece desteklenmesini değil, fikir sahibinin sürecin sorumluluğunu da üstlenmesini teşvik ediyoruz. Bu yaklaşım, katılımı gerçek bir etki alanına dönüştürüyor. Kurum içi girişimcilik platformumuz InvenDO sayesinde çalışanlarımız fikirlerini somut değere dönüştürebiliyor. Böylece inovasyon, yalnızca desteklenen bir kavram değil; birlikte yaşatılan bir kültür halini alıyor.
YAPAY ZEKA KATKISI
Yapay zekâ ve dijitalleşmeyi yalnızca verimliliği artıran teknolojiler olarak değil, çalışan deneyimini zenginleştiren, empatiyi ve yaratıcılığı destekleyen stratejik araçlar olarak konumlandırıyoruz.
Çalışan yaşam döngüsünün her adımında teknolojiden faydalanıyoruz. Örneğin, Welcalm App ile onboarding sürecini kişiselleştiriyor, işe başlayan ekip arkadaşlarımızın ilk günlerinden itibaren güçlü bir deneyim yaşamalarını sağlıyoruz. Hybee uygulamamız sayesinde hibrit çalışma modeli esnek ve erişilebilir hale geliyor, fiziksel alan kullanımını akıllı sistemlerle optimize ediyoruz. Talendo ile çalışanlarımızın yetkinlik haritalarını çıkararak, bireysel gelişimlerini destekleyecek fırsatları daha görünür kılıyoruz.
Ayrıca, HR Chatbot uygulamamız 7/24 erişilebilir bilgi akışı sağlayarak hızlı ve kesintisiz bir iletişim deneyimi sunuyor. RPA çözümleri ile tekrar eden operasyonel işleri otomatikleştiriyor, çalışanlarımızın zamanını daha yaratıcı ve katma değerli alanlara ayırmalarına imkân tanıyoruz. Generative AI ve veri analitiği uygulamalarıyla ise içgörü temelli karar alma süreçlerini güçlendiriyoruz.
YETENEK YÖNETİMİ STRATEJİSİ
Pandemi sonrası dönem, yetenek yönetiminde köklü bir paradigma değişimini beraberinde getirdi. Esnek çalışma modellerinin kalıcı hale gelmesi, dünyadaki ekonomik belirsizlikler, artan küresel rekabet ve çeşitlilik gibi unsurlar artık bir tercih değil; zorunlu birer stratejik öncelik olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu gelişmeler, klasik uygulamaların sınırlarını açıkça ortaya koyarken; kurumlar için yalnızca yetenek çekmek değil, elde tutmak da her zamankinden daha kritik hale geliyor.
Teknoloji olarak biz de bu farkındalıkla hareket ediyor ve yeteneğe bakış açımızı “Empatik Teknolojistlerin Evi” yaklaşımıyla yeniden tanımlıyoruz. Amacımız sadece yetenekleri bünyemize katmak değil; onların potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri güçlü bir kültürel zemin oluşturmak. Esneklik, kapsayıcılık, çapraz görev fırsatları ve sürekli öğrenme odaklı bir çalışma ortamı, bu yaklaşımın temel yapı taşlarını oluşturuyor.
Bizi farklılaştıran önemli bir unsur da başarıların kendisi kadar, o başarıyı mümkün kılan hikâyelere de değer vermemiz. Başarıyı yalnızca sonuçlarla değil, yolculuğun kendisiyle görünür kılmak, çalışanlarımızın aidiyetini güçlendiriyor.
Bu sayede, yeteneği elde tutmak bir bağlılık zorunluluğuna dönüşmeden, çalışanların içten gelen bir tercihi haline geliyor. Çünkü insanlar katkı sundukları, değer gördükleri yerlerde kalmayı seçiyor.
DEĞİŞMEYEN 3 İLKEMİZ
1. Potansiyeli özgürleştirmek: Biz Doğuş Teknoloji’de, her bireyin kendi potansiyelinin mimarı olduğuna inanıyoruz. Bu yaklaşımla çalışanlarımıza yalnızca yetkinlik kazandıran araçlar sunmakla yetinmiyor; aynı zamanda cesaretlerini besleyecek alan, güven ve ilham da veriyoruz. İnsanların kendilerine inandıkları bir çalışma ortamında inovasyon filizlenir, bağlılık güçlenir ve aidiyet duygusu kendiliğinden gelişir.
2. Katılımcı ve diyalog temelli bir kültür inşa etmek: İşveren markamızı yukarıdan aşağıya kurgulanan statik bir yapı olarak değil; çok sesli, çok katmanlı ve sürekli gelişen bir sistem olarak ele alıyoruz. Her çalışanın kendini ifade edebildiği, fikirlerinin karşılık bulduğu bir ortam yaratmak, yalnızca motivasyonu değil; aynı zamanda sürdürülebilir gelişimi de destekliyor. Gerçek anlamda kültürel dönüşüm ancak bu ortak üretim alanlarında ve açık diyalog ortamlarında mümkün oluyor.
3. Öğrenme kültürünü önceliklendirmek: Değişim temposunun bu denli yüksek olduğu bir dünyada, hatalardan korkan ekiplerin yenilik üretmesi mümkün değil. Bu nedenle biz, başarısızlığı bir tehdit değil, gelişimin ayrılmaz ve doğal bir parçası olarak görüyoruz. Risk alabilen, deneyimleyen ve her adımdan öğrenen bir organizasyon olmanın, uzun vadede rekabet avantajı sağladığına inanıyoruz.