in , , ,

Ruhsal durum

Kişisel ve profesyonel hayatlarımız daha önce hiç olmadığı kadar kesişirken, iş yerinin zihinsel sağlığımızı nasıl etkilediği hakkında ciddi ciddi konuşma zamanı.

ruhsal-durum

FOTOĞRAF: KANGHEE KIM

  1. Bonobos’un kurucu ortağı Andy Dunn’ın, bipolar bozukluk yaşarken şirketini büyütmesi.
  2. İş dünyası liderleri ve konunun savunucuları, iş yerine şefkat getirmeyi tartışıyor.
  3. Alicia Keys profesyonel hayatını nasıl (zekice) yönetiyor?

Andy Dunn 2000 yılında ilk kez manik atak geçirdiğinde Northwestern Üniversitesi’nde son sınıf öğrencisiydi. Milenyuma giriş kutlamalarından döndüğünde kafası karışmış bir halde kampüste dolaşmaya başladı. “Duygu fırtınası” dediği şeyden rahatsız olarak, Mesih olduğuna ikna oldu ve üç gece boyunca uyumadı. Hastaneye yatırılan Dunn’a Bipolar I teşhisi kondu. Bu, bir insanı coşkulu ve enerjik hissettiği bir ruh halinden; sanrılar, dürtüsellik ve hatta depresyonun derinliklerine düşürecek halüsinasyonlarla kendini gösteren manik bir hale sokabilecek bir durumdu. Kısa bir süre ilaç tedavisine devam ettiyse de tedaviyi sürdürmedi.

Dunn hayatına devam etti. Stanford’dan MBA derecesi aldı, Bonobos’u doğrudan tüketiciye ulaşan öncü bir tekstil markası haline getirerek büyüttü. Ancak CEO, teşhisini arkadaşlarıyla ve meslektaşlarıyla paylaşmadı ve hatta belirtileri girişimci olmanın stresine ve coşkusuna bağlayarak kendisinden bile gizledi. Bipolar atağı, 2015 yılında, Las Vegas’ta bir toplantıya katılacakken ve bir yıl sonra da daha da belirgin bir şekilde geri döndü. Dunn, New York’taki Bellevue Hastanesi’nde bir hafta yatmasını gerektirecek kadar gerçeklikten koptuğu bir atak yaşadı – atak geçirirken müstakbel eşine ve müstakbel kayınvalidesine saldırdığı için hastanede yattığı esnada hâkim önüne çıktı (Olay esnasında temyiz kudretini haiz olmadığı anlaşıldığından suçlamalar düştü).

Hayatına devam edebilmek için ilaç ve terapi desteği almaya başladı ve hem meslektaşlarına hem de yönetim kuruluna tıbbi durumunu açıkladı. 2017 yılında Bonobos’un 310 milyon dolara Walmart’a satılma sürecini yönetti ve evlendi. Dunn, Burn Rate isimli biyografik eseriyle bipolar olduğunu ilk kez alenen açıkladı.

 

KRİZ YÖNETİMİ

Bonobos’un kurucu CEO’su Andy Dunn, yeni biyografi kitabı Burn Rate’de, bipolar I bozukluğu ile mücadelelerinin kişisel ve profesyonel hayatını nasıl raydan çıkma aşamasına getirdiğini açıklıyor. Kitaptan seçilmiş özel bir bölüm.

FOTOĞRAF: KANGHEE KIM

Zappos’un kurucusu Tony HsIeh’in Las Vegas’ta filizlenmekte olan startup ekosistemiyle ilgili bir etkinlikte konuşmaya davet edilmiştim. 2015’in sonlarıydı. Tony, tekstil ürünlerinin, tüketici dostu politikalar ve istekli çalışanlarla nasıl ‘online’ satılacağına dair ilkeleri bizim, Bonobos’ta, dijital marka üreticileri olarak yaptıklarımızın DNA’sına gömülü olan, uzun zamandır hayranlıkla takip ettiğim biriydi. Orijinal melek yatırımcı turumuzda, Bonobos “Ralph Lauren çarpı Zappos” olarak lanse edilmişti ve Tony’nin kitabı Delivering Happiness [Mutluluk Sağlamak], girişimci dünya görüşümün temelini oluşturuyordu. Tony’den hemen sonra konuşmaya davet edildiğimde, oraya vardığımı anladım. Vegas’a uçuştan önce JFK’deki terminalde eski bir arkadaşla karşılaştım. Sıradan bir şeyler konuştuğumuzu hatırlıyorum. JetBlue uçuşu kapıya park ediliydi. Keşke uykusuz olup olmadığımı veya önceki haftanın nasıl bir hafta olduğunu hatırlayabilseydim. Ama koltuğuma oturduktan 20 dakika sonra aklıma bir düşünce geldi ve nedense takılıp kaldı:

Bu uçak düşecek.
Korkum geçici bir paranoya çizgisi değil. Ampirik bilgidir.

Böyle şeylerin mümkün olduğunu düşünmeye başladığımda, psikoza girme yolundayım. Sağduyu kapıdan çıkarken, delice düşünceler serbestçe içeri akar. Bu noktada tehlike çanları çalar. Artık gerçekliğimi kontrol edemiyorum. Kelimenin tam anlamıyla her şey olabilir, tıpkı bir rüyada her şeyin olabileceği gibi.

Çok geçmeden aklıma gelen her şeyi mutlak gerçek kabul edebilir ya da bu düşünceleri sokağın köşesinde, sinemada veya Burger King’de başkalarıyla paylaşabilirim.

Uçak kapıdan ayrılmak üzereyken, uçuş görevlileri umulmadık bir şey yapar ve son anda gelen bir yolcuyu içeri almak için kapıyı yeniden açar. Bu kişi eğer uçağa alınmazsa, güya, arkadaşının bekarlığa veda partisini kaçıracak bir kadındır. O ve gelin adayı, gözyaşlarıyla kavuşurlar. Uçak düşeceği için, bunun dışarı çıkmak, kendimi kurtarmak, ailemi tekrar görmek için tek şansım olduğunu biliyorum.

Kalmayı seçmek ruhsal bir karardır. Manik zihnin yükselen dindarlığı ve köktenciliğiyle, Tanrı’ya kaderimi tamamen onun ellerine bırakmaya istekli olduğumu gösteriyorum. Ölüm, manik bir insan için hiçbir sonuç doğurmaz. Hatta ölmeyi dilemek arzu edilebilir. Ancak bu dilek genellikle öylesine bir ölümle ölmek değildir. Bir şehit, bir kahraman ya da bir peygamber gibi ölmektir.

Yaşamak için sadece saatlerim varken nasıl bunlardan biri gibi öleceğim? Bu defaki, benim üniversiteden bu yana ciddi anlamda ilk atağım ve bu sefer kimsenin ne düşündüğümü bilmesine izin vermeyeceğimi biliyorum. On beş yıl önce hastaneye kaldırıldığım içim, kafanın içindekileri açık edersen, hastaneye kapatılırsın fikri zihnimde. Hiçbir şekilde uçuşun ortasında ayağa kalkıp yolculara hitap etmek istemiyorum. Bunun yerine düşüncelerimi tweet atmaya karar veriyorum, diğer insanların profil sayfalarına, ekmek kırıntıları gibi Mesihliğe özgü fikirlerimi ustaca serpiştiriyorum, böylece, peygamberlik uyarılarım daha sonra, hayatımı inceleyecek insanlar tarafından keşfedilecek.

Tüm uçuş boyunca pencereden sadece bir kez bakıyorum, memleketim Chicago’nun ışıklı şehir manzarasının üzerinden geçerken. Bu, aileme yukarıdan veda edebilmem için yaşanan bir an. Kaderle olan randevum yaklaştıkça, onları, Noel Baba gibi, aşağıdan yukarıya bakarken hayal ediyorum.

Vegas’a yaklaşır ve henüz çakılmamışken, kazanın inişte gerçekleşeceğini varsayıyorum. Bir yerlerde kalkış ve inişin herhangi bir uçuşun en tehlikeli kısımları olduğunu duymuştum. İşim bitti. Sonsuzluğa gidiyoruz. Gözlerimi kapatıyorum, korkusuzca, sonu bekliyorum – olması gerekenin bu olduğunu bilerek.

Sonra, gerçeklik kehanetimi mahvediyor. Uçak yere iniyor. Yumuşak bir iniş. Vegas’a sabahın üçünde olaysız bir şekilde varıyoruz. Ağlamaya başlıyorum: sessiz gözyaşları, hıçkırık yok. Kimsenin ne düşündüğüme ya da kim olduğuma dair bir fikri yok. Ben kurtuldum. Hayatta olduğum için müteşekkirim. Kendimi hayatımın sona ereceğine o kadar ikna etmiştim ki bu ikinci şans yeniden doğmuşum gibi hissettiriyor. Tam bu noktada, kendimi kalbim, ruhum ve tüm varlığımla Tanrı’ya hizmet etmeye adıyorum.

Şimdi iş zamanı. Vegas’a sabah 6’da varıyorum. New York zamanı, artık rasyonel olmayan düşüncelerden kurtuluş yok ve uçuşu garip bir şekilde sakin bir paranoyak hezeyanlarla geçirdikten sonra, şimdi psikotik bir haldeyim. Ve yalnızım. Las Vegas’ta.

Yeniden canlanan şehir merkezinin ışıltılı bir bölümünde yer alan otelin salonu Alizé’de otururken, parıldayan altın rengi ve mavi ışıklara, onların parlaklığına hayretle bakıyorum. Bir çocuk gibi şaşkınlıkla etrafı inceliyorum, birdenbire mercan rengi bir akvaryumun içinde yüzüyorum, etrafım, slot makinelerinin sesleriyle, televizyondan gelen seslerle, gelip geçen güzel insanlarla, duman kokusuyla çevrili. Manik atak geçiren bir insanın olması gereken yerler listesinde, Vegas en sonda. Duyusal deneyimim had safhada, bir yük treninin enerjisine sahibim ve psikozdayım: Nesnel gerçeklik yok.

Her şey mümkün.
Konuşmam sabah 10’da. Öncesinde uyuyabilmemin bir yolu yok. Etkinlik mekânına vardığımda, sponsor bir startup organizasyonundan biri bana bir tişört veriyor. Normalde asla eşantiyon ürün giymem, [ama] bu defa seyirciyle garip bir dayanışma gösterisi yaparak tişörtü hemen kıyafetimin üzerine geçiriyorum. Üzerinde Ay’da uluyan bir kurt resmi olan bir tişört. Çılgın içsel monoloğuma rağmen, normal bir insan gibi davranmam ve beni tutuklatmayacak kelimeleri seçmem gerektiğini biliyorum. Konuşmam tuhaf, ama bir şekilde sınırlarda kalıyorum – girişimcilere önerilen sınırlar geçirgen olsa da. Bonobos’un, anaerkil toplumlarında hiç şiddet olmayan cüce şempanzeler – daha iyi bir insanlık türünün habercisi- olması hakkındaki her zamanki fikrimi dile getiriyorum. Bu, Tanrı’nın bir kadın olduğu ve benim onun elçisi olduğum hakkındaki içsel düşünce sürecimle mükemmel bir uyum teşkil ediyor. Neyse ki, dünyanın tüm dinleri ve kusurları hakkında daha uzun bir tartışmaya girmemeyi başarıyorum. Daha sonra, havalimanında karşılaştığım arkadaşım bir arkadaşıyla bana doğru geliyor.
“Aslında, harika olduğunu düşünüyoruz.” Bunu söyleme şekli ve arkadaşının onu teyit etmeye hazır hali, konuşma sonrasında tebrik etmek için bekleyenlerin yokluğuyla birleştiğinde, bana bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterebilir. Ama bunları idrak edebilecek kısmım iş icabı devre dışı.

O gece, yeni arkadaşlarla, Tony Hsieh’in şehir merkezindeki Airstream karavan parkına gidiyorum. İşte çölde bir karavanda yaşayan ve milyoner olduğu söylenen bir adam. Las Vegas’ın ortasında lamalar ve kamp ateşiyle gerçeküstü bir hava. O kamp ateşinin etrafında, Tony’nin karavanının yanında oturuyoruz ve ateş, parıltısı ve sıcaklığıyla, aklımı sanki uyuşturucu etkisi altındaymışım gibi ele geçiriyor. Manik durumum orta ayarda, yine de çılgın düşüncelerimi başkalarından gizlemeyi öğreniyorum.

Grubun elebaşı Tony’nin şehri yeniden canlandırma projesinde Tony için çalışan Vegas’lı bir risk sermayedarı. Bira içip, sohbet ederken bana Bonobos’taki kurucu ortakla yolları ayırmamız hakkında sorular soruluyor. Manik durumda, göstererek anlatmanın faydalı olabileceğini düşünerek YouTube’da bir video arıyorum. [Bonobos’un kurucu ortağı Brian] Spaly’le birlikte katıldığımız ve Fox Business’ta, ilk TV röportajlarımızdan biri, yayınlanan programdan bir kesit. Hatırladığım kadarıyla, kafamın içinde o anı tekrar anlatan yorumcuya göre, Spaly tüm zaman boyunca benim üzerimden konuşuyor. Videonun, her ikimizin karakterinin de aynı şirkette var olamayacak kadar baskın olduğunun bir örneği olmasını amaçlıyorum ve işleri raydan çıkaranın Spaly olduğunu söylüyorum. Sonra telefonumdan videoyu açıyorum.
Küçük bir sorun var. Neredeyse tüm konuşmayı tekeline alan benim.

Gruptakiler, olayı anlatışımla video arasındaki tutarsızlığı ele alırken, Tony’nin adamı fazla rahat bir şekilde şaka yapıyor: “Vay be, sen gerçek bir sosyopatsın”. Herkes gülüyor. Ben de gülüyorum ama olan biteni anlamaya çalışırken, gergin bir şekilde. Maniye yükselmiş olan zihne, vahiyler hızlı ve öfkeli bir şekilde gelebilir, tüm hikâyeler, bambaşka verilerle, baştan yazılabilir. Bunun ne anlama geldiğini biliyorum: Aslında ben bir sosyopatım. Ben aradığım narsistim. Düşünceler zihnimde yarışıyor. Ona teşekkür etmek için Spaly’yi aramam gerekiyor. Yapmıyorum, ama kendi hikâyemdeki kötü adam olduğumun taze farkındalığıyla bu fikri rafa kaldırıyorum.

Tony’nin yardımcısı bizi onunla tanıştırmak için “Tony’nin evine” davet ediyor. Karavanının içinde, kendisiyle merhabalaşıyorum. Kısa birkaç şey konuşuyoruz.

İnsanların üstesinden gelecek bir yol bulacağını düşündüğü için iklim değişikliği konusunda endişelenmediğinden bahsettiğini hatırlıyorum. Birisi okyanustaki plastikleri ortadan kaldırmayı amaçlayan bir startup’tan bahsediyor. Hiç ummazken, Tony’nin köpeği birden kucağıma atlıyor. Fantezi ve gerçeklik arasındaki silik çizgide ileri geri salınan beynim, bunu hayra alamet sayıyor.

Tony çoğunlukla sessiz, içkisini yudumluyor. Üzgünden ziyade dalgın görünüyor. Banyoyu kullanıyorum, sonra bazılarımız gidiyor. O gecenin ilerleyen saatlerinde, Tony’nin adamı bana, onun olacakları, başkalarının göremeyeceği şekilde görme konusunda eşsiz bir yeteneği olduğunu söylüyor.

Otele döndüğümde, iki gündür uyumadığım için, duş alıyorum. Sıcak su bana çarptığında, deliliğe yolculuğun bir sonraki adımına geçiyorum: Beklenmedik, coşkun gerçekler. Şimdi yaptığım her şeyin bir anlamı var; her şey Amerika’yı düzeltmek, yoksulları kurtarmak, dünyayı iyileştirmek gibi daha büyük bir amaca hizmet ediyor.

Artık çalışmama gerek yok. Bonobos’takiler daha mühim işlerim olduğunu biliyor. Sürekli olarak temel işimizin dışındaki, bizi raydan çıkarma riski taşıyan girişimlere odaklandığım göz önüne alındığında, “ortalarda olmamada”, o esnada muhtemelen takdir edemeyeceğim bir ironi var. Manik sanrılar ve girişimcilik sanrıları, ikizler gibi tıpatıp aynı olmasalar da alakalıdırlar. Daha çok uzaktan kuzen gibiler. Birinin kapasitesi, diğerinin kapasitesini garanti etmez – ancak hakkında fikir verebilir.

Burn Rate: Launch a Startup and Losing My Mind [Yanma Oranı: Startup Kurmak ve Aklımı Kaybetmek] kitabından alıntılanmıştır. Telif Hakkı © 2022 Andy Dunn. Kitap, 10 Mayıs 2022’de Random House’un alt markası olan Currency tarafından yayımlandı. İzin alınarak yer verilmiştir.

 

DEVAM EDEN ÇALIŞMA

İş yerlerimiz zihinsel sağlığımızı etkiler (ve bundan etkilenir). Fast Company, çalışanların akıl sağlığının neden en mühim öncelik olması gerektiğini tartışmak için iş dünyasının liderleri ve konunun savunucularından oluşan bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi.

İLLÜSTRASYONLAR: MYRIAM STRASBOURG

YÜKSEK PROFİlLİ SPORCULAR VE EĞLENCE SEKTÖRÜNDEKİLER, son yıllarda karşılaştıkları ruhsal zorluklar hakkında giderek daha fazla konuşuyorlar. Aynısını yapan iş liderlerinin sayısı ise çok az. Bunun basit bir nedeni var: Hâlâ, böylesi bir kırılganlığı ifşa etmenin iş yerlerinde tasvip edilmemesi. Ancak çalışanlardaki tükenmişlik hissinin, kaygı ve depresyonun rekor seviyelere ulaşmasıyla – ruh sağlığı danışmanlık şirketi Mind Share Partners’ın 2021 raporuna göre, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tam zamanlı çalışanların dörtte üçü, bir önceki yıl ruhsal rahatsızlıklara dair en az bir belirti yaşadığını bildirdi, bu oran 2019’a göre yüzde 59 daha fazla değişim belirtileri gördüğümüzün işareti.

 

Andy Dunn
Girişimci ve yatırımcı. Bonobos’un kurucularından biri ve CEO’su olarak görev yaptı. 2017 yılında Walmart tarafından satın alınmasını denetledi. Yeni çıkan biyografi kitabı Burn Rate’in yazarı.

 

Alicia Keys
Şarkıcı-söz yazarı, 15 Grammy kazandı, More Myself: A Journey isimli biyografi kitabının yazarı ve cilt bakımı ve sağlıklı yaşam markası olan Keys Soulcare’in kurucusu.

 

Amit Paley
Amit Paley, LGBTQ gençlere hizmet veren ülkenin önde gelen intihar önleme örgütlerinden biri olan Trevor Projesi’nin CEO’su ve icra direktörü.

 

Jane Pauley
Gazeteci ve CBS Sunday Morning sunucusu Jane Pauley, Your Life Calling: Reimagining the Rest of Your Life ve Skywriting: A Life Out of the Blue kitaplarının da yazarı.

 

Paul English
Paul English, Kayak ve GetHuman da dâhil olmak üzere birçok başarılı teknoloji şirketinin kurucu ortağı ve Boston Venture Studio’nun CEO’su. Ayrıca dayanışma grubu Bipolar Boston’ın kurulmasına yardımcı oldu.

 

Şirketler ruh sağlığına yönelik yan hakları daha erişilebilir hale getiriyor ve şirket kültürünün çalışanların iyilik halini nasıl etkilediği hakkında önemli tartışmalar yapmaya başlıyor. Kanun koyucular, akıl sağlığı ve fiziksel sağlığın işverenler ve sigortacılar tarafından eşit muamele görmesini nasıl sağlayacakları konusunda mücadele ediyorlar. Ve iş dünyası liderleri kendi deneyimleri hakkında daha açık bir şekilde konuşmaya başlıyorlar.

Bu konular hakkında konuşmak için Fast Company, bipolar olduğunu saklamayan CBS Sunday Morning sunucusu Jane Pauley’yle, akıl sağlıklarıyla ilgili kendi karşılaştıkları zorlukları paylaşan girişimciler Andy Dunn ve Paul English’i ve akıl sağlığı ve iyilik halinin savunucularından Alicia Keys ve Trevor Project CEO’su Amit Pale’i bir araya getirdi.

Jane Pauley: İki yıl evden çalışmak, üstelik tecrit altında veya ayakaltındaki küçük çocuklar ya da gençlerle, çok zordu. Sürekli endişe ve keder duygusu hâkimdi. Herkes, akıl sağlığı hakkında daha açık bir şekilde konuşmaya hevesli gibi görünüyor.

Alicia Keys: Birçoğumuz akıl sağlığı sorunları yaşıyoruz çünkü içinde yaşadığımız dünya acımasız. Bir noktada, tüm bu olan bitenin içinde kendimizle nasıl ilişki kurabileceğimizi bulmalıyız.

Pauley: İki gün önce bir meslektaşım bana “Nasılsın?” diye sordu. Onlara o kadar da iyi olmadığımı söyledim. Son iki yıldır çırpınıp duran milyonlarca Amerikalı gibiyim. Depresyona girdiğim oldu ve bazen kaygılandığım oldu ve buna rağmen, [o zamana kadar] iş yerinde kimseye bundan bahsetmemiştim. Bunları dile getirebilmek güçlü ve özgür hissettirdi.

Amit Paley: İnsanların iyi olmamanın sorun olmadığını bilmeleri çok önemlidir. İyi hissetmediğimizde, bunu dile getirmek ve bunu diğer insanlarla paylaşmak önemli.

Paul English: Saklamak ve utanç duymak iyileşmenin düşmanıdır. 25 yaşında bipolar teşhisi aldım. İlk iş, birileriyle konuşmaya başladım, kardeş, arkadaş, işyerinden biri. Hayatımdaki bu üç unsurun her birinden birinin neler olup bittiğini bilmesini istedim, böylece bana göz kulak olabilirler ve derin uçlardan, depresifliğin derinliğinden ya da tam tersi, manik atakta bana yardım edebilirlerdi. Etrafımda beni kollayan bu insanlar vardı. Zamanla, yıllar geçtikçe, daha fazla insana kendimi açmaya başladım.

Andy Dunn: 2000 yılında, dibi boyluyordum. Milenyumun zamanıydı. Televizyonda Mesih’in gelişi için dua eden insanların bir videosunu gördüğümü hatırlıyorum. Ve – alkolün ve dağılan zihnimin de etkisiyle – Mesih’in ben olduğum sonucuna vardım. Sonunda manik atak nedeniyle bir hafta hastanede yatarak ilaç tedavisine başladım.

Bana bipolar tip 1 teşhisi kondu. Kabullenemedim. Manik atak yüzünden o kadar çok aşağılanma ve utanç hissettim ki, olanları kabul etmek teşhisi kabul etmek olurdu. Karar verdim, “Biliyor musun? Bu doğru değil. Bu doğru olamaz.” Sadece her şeyin normal olduğuna karar verdim. Sekiz yıl boyunca semptom göstermedim. Sonra Bonobos’u kurmaya çalıştığımız yıllarda, katatonik depresyon yaşadım ve kurucu ortağımla yolları ayırdık ki her zaman sıfırı tüketmekten altı hafta veya altı ay uzaktaydık. İyi ruh halimi alkolle, depresif ruh hallerimi sessizlik ve gizlilikle tedavi etmeye başladım. Teşhisten on altı yıl sonra, New York’ta ikinci kez berbat bir psikotik atak geçirdim. İşte o zaman bipolarla baş edebilmek için yolculuk başladı.

Pauley: Paul, neden kendini ifşaya karşı farklı bir tutumun olduğunu düşünüyorsun? Kariyerinin başlarında bile bipolar tecrübenle ilgili ön plandaydın.

English: Bir yazılım şirketinde genç bir yönetici olarak öğrendiğim şey şu, genellikle, birini kariyerinin başlarında işe alır, terfi ettirirsiniz ve sonra sahtekârlık sendromuna yakalanır ve kendini yetersiz hisseder. İmposter sendromu hakkında bildiğim bir sır varsa, o da, ekibinize karşı savunmasızsanız ve iyi olmadığınız şeyleri kabul ediyorsanız, artık hiçbir şey saklamıyorsunuz demektir.

Keys: Sanırım hepimiz bir şekilde mükemmel olmamız gerektiği fikriyle uğraşıyoruz. Aynı şey 20 yaşındayken de başıma geldi. 20 yaşında kim olduğunuzu bile bilmiyorsunuz. Biraz annenin sana söylediklerinin biraz da dünyanın sana söylediklerinin bir parçasısın. Ve sonra hayata atılmanız gerekiyor.

Kariyerimin başlarında insanlar beni dikkatle izlediler. Ben bir New Yorkluyum. İnsanların bana zarar vermesini istemedim. Hemen bir duvar ördüm, ama en kötü duvarı ördüm: aslında yokmuş gibi davranılan duvar. Kendinizi koruduğunuzu düşünüyorsunuz ama aslında kendinize zarar veriyorsunuz. Yapmayı bildiğim tek şey, “-mış gibi” yapmaktı. Bunu yapmayı bıraktığımda -ki bunu her gün kendime hatırlatmak zorundayım- çok daha dürüst hissetmeye başladım, çünkü rol yapmak zorunda değildim.

Pauley: Geçen gün meslektaşıma kendimi o kadar da iyi hissetmediğimden söz ettiğimde, ona da aynı şeyi söyledim. Dedim ki, şirketin benim için yapmasını beklediğim hiçbir şey yok. Daha fazlasını beklemeli miydim bilmiyorum. Bir iş yerinin ne gibi sorumlulukları vardır? İş yerinde bireyin sağlığından kim sorumludur?

Paley: İş yerine dair geleneksel bir bakış açısı var: İnsanlar hayatlarını bir kenara koyuyorlar, işe geliyorlar ve sonra hayatlarına geri dönüyorlar. İnsanların hayatlarının bir bölümünü iş yerine getirebilecekleri bir modele doğru ilerliyoruz, çünkü işe gittiğinizde insan olmayı bırakmıyorsunuz.

English: Bence iş dünyası liderleri olarak sahip olduğumuz temel sorumluluk, ruh sağlığı söz konusu olduğunda – ve aslında tüm sağlık sorunları – ekibinize arkalarında olduğunuzu ve mücadelelerinde onların yanında olacağınızı hissettirmektir. Savunmasız olduğumu ekibimle paylaşmanın onlara da iyi geldiğini gördüm. Uygun zamanlarda, daha küçük gruplar halinde, nasıl hissettiğim hakkında açık olacağım. Bence, bu onların da kendilerini açabilmelerine izin veriyor.

İş dünyasının liderlerine baktığınızda, insanların güveni takip ettiğini görürsünüz, ancak onlar kırılganlığa sadıktırlar. Benim için bu, yönetim kadrosundan başlayarak insanların birbirlerine yardım ettiği bir topluluk yaratmakla ilgili. Yöneticilerin, çalışanların kendilerini iyi hissetmesini önemsediklerini, hatta bunu, çalışanlarının ailelerinin sağlığını da kapsayacak şekilde değerlendirdiklerini göstermeleri gerekir. Bir çalışan, çalışamazsa işinize zarar verecektir, çünkü evde başa çıkamayacağı bir sorun var.

Paley: Ayrıca, özellikle bu dönemde, farklı zorluklar yaşayan gençleri COVID ve ulusal ve küresel boyutta ırksal adaletsizlik ve ırksal şiddet gibi konularda desteklediğimizden emin olunmasını istiyoruz. Şimdi LGBTQ gençlere yönelik, ülke çapında eyaletlerde sürekli saldırılar var. Bu baskının farklı farklı insanları orantısız bir şekilde etkilediğini kabul etmek önemlidir. Bu durum ruh sağlığı ve sosyal bilimler alanında, azınlık stres modeli olarak bilinir. LGBTQ kişiler veya ten rengi farklı insanlar, ayrımcılığa uğramakta, belirli kalıplara uyum sağlama baskısıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. İş yerine farklı bakış açıları getiren kişilerle çalışmak istiyoruz. Yöneticilerin çalışanlarına ihtiyaç duydukları farklı desteği sağlamaları ve bu desteğin, çalışanların zihinsel sağlıklarını etkilediğini bilmeleri gerekir.

Çalışanlarınızın güvende olabileceği ve desteklenebileceği bir ortam yaratmak önemlidir. Bu, insanların tüm kendilik hallerini işe getirebileceklerini ve neler yaşadıkları hakkında konuşabileceklerini hissedebilecekleri bir kültür yaratmayı içerir. Bu aynı zamanda ekibinizdeki insanlar için harekete geçmek ve dünyada onları orantısız bir şekilde etkileyen adaletsizlikler olduğunda ses çıkarmak için görünür adımlar attığınız anlamına gelir.

Keys: Amit’in kültür ve açıklık için çağrısına ek olarak ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Haftalık bir toplantınız veya aylık bir görüntülü görüşmeniz varsa – şirketimin çoğu uzaktan çalışıyor – veya büyük bir yönetim kurulu toplantısı, durum ne olursa olsun, yeri geldiğinde “Sadece işimizde iyi olmamız değil, aynı zamanda hayatlarımızda da iyi olmamız ve ailelerimizin iyi olması benim için önemlidir” diyebilirsiniz.

Dunn: Yeni bir şirket kuruyordum ve herkese [yeni biyografi kitabım Burn Rate’i] yazdığımı duyuruyor ve bunun ne hakkında olduğunu açıkladığımı hatırlıyorum. Kalbim dakikada iki yüz atıyordu, herkesin bu haberden sonra işten istifa etmeye hazır olacağını varsayıyordum. Toplantıdan çıktım ve birileriyle sohbet ederken, “Bu korkunçtu” dedim. Onlarsa, “Hayır. Bu inanılmazdı,” dediler. Bu da şirketin kültürünü değiştirdi.

English: Bu zamana kadar beş yazılım şirketi kurdum ve ekiplerim çalışanlarla ilgilendiği için, çalışanlarımız beni ve ekibimi, gittiğimiz her şirkette takip etme eğilimindeler. Yeni bir kişiyi işe aldığınızda ve 10 ila 20 yıldır, hatta daha uzun süredir sizinle birlikte olan birini gördüklerinde, bu çalışma ortamında iyi bir şeyler olduğunu düşünürler. Bu, belli ki çalışanlarını önemseyen bir şirket.

Pauley: [2001 tarihli biyografi kitabı Skywriting’i kast ederek] Yazdığımda, birisi bana neden akıl sağlığı alanını seçtiğimi sordu. Masum bir şekilde, “Çünkü karşılayabiliyordum,” dedim. Finansal olarak demiyorum. O zamanlar kimse ayrıcalıktan bahsetmiyordu.

Dunn: Haklısın, Jane. Başarılı olma ayrıcalığına sahipsek, ihtiyacımız olan tedaviyi almak için finansal kaynaklara sahip olma ayrıcalığına sahipsek, ruh sağlığımız hakkında da daha açık olabileceğimiz bir noktada olduğumuz söylenebilir.

Paley: Bu ülkedeki ruh sağlığı hizmetlerinin tüm altyapısı temelde bozuldu. Yeterli ruh sağlığı merkezimiz yok. Onlara en çok ihtiyaç duyan grupların mevcut merkezlerin birçoğuna erişimi son derece kısıtlı durumda: Kırsal alanlarda mevcut değiller, siyahi insanlarla ya da LGBTQ bireylerle nasıl etkileşime girecekleri konusunda yetkin veya eğitimli değiller.

Dunn: Tam buraya gelirken, haftada iki kez görmeye çalıştığım psikiyatristimden bir mesaj aldım. “Geri ödemen ne kadardı?” diye soruyordu. Ben de “Yüzde 5 civarında,” dedim. Yüzde 95’i cebinden ödemek zorunda olan insanları düşündüm çünkü bunu karşılayamıyorlar. Sağlık sigortamız var. Peki ya ruh sağlığı sigortası? Bence burada gerçekten Fortune 500 şirketleri tarafından yönlendirilmemiz gerekiyor. Bunlar, insanların ihtiyaç duydukları bakımı alabilmesi için yatırım yapmak zorundalar.

Keys: Bu az önce söylediğin, güçlü bir şey Andy. Ruh sağlığının bir ayrıcalık olduğu gerçeği korkunç. Onunla bu şekilde uğraşmamız gerçeği ve “Buna sahip olmak için para ödemen gerekir,” gibi algılanması korkunç. Tüm varlığımıza yatırım yapmıyoruz. Fiziksel olana yatırım yaparken zihinsel olana yatırım yapmıyoruz.

Paley: Bütüncül sağlığımıza odaklanmamız önemli. Birçok işletme ve işveren, çalışanlarına ruhsal sağlık hizmeti sağlamaya zorlanıyor, bu gerekli bir şey. Ayrıca iş dünyası liderleri ve şirketler hükümeti de bu bozuk sistemi düzeltmeye davet edebilir. Umarım iş dünyasıyla birlikte tek bir sesle, toplumun her kesimine “Herkes ilgiyi hak ediyor. Herkes ihtiyaç duyduğunda ruh sağlığı desteğini almalı, alabilmeli” diye seslenebiliriz.

İş dünyası liderlerine baktığımızda, insanların güveni takip ettiğini görürsünüz; fakat kırılganlığa sadıklardır.
—Paul English

Bu röportaj açıklık ve uzunluk açısından düzenlenmiştir.

Stilist: Jason Bolden; Yardımcı Stilist: John Mumblo; Saç: The Only Agency’den Tanya Melendez; Makyaj: The Wall Group içinde Chanel adına Tasha Reiko Brown. Ceket: RVN; Küpeler: Jennifer Fisher

 

yepyenibirben-

YEPYENİ BİR BEN

Müzik sektöründe büyüyen Alicia Keys, gecenin geç saatlerine kadar çalışmaya alışkındı. Bugün, her zamanki gibi meşgul; fakat aynı zamanda iyi olmaya da odaklandı.

YAZI: ASHLEY C. FORD
FOTOĞRAFLAR: DJENEBA ADUAYOM

YİRMİ YILLIK KARİYERİNİZDE, SAĞLAM BİR İŞ AHLAKINIZ OLMADAN 15 GRAMMY alamazsınız. Alicia Keys, etkileyici sesi, olağanüstü söz yazarlığı ve yapımcılık yeteneğiyle bunu erken yaşta kotardı. Rol modeli, Keys’i New York’ta, bazen birden fazla işte çalışarak, tek başına yetiştiren annesiydi. Güneşli bir Mart öğleninde Zoom üzerinden “Uzun saatler boyunca çalışmak zorundaydı,” diyor Keys, “Ve ben de onu gördüm ve dedim ki, ‘Tamam, yaptığın şey bu. Çok çalışıyorsun.’ Çünkü çalışmazsan veya istediğin şey için çabalamazsan, onu elde edemezsin. “Bu yaklaşım kesinlikle sonuç verdi. Ancak başarı, Keys’in ruh sağlığı pahasına geldi. Keys, süperstar olduğunda henüz yirmili yaşlarının başındaydı ve genç yaşta bitkinlik ve depresyonun yanı sıra bir de şöhret baskısı yaşadığını dile getirdi. O zamandan beri, zihnini ve bedenini ihmal etmeden kendini işe adamanın nasıl bir şey olduğuna dair yeni bir anlayış geliştirdi. “Her ne kadar bunun için çoğunlukla kendimize izin vermesek de ben herkesin kendiyle derinden ilgilenebileceğini düşünüyorum,” diyor. Keys şimdi farkındalığa olan ilgisini genişleyen bir sağlıklı yaşam projesine yönlendiriyor. Eylül 2020’de Keys Soulcare cilt bakım markasını E.L.F. Beauty iş birliğiyle piyasaya sürdü.

Keys, uzun süredir devam eden güçlendirme mesajını yaymasında ona yardımcı olan ve tasarladığı kıyafetleri de bünyesinde bulunduran Athleta markası ile devam eden ortaklığının bir parçası olarak Mart ayında, bir spor giyim koleksiyonu yarattı.

Bu yeni iş fırsatlarını müzik kariyerinin gereklilikleriyle birleştirirken- bu yaz bir dünya turuna çıkıyor – Keys, çalışma şeklini bir kez daha, baştan tasarlaması gerektiğini keşfetti. Bir sanatçının, stüdyoda uzun saatler geçirmeyi ve sanatsal bir vizyon peşinde koşmayı içeren alışkanlıkları, onların iyi bir iş ortağı ve çalışma arkadaşı olmasına her zaman izin vermez.

“Müzik endüstrisinden geliyorsanız, güne erken başlayıp geç bitirmeniz ve asla hafta sonları izin almamanız beklenir,” diyor. “Doğru kültürü yaratmak için daha fazla çalışmam gerekli.” Pandeminin ortasında, Keys bakış açısını genişletiyor. Ama aynı zamanda iş-yaşam dengesinin, kendisi de dâhil olmak üzere, herkes için bir öncelik olarak kalmasını sağlıyor.

Keys, “Kurduğum işletmelerde, gerçekten, güçlendirme, çeşitlilik ve kendiniz olmanın yollarını bulmaya yönelik bir tema var” diyor. Üzerindeki sweatshirt’ü ve canlı görünen yüzüyle sanatçı, E.L.F. ve Athleta ile yaptığı ortaklıkların – ve gelecekte diğerlerinin – daha çok ses getirmesini istediğini söylüyor.

Keys’in Athleta ile oluşturduğu XXS ila 3X boyutlarındaki koleksiyonu, Mart ayının başlarında, Dünya Kadınlar Günü’nde görücüye çıktı. Athleta CEO’su Mary Beth Laughton, Keys ile tasarlananların ilki olan bu koleksiyonun, markanın yeni tüketicilere tanıtılmasına yardımcı olmayı hedeflediği söyledi. Laughton, “Alicia bizim için çok uygun çünkü 20 yıllık kariyeri boyunca kendi refah yolculuğunun şarkılarını söyledi,” diyor.

Sanatçının Oakland, Kaliforniya merkezli kozmetik şirketi E.L.F. Beauty ile geliştirdiği ve sağlıklı yaşam alanında genişlemeyi hedefleyen bir cilt bakım serisi olan Keys Soulcare’in lansmanını uzun süreli Athleta ortaklığı takip ediyor. Keys, “Ortaya Çıkarma Zamanı” başlıklı bir makalesinde belirttiği üzere artık imkânsız standartlara uymak ve kendini makyajın arkasına gizlemek istemediğini ilan ettiği 2016’dan beri doğal güzellik trendinin ön saflarında yer alıyor. Hâlâ kozmetik kullanmasına rağmen, Keys’in güzelliğe daha az süslü bir bakış açısıyla yaklaşımı yankı uyandırdı ve E.L.F.’in online olarak satılan, Ulta ve Athleta tarafından dağıtılan Keys Soulcare ile vurguladığı şey tam da bu.

Keys, markalaşma kararlarına ağırlık veriyor, şirketin dermatoloğuyla formüller, içerikler ve etkinlikler üzerinde çalışıyor ve hatta ambalajın üzerinde görünen tüm olumlayıcı sloganları kendi yazıyor. “Keys ‘in Soulcare’da dokunmadığı tek bir parça bile yok,” diyor E.L.F. Beauty’nin CMO’su ve Keys Soulcare’in başkanı Kory Marchisotto.

Pandemi, Eylül 2020’de markayı piyasaya sürme planlarını neredeyse raydan çıkardı ve herkesi hızla uyum sağlamaya zorladı. Keys ve E.L.F.’te Keys Soulcare’den sorumlu olan özel ekip, çok önemli ürün ve ambalaj incelemelerini Zoom üzerinden yapmak zorunda kaldı. Yine de Keys sonuçları görmeye kararlıydı. “Alicia, ‘Hadi gidelim’ diyen kişi oydu,” diyor Marchisotto. “Çok fazla ‘evet’ enerjisi var.”

Tabii ki, “evet” enerjisi, Keys’in çok iyi bildiği gibi, dikkatli bir şekilde yönetmeniz gereken bir şeydir. İlk albümü Songs in A Minor (La Minör Şarkıları) için beş Grammy’yi eve götürdüğünde sadece 21 yaşındaydı. O günlerde, başkalarının yapmasını istediği şeyi yapmak için çok zaman harcadı. Tecrübesiyle büyüdü. “Şimdi kendime değer veriyorum ve sanırım uzun yıllar boyunca yapmamıştım,” diyor. “Üretkenliğimin en üst seviyesine erişebilmem için iyi bir halde olmam gerektiğini öğrendim. Kendime daha önce yapmadığım bir şekilde öncelik veriyorum.”

Bugün, ister kişisel yapım şirketi AK Worldwide Productions’taki altı çalışanla ister Athleta ve E.L.F.’de iş birliği yaptığı daha büyük gruplarla çalışıyor olsun, güçlü ve yaratıcı vizyonunu empatik liderlikle dengelemeye çalışıyor. Üç aylık çeyrek dönem toplantılarına ekip üyelerine nasıl olduklarını sorarak başlamaya özen gösteriyor ve tükenmişlik kanıtı sayılabilecek izin taleplerine dikkat ediyor.

“Yüksek verimlilikte çalışan birçoğumuz hedeflerimize ulaşmak veya işlerimizi ölçeklendirmek için normali aşan bir seviyeye ulaşmamız gerektiğini düşünüyoruz,” diyor. Ama bu sürdürülebilir değil. “Sürekli, çalışanlarımızın dinlenebilmesi için zaman yarattığımızdan nasıl emin olacağımız ve insanları sadece ruhsal düzeyde nasıl kontrol ettiğimiz hakkında kafa yoruyorum.”

Kocası ve aynı zamanda yapımcısı da olan sanatçı Swizz Beatz’e, üstlendiği her projede mükemmellik talep ediyor olmasını desteklediği ama aynı zamanda da “her şeyi kontrol edebileceğini düşünmemesini” teşvik ettiği için teşekkür ediyor. Bakış açısındaki bu değişim, Keys’in yeni işler planlarken, her pandemi dönemi ebeveyni gibi, iki oğlu Egypt ve Genesis’in uzaktan öğretime uyum sağlamasına yardımcı olduğu için özellikle yararlı oldu.

Keys’e bugün neye minnettar olduğunu sorduğumda, hemen cevap veriyor: “Sadece basit şeyleri yapabilmek” diyor, örneğin çocuklarını sabahları okula götürmek gibi. “Küçük oğlum dün gece biraz geç uyudu,” diye devam ediyor Keys, haftaiçi genellikle onlara izin vermediğini belirtiyor. Bir zamanlar bir projede gece boyunca çalışmış olan mükemmeliyetçi sanatçı şimdi esnekliği, rahatlamayı ve aile zamanını bir öncelik haline getiriyor.

“Dün gece kuralları çiğneyebildik,” diyor “ve sadece bu tür hisler için bile çok minnettarım.”

Stylist: Jason Bolden; assistant stylist: John Mumblo; hair: Tanya Melendez at The Only Agency; makeup: Tasha Reiko Brown for Chanel at The Wall Group. RVN blazer; Jennifer Fisher earrings

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

van-tekstil-zirvesi

Van Tekstil Zirvesi

Vitamin-değil-ilaç-olunTony-Fadell

Vitamin değil ilaç olun