MARGRETHE VESTAGER
Avrupa Komisyonu,
‘Dijital Çağa ve Rekabete Uygun Bir Avrupa Grubu’
Başkan Yardımcısı
YAZI: AINSLEY HARRIS
FOTOĞRAF: DAMON DE BACKER
Pandemi sırasında birçok işletme bocalarken, teknoloji devleri (Big Tech) gelişti. Piyasalardaki hisse fiyatları düşme eğilimine girmiş olsa bile, Apple, Microsoft, Amazon, Meta platformları ve Alphabet gibi büyük teknoloji şirketleri, ABD’deki en büyük şirketlerin ağırlıklı endeksini ifade eden S&P 500’ün yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Ancak borsa endeksleri, Big Tech’in kültür, söylemler, ticari şirketler ve hatta demokrasi üzerindeki etkisini kayda geçmiyor. Ve kimse 2014’ten beri Avrupa Komisyonu’nda rekabetten sorumlu komisyon üyesi olarak görev yapan Danimarkalı politikacı Margrethe Vestager’dan daha fazla çabalamıyor.
Vestager, ilk olarak 2016 yılında Apple’ı 14,5 milyar dolarlık bir vergiyle karşı karşıya bırakarak uluslararası manşetlere çıktı ve İrlanda tarafından şirkete tanınan vergi indirimlerinin yasa dışı bir ödenek oluşturduğunu savundu. Bu davadaki karar nihayetinde bozulurken, Vestager yavaşlamadı. Aslında, geçtiğimiz bahar Avrupa’nın yasama meclislerinde başarılı bir şekilde yönettiği bir yasama gündeminin katmerli sıkıntısına ivme kazandıran, rekabet karşıtı davranışları durdurmak için mahkemeleri kullanma konusundaki karışık siciliydi. Dijital Piyasalar Yasası, pazarı kontrol eden “kapı bekçilerini” tanımlar ve onları kendi yararına işlem yapma eylemleri için ciddi cezalarla tehdit ederken, Dijital Hizmetler Yasası, reklam hedefleme ve yanlış bilgilendirme gibi alanları işaret ederek sosyal medyayı hedef alır. Big Tech, 2021’de Avrupa Birliği (AB) mevzuatına karşı lobi yapmak için yaklaşık 30 milyon dolar harcadı ve Avrupa mevzuatını temel alan ABD anti tröst mevzuat taslağını baltalamak için yürütülen reklam kampanyasına bu zamana kadar 36 milyon dolardan fazla para harcadı.
Ancak Vestager bir kere harekete geçti. Şimdiden, Avustralya, Japonya, Nijerya ve Güney Kore gibi ülkelerdeki kanun koyucular onun ayak izlerini takip ediyorlar. Nisan ayı başlarında ABD Federal Yüksek Mahkeme’si adayı Ketanji Brown Jackson’ın göreve kabul edilme görüşmelerinin ortasında ABD Senatosu’nun rekabet politikasını denetleyen komitesinin başkanı Senatör Amy Klobuchar, Washington, D.C.’de Vestager ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdi.
Teknoloji alanını düzenlemeye yönelik önceki girişimler, parça parça, vaka bazlı bir yaklaşım benimsemişti. Vestager’nın çok kapsamlı yasama zaferi temel bir hesaplaşmaya işaret ediyor: Dijital yaşamlarımız değerlerimizi yansıtıyor mu? Vestager’ın bu düzenleme için öngördüğü detaylı plan, bu soruya “evet” cevabını verebilmemizi sağlamak için tasarlandı. Vestager, bu düzenlemeye yaratıcı yaklaşımını tartışmak için mayıs ayı sonlarında Fast Company ile bir araya geldi. Aşağıda, konuşmanın düzenlenmiş bir kısmı yer almaktadır.
Bütün hafta boyunca Brüksel’de misiniz, yoksa Davos’a mı gideceksiniz? Hayır, Davos’a gitmiyorum.
Bu muhtemelen iyi bir şey. Bir rekabet hukuku uygulayıcısı olarak, bunun yakışık almayacağını düşünüyorum. Çünkü duyduğum kadarıyla herkes biraz rahat davranıyormuş. Önemli tartışmalar, iletişim kurmanın daha rahat olduğu başka yerlerde de yapılabilir.
Bir kokteyl partisinde kanun uygulayıcı olmak zor. Kesinlikle, tam olarak böyle. Benim düşüncem bu. Bununla beraber, insanların dünyanın durumunu tartışabilecekleri ortamların varlığının önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece daha heterojen bir katılımcı kitlesi varsa daha ilginç buluyorum. Sanırım kitleyi biraz daha geniş hale getirmek için çalışıyorlar.
Belki de bu yıl orada dünyayı değiştirirler. Çok da umutlanma.
Tekelleşmeyle mücadele hususunda bir değişim oldu. ABD’de, tüketicilerin rekabetten nasıl etkilendiğine dair daha geniş bir çerçeveden bakıyoruz. Avrupa’nın dijital pazarlarını denetlerken benzer bir yaklaşım mı getiriyorsunuz? Son birkaç yılda, rekabet hususunda inovasyonun rolünü giderek daha fazla gördük. Yani fiyat, tercih, kalite [ve] inovasyon var. Fiyat konusunu yabana atmamak gerekli, çünkü özellikle enflasyonun yüksek olduğu bu günlerde, uygun fiyatlı ürünler birçok aile için gerçekten çok önemli. Ancak giderek daha fazla dikkat ettiğimiz şey, inovasyonun, örneğin şirket birleşmelerinden ya da hakkaniyete aykırı ticari uygulamalardan veya piyasada hâkim durumun kötüye kullanılmasına neden olacak bir davranıştan etkilenip etkilenmediğidir.
Big Tech’in büyüklüğü bunda nasıl bir rol oynuyor? Bu zamana kadar, bu şirketlerin davalardan kaynaklanan yasal masraflar ve para cezaları göreceli olarak çok küçüktür. Bu, düzenleme gerekçelerinden biridir. Daha fazlasını yapmamız gerektiğini söylemeliyim. Rekabet hukukunu vaka bazında ihtiyatlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz, ancak bunun yeterli olmadığını görüyoruz, çünkü davalardan çok az ders çıkarıyoruz. Tüketicilerle bir anket yaptık ve önceki davalarda cezalandırdığımız tüm uygulamaları gördük.
Düzenlemede neden ‘kapı bekçisi’ [gatekeeper] kelimesini kullanıyorsunuz? Neredeyse kelimenin tam anlamıyla, sanki birisi piyasanın kapılarını tutuyormuş gibi. Eğer yatırımcıysanız ve daha küçük bir şirkete yatırım yapmak istiyorsanız, pazara girebilmelerini sağlayacak olan onların fikri, iş ahlakı veya finansmanın geri kalanına sahip olup olmadıkları değildir. Bu kapıdan geçip geçemeyecekleridir. Bu pazara girmek için bir ‘kapı bekçisinin’ insafına kaldılarsa, onlara yatırım yapmak konusunda daha fazla tereddüdünüz olabilir. İstediğimiz şey, eğer bir piyasanın kapısını tutan konumdaysanız, o pazara girişi mümkün kılmak için elinizden gelen her şeyi yapmanız ve tüm yükümlülüklerinizi yerine getirmenizdir. Herhangi bir ekonomi için piyasanın serbest ve rekabete açık olması çok önemlidir. Adil olan budur.
Büyük Teknoloji şirketlerini tanımladığı söylenebilecek şeylerden biri, ellerindeki verilerin onları güçlü kıldığıdır. Bu, bu şirketleri düzenlemeyi benzersiz bir şekilde zorlaştırıyor mu? Bu, her zaman insanlarla ilgilidir. Her zaman, bir yerlerde işle ilgili kararları veren biri vardır. Tarafsız değil. Bu algoritma değil. Bu yüzden bence bunun temelinde bir grubun, bir neslin, olasılıkları görmesi ve bunları göze alması gerçeği yatıyor. “Pekala, yapmak istediğimiz şey bu” demeye istekliydiler. Eğer Facebook’la ilgili bilgileri sızdıran Frances Haugen haklıysa, o zaman teknolojiyi daha iyi kullanmak için diğer insanlara potansiyel olarak zarar verebilecek şeyler yapmaya istekliydiler. Bu insani bir karar.
Yakın zamanda Haugen ile tanıştığını biliyorum. Bunun gibi konuşmalar düşüncenizi nasıl etkiledi? Belli bir şirkete karşı değilim. Benim görevim şirketlerin davranışlarının adil ve rekabete açık bir pazar sağladığından emin olmak. Bu giderek daha zor hale geldi, çünkü bu büyük şirketler bu davranış biçimini temelden değiştirmiyor. Bunu tekrar tekrar görüyoruz. Tüm düzenlemelere rağmen, örneğin, Facebook Cambridge Analytica skandalıyla karşı karşıyayız. Daha iyi bir topluma ulaşabilmek için teknolojinin nimetlerinden tam anlamıyla faydalanabilmek için daha yıkıcı alanların kontrolünü acilen ele almak zorundayız.
Hem Dijital Pazarlar Yasası hem de Dijital Hizmetler Yasası bunun önüne geçme girişimi gibi görünüyor. Çünkü şirketlerin, en azından ABD’de, denetim kurulları ve benzerleri aracılığıyla sorunu önceden yönetmeye ve kendi çözümlerini üretmeye çalışarak çok iyi bir iş çıkardıkları gibi bir izlenim var. Şirketlerin kendiliğinden yaptığı bu düzenlemeler, birçok durumda, en azından Kongre’de, aksi takdirde görebileceğimiz yasama ivmesini bastırdı. Şirketlerin kendi kendine yaptığı düzenlemeler ile ilgili sorunlardan biri, bunların işletmeler arasında olmasıdır. Ve ikinci şey, bu beni biraz gülümsetiyor, şimdi tüm şirketler düzenleme yapılmasını istiyor. Sadece, yapılmasını istedikleri düzenleme asla bizim önerdiğimiz değil. Görünüşe göre her zaman başka bir şey var. Demokrasinin geri dönme zamanı geldi. Vekillerimizin geri dönüp “Analog veya dijital, dünyanın hangi kısmı olduğu fark etmeksizin düzeninin işlediğinden emin olmamız için bize güveniliyor” demelerinin zamanı geldi. Zamanlama daha iyi olamazdı, çünkü modern bir traktörün veya tarım makinelerinin uydu verilerini alacağı bu yeni dijitalleşme aşamasına giriyoruz. Dijitalin bu şekilde sanayileşmesiyle birlikte, daha açık, öngörülebilir, düzenlenmiş bir alana ihtiyacımız var.
Dijital Hizmetler Yasası’nın meclisten geçtiğini duyururken, bu yasanın iki yıl önce üzerinde çalışmaya başladığınızdan beri geliştiğini belirttiniz. Nasıl oldu? Küçükler için hedefli reklamcılığın fiilen yasaklanması – bu, bizim eklediğimiz, iyi bir şey. Ayrıca metin mesajlaşmasından başlayıp daha sonra görüntülü mesajlaşmayla devam eden, [iOS ve Android gibi işletim sistemleri arasında] birlikte çalışabilirlik. Daha sonra verilerin eşleştirilmesi, bu yetişkinlerin hedefli veya hedefsiz reklamcılık isteyip istemediklerini seçmelerini sağlar. Böylelikle kişiler, kim olduğumla ilgili reklam amaçlı davranışsal verilerle eşleştirilmeyecek bazı hassas verilerim var diyebilir.
Daha önce Amazon’da alışveriş yapmaktan kaçındığınızı söylemiştiniz. Bu hâlâ sürüyor mu? Evet. Ama şunu söyleyebilirim ki evdekilerle bu konuda anlaşamıyorum.
Meslektaşlarımdan biri, Amazon’u hayatından tamamen çıkarmaya çalıştığında neler olduğu hakkında bir hikâye yazdı. Esasen, imkânsızdı. Başka bir yerde alışveriş yapmaya çalıştığında bile, Amazon teslimat yapıyor veya bir şekilde web sitesine hizmet sağlıyordu. Google dışı bir hayata sahip olmanın zor olmasının nedenlerinden biri de budur: Birçok web sitesi Google Analytics’i kullanır. Dolayısıyla, bir Gmail hesabınız veya Google hizmetlerine aboneliğiniz olmasa bile, verileriniz bir şekilde Google’a ulaşacaktır. Eğer böyle olmasını istemiyorsanız, ayarlara gidip “Teşekkür ederim, ama hayır. Bunun için verilerimi vermek istemiyorum,” diyebiliyorsanız bu çok iyi.
Amazon sorunuzda önemli olan, bu bütünleşmiş değer zincirinin tüm farklı bölümlerinde rekabetin olmasıdır. Örneğin, teslimat ve nakliyede. İnovasyonun devam etmesi için bu rekabetçi ruha ihtiyacımız var, çünkü teslimatların en nihayetinde nasıl olacağını henüz görmedik. Muhtemelen gelecekte çok daha yenilikçi yollarla teslim edilecekler.
Dijital Hizmetler Yasası’nda platformlarda ifade sorununa odaklanan bir kısım var. Elon Musk, Twitter’ı devralmak için teklif yaptığında, Twitter’ın ifade özgürlüğü hakkında ne düşündüğüne dair geniş kapsamlı bir tartışma başlattı. İfade özgürlüğünde kabul edilebilirliğin daha geniş bir tanımının mevzuatla çeliştiğini düşünüyor musunuz? Kendim, Twitter’ın son birkaç yılda yaptığı değişiklikleri gerçekten takdir ediyorum, mesela çamaşır suyunu COVID ilacı olarak kullanmakla ilgili bir tweet okurken, COVID hakkında resmi bilgi için belirli bir adrese gidebileceğinizi de hatırlatıyor. Ya da Komisyon’un, benim de etiketlendiğim bir basın bülteniyle ilgili tweet’i retweetlemek istersem, Twitter “Retweetlemeden önce okumak istemez misin?” diyor.
Bana hep soruyorlar. Ve evet, okudum. Hatta, makaleyi ben yazdım! Aynen. Ama bunların iyi öneriler olduğunu düşünüyorum. Hız burada esas faktör değildir. Daha da önemlisi, Twitter Avrupa’da bir hizmet olarak sunulmaya devam ederse, Dijital Hizmetler Yasası’na uymak zorunda kalacak. Bir hizmetin demokrasiyi baltalamak için kullanılabileceği riski varsa, hizmetin değerlendirilmesi, riskin azaltılması gerekecektir. Nefret söylemi veya şiddeti teşvik ettiğinden şüphelenilen veya bunu yaptığı görülen gönderiler varsa, bunların kaldırılması gerekir. İnsanların bunları şikâyet edebileceği bir sistem olmalı. Şirket sahiplerinden herhangi biri, işletme hakkında, onu nasıl geliştirmek istedikleri hakkında fikir sahibi olabilir. Ancak yasama organı “Çerçeve budur” dedikten sonra, buna uymak zorundasınız.
Rusya kendi teknoloji ekosistemini yaratmaya çalışıyor. Çin de öyle. Öte yandan, Facebook gibi şirketler küresel. Bu jeopolitik değişimler işinizi daha da zorlaştırıyor mu? Küreselleşme sonsuza dek değişti ve bu değişim savaşın Avrupa’ya geri dönmesiyle kesinlikle hızlandı. Ukrayna’daki, tamamen dijitalleştirilmiş ilk savaş, çünkü herkesin savaş suçlarını belgelemek, zararları belgelemek, iletişimde kalmak için kameralı bir telefonu var. Ancak, en azından benim bakış açımdan, istediğimizin ne olduğunu nitelendirdiğimiz bir küreselleşmeye olumlu bir eğilim var. İklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyoruz, herkesin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün işçi sözleşmelerine saygı duymasını istiyoruz. Önemli olan İnternet’in küresel kalmasıdır. Bu sağlandığında, İnternet üzerinden sunulan hizmetler iyi kötü yolunu bulabilir.
Şu anda toplumun, değerlerin, dijital ekonomiyle nasıl kesişebileceğine ve kesişmesi gerektiğine odaklandığı yeni bir aşamadayız gibi görünüyor. En azından ABD’de, teknoloji dünyası, uzun zamandır, hükümetin gelecekteki bir teknoloji ütopyasından uzak durduğu özgürlükçü bir değerler sistemine bağlı. Bu birkaç kişi içindi, yüzde 1’lik kesim için. Çünkü geri kalanların rehavete kapılmış veri noktaları olması gerekiyordu. Ve rahatlık merakı öldürür. Yani siz sadece bir veri noktası olmaktan öteye geçemezsiniz. O zaman, “Bütün bunlardan yararlanan biziz ve devlete ihtiyacımız yok. Bu eski usul değerlerin hiçbirine ihtiyacımız yok,” diyebilen yüzde 1’lik bir kesiminiz olur. Şu anda Avrupa’daki savaşla ilgili tek güven verici şey, uğruna savaşacak şeylerimizin olduğunun çok açık olmasıdır. Ve bu şeyler kapıldığımız rehavetten çıkıp “bu gidişatı değiştirmek istiyoruz” dememizi sağlayabilecek kadar sahici.
“DEMOKRASİNİN GERİ DÖNME ZAMANI GELDİ.”
—Margrethe Vestager