YAZI: AMY WALLACE
FOTOĞRAF: ARI MICHELSON
TED SARANDOS, Albuquerque yazının sıcağında elektrikli bir golf arabasından indi ve teknoloji harikası bir sesli çekim stüdyosuna girdi; artık başka bir dünyada gibiydi. Bir prodüksiyon asistanı tekerlekli sandalyelerle bir sedyeye bağlanmış cansız bir mankenin yanından geçmesi için yol gösterirken, Sarandos “Tıpkı bir hastaneye benziyor” dedi. Burası, Miami’nin en kalabalık 1.Derece travma merkezinde geçen yeni orijinal dizi Pulse’ın seti. Patronun geldiği duyulunca, dizinin yönetici yapımcılarından Carlton Cuse ameliyat odasına benzeyen bir yerden çıkarak Sarandos’un elini sıktı. Birisi “Kestik!” diye bağırırken, ABC’nin Lost dizisinin yönetici yapımcılarından biri olarak tanınan Cuse, Pulse’ın sahte hastanesini gezdirmeye başladı. Bu hastanede iki katlı bir giriş, tam teşekküllü bir acil servis, doktorların ameliyata hazırlandığı oda ve oyuncuların “konuşarak yürüdükleri” sahneleri bir duvara çarpmadan oynayabilecekleri uzun koridorlar bulunuyor.
Gelecek yıl yayına girecek olan Pulse, Netflix’in ilk hastane draması veya “haftanın vakası” dizisi. Law & Order gibi suç dizileriyle birlikte hastane dizileri de uzun yıllar geleneksel televizyon kanallarının geçim kaynağı oldu. Çünkü bu tür dizilerin artık kanıtlanmış formülü seyirci tarafından seviliyor üstelik bölümleri rastgele de izlenebiliyor. Ayrıca seri şeklinde ilerleyen, prestijli dramaların prodüksiyonundan da daha az maliyetliler.
Sarandos, Netflix’in Albuquerque’deki genişletilmiş stüdyolarını (43 hektarlık bir alan üzerinde 12 sesli çekim stüdyosu, bir güneş enerjisi düzeni ve batarya depolama sistemi, jeotermal ısıtma ve soğutma ve elektrikli araçlar için 50 hızlı şarj cihazı) gezerken, “Gerçekten umut ettiğimiz şey, Pulse’ın uzun süren bir dizi olması ki tüm bu yatırımlar daha mantıklı olsun” diye konuşuyor.
Stüdyo arazisi mi? Orijinal dizi yönetici yapımcısı mı? Uzun süren hastane dizisi mi? 2024 yılında mıyız, yoksa NBC’nin ER (Acil Servis) dizisinin George Clooney’yi bir yıldız haline getirdiği 1994 yılında mı? Görünüşe bakılırsa Netflix on yıldan fazla bir süreyi doğrusal bir çizgide ilerleyen televizyon sektöründe yıkıcı etki yapacağına onun yerini alabilmek için harcamış. Bu dijital platform lideri son dönemlerde, eski moda televizyon anlayışı olarak tanımlanan alanlara daha fazla girmeye başladı: Canlı yayın programları, spor ve hatta reklamlar. Bu duruma “ironik” diyebilirsiniz. Şirket, 27 yıllık tarihi boyunca gerçekten büyük yenilikler yaptı: Posta yoluyla DVD gönderme, internet üzerinden yayın, geleneksel “TV kanalı rehberinin” algoritmik bir versiyonu ve dünyanın ilk ve gerçekten küresel olan tek eğlence platformu haline gelmek. Fakat nihai yenilik bu muydu; televizyonun başladığı yere zafer edasıyla geri dönmek mi? Sarandos’a Netflix’in başarısının bir kısmının Hollywood’a bir Truva atı gibi sızıp, rakiplerini içeriden yok etmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını sordum. Ancak kendisi bu benzetmeyi kabul etmedi.
Sarandos, “Bir şeyi yıkmayı hiçbir zaman o şeyi öldürmenin bir yolu olarak görmedim” diyor ve ekliyor: “O şeyi kurtarmanın bir yolu olarak gördüm. Gerçekten de yaptığımız şeyin bu olduğunu düşünüyorum.”
GEÇTİĞİMİZ YIL, İLK DEFA, ABD’deki hanelerin yarısından daha azı geleneksel kablolu televizyon ve uydu hizmetlerine abone oldu. Bu izleyicileri kendine çekmek için rekabet eden sayısız yayın şirketi varmış gibi görünüyor; bunların arasında Disney+, Hulu, Max, Peacock, Paramount+, Apple TV+ ve Amazon Prime Video yer alıyor. Bunların çoğu, kâr elde etmekte zorlanıyor. Amazon abone sayısını rapor etmiyor (Netflix de rapor etmeyi gelecek yıl bırakmayı planlıyor), bu da karşılaştırma yapmayı zorlaştırıyor. Fakat en azından tek bir ölçüye göre (kârlılık) Netflix baskın durumda.
Netflix’in geçtiğimiz yılki yıllık geliri neredeyse 34 milyar dolara ulaştı. Bunun net gelir olan 5.4 milyar doları, şirket için bir rekor ve 2022 yılına göre yüzde 20’lik bir artıştı. Bu, sadece iki yıl önce Netflix’in zirveye ulaşmış gibi göründüğü düşünülünce, daha da önemli hale geliyor: O sıralarda Netflix’in abone sayısı düşmüş ve rakipleri de harcamalarını artırmıştı. Şimdiyse Netflix tekrar zirvede. Şirket, temmuz ayındaki ikinci çeyrek kazançlarını açıklama etkinliğinde, o çeyrek için olan finansal beklentileri aştığını ve 8 milyon abone eklediğini duyurdu (analistlerin tahmin ettiğinin neredeyse iki katı). Netflix aboneleri genel olarak ayda, kabaca sektör ortalaması olan 11 dolardan daha fazla ödüyor. Sağlam üretim hattı, kusursuz kullanıcı arayüzü ve küresel erişiminden fayda sağlayan Netflix, aynı anda herkes için her yerde eğlence yaratıyor. Özellikle geçtiğimiz 10 yıldır, bu ivmeyle en çok özdeşleştirilen bir kişi var: Ted Sarandos.
Haziran ayında kendisiyle görüştüğümde, en son uluslararası gezisinden yeni dönmüştü. Sarandos, önce yayın şirketi için yönettiği bir filmin Toskana’daki setinde Noah Baumbach’ı ziyaret etti. Filmin oyuncularıyla (Clooney, Adam Sandler, Laura Dern) akşam yemeği yedikten sonra, Danimarka kültür bakanıyla görüşmek üzere Kopenhag’a geçti. Daha sonra, Netflix’in AB merkez ofisinin bulunduğu Amsterdam’a uçtu, burada 500’den fazla çalışana bir konuşma yaptı ve Felemenkçe dilindeki iki dizinin setlerini ziyaret etti. Sonrasında da şehrin valisi ile İtalyan kültür ve ekonomi bakanlarıyla görüşmek için Roma’ya gitti. Sarandos, oradayken tanınmış İtalyan yazar ve yönetmen Paolo Sorrentino ile de bir akşam yemeği yedi.
Los Angeles’a dönerken, Bank of America’nın Media in Montauk etkinliğinde yatırımcılarla analistlere bir konuşma yapmak için New York’a ve ilk zamanlarında Netflix’i destekleyen girişim sermayesi TCV’nin sunduğu bir toplantıya katılmak için de Meksika’nın Cabo San Lucas şehrine uğradı. Son olarak, Netflix’in Hollywood’un kalbinde bulunan Icon Building’ine girdi ve binanın Emmy ve Oscar dolu lobisinden beni şahsen aldı.
Genellikle giydiği kot pantolon, mavi ceket, açık yakalı bir gömlek ve beyaz İtalyan spor ayakkabıları içindeki Sarandos, bir konferans odasına yerleşirken “Dün, CEO’luk işinin bir kısmı da ‘eğlence kurulu başkanlığı’ yapmak diye şaka yapıyordum” dedi. (Kendisinin görevi, pazarlama, hukuk, iletişim ve halka ilişkiler işlerini yürütmeyi içeriyor; Netflix’in kurucularından olan Reed Hastings 2023’te yürütme kurulu başkanı olunca Sarandos’un CEO ortağı olarak seçilen Greg Peters ise ürün ve teknoloji, reklam, insan kaynakları, finans ve oyun kısımlarına liderlik ediyor.) 60 yaşında çocuksu biri olan Sarandos, elini sıktığı herkesle kolayca ortak bir nokta bulabilen, ağzı laf yapan birisi. Bu özelliği, iş için çok iyi oluyor.
Sektör bilgisi, yayıncıların kârlı olabilmek için en az 200 milyon aboneye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Bugün, sadece Netflix, Disney (Disney+ ve Hulu birlikte) ve Amazon bu çeşit küresel bir ölçeğin tadını çıkarabiliyor fakat Netflix Çin, Rusya, Kuzey Kore ve Suriye dışındaki 190 ülkede yarım milyardan fazla izleyiciyle çok daha ileride. Sarandos, aboneler platformda ortalama olarak günlük iki saat geçirirken, “diğer şirketlerin çoğunun ayda iki saat elde ettiğini” söylüyor. Bu, Netflix’in çok pahalı projeler için bile masrafları çok sayıdaki kullanıcısına dağıtabileceği anlamına geliyor. (Yakın zamanlı dizisi 3 Body Problem, sekiz bölümüyle 160 milyon dolara mâl oldu.) Sarandos, “Bir şeyi yüzde 10 daha iyi hale getirmek, onu yüzde 10 daha ucuz hale getirmekten daha fazla iş getiriyor” diyor.
“150 milyon dolar bütçesi olan bir film çekip, bunu sadece Netflix üstünden yayınlayıp, bu yatırım üstünden kâr elde edecek kadar bir ölçek sahibi olabiliriz” diyor. Bu, Netflix için daha yüksek etkileşim veya daha fazla saat izlenme demek, bu da şirketin artık değerini ölçmek için toplam abone sayısı yerine en iyi yol olarak teşvik ettiği bir ölçü. Burada amaç, üyelere beğendikleri içeriklerden oluşan sonsuz bir akış sunmak ve böylece paralarının karşılığını aldıklarını hissettirmek. Netflix abonelerini böyle elinde tutuyor ve sektördeki en düşük müşteri kaybı oranı da kendisinde (yüzde 4’ün altında). Buna karşılık olarak, Sarandos pahalı içerikler üreten rakiplerin “bu içerikleri DVD olarak, öde-izle olarak veya sinema filmi olarak, yani zor durumdaki dijital platforma getirmeden önce paraya çevirebilecekleri her şekilde lanse etmek zorunda kaldıklarını” söylüyor.
Netflix’teki herkes, şirketin başarılı olmasını sağlayan şeyin ne olduğu hakkında hemfikir: Veri. Netflix’in DVD’leri posta yoluyla gönderdiği ilk zamanlarında bile, şirket kullanıcı seçimleriyle ilgili bilgi topluyordu. Bu da belli kullanıcıların beğenmesinin muhtemel olduğu programlar öneren algoritmaya yakıt oldu. Daha sonra, veriler şirketin DVD’lerden yayıncılığa geçmesi gereken zamanı tam olarak belirlemesine yardımcı oldu. VHS dağıtım işinde çalıştıktan sonra Netflix’e 2000 yılında katılan Sarandos, o zamanlar şirketin duvarında bulunan ve artan posta masrafları ile azalan bant genişliği ücretlerini gösteren bir grafiği hatırlıyor. Burada amaç şuydu: yayın teknolojisinin ani bir artış yaşayan müşterileri çekebilecek kadar uygun fiyatlı hale geldiği zamanı belirlemek.
Sarandos, “Buna bakıp şunu görebilirsiniz: Eğer çok erken davranırsak, insanların izleyemeyeceği bir sürü içeriğin lisansını alacağız. Çok geç davranırsak da birileri bizi geçecek” diyor. Şirket, 2007’de yayına ilk başlayanlar arasındaydı. Fakat Netflix’i ve sektörün ekonomisini tamamen değiştiren şey, 2011’deki bir başka cesur hamleydi. Time Warner CEO’su Jeff Bewkes, o zamanlar Netflix’in bir tehdit olmadığını söyleyerek ciddiye almasa ve “Bu biraz şuna benziyor, Arnavutluk ordusu dünyayı mı ele geçirecek? Sanmıyorum” dese de Netflix kısa zamanda onu haksız çıkardı.
Stüdyoların içeriklerini lisanslama konusunda daha korumacı olacağını hisseden Sarandos, Netflix’in kendi içeriklerini üretme zamanının geldiğini düşündü. Sarandos, House of Cards’ı duyduğu zaman, HBO, yönetmen David Fincher’ın da içinde bulunduğu bu politik gerilimi satın alma konusunda baş pozisyondaydı. Fakat Sarandos, daha önce duyulmamış iki sezona olur vererek, 100 milyon dolar ödeyerek ve yaratıcı ekibe karışmamaya (nadiren olan bir şey) söz vererek kazandı.
Bugün, Sarandos, Hastings’e söylemeden (ve şirket Wall Street’e orijinal diziler yapmayacağını söyledikten altı ay sonra) yaptığı bu anlaşmanın cüretini önemsizmiş gibi gösteriyor. Fakat Zillow’un kurucu ortağı ve eski CEO’su olan ve 2002’den beri de Netflix yönetim kurulunda bulunan Rich Barton, “Bu, geri dönülemeyecek bir kararın alındığı andı. Tehlikeli topraklara geçmiştik: (potansiyel olarak) sonsuz bir harcama kuyusu, kendinizi en önemli tedarikçilerinizle karşı karşıya getirmek. Ne kadar cüret isteyen bir şey olduğunu tarif etmek zor.” Hastings bana bu hamlenin “sektör konusunda içgörülü ve artistik olarak cesur olduğunu” düşündüğünü söyledi. Bu, Ted’in yarattığı bir mucize.”
House of Cards, 2013’te yayınlanmaya başladığında, Netflix ilk sezonun tamamını bir kerede yayınlayarak, “izleme maratonu” terimini icat etti. Dizi, Netflix’e ilk üç Emmy ödülünü kazandırdı. Bu sıralarda, şirket de dünyaya açılmaya başladı. (Artık 27 ülkede ofisi bulunuyor.) Ayrıca dünya çapındaki müşterileri için kendi dillerinde yerel olarak çekilmiş içerikler de üretmeye başladı. Birkaç kez, ilk 91 gününde 2,2 milyar izlenme saati elde eden Güney Koreli Squid Game dizisinin 2021’de yaptığı gibi, bu tarz diziler dünyanın geri kalanında da yayınlandı. Bu küresel erişim, Amerikan dizilerine de yardımcı oldu. Tyler Perry, yıllarca “Siyahların olduğu filmler yurt dışına açılamaz” cümlesini duyardı. Sonra 2020’de Netflix için filmler yapmaya başladı ve “bunun bir yalan olduğunu” keşfettiğini söyledi. Filmleri 33 ülkede platformun bir numarası oldu.
Bir gölde serbest kalmış bir akvaryum balığı gibi, Netflix her geçen gün daha da büyüdü. Sarandos bunun sebebinin Netflix’in şu gerçeği anlaması olduğunu söylüyor: “Tüketiciler için kuralları siz koyamazsınız. Ne istediklerini anlayıp onlara istediklerini vererek kazanırsınız. İş modeli ayaklarınızın altından kayıp değişebilir ama bu, sizin de değişmeniz gerektiği anlamına gelir.” Sarandos, bugün Netflix’in rakiplerinin zorluk yaşadığını çünkü “bu eski işlere onların hiç yapmadığı şekilde tutunduklarını” söylüyor. “Bence bu yıkıcı etkiye verilen olumsuz tepkilerin çoğu, ömür boyu kendi iş modelinizi sürdürme hakkınız olduğuna inanmaktan kaynaklanıyor. Fakat böyle bir hakkınız yok. İş modeliniz üzerinde ve müşteri memnuniyeti üzerinde bir hakkınız yok. Bunu kazanmak zorundasınız. Her zaman.”
Bu, Netflix’in prosedür dizilerini ve realite şovlarını, yemek programlarını ve tanıdık gelen diğer pek çok şeyi kucaklamasını açıklıyor. Sarandos, insanlar karmaşıktır, diyor. Belgeselleri ve Latin Amerika dizilerini, İngiliz monarşisinin ruhuna bir bakış atan yıldızlarla dolu dizileri ve iddialı olsun olmasın ruha iyi gelen yemekleri gösteren şovları severler. Netflix bunların hepsini sunuyor. Sarandos, “Eğer etkileşimi artıracaksanız ki bence bu yayın işinin bir numaralı ölçüsü, herkes için bir şeyleriniz olmalı” diyor. “Dünyayı eğlendirmelisiniz.”
WALL STREET’İN Netflix’e bir mesaj göndermesinin üstünden çok geçmedi: Durumu dizginleyin. Şirket 2022’nin ilk yarısında abone kaybettiğini söylediği zaman, hisseleri dibe çakıldı. Netflix buna çalışanları işten çıkararak, şifre paylaşımına karşı önlemler alarak ve en sonunda reklamlarla desteklenen daha düşük ücretli bir üyelik kategorisi yaratıp sporun da dahil olduğu canlı yayınlar eklemek suretiyle kendini yeniden konumlandırarak karşılık verdi. Netflix’in 2024 Noel günü iki NFL oyunu yayınlamayla birlikte 2025 ve 2026’da da bunu yapabilme seçeneği için 150 milyon dolar ödediği bildirildi. (Bu sırada, Amazon’un da 11 yıl boyunca Thursday Night Football’un tek ev sahibi olabilmek için sezon başına 1 milyar dolar ödediği bildirildi). Hastings bana, alaylı eleştirileri (bkz. Tom Brady) de içeren canlı yayınlara ve stand-up komedi gösterilerine geçişin sadece “marka sözünü tutmak” olduğunu söyledi. “Bizi sevin sevmeyin, her zaman bizim hakkımızda konuşuyor olacaksınız. Kesinlikle heyecan verici, nefes kesici ve tahmin edilemez olmamız lazım.”
Netflix açık bir şekilde canlı programların (gelecek yıl başlayacak olan Raw gibi tüm WWE şovları da dahil) üç şey yapacağını umuyor: Yeni izleyiciler çekmek (hem reklamlı hem de reklamsız kategorilerde), yeni reklamcılar çekmek (yeni izleyiciler reklamlı kategori için ölçek oluşturacağından) ve yayın hizmeti aboneliğinden çıkmayı şimdiye kadar olduğundan daha zor hale getirmek. Fakat Sarandos, şirketin büyük bir spor ligi ile dağıtım anlaşması yapacağına dair spekülasyonlar için çok erken olduğunu söylüyor.
Kendisinin Fly on the Wall podcast’inde Dana Carvey ve David Spade’e bu yılın başlarında açıkladığı gibi, canlı spor yayını için çok fazla talep var ve özel kampanyalar o kadar pahalı ki zarar konusunda lider oluyorlar ve dağıtımcı “bundan pek pay elde etmiyor.” Bana göre, Sarandos Netflix’in sadece organik küresel genişlemesine devam ederek mevcut boyutunun iki katına ulaşabileceğini tekrar etmiş oldu. Sarandos “Bugün televizyon izlemenin üçte ikisi canlı yayınlar ve bunun yüzde 20 kadarı da spor yayınları” diyor. “Fakat şu anda, taraftarların Netflix aboneliklerine ek olarak neyi, nerede ve nasıl izleyeceklerine dair çok fazla seçeneği var.” Kendisi şirketin büyük liglerle anlaşmak gibi pahalı bir yatırımı böyle bir anlaşma kârlı hâle gelene kadar yapmayı düşünmeyeceğini söylüyor.
REED HASTINGS, sıklıkla Netflix’in başarısını kısmen de olsa evlilik terapisine bağlıyor. Hastings’in söylediği şekliyle, yıllar önce bir terapist kendisine ve eşine radikal bir şekilde açık sözlü olmanın önemini öğretti; bu, Netflix çalışanlarının nasıl davranması gerektiğini belirleyen ünlü (ve sürekli gelişen) kültürü için hâlâ önemli bir ilke. Bugün, konuştuğum her Netflix çalışanı, şirketin çalışanları başka şeylerin yanı sıra “görüş ayrılıklarını” beslemeye teşvik eden alışılmadık işyeri kültürü olmasa, ikili CEO modelinin de işe yaramayacağını söylüyor.
Zillow’dan Barton, ikili CEO modelinin (Salesforce ve Oracle gibi yerlerde de denenip kaldırılan bir model) “yaygın olmadığını çünkü çoğu durumda ve çoğu kişiyle fazla istikrarlı olamadığını” söylüyor. Fakat Sarandos ve Peters farklılıklarına rağmen “tamamen aynı çizgide. Bunun için çok çalışıyorlar.” Şirket, Hastings’in seçtiği bir yönetim koçunun hâlâ her ikisine de geri bildirim verdiğini doğruladı ve bu düzenleme şimdiye kadar işe yaradı da. Peters, “Bence daha iyi kararlar alabiliyoruz” diyor. Sarandos da buna katılıyor. “Bir çalışan ya da yönetim kurulu üyesi, yani sizin akranınız olmayan biriyle konuşmak çok faydalı” diyor.
Bu ortaklığın belki de en büyük sınavı, Netflix’in yeni reklamlı kategorisi oldu. Bu kategori ayda 6.99 dolar ücretinde (temel reklamsız planından neredeyse 10 dolar daha az). Reklamcıları Peters yönetiyor fakat Sarandos da yardımcı olabileceği noktalarda yardım ediyor. Kasım 2022’de, reklamlı kategori duyurulduğu zaman, Shonda Rhimes bundan mutsuz olduğunu duyurdu. Sadece 16 ay önce, bu mega-prodüktör (Bridgerton, Inventing Anna, Grey’s Anatomy) Netflix’e özel içerik üretme anlaşmasını uzatmıştı, kısmen de Netflix’te reklam olmadığıi çin. Şimdiyse Netflix sağ gösterip sol vurmuş gibi görünüyordu. Sarandos hızlıca harekete geçti. “Onu aradım ve bunun hakkında konuştuk” diye hatırlıyor. “Rhimes ‘Hayır, reklamlara karşı değilim. Benim bütün kariyerim reklam üzerine kurulu. Fakat Bridgerton’ı reklam araları için yazmadım’ dedi.” Rhimes, reklamların izleme deneyimini etkileyebileceğinden endişe ediyordu. Sarandos “Rhimes iyi bir noktaya parmak bastı, bir maraton izlemesinin üçüncü saatinde kendinizi gerçekten kaptırmış oluyorsunuz” dedi, Rhimes’ın “bir Lincoln Navigator için izleyicileri bundan uzaklaştırmak” istediği konusunda emin olmadığını söylediğini hatırlarken. Sarandos da bir anlaşmaya varmayı önerdi. Şirket sözcüsü bu değiş tokuşu onaylayan Rhimes’a “Mesela dört reklam aramız olsun” dedi. “Bunların nereye geleceğini sen seçeceksin.” Daha sonra hayranları için özel olarak hazırlanmış (örneğin Bridgerton oyuncularını içeren) ve onların “kendilerini kaptırabileceği” reklam deneyimleri yaratma hakkında konuştular. Sarandos bana, bunun veya markayla ilgili başka bir bağlantının gerçekleştiği durumda, Rhimes’a ekstra ödeme yapılacağını söyledi. (Gerçi tüm Netflix içerik yaratıcıları aynı şekilde katılım göstermekten hoşlanmasa da Sarandos: “Tüm ilişki noktaları gibi, bu da kişiye özel” dedi.)
Sarandos, kendi adına bir abone The Gentlemen’dan (cüretkâr bir İngiliz kenevir hırsızlığı dizisi) Sweet Magnolias’a (Serenity adında bir kasabada yaşayan üç yakın kadın arkadaşın aşk ilişkileri hakkında, çamaşır katlarken izleyebileceğiniz bir dizi) geçiş yapsa bile, Netflix’in sırayla açılan çok parçalı anlatı reklamları sunacağı bir günü hayal ediyor. Bu reklamlar, belli bir şova gömülü olmak yerine, kendileri adına seçildikleri her aboneyi nereye giderlerse gitsinler takip edecekler.
Netflix, reklamlı bir kategorisi bulunan ilk yayıncı değil. Hastings, “Hulu’nun hakkını vermek lazım, gerçekten de seçimli reklam modeline öncülük etti” diyor. Fakat Netflix bir kere kendini reklamsız alternatif olarak konumlandırdığı için, yeni kategorisi yakından takip ediliyor, özellikle de bu çabanın öncülüğünü yapmak için işe alınan yüksek profilli iki yöneticinin şirketten ayrılması sebebiyle. Her iki CEO da reklamların programlarda herhangi bir değişiklik gerektirmeyeceğini söylüyor. (Sarandos, reklam gelirlerinin “uzun bir süre gelirlerin görece küçük bir kısmı olacağını, bu yüzden bunun aslında kuyruğun köpeği sallaması olduğunu” söylüyor.) Ayrıca büyük miktarlarda yatırımcı çekmek için reklamlı kategorinin büyümesi gerektiğini de kabul ediyorlar. Şirket, mayıs ayında küresel olarak aylık 40 milyon aktif reklamlı kategori “kullanıcısı” (abone olan hane sayısı değil) rapor etti. Bu, üç çeyrek boyunca çeyrekten çeyreğe yüzde 65 ila yüzde 100 arasında artan ve ardından yavaşlayan bir sayı; 2024’ün birinci çeyreğinde reklamlı kategori aboneliği yüzde 34 arttı. Fakat bu sayı, Amazon Prime (ve YouTube) gibi yoğun reklama sahip rakiplerin getirdiğinden çok daha az aboneyi temsil ediyor. Peters, temmuz ayında yatırımcılara reklamlı kategorinin 2025’e kadar “kritik ölçeğe” (artık ne demekse) geleceğini söyledi.
GEÇTİĞİMİZ SONBAHARDA, İKİ HOLLYWOOD GREVİ devam ederken, Guillermo del Toro’nun canlı aksiyon filmi Frankenstein’da canavarı oynamayı kabul eden Andrew Garfield, programının çakışması sebebiyle filmden çekildi. Birdenbire, 2022 tarihli Pinocchio filmiyle En İyi Animasyon Filmi dalında Oscar ödülü kazandıktan sonra Netflix’le tekrar bir araya gelen del Toro’nun bu önemli rolü doldurmak için sadece 72 saati kalmıştı.
Sarandos, telefonla del Toro’yu aradı. “Saltburn’ü izledin mi?” diye sordu. “Jacob Elordi’ye bir bakmalısın.” 27 yaşındaki bu Avustralyalı, Netflix’in The Kissing Booth ve HBO’nun Euphoria yapımlarında rol aldı. Fakat Sarandos, Elordi’nin Frankenstein’ın gerektirdiği yeteneğe sahip olduğunu kanıtlayanın Amazon MGM Studios tarafından yapılan Saltburn olduğunu söylüyor. Sarandos, MGM’den bir link aldı böylece del Toro halihazırda ön prodüksiyonda olduğu Toronto’da Saltburn’ü izleyebildi. Del Toro, Elordi ile bir Zoom görüşmesi ayarladı ve “30 saniye içinde” yeni canavarını bulduğunu söyledi. Daha sonra işin içine menajerler ve avukatlar girdi. Zaman geçti. Del Toro, Sarandos’u aradı. “Dedim ki ‘Bak, ya önümüzdeki altı saat içinde bu adamı filme dahil ederim ya da son tarihe yetişememiş olurum.’ Tam olarak 45 dakika içinde, anlaşma yapılmıştı.”
Del Toro, bu hikâyeyi anlattığında, Frankenstein’ın 108 günlük çekiminin 80. günündeydi. “Film yapımcısı olarak geçirdiğim 30 yıldan fazla sürede, işin başında olan ve bu tarz kişisel bir yatırım yapan stüdyolar bir elin parmağını geçmedi,” diyor del Toro, Sarandos için İspanyolca “una persona seria” derken. Bu, o kişi bir şey söylediği zaman, oluyor demek. “Evrak işleri için beklemeye gerek yok.”
House of Cards’dan bu yana Netflix için Mindhunter, Love, Death & Robots, ve Mank’i yapan ve daha fazlasını da geliştirmekte olan David Fincher, Sarandos’un arayıp “Hulu için lisanslanan ve üç gün içinde kaldırılacak olan belirsiz bir şey için, ‘Bunu görmen lazım!’ Marty Scorsese ve Quentin Tarantino İtalyan neorealizmi hakkında seni saatlerce eğlendirebilir fakat rakiplerin ne yapmakta olduğunu bilmek istiyorsan, bu arada saygılı bir şekilde tabii, boğazına kadar bunun içine gömülmüş durumda” diyeceğini söylüyor.
Sarandos örneğin pek çok YouTube videosu izliyor. YouTube, Netflix’ten daha fazla izleyici saatine sahip (Mayıs ayında, YouTube ABD’deki bağlı ve geleneksel televizyonlardan izlenmenin yüzde 9,7’sine tekabül etti, buna kıyasla Netflix ise yüzde 7,6’sına). Fakat gözünü YouTube’un üstünde tutmaya ek olarak, Sarandos’un rakiplerin içeriğini tüketmesinin başka herkesle aynı olan bir nedeni var: Bu içerikleri seviyor.
Sarandos, Arizona’da kaos içindeki bir evde büyüdü ve bu evde televizyon (Norman Lear sitcom’ları, SNL) duygusal bir merkez görevi gördü. Ergenliğinin sonlarında, Phoenix’in ilk video kiralama dükkanında çalışmaya başladığında, oradaki filmlerin 900 tanesini izledi. Bir alim gibi, filmlerin konularını, diyaloglarını ve vurucu cümlelerini kolaylıkla tahmin edebiliyor. Del Toro, Sarandos’un bir sinefil olması ve dijital platform yayıncılığını ortaya çıkaran şirketi yönetmesi bir paradoks” diyor. Fakat mesele sinemaya gitmenin azalması veya “televizyondaki en iyi şeylerin” ortaya çıkışının yavaşlaması ya da geçen yılki sektör grevlerini (kimileri bunlara “Netflix grevleri” dedi) yaratan güçler olunca, tek bir yayıncıyı suçlamanın fazla basit kaçacağını söylüyor.
Del Toro, “Netflix’i bir düşman gibi göstermek kolay, sadece haritadaki en görünür noktaya işaret edeceksiniz” diyor. “Fakat diğer stüdyolar da ahlak ve davranış konusunda örnek değiller. Bunlar çoğunlukla başka şirketlerin sahip olduğu şirketler.” En azından Netflix’te seçici zevkleri ve gerektiğinde bunları kullanma iradesi olan bir lider olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yıl aldığı ücret 49,8 milyon doları geçen Sarandos, sinemada film izlemeyi sevdiğini ve “ayda ya da üç ayda bir bunu yaptığını” söylüyor ve ekliyor: “Ne zaman film stüdyolarının başındakilerle sinemalar hakkında tartışsam, ‘Çok komik: Seni hiç sinemada görmüyorum.’ diyorum. Evinde güzel bir sinema odası olduğunu biliyorum. Fakat ne sıklıkta evden çıkıp korumaya çalıştığın bu şeylerden birine gidiyorsun?”
ŞUBAT AYINDA, SARANDOS Güney Kore’ye gitti ve Başkan Yoon Suk Yeol ile onun evinde görüştü (Netflix, burada içerik üretmek için 6 milyar dolar harcamayı düşünüyor). Kanada ve Yunanistan başbakanlarıyla da benzer görüşmeler gerçekleştirdi ve yakında da Britanya Şövalyelik Nişanı’nı alacak. Çin, en azından şu an için, Netflix’in gündeminde değil. Sarandos, “Denemekten yıllar önce vazgeçtik” diyor, Çin’in düzenleme kurulu olan SARFT’nin tek bir Netflix dizisine bile izin vermeyi reddettiğinde başlamadan biten ilk zamanlardaki bir lisans anlaşmasını hatırlayarak. Fakat Hindistan (1,4 milyar nüfusuyla) Netflix’in en hızlı büyüyen pazarlarından biri.
Netflix, kendisine daha yakın bir yer olan New Jersey’de neredeyse 121 hektarlık bir alan alma planlarını kesinleştirdi. Burada Albuquerque’deki gibi fakat ondan daha büyük bir prodüksiyon tesisleri kurmak istiyor. Netflix, burada tıpkı New Mexico’da olduğu gibi binlerce kişiye iş veriyor. Yapay zeka böyle fiziksel stüdyo ihtiyacını azaltmayacak mı? Sarandos azaltmayacağını düşünüyor. “Yapay zeka hakkında neden endişe duymuyorum? Çünkü hırslı ve şaşırtıcı şeylere odaklanmış durumdayım” diyor. “Yapay zeka, bir üretim aracı olarak bunların neredeyse bir antitezi.”
“Hırslı” ve “şaşırtıcı”, çoğu insanın Pulse gibi bir hastane dizisi veya NCIS, The Office ya da Suits gibi daha eski diziler için kullanacağı kelimeler değil. Bu diziler televizyon kanallarında veya kablolu televizyonda başladılar fakat Netflix’te yeniden hayat buldular; bu fenomene Netflix Etkisi deniyor. Fakat Netflix’in izleyicilerin ne istediği hakkında, bunları yapma zamanlarından bağımsız olarak, altıncı his sezgileri varmış gibi görünüyor.
Albuquerque’deki stüdyonun açılış töreninde, Netflix Etkisi’nden faydalanan birisi yakınlarda duruyordu: Breaking Bad’in yaratıcısı olan ve alandaki yeni bir sokak tabelasıyla şereflendirilen Vince Gilligan. Gilligan, kendisinin suç-dram dizisine kaynak sağladıkları için AMC ile Sony’e her zaman minnettar olacağını fakat dizinin sadece Netflix televizyon yayın haklarını aldıktan sonra büyük bir kitleye ulaştığını söylüyor.
Netflix, AMC dördüncü sezonu yayınlamadan hemen önce ilk üç sezonu yayınladığında, bunun sonucunda ortaya çıkan izleme maratonu son bir sezonu daha garantiledi. Öyleyse, şimdi de olduğu gibi işin içine Netflix girince, eskiler yeni olabiliyor.
“Bence bu yıkıcı etkiye verilen olumsuz tepkilerin çoğu, ömür boyu kendi iş modelinizi sürdürme hakkınız olduğuna inanmaktan kaynaklanıyor. Fakat böyle bir hakkınız yok. İş modeliniz ve müşteri memnuniyeti üzerinde bir hakkınız yok. Bunu kazanmak zorundasınız. Her zaman.”