Fotoğraf: Pixabay
Sürdürülebilirlik kavramının ortaya çıkışı 18. yüzyıl başına rastlasa da modern anlamda sürdürülebilirlik tartışmaları 20. yüzyılın ikinci yarısına rastlıyor. Ben sürdürülebilirliği insani bir yaşamın temel taşı olarak tanımlıyorum. Kendi ihtiyaçlarımızı karşılarken, gelecek kuşaklara ekonomik, çevresel ve sosyal koşulları devam ettirebilen bir dünya ve kurumsal yapı bırakmanın; her bireyin, her kurumun, her devletin görevi olması gerektiğini düşünüyorum. Uzaya giden ilk kozmonot Gagarin’in 1961’de söylediği “Dünya mavi ve çok güzel. Harika görünüyor” sözünü hiçbir zaman unutmamalı ve bu mucizeye sahip çıkmalıyız.
Şirketler açısından baktığımızda, en önemli amacın istikrarlı şekilde ve ne pahasına olursa olsun kâr etmek olduğu dönem artık sona erdi. Küreselleşme, demografik değişimler, beyin göçü, iklim krizi, gelir eşitsizliği, doğal afetler, jeopolitik gelişmeler, teknoloji, dijitalleşme, yapay zeka, yeni kuşaklar gibi konu başlıkları, riskler ve fırsatlar açısından dünyayı yeniden şekillendiriyor. Tüm bu gelişmeler; insana, doğaya, çevreye, tüm canlılara, gezegene daha saygılı ve güçlü kurumlara dayalı bir ekonomik kalkınma modelini dayatıyor.
POZİTİF BASKI
Tüketicilerin, çalışanların, yatırımcıların ve finans kuruluşlarının; şirketlerin çevresel ve sosyal konularda sorumluluk sahibi olmalarını beklediği bir dönemdeyiz. Örneğin, Deloitte’nin 2023 CxO Sürdürülebilirlik Raporu’na göre, şirketler iklim değişikliği konusunda harekete geçmeleri için paydaş gruplarından yoğun baskı hissediyor. Her 10 CxO’dan 7’si, yönetim kurulu üyeleri ve yönetim, düzenleyici kurumlar ve hükümetler, tüketiciler ve müşteriler, hissedarlar ve yatırımcılar, çalışanlar ve toplumdan büyük ya da orta derecede baskı hissettiğini söylüyor. Tabii bunu pozitif bir baskı olarak algılamalıyız.
KURUMSAL YÖNETİŞİM
Sürdürülebilirlik kavramı detayında şirketler açısından çevresel ve sosyal konularda sorumluluk üstlenilmesi ve ilerleme sağlanabilmesi için ise çok önemli bir şart var: Şirketlerin kurumsal yönetişim (governance) konusunda yetkin olması, yani kısaca rasyonel ve sistemsel şekilde yönetilmesi… Tarihin farklı dönemlerinde küresel ekonomik kriz boyutuna kadar gelen borsa ve şirket skandalları, dev şirketlerin iflasları ile az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarının altında kurumsal yönetişim eksikliği yatıyor. Büyük resme baktığımızda, yalnızca şirketlerin değil, bir ülkedeki tüm kurumların iyi yönetilmesi gerektiğinin de altını çizmek isterim.
ESG KONUSU
Günümüzde sürdürülebirlik kavramının ölçüsü ve çıpası olarak “Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim”, kısaca “ESG” (Environmental Social Governance) tanımlanıyor. ESG bugün özellikle kurumsal ve kurumsallaşma yolunda ilerleyen şirketlerin en önemli gündem maddelerinden birisi ve kurumların finansal yapısını göz ardı etmeden; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim açısından onu sürdürülebilir kılan unsurları ifade ediyor. Doğal kaynak kullanımı, enerji verimliliği, karbon emisyonları ve çevresel etki “E” harfine; çalışan hakları ve güvenliği, çeşitlilik, cinsiyet eşitliği, insan hakları ve sosyal yatırımlar “S” harfine; adillik, şeffaflık, hesap verebilirlik, sorumluluk ilkelerine uyum, yönetim kurulunun yapısı ve bağımsızlığı ise “G” harfine karşılık geliyor.
Kurumlar ESG konusunda raporlama yaparak sürdürülebilirlik performanslarını ölçüyorlar ki bu raporlar, şirketlerin sürdürülebilirlik taahhütlerini ve performansını gösterirken, yatırımcıların ve diğer paydaşların bu bilgileri kullanarak doğru kararlar almalarını sağlıyor. Uluslararası standartlara uygun raporlar şirketlerin itibarını ve finansal kabiliyetlerini artırırken; yönetim süreçlerini, stratejilerini ve karar süreçlerini iyileştirmelerini ve güçlenmelerini de sağlıyor.
ÖNEMLİ OLAN İÇSELLEŞTİRMEK
Tabii asıl önemli olan rapor üretmek değil, tüm bu süreçleri içselleştirmek. Bu konuda da rehberinizin ESG kavramındaki “G” harfi, yani işinizi doğru tarafa yönlendirmenize yardımcı olan tüm uygulamaları, gerekli kurulları, süreçleri ve politikaları içeren kurumsal yönetişim modelinin olması. Kurumsal yönetişimi şirketin performansını, istikrarını, üretkenliğini, itibarını, güvenilirliğini artıran, yeni fırsatların kilidini açan, riskleri azaltan, hızlı ve güvenli büyümeyi sağlayan, kısaca uzun vadede ayakta kalmayı sağlayan yol olarak tanımlayabiliriz. Sadece halka açık şirketlerde değil, aile şirketleri açısından da tamamen aynı sistemlerin ve altyapının kurulması ve hatta “bağımsız” yönetim kurulu üyelerinin kazandırılması ve bu üyelerin kendilerini ifade edebilecekleri ortamın sağlanması gibi unsurlar bunun ana bileşenleridir.
ALDIĞINI GERİ VERMELİSİN
ESG’nin “S” harfi ise çalışanların ve toplumun en önemli paydaşlar olarak görülüp, hem şirket hem de “ortak gelecek” için yatırım yapılması gereken alan aslında. Dünyanın en zenginleri listesinin müdavimleri yatırımcı Warren Buffett, Bill Gates ve Jeff Bezos gibi Amerikalı iş insanlarının servetlerinin neredeyse tamamını hayırseverlik için harcayacaklarını açıklamaları, özellikle ABD’de olan yüksek toplumsal bilinç bize de örnek olması gereken akımlardır. Toplumun acil sorunlarının çözümü için sorumluluk almak, sosyal yatırımlar yaparak yaşam kalitesini yükseltmek, hayatlara dokunarak daha iyi ve sürdürülebilir bir gelecek için çalışmak; yani “aldığını geri vermek” tüm şirketlerin ve girişimcilerin görevidir. Buffett’ın deyimi ile toplumun parası geçici olarak sizdedir ve sizdeki emaneti geri vermeniz gerekmektedir.
17 AMAÇTA DURUM
ESG konusuna ilgi artarken, dünyanın daha iyi bir yöne gitmesi için kabul edilen Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda (SKA) gidişat çok olumlu değil. 2030 yılı için belirlenen 17 amaç; yoksulluğun sona erdirilmesini, çevrenin korunmasını, iklim krizine karşı önlem alınmasını, refahın adil paylaşımını ve barışın sağlanmasını hedefliyordu. BM’nin değerlendirme raporunda pandemi ve küresel krizlerle birlikte hedeflere ulaşmanın imkansız hale geldiği açıklandı. Geldiğimiz noktada, iş dünyasının ESG konusunda geri dönmemek üzere ilerlediğini ancak ivme kazanmada zorluklar yaşadığını söyleyebiliriz. Bu zorlukların çözümü ise 17 amaca ulaşma konusunda ülkelerin ve hükümetlerin koyacağı iradeye bağlı olacak. Önümüzdeki kısa sürede bu önlemlerin alındığını görmeyi umutla bekliyoruz.
Sorularınız için: [email protected]