in , , ,

Koç’un başarı sırrı

Anadolu Efes Basketbol Takımı’nın koçu Ergin Ataman, 3 yıl önce görevi devraldığında işe yapılandırmayla başladı. Eski takımdan 3 oyuncuyu bırakıp, yeni bir takım kurdu. Sonraki sezon takımı EuroLeague’de “Final Four” oynadı, bir sonraki sezon 28 maçtan 24’ünü kazandı. Son sezonda ise Türkiye’nin ardından EuroLeague şampiyonluğu ile başarısını bir üst seviyeye taşıdı. Ataman, bu büyük başarıyı getiren felsefesini, başarının sırlarını paylaşıyor.

ergin-ataman-koc'un-basari-sirri

YAZI: M.RAUF ATEŞ

Ergin Ataman, basketbola çok genç yaşlarda başladı, ancak profesyonel olarak oynamadı. Onu diğer antrenörlerden farklı kılan yanı da burada ortaya çıkacaktı. Çünkü, profesyonel hayatı olmadan çok genç yaşta teknik yönetici olarak kariyerine başlayacaktı. Kendi deyimiyle, “başladığı okul çok önemli bir okul” idi. O zamanki adıyla Efes Pilsen’de, efsane Aydın Örs’ün yanında antrenör olarak görev alacaktı. Orada neredeyse her kategoride çalıştı. Miniklerden gençlere kadar çeşitli takımları çalıştırdı, yani işe çıraklıktan başladı. 1996 yılında ise Aydın Örs ile Koraç Kupası’nı kazanmaları bir dönüm noktası oldu. Henüz 30 yaşındaydı ve hocasına kritik kararını açmanın zamanının geldiğine inanıyordu: “Hocam bana müsaade edin, artık kendi başıma bu işe soyunmak istiyorum.” Aydın Örs, onu kaybedeceği için bu öneriye üzülmüştü. Ergin Ataman’ın kariyerindeki yeni dönemi Türk Telekom antrenörlüğü ile başlamıştı…

1997 yılından bu yana Galatasaray ve Beşiktaş dahil çeşitli takımları çalıştıran Anadolu Efes’in koçu Ergin Ataman, en son ve en büyük başarısını geride kalan sezonda elde etti. Türkiye Basketbol Ligi’nin ardından EuroLeague’i kazanarak, büyük bir başarıya imza attı. Basketbol, iş dünyasının en çok izlediği ve esinlendiği sporların başında gelir. Hoca ile 3 yıl önce başlayan, şampiyonluk ile sona eren macerasını, başarı getiren formülünü konuştuk:

Yakın zamanda EuroLeague şampiyonu oldunuz. Bu başarının arkasındaki faktörleri, örneğin 3 önemli faktörü sorsam, nelere dikkat çekersiniz?
Birinci başlık hiç şüphesiz doğru yapılandırmadır. Bu tip başarılarda en önemli unsur doğru kadronun kurulmasıdır. Biz 3 yıl önce kadroda çok köklü bir değişiklik yaptık. Ben göreve geldiğimde takım EuroLeague’de sonuncu sıradaydı. 15 kişilik kadrodan sadece 3 oyuncuyu alıp yeni takımı kurduk.

Doğal olarak kadroyu yenilerken, oyuncuların yeteneklerine de baktık ama daha önemlisi her oyuncunun, bir “puzzle” gibi birbirini tamamlayıcı olmasını istedik. Basketbolda bireysellik ve yüksek kapasite çok önemli… Ancak, oyuncuların bireyselliklerini takıma yansıtabilecek bir model yaratmak hepsinden çok daha kritik.
Burada bütçeyi de en iyi şekilde kullandık. 18 takımlı EuroLeague içinde 9 ya da 10’uncu sırada bir bütçeyle yola çıktık. Aynı zamanda riskler de aldık, güvendiğimiz bazı genç oyuncuları takıma kattık.

İkinci faktör doğru çalışmadır… İstikrarlı bir şekilde kurguladığımız çalışmayla ilk sezonda yeniden EuroLeague’de final oynadık. Bu da Anadolu Efes’in ilk Final Four’u (Dörtlü Final) oldu. Sonraki sezonda 28 maçın 24’ünü kazanarak bir ilke imza attık. Şampiyonluğa doğru ilerlerken pandemi nedeniyle ligler durduruldu. 3 yılda da şampiyonluğumuz geldi.

Bizim modelimizde son derece disiplinli ve doğru çalışma var. Kriz anlarında paniğe kapılmadan, takımı hedefine kilitledik. Bazen takımlar seri yenilgiler sonrasında paniğe kapılıp transfere giderler. Biz bunu yapmadık, ara transferleri hiç kullanmadık. Önemli oyuncular sakatlandıklarında, daha az oynayan genç oyunculara sorumluluk verdik.

Belki de hepsinden önemlisi, motivasyon ve inanmışlık. Özellikle 2019 finalinden sonra başta ben olmak üzere bütün ekibim, oyuncuları ve yönetimi şampiyonluğa inandırdık. Yeniden finale gideceğimiz ve kazanacağımız yolunda bir motivasyon oluşturduk.

Bütün bir yıl boyunca da her maç ve antrenmandan sonra bunun üzerine gittik, hep doğru yönlendirmeyi yaptık, tek hedefin şampiyonluk olduğunu belirttik. Bunu yaparken de hep altını doldurduk. İyi basketbol oynayan, sahada mücadele eden bir takım kurduk.

Bunların hepsi bir stratejiydi, ondan sonrası sahada oluyor. Sonuçta bir spor yapıyorsunuz ve o gün başarınız oyuncuların da performansına bağlı. Bazen “top şansı”, “gününde olmak” gibi faktörler de etkili oluyor.

İyi oyuncuları nasıl buluyor, takıma katıyorsunuz?
Biz ciddi bir “scouting” (oyuncu izleme/bulma) yapıyoruz. Kendi ekibim, yardımcılarım ve Avrupa’da bu işi yapan arkadaşlarım var. Onlarla sıkı bir çalışma yapıyor, ince eleyip sık dokuyoruz.

Aslında ben transferi seven bir antrenör değilim. Bu nedenle sürekli bir araştırma içinde değiliz. Ama sadece görevi “scouting” olan bir arkadaş var. Yılda 30-40 oyuncu inceler ve bize bir rapor gönderir. NBA başta olmak üzere önemli ligleri izler, bazılarını canlı takip eder. EuroLeague oyuncularını zaten biliriz. Eğer tercihlerimde 100 üzerinden bir oran verecek olursam, tercihimiz 80’i EuroLeague, 20’si de NBA Gelişim Ligi’nde kendini göstermiş, Avrupa’da çıkış yapacak oyuncular yönündedir.

Sizin liderlik yaklaşımınız nedir, onların görüşlerini dinler ve yetki verir misiniz?
Ben başantrenörüm, teknik anlamda 4 yardımcı var. Birisi başyardımcımdır ve benim olmadığım zamanlarda tam yetkilidir, maçlara o çıkar. 2 tane de saha içinde asistanım var. Onlar da rakip takımların analizini yapar. Bunlardan biri EuroLeague maç analizini yapar, oyuncuları tek tek analiz eder, videolarını hazırlar, bana iletir. Sonra ben izler, ardından da takıma kısa video brifingleri gösteririm. Bir başka arkadaşım da benzerini Türkiye ligi için yapar.

Diğer bir arkadaşımız ise EuroLeague dışındaki oyuncuları takip eder, izler. İtalya ve İspanya’daki maçları canlı izler, oyuncuları analiz eder.

Saha içinde ise bir paylaşım yaparız. Biz sadece takım antrenmanı değil, bireysel antrenman da yaparız. Normal takım çalışması 2 saat ise ondan önce bazı oyuncuları bölüm bölüm çağırıp, çalıştırırız. Burada yardımcı antrenörler tam yetkilidir. Biri uzunları, diğeri de kısaları çalıştırır, bireysel yeteneklerini geliştirmeye odaklanır. Ben bu konuya hiç müdahale etmem. Yetki onlardadır.

Maç öncesinde yardımcılarımla maçın analizini yapar, onların fikirlerini dinlerim. Farklı fikirler olmasını isterim, mutlaka çıkar ve onların içinden de ben son kararı veririm.
Oyuncularımızla yaptığımız son toplantılarda onların fikrini sorarız, “Biz böyle düşünüyoruz, siz ne diyorsunuz?” diye tartışırız. Sonuçta sahada bu planı uygulayacak olan oyunculardır. O nedenle “Sizin fikriniz çok önemli” deriz. Tam bir mutabakatla maça başlarız.

İş dünyasında şirketler kağıt üzerinde bir strateji hazırlar, CEO onu icra eder. Anadolu Efes’te lider sizsiniz ve kağıt üzerindeki planı sahaya uyguluyorsunuz. Yıl ya da maç başındaki planı sahaya uygulamak kolay mıdır?
Sahaya çıktığınızda bir kere müthiş bir konsantrasyon gerekir. İş dünyasında da bu böyledir. Önemli bir toplantıya girecek ya da belki tarihi kararlar alacaksınız. Mutlaka iyi konsantre olmanız gerekiyor.
Ben çok önemli maçlardan önce tamamen kendimi kapatırım, kimseyle konuşmam. Hiçbir sosyal faaliyette bulunmam. Sadece sabah son bir çalışma vardır ona ve öğlen takım yemeğine katılırım.

Konsantre olmaya çalışır, o maçı bir satranç gibi kafamda oynarım. Ne gibi karşı hamleler gelebilir, ben nasıl karşı hamleler yaparım gibi düşünceler geliştiririm. Maça çıktıktan sonra ise o bir oyun… Orada kendi takımını yönetmen lazım. Sürekli bir oyuncu değiştirme, mola ve taktik değiştirme var. Bir taraftan da rakip takımın hamlelerini gözetip, ona göre strateji geliştirirsin.

Bu arada özellikle birinci yardımcım ve oyuncular maç içinde kendi fikirlerini bana aktarırlar. Oyuncum gelip, “Koç, rakip bunu yapıyor, biz de bunu yapalım mı?” diye uyarıda bulunur. Onların da görüşlerini alır, son kararı ben veririm. Nasıl ki oyuncular sahada bir mücadele veriyorsa, biz de kenarda zihinsel bir mücadele veriyoruz. Zaten maçtan sonra da ciddi bir mental yorgunluk yaşıyoruz.

Bir maç kazanıldığında başarının ne kadarı coach’a aittir? Teknik adamlar da büyük performans gösteriyorlar…
Bir gerçek var; maçı sahada oyuncular kazanır. Siz oyuncuya istediğiniz kadar doğru taktikleri verin, oyuncu o şutu sokamaz ve o ribaund’u alamazsa, maçı kazanamazsınız. Ancak o şutun girmesi için de yapılan çalışmalar var. Onu da göz ardı etmemek gerekiyor. Antrenmanları da bunun için yapıyorsunuz.

Basketbol, bir antrenörün maça en çok müdahale ettiği spor dalıdır. Örneğin, futbolda teknik direktör maç içinde sadece devre arasında takımıyla konuşabiliyor, 5 oyuncu değişikliği yapabiliyor. Atletizm, boks gibi bireysel spor alanlarında ise bu yok denecek kadar azdır.

Basketbolda teknik adamın maç içindeki yönetimi çok önemli… En iyi oynayan oyuncuyu oynatmazsanız, maçın sonucuna yüzde 100 etki yaparsınız. Sürekli taktik değişikliği, oyuncu değişikliği olur. Her saniye değişiklik olur. Zaman zaman farklı oyuncuları kullanma, son saniyelerdeki taktiklerle oyunu kazanma şansı var. Tabii ki yıldız oyuncular basketbolda çok önemlidir ama antrenörün etkisi daha büyüktür.

“Yıldız oyuncular”dan bahsediyorsunuz. Onları yönetmek çok mu zordur?
Tabii ki çok zordur. Bir defa hepsinin çok üst düzeyde egoları var. Takımın kazanmasını istiyorlar ama kazanırken de attıkları sayı, aldıkları ribaund ve kaptıkları sayıların istatistiklerinin de görülmesini istiyorlar.

Sahada daha fazla zaman geçirmeyi hedeflerler. Ama sonuçta takımda 12 kişiyle sahaya çıkıyorsunuz ve 5’i sahada oynuyor. Sizin doğru zamanda değişiklik yapmanız, herkese hak ettiği süreyi vermeniz gerekiyor.

Bunların dışında bu yıldız oyuncuların hak ettiği olanaklar var. Nereden bakarsanız senede 1.5-2 milyon dolar para kazanırlar. Ben bunlara karışmayı çok doğru bulmam… Benim için önemli olan antrenman ve maç performansıdır. Yönetmek kolay değil ama burada önemli olan otoriteyi oluştururken, onların size saygı duymasını sağlamanızdır. Bunun için de hem sert bir disiplin hem de arkadaşça bir yaklaşım çok önemli.

Basketbol hata ve yanlışlara açık bir oyun… Sizin hatalara yaklaşımınız nedir?
Oyun içindeki hatalar, oyunun parçasıdır. Hiçbir oyuncumu “Kötü oynadın”, “Sayı kaçırdın”, “Topu kötü kullandın” diye eleştirip, ceza verme yoluna gitmem. Basketbol, sonuçta bir hata oyunudur. Özellikle basketbolda hataları az yapan, hataları lehine çevirenler maçı kazanır.

Bir oyuncu için “Çok iyi oynadı” tanımı neyi kapsar? Çok sayı yapması mıdır? Bir NBA Coach’u, “Arkadaşını en iyi oynatan oyuncudur” tanımını yapmış. Siz ne dersiniz?
En iyi oynayan oyuncu tanımının içini doldurmak lazım. Çok kapsamlı bir tanım gerektirir. “En iyi mücadele eden”, sadece sayı atan değil, aynı zamanda savunmaya da yardımcı olandır. Mesela 40 sayı atarsınız, tuttuğunuz oyuncu 41 atarsa, bu sizi iyi oyuncu yapmayabilir. Maçlardan sonra maç istatistiklerine bakarız. Ben burada daha çok oyuncunun attığına değil, genel değerlendirme puanına, verimlilik puanına bakarım. Burada attığı sayıdan çok, kaç top atıp, yüzde kaçını sayı yaptığı önemlidir.

Bir de “toplam verimlilik” puanı vardır. Burada attığı sayı, 3’lük atış yüzdesi, 2’lik atış yüzdesi, çaldığı top, ribaund gibi konularda verimlilik hesaplarız. Buna çok bakarım. Ayrıca, oyuncunun sahada olduğu zaman içerisinde “artı” ve “eksileri” vardır. Buna da dikkat ederim. O oyuncu sahadayken, takım kaç sayı attı ve kaç sayı yedi. Örneğin, oyuncu sahadayken takım 5 sayı önde ya da kenardayken, 6 sayı geride… Bunlar önemli göstergelerdir. Verimlilik puanı artı olarak en fazla oyuncu, en iyi olandır. İşin bir de savunma tarafı vardır. Bir oyuncu hiç sayı atamayabilir ama rakip takımın en çok sayı yapanını engeller ve maçın kazanılmasına büyük katkı yapabilir. Bütün bunlar toplam bir faktördür. Yani en çok sayı yapan, en iyi oyuncu değildir.

Bu sporda teknolojiyi, özellikle yapay zekayı kullanıyor musunuz?
Bir kere maçların analizinde çeşitli programları kullanıyoruz. Bu sayede rakip bir oyuncunun bütün maçlarda sağ elinden içeriye dalıp kaç basket attığını görebilirsiniz. Ya da ikili oyunlarda o oyuncu ne yapar, onu size gösterir. Global bütün analiz programlarını kullanırız.

Biz takımla çok uzun video toplantıları yapmayız. Bütün bu analitik programları kullanıp oradan çıkan 10-15 dakikalık özetleri paylaşırız. Bunun dışında maçın içinde doğrudan teknoloji kullanmayız.

Oyun felsefenizi birkaç cümle ile sorsam ne dersiniz?
Benim oyun felsefem “iyi savunmaya” dayalıdır. Biz hızlı oynamayı seven, çok fazla top kullanmaya ve sayı yapmaya odaklı bir takımız. Fakat bunu yapmanız için de sayı yememeniz gerekiyor. Savunmayı ne kadar iyi yaparsanız, o savunmada aldığınız toplarla hızlı hücuma çıkarsınız.

Bunun dışında bizim “yetki vermeye” dayalı bir oyun stratejimiz var. Mümkün olduğunca oyunculara fazla özgürlük verme taraftarıyım. Oyuncuları sınırlamak istemiyorum. Oyuncu illa hazırlanan oyun planını uygulamak zorunda değil. Doğru kararlar verdiğinde sahada kalıyor, kararları yanlış olduğunda saha kenarına alıyoruz. Yani sistem dahilinde oyunculara çok fazla özgürlük veriyorum.

Bazı maçlarda çok büyük sayı farkları oluşur, geriye düşersiniz. Bu kötü anları nasıl yönetiyorsunuz?
Basketbol oyununda dakikalar içinde “Maç bitti” dediğiniz anlar olabiliyor. Bazen öndeyken geriye düşüyor, bazen gerideyken çok öne geçebiliyorsunuz. Ben bunu bir at yarışına benzetiyorum. Bu gibi durumlarda atı kontrol etmek gerekiyor. Çünkü, sonuçta bir makine ile değil, insanlarla çalışıyorsunuz. Üstelik çok sayıda oyuncunuz var. Zaman zaman kontrolünüz dışına da çıkışlar olabiliyor.

Onları kontrol etmek için molalar alıyor, panik yapmadan geri gelebileceğinizi anlatıyorsunuz. Ya da birkaç dokunuş yapabiliyorsunuz. Bence burada en önemlisi, teknik direktörün sinirlerini kontrol edip, oyunculara yansıtmamasıdır. Bazen de dünyanın en iyi antrenörünü getirseniz kazanamaz.

COACH’UN İYİ OYUNCU TARİFİ

  • YETENEK çok önemlidir. “Ben yeteneksiz oyuncuyu alıp, çalıştırarak yıldız haline getiririm” diyemezsiniz. Bir defa her mevkide yetenekli ve sizin oyun felsefenize uygun oyuncular seçmelisiniz.
  • KARAKTER bir başka önemli faktördür. İstediği kadar yetenekli olsun, aşırı derecede bireysel olan, takım oyununu benimsememiş, sadece kendi istatistiği için oynayan oyunculardan da bir verim sağlayamazsınız.
  • TAMAMLAYICILIK bir başka özelliktir. Yani kendisine verilen görevi yapabilecek karakterde oyuncu çok önemlidir. Bir oyuncu “Her işi yaparım” derse, o iş başarılı olmaz. Her takımda her oyuncunun yapması gereken görevler vardır.
  • ÇALIŞMAK sonuncu faktör olarak öne çıkar. Oyuncuda yetenek vardır ama çok da tembel olabilir. Bu tip oyuncular da doğru değildir, görevler vardır.

BASKETBOLDA İNOVASYON VAR MI?

  • DEĞİŞİM HEP VAR Her dönemde taktiksel yenilikler olur. Çünkü, oyunda sürekli bir adaptasyon var ve yenilenmemesi mümkün değil.
  • HIZ KAZANDI Basketbol oyunu eskiye göre daha fazla hızlandı. Eskiden 30 saniyede topu kullanmanız gerekiyordu, şimdi 24 saniyeye indi. Eskiden takımlar daha kontrollü oynardı, şimdi oyun hızlandı. Mesela bizim takım Avrupa’da en fazla top kullanan takım oldu. Top kullanma adedini çoğaltıp, oradan da sayıyı artırmaya çalışıyoruz.
  • YENİ NESİL ANTRENMAN Antrenman kuralları değişiyor. Eskiden çok ağır çalışma yapılırdı, oyunculara fazla yükleme yapılırdı. Şimdi bundan vazgeçildi. Günde 45 dakika, en fazla 1,5 saatlik tek antrenmana geçildi.
  • YETENEK YÖNETİMİ Eskiden takımı iyi hazırlamaya çok fazla odaklıydık, şimdi oyunculara odaklanılıyor. Daha fazla “yetenek” antrenmanı öne çıkıyor, bireysel çalışma yaptırılıyor. Bütünlükten ziyade parçalara ayırıp, daha sonra bütüne yapıştırılıyor. Bunlar çok yeni yöntemler olarak kullanılıyor.

ATAMAN’IN ZAMAN PLANI

  • %55
    Strateji bölümü yüzde 50’nin üstündedir, yüzde 55 diyebilirim. Çünkü, sürekli kafanızda bir strateji oluşturuyorsunuz.
  • %25
    Ondan sonra çalışma ve antrenman dönemi izler. Ona da yüzde 25 vereceğim. Takım ve bireysel antrenmanlar ile ekiple yapılan toplantıları bu kapsama koyuyorum.
  • %20
    Yüzde 20’yi de oyuna veriyorum. Esas zamanı ilk iki konu alır.

“Bir maçın kazanılmasında antrenörün etkisi yüzde 60’tır diye düşünüyorum. Kesin olarak yüzde 50’den fazladır.”

EGOLAR AYNI ŞEMSİYE ALTINA

ABD Basketbol Milli Takım antrenörlerinden Mike Krzyzewski, oyuncularına, “Egonuzu da getirin, ama hepiniz aynı şemsiyenin altına koyun” diyormuş. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Çok doğru saptama… Her oyuncu, egosunu ortak şemsiyenin altına, takımın başarısının altına koymalı. Tabii coach’un da egosu var. Önemli olan bu egoların çatışmasını önleyip, ortak hedefe yönelmektir.

Yazar: Rauf Ateş

Fast Company Türkiye Kurucusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

steven

Sınırsız performans için!

lego

“Yetişkinler stresini LEGO’yla yeniyor”