in

Web3 gerçek bir devrim mi, yoksa bir “balon” mu?

Teknoloji tarihi tekerrür mü ediyor? Tim O’Reilly, kripto ve Web3’ün abartıldığı bir aşamada olduğumuzu ve yakında bunun farkına varacağımızı düşünüyor.

Web3-gerçek-bir-devrim-mi

YAZI: MARK SULLIVAN

Tim O’Reilly, 30 yıldan uzun süredir teknoloji endüstrisinde gündem konuşmalarını başlatan kişi olmuştur. Kurduğu şirket O’Reilly Media, 1993’te ilk gerçek ticari web sitesini açtı ve teknoloji kitapları yayınlayan, online eğitimler sunan, sanal etkinlikler düzenleyen ve teknoloji endüstrisini bir arada tutan bir yapıştırıcı görevi görmeye devam ediyor.

O’Reilly, 1990’ların sonlarında, “dot-com” dalgasında şirketlerin yükseldiğine, büyüdüğüne ve çöktüğüne tanık oldu. O’Reilly’nin şirketi, Web 1.0’ın getirdiklerinden payını alan bir grup yeni “internet şirketinin” yükselmesine katkı sağladı. Hatta O’Reilly, 2000’lerin başlarında çıkan şirketlerin yarattığı bir sonraki dalga için kullanılan yaygın bir terimi popüler hale getirdi: Web 2.0.

Ve şimdi, 20 yıl sonra, web başka bir şekilde hayatımıza giriyor olabilir. Üstelik destekleyenler, daha önce benzeri görülmemiş ölçüde radikal bir yapısal dönüşüm olacağını düşünüyor. “Web3” şirketleri, Big Tech platformlarının merkezi gücünden uzak durabiliyor ve blok zincirleri aracılığıyla, verileri ve işlemleri depolayan uygulamalar geliştirebiliyor. Web3 hareketi, halkın güven konusunda artan huzursuzluğuna yanıt veriyor gibi görünüyor: Kendi finansal ve politik çıkarları olabilecek, güçlü tüzel veya kurumsal platformlara verilerini ve paralarını vermek…

Ancak Web3 dalgasının, şu anda sahip olduğumuz interneti yıkıma uğratmak için gereken işlevsellik, güvenilirlik, güvenlik ve ölçek ile teknoloji üretebileceğini kanıtlaması için önünde uzun bir yol var. O’Reilly, Web3’ün bu konuda başarılı olacağına dair şüpheler uyandırmaya başlayan birkaç influencer’dan biri. Ne de olsa bu filmi daha önce gördü, hem de iki kez…

Röportaj, uzunluk ve netlik sebebiyle düzenlenmiştir.

Fast Company: WordPress’i yöneten Automattic’in CEO’su Matt Mullenweg, kısa süre önce ilk Web 2.0 şirketlerinin (WordPress’in kendisi dahil) başlangıçta büyük merkezi platformlar olmak amacıyla yola çıkmadığına dikkat çekti ve modellerini, merkeziyetsiz hale getirmenin yollarından bahsetti. Hatta, Web3’ün felsefi temellerinin çoğu, ticari web’in başlangıcında ve ardından Web 2.0’da benimsenen şeyler ile atıldı. Teknoloji endüstrisi neden en başlarda çıkan bu en iyilerin işaret ettiği içerikleri sağlayamadı, ticareti ve toplulukları yaratamadı?

Tim O’Reilly: Bunun iki nedeni olduğuna inanıyorum. Bunlardan biri ekonomimizin merkezileşmeyi desteklemek üzere tasarlanmış olması. Neden büyük şirketler her sektöre hükmediyor ve temelde biz onlara avantaj sağlıyoruz? Antitröst [yaklaşımımız] “Tamam, rekabet edecek başka bir dev var mı?” şeklinde görülüyor. [O’Reilly, birleşmeleri tüketici fiyatları üzerindeki etkilerine göre değerlendiren “tüketici refah standardına” atıfta bulunuyor.] Dev şirketler, daha küçük ve daha az verimli olan üreticilerle rekabet ediyor olabilir. Bu durumda “Vay, aslında bu iyi bir şey” deriz.

Ekonominin daha verimli hale gelmesi harika. Ancak verimliliğin laneti, kaliteye pek de önem vermeyen kitlelere yaramasıdır. Dolayısıyla, çeşitlilik içeren bir ekonomi istiyorsak, yalnızca ekonomik verimliliğe değil başka bir şeye de değer vermeliyiz.

İkinci nedeni ise, Clay Christensen’ın Law of Conservation of Attracting Profits (Kâr Elde Etmeyi Sürdürme Yasası) olarak adlandırdığı fikir. Sektöre girdiğimde IBM tekeli vardı ve en nihayetinde bunun yerini, her evde, her “masaüstünde” bir bilgisayar olmasını mümkün kılan kişisel bilgisayarlar aldı. Bu merkeziyetsizlikti. Donanım bir emtia haline geldi. Ancak Bill Gates çok kısa sürede, yazılımı nasıl IBM’in donanımı tekelleştirdiği gibi tekelleştireceğini buldu. Yazılım, güç kazanmanın bir yolu haline geldi ve yeni bir konsolidasyon dönemine girdik.

Daha sonra internet, web ve açık kaynaklı yazılımlar hayatımıza girdi. Şu anda yazılım bir emtia haline geliyor. Yazılım API’ları standartlaşıyor ve her şey, internet üzerinden halledilebilir hale geliyor. Bu, yeni bir merkeziyetsizlik dalgasıydı ve işte burada, şöyle düşünmeye başladım: “1 saniye, aynı örüntü tekrar edecek.” Sonra, “Peki, sırada ne var?” demeye başladım.

Sanırım bu örüntünün o kadar sık tekrarlandığını gördüm ki, herkes merkeziyetsizlik ve kripto para hakkında konuşmaya başladığında, hemen merkezileşme açısından bakmaya başladım. Üstelik her şey merkezileşiyordu… Örneğin Bitcoin madenciliğinin merkezileşmesi. Ve merkezileşme, ucuz güce erişimin olduğu yerde olduğu ortaya çıktı.

Gücün nasıl merkezileştirileceğini ve muazzam kârların nasıl elde edileceğini anlayan birinin elde edeceği ödül/pay, muazzam piyasa değerlemeleri olacaktır. Söylediklerimizi değil yaptıklarımızı dikkate alın, nitekim böyle bir piyasa istiyoruz.

Peki, merkezi olmayan kripto konusunda ödülü kim aldı? Büyük, merkezi kripto alım satım platformları… Başlangıçta tüm kripto paralar basan ve bunun sonucunda, kendilerinin en tepede olduğu piramitler inşa eden kişiler büyük kazanımlar elde etti. Üstelik bu kişiler, NFT (değiştirilemeyen token) pazaryerlerini yarattı. Bir varlığı çok yüksek meblağlara satanları duyuyoruz, ancak genelde gerçekten büyük kazanımlar, yeni piyasayı merkezileştirebilenlerin oldu.

Web 2.0’ın başlangıcı ile Web3’ün başlangıcı arasındaki farklardan biri, yatırılan çok daha fazla VC parası olması. Sanırım bu, VC’ler ölçek bekledikleri için, modellerin merkezileştirilmesini sağlayabilir.

Web 2.0 bir sürüm numarası değildi, web’in dot-com balonundan sonra ikinci ortaya çıkışıydı. Kripto balonunun sonrasına kadar Web3’e “Web3” diyebileceğimizi sanmıyorum. Çünkü ancak o zaman geride kalanları görebileceğiz.

1999’da Pets.com’un mu yoksa Whoopi Goldberg’in Flooz para biriminin mi büyük kazanımlar elde edeceğini tahmin edemiyordunuz, çünkü hepsinin yüksek bir piyasa değeri vardı. İnsanlara sürekli hatırlatmaya çalıştığım kilit nokta da bu. Bu yüzden Web3’e karşı temkinliyim. Herkesin konuştuğu tek şey değerlemeler… Ve değerlemenin aslında gerçek ekonomik etkilerle pek ilgisi yoktur. Muazzam değerlemeleri olan (tabii o zaman için; bugün bunlar düşük değeler olurdu) fakat gerçek işler yapmayan birçok şirket vardı. Ve bunlar, sermaye eridiğinde ortadan kayboldu.

Bana kalırsa, balonun ne kadar daha hava alabileceğini görüyoruz. Gerçek işler oldukları için ayakta kalacak bazı şeyler olacak. İki ya da üç yıl içinde, “Web3 budur” diyebileceğimizi düşünüyorum.

Değerlemelerin piyasada bir varlığın alınıp satılmasıyla değerinde meydana gelen değişim (piyasa etkisi) ile eşit olmadığını söylediniz. Sanırım bu şu anlama geliyor: Bu şirketlere temkinli bir şekilde yaklaşabilir veya müşteriye gerçek değer sunan, daha iyi bir yenilik yapıp yapmadıklarına bakabilirsiniz.

Çok doğru. Ve insanların bunu gerçekten benimseyip benimsemediğine de bakabiliriz. Ama yine de bunu anlamak çok zor çünkü çok az şirket raporlar yayınlıyor. Değerlemeler hakkında çeşit çeşit göz kamaştırıcı rapor yayınlandı. Örneğin, NFT piyasasına bakarsanız, alım satım yapan insan sayısının yüz binleri bulduğunu görebilirsiniz; milyonları değil. Hatta, Web’i ve Google’ın ne kadar hızlı bir şekilde trilyonlarca web sayfasını dizine eklediğini ve bu sayede çok fazla içeriğin çevrimiçi hale geldiğini düşünün.

“Bahis ekonomisinde, değerin ne olabileceğini veya diğer insanların değerin ne olabileceğini düşündüğünü tahmin edersiniz.”

Raporlanan bazı metrikler var. Geçtiğimiz yıl [finansal kurumlar için sınır ötesi fon transfer eden] Ripple’ın, sınır ötesi işlemlerde 10 milyar dolar [finansal performansı] olması hakkında şöyle düşünüyorum: “Peki, neden bu tür istatistikler hakkında her zaman rapor vererek, bunların gerçek olup olmadığını anlayamıyoruz?” Bunu söylerken, işletme ekonomisi (operating economy) dediğim şeyin etkisi hakkında herhangi bir düşünceyi yansıtmıyorum bile.

Bahis ekonomisi ile işletme ekonomisini karşılaştırmayı seviyorum. İşletme ekonomisi, insanların para ödeyerek satın aldığı mal ve hizmetleri sunan ekonomidir. Bahis ekonomisinde, değerin ne olabileceğini veya diğer insanların değerin ne olabileceğini düşündüğünü tahmin edersiniz. Yani, tıpkı Keynesyen güzellik yarışması gibi: Piyasada yalnızca en güzel yarışmacıyı seçmeye çalışmıyorsunuz; aynı zamanda diğer insanların, hangi yarışmacının en güzel olduğunu düşüneceğini anlamaya çalışıyorsunuz. Aynı şekilde onlar da sizin ne düşüneceğinizi tahmin etmeye çalışıyor.

YENİDEN BAŞLAMAK

İnsanlar, interneti daha eşitlikçi ve adil işleyecek şekilde yeniden tasarlamak için gerçekten yepyeni bir altyapıya ihtiyacımız olup olmadığını sorgulamaya başlıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bence kripto paralardan çok daha ilginç merkeziyetsizlik hikayeleri var. Ve benim için en önemlisi, büyük veri ve yapay zekanın merkezi olmama potansiyeli. Google eskiden bu gizli sosu kullanırdı. Sadece Google’da vardı. Ve şimdi bu, pek çok şey bilen bu modellerin içinde yerleşmiş, kapsüllenmiş durumda. BERT [Google’ın çığır açan doğal dil modeli] açık kaynaklıydı. GPT-3 (OpenAI’ın daha büyük doğal dil modeli) açık kaynak değil, ancak bir API [aracılığıyla] kullanabileceğiniz yeterince büyük bir model. O kadar etkili ki, bunu yaptığınızda merkezi bir oyuncuya çağrı yapıyorsunuz. Bazı yeni nesil modellerde, çok daha iyi geliştirmeler olabilir, öyle ki bu modeller için merkezi bir sınır sağlayabilir. Ama benim gördüğüm şey, zaten açık kaynak olarak ortaya koydukları ve çoğaltılabilen şeyler, iyi bir temel oluşturuyor ve bu sayede, dikey piyasa eğitimi verebiliyorsunuz.

Makine öğrenmesi her yerde ve her şeyde var. Üstelik gerçek bir etki yaratıyor. Şayet yanılmıyorsam, aslında büyük veri şirketlerinin gücünü bir miktar istikrarsız hale getirecek şekilde gelişiyor. Markalara, inanılmaz güçlü arama imkanını nasıl böyle merkezi olmayan bir şekilde sunduğuna bakın. Ardından Shopify’ı ve merkezi olmayan nakliye veya depolama hizmetleri içeren merkezi olmayan alışveriş deneyimini düşünün. Ve gitgide daha gerçek bir hal alan Amazon’u canlandırın, yarattığı rekabeti… Makine öğrenmesi, pazarda bir şeyleri gerçekten mümkün kılan bir element.

15 dakika boyunca AI kaynaklarının merkezi olmayışından bahsettik ama “blockchain” kelimesini hiç kullanmadık. Bunların hepsi onun bağımsızlığından meydana geliyor.

Kesinlikle. Bu yüzden merkezileşme ve merkezi olmama örüntülerinin yaygın olduğunu düşünüyorum. Ve bunun sadece blockchain teknolojisiyle ilgili olduğu fikrine tutunmak anlamsız. Web3’ün gerçekten ilginç olduğunu düşünüyorum. Ancak tüm bu gelişigüzel fonların yarattığı şeyler ortaya çıkana kadar anlayabileceğimizi sanmıyorum. O zaman, geride ne kaldığını görebileceğiz. “Bu teknolojilere kafa yormamamız, bunlarla uğraşmamamız gerek” diye bir şey yok, ancak tüm bu heyecana da kapılmamalıyız.

Merkezi olmayan Web3 yapılarının, yasal sistemler ve işletme ekonomisi dahil olmak üzere gerçek dünya için sağlam arayüzler geliştirmesi gerekeceğinden bahsettiniz. Ancak bu merkezi olmayan yapıları inşa eden bazı kişiler, şu anda kullandığımız merkezi sistemlere düşman gibi görünüyor. Veya tam tersi… Bu nasıl olacak?

Açıkçası, bu bakış açılarına hiçbir zaman çok sempati duymadım. Dışarıdaki dünyaya baktım ve açık kaynaklı yazılımla ilgilenmeye öyle başladım. O dönemde Richard Stallman, tescilli yazılımın kötü olduğunu söylüyordu. Yapmamız gereken şey, bir alternatif yaratmaktı. Aslında bu, başlangıçta GNU sistemi olacaktı ama sonra Linux oldu. Ayrıca, Adobe [Photoshop]’nin ücretsiz sürümü olacak olan GIMP’yi geliştirecek insanlar vardı. Bu arada, “Abartmaya gerek yok, havalı şeyler yapıyoruz ve bunu herkesin kullanımına sunuyoruz, o kadar” diyen başka birçok da insan var.

“BUGÜN LAPTOP’UNUZ, SİZİN OLMAKTAN ÇIKIYOR VE APPLE’IN VEYA MICROSOFT’UN LAPTOP’U HALİNE GELİYOR.”

Bu hareketten çıkan sonucu düşünürsek, kamuya açık hale getirilen World Wide Web aklımıza gelir. Bill Joy’un yazdığı orijinal TCP/IP uygulamasını, Berkeley Unix’in bir parçası haline getirdik ve bu sayede herkesin internet yığınını yapabilmesini sağladık. DNS yani Alan Adı Sistemleri, tüm e-mailleri yönlendiren sendmail ve baskın web sunucusu haline gelen Apache vardı. Ve bu yeniliklerin hiçbiri “Peki, o tescilli kötü şeyleri değiştireceğiz” bakış açısıyla yapılmadı. Daha ziyade, “Yeni bir şey yapacağız ve harika olacak” düşüncesiyle ortaya çıktı. Ve gerçekten önemli olan şeyler aslında bunlardı, bence Linux’tan çok daha fazlası.

Benzer şekilde, Chris Schroeder’in Afrika’daki blockchain teknolojileri ile ilgili yazdıklarına bakıyorum ve bunu gerçekten doğrulayacağımı sanmıyorum. Fakat bence, şu anda sistemin dışında olan insanlara yetki sağlamak bir ölçüde mümkün. Ancak blockchain’in bir sonucu olarak, merkezi olmayan bir finansal sisteme sahip olursak, epey şaşırırım. Sistemin merkezileştirilebileceği ve merkezileştirilmesi gereken çok fazla nokta var. İnsanların, ağlarda güçlü bir konum elde etmesinin ardında iyi nedenler bulunuyordu. Radikal ölçüde merkezi olmayan unsurlardan oluşan, büyük ve karmaşık bir dünyamız var. Ek olarak, merkeziyetsizliği kolaylaştıran şeyler…

Ama tüketiciye veya işletmelere yönelik teknolojinin şu anda fazla merkezileşmiş yönleri olduğunun da farkındasınız.

Gereksiz şekilde merkezileştirdiğimiz şeyler var. Ve merkeziyetsizlik ile merkezileşme dönüşümü bence kötü değil. Genel olarak, merkezileşme aşamasında kötü davranışlara şahit oluyorum. Bunun iyi bir örneği, dizüstü bilgisayarlarınız. Bu, kişisel bilgisayar devriminin son oyunu ve bugün lapton’unuz, lapton’unuz olmaktan çıkıyor ve Apple’ın veya Microsoft’un lapton’u haline geliyor. iTunes buna harika bir örnek. Eskiden CD’lerinizi çoğaltabilirdiniz ve müziğiniz [kütüphaneniz] vardı. Ama şimdi Apple, “Hayır, bunlar sizin değil” diyor. Çünkü, müziğinizi dinlemek için Apple hesabınızda oturum açmanız, bilgisayarınızı kullanmak için Apple hesabınıza giriş yapmanız gerekiyor.

Ve işte merkezileştirme sınırı aşılıyor, çünkü herkes bir abonelik hizmeti sunmak istiyor. Herkes düzenli ödeme istiyor.

Amazon’daki satıcılar [şöyle diyor]: “Aslında Amazon’da olmamayı tercih ederim çünkü pastadan çok büyük pay alıyor. Oyun alanını değiştiriyor, eşitsizlik yaratıyor. İnsanlar benim ürünümü aratıyor ve Amazon, ona daha fazla para kazandıran bir üçüncü taraf ürünü gösteriyor.” Ben buna ‘algoritmik kiralar’ diyorum. Algoritma araçları üzerindeki kontrol gibi.

Böylece oyunun son aşamasına geliyoruz ve o noktada herkes, “Bunu artık geride bırakalım, yeni bir şey bulalım” diyor. Merkezileşmenin aşılması, yeni bir merkeziyetsizlik dalgasına yol açan şeylerden biri.

YAZAR HAKKINDA
Fast Company Kıdemli Yazarı Mark Sullivan, yazılarında gelişen teknoloji, siyaset, yapay zeka, Big Tech ve yanlış bilgileri konu alıyor. San Francisco’da yaşayan gazeteci Sullivan’ın çalışmaları Wired, Al Jazeera, CNN, ABC News, CNET ve daha pek çok mecrada yayınlandı. Daha fazlası için…

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nef’ten-kârlı-yatırım-fırsatı

Nef’ten kârlı yatırım fırsatı

Benim-işletim-sistemim-nur-ger

Benim İşletim Sistemim: Suteks Başkanı, Yanındayız Derneği Kurucu başkanı Nur Ger