in , , ,

Türkiye’de kimse ‘Tersten’ bakabilmeyi sevmiyor!

Yıldız Holding YKÜ Murat Ülker sorularınızı yanıtlıyor.

Türkiye'de-kimse-'Tersten'-bakabilmeyi-sevmiyor!

Fotoğraf: Pixabay

murat-ulker
Murat Ülker

İşe üst düzey yönetici seçerken, 1990’larda hangi kriter/özellik 1 numaraydı, şimdi hangi özellik? Neden?
İşe üst düzey yönetici seçerken 90’larda lisan bilmek ve yurt dışı görgüsü olması, bilgi ve becerisinde uluslararası olmak en mühim özellikti. Çünkü bir önceki kuşak, yani onları istihdam eden kuşak lisan bilme konusunda zayıftı. Yurt dışı kaynaklara ulaşım yetersiz ve seyahat imkânları da 70 ve 80’lerde Türkiye’de kısıtlı olduğu için, yurt dışı bilgisi, görgüsü azdı. Hatta yurt dışında çalışmış insanlar ve orada başarılı olmuş üst düzey yöneticiler daha da revaçtaydı.

Bugün yapay zeka çözümleri lisanı, internet ve yurt dışında okuma, çalışma olanaklarını, global bilgi, görgü konularını çok arkalara bıraktı. Bugünün bilgi yoğunluğu ve teknolojileri hem çok yönlü bilgili olmayı hem de karar alma, karar alırken analitik düşünme, meraklı olma, tutkulu olma, takım oluşturma, takıma örnek olma, yaratıcı sorun çözme gibi “soft” denilen becerileri öne çıkarıyor. Ama hepsinden önemlisi vicdanlı olmak var yani doğaya ve her türlü canlıya saygı duymak.

Girişimci bir iş insanısınız ve son dönemde yeni iş fikirleri yükseliyor. Bir iş kursanız hangi alanı tercih eder ve o alanda startup kurardınız?
Girişimci olmak biraz da yaşla alakalı. Startup kurmak bence tamamıyla belli bir yaşla ilgili, sırtınızda yumurta küfesi varken startup kurmayı düşünmezsiniz. Tecrübeleriniz, geçmişle ilgili “bagajınız” varsa girişimci olmanız da gittikçe zorlaşır. Genç olsam dijital, online konularında bir iş kurmaya çalışırdım. Hatta kurdum da, ama pek de muvaffak olamadım. Başka da muvaffak olan yok. Mesela Amazon nereden kazanıyor derseniz, bizim bildiğimiz Amazon “ana iştigal konusundan” para kazanmıyor, web hizmetlerinden para kazanıyor. Uber derseniz, taksicilikten para kazandığını düşünmüyorum, nerdeyse BiTaksi ondan daha iyi durumda…Yani demek istediğim şu zamanda dijital sektörde bir oyuncu olmak gerçekten genç cesareti gerektiriyor.

İş hayatında hataları, büyük yanlışları affetmeye yaklaşımınız nedir, neleri asla affetmezsiniz? Neden?
Ben kimsenin dünyayı durdurup bir tür geriye sarma imkânı olmadığı için hiçbir şeyi affetme yetkisi olduğuna inanmıyorum. Affetmek, yok saymak, olmamış saymak başka bir şeydir. Cezalandırmak başka bir şeydir. Onun için toplumsal hafıza, kurumsal hafıza, doğru öğrenme, tecrübe edinme konusunda affetmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ama hatalarımızdan öğreneceksek de çalışanlarımızın, ekiplerimizin hata yapmaktan korkmamalarını temin etmeliyiz, cezalandırmamalıyız. Ancak geri dönülmez hasarlar, başkalarına zarar olursa o zaman ikaz veya ceza söz konusu olmalı.

Son beş yılda yurt dışı ‘GOYA’larınızda en çok hangi ülke/ şehir sizi etkiledi? Ne öğrendiniz?
Son 5 yılda yaptığım GOYA’larda hâlâ etkisi üzerimde süren, 40 yıl önce ve bugün karşılaştırdığımda, Çin diyebilirim. Yani Komünist Çin. Nasıl hâlâ tek parti diktatörlüğü var ve nasıl bu kadar muvaffak, nasıl bu kadar teknolojik, nasıl bu kadar dinamik anlayabilmiş değilim.

Siz global şirketler satın aldınız. Ayrıca dünyayı da takip ediyorsunuz. Global şirketlerde yönetim kurulu oluşturma ve işleyişi Türkiye’den çok ileri mi? Türkiye’deki en önemli eksiklik sizce nedir?
Yönetim kurullarına “yönetim kurulu niçin var?” savından hareketle bakmak lazım. Türk Ticaret Kanunu eski versiyonuna göre yönetim kurulu anonim şirketlerinde bir mecburiyetti ve kalabalık olması beklenirdi. Çünkü en az şu kadar üye olmalıydı, en az şu kadar sermaye olmalıydı ve şu kişiler yönetim kurulunda temsil edilmeliydi… Herkesin yönetim kurulu vardı. Şimdi bir kişi ile A.Ş kurulabiliyor.

Bence o şirket, bu şirket, o coğrafya bu coğrafya bu sektörden ziyade yönetim kurulu ihtiyacını, şirketin yaptığı iş ve büyüklüğü ile mukayese etmek lazım. Mesela aile şirketlerinde yönetim kurulu aile meclisi ile beraber çalışıyorsa çok etkilidir, her şeyin konuşulduğu bir yer olabilir. Halka açık şirketlerde yönetim kurulları zaten olmak zorundadır ve aktif çalışmak zorundadır, kanuni ve halka karşı mesuliyetleri vardır. Onun için şirketin Türkiye veya dışarıda olması çok mühim değil ama yönetim kurulu ile yönetilen şirket dediğiniz zaman, bir aile hegemonyasının olmadığı, ana hissedarın olmadığı veya olmasına rağmen o şirketin aynı zamanda kurumsal bir şirket olup kurumsal bir yapı ile yönetilmesiyle Türkiye’de de olsa başka bir yerde de olsa o zaman gerçek bir yönetim kurulu olur ve çalışır.

Türkiye’deki yönetim kurullarında ben daha ziyada tecrübe eksikliğini görüyorum. Türkiye’de sanayi çok değil, iki kuşaktır var. Türkiye’de işçilik ne zamandan beri meslek? En fazla 2 kuşaktır meslek. Bizim Wingson’daki fabrikada mevsimlik işçiler “üç kuşaktır biz bu fabrikada çalışıyoruz” diyorlar, mevsimlik işçi olmasına rağmen. Yani biraz da bu, toplumun nesiller boyu meydana gelen gelenek görenekleri ile alakalı. Yönetim kurulu da böyle. Benim yine Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklik, “herkes Mersin’e gidiyor”, kimse tersinden gelmiyor. Geçmiş ve tecrübemiz eksik. Yani böyle bir durum olduğunda ne yapardınız dediğiniz zaman, hızlı büyüyen bir şirketseniz hele, “bilmiyoruz” diyor herkes. Çünkü böyle bir durumu daha önce hiç kimse görmemiş. Sağ olsun Türkiye’nin krizleri de buna çok yardımcı oluyor.

Size göre ‘dijital lider’ kime denir? Olmazsa olmaz birkaç önemli özelliği nedir?
Dijital lider ekosistem, üstel büyüme, dijital platform, sosyal motor, algoritmalar hatta nakit akışı ve kâr demektir. Şöyle bir düşününce, belki geçmişte yaşadığımız iş tecrübelerine tercüme edince pek de dijital liderliğin gerektirdiklerinin yeni icatlar olmadığını fark edersiniz. Bunlara temel teşkil eden düşünce ve davranışlar hep vardı, ama başka şekilde ifade ediliyordu.

Bundan 40 yıl önce bilgisayarlaşmayı becerebildiysek dijitalleşmeyi nasılsa beceririz.

Algoritmik düşünmeyi ve bütün çevre faktörlerini göz önüne alarak, hesaplayarak düşünmeyi öğrenmemiz gerekiyor, tıpkı bir zamanlar on parmak daktilo ve aristo cetveli ile hesaplamayı bilmek, bizim gençliğimizde sistem analistliği ve bugün kod yazmaya aşina olmak gibi… Sosyal motoru iyi çalıştırmak ise ekip işi, gençlerle hemhal (fellow-kanka) olmak gerek.

Platforma gelince yakın tarihten günümüze kapalı çarşı piyasası bunun en güzel örneğidir, ama şimdikiler dijital! Brüt kâr seviyeniz piyasa eşdeğeri veya yüksekse o işe güvenin, yürür gider şayet işi doğru icra ederseniz. Net nakit akışının Türkçesi elin taşıyla elin kuşunu avlamaktır, yani ticarettir. Zaten aksine sermaye yetmez. Ama net kâr mutlaka hedeflenmelidir.

Ben ekibime daima rüyalarına talip olduğumu söylerim. Yani işinin, görevinin rüyasını görmeyen, üstel (katlanarak) büyümeyi hayal etmeyene yer yok piyasada. Ekosistem çok güzel bir yapı ama ha dijital lider ha başka lider fark etmiyor öncelikle kazan/kazan iş mantığı ile hareket etmeyi benimsemek ön şarttır. Sonrası benim şu olmazsa olmazım sanki; ben mal alırken değil mal satarken para kazanırım, tüm bayilerin de (tedarikçi) mal satarken beni tercih etmelerini yeğlerim.

Yeni ürün deneyiminiz, ‘evreka’ anınız oldu mu?

Sizin işinizde yeni ürün geliştirmek çok önemli, Murat Ülker olarak yeni ürün bulma deneyiminiz, bir “evreka” anınız oldu mu, bu konulara zaman ayırır mısınız?
Bazı işler vardır, hep aklınızın bir kenarındadır, hatta hiç aklınızdan çıkmaz. Mesela GOYA, yani algılama, piyasada ne olup ne bitiyor. Alışverişçi davranışı, tüketici davranışı, tüketici tercihleri bilhassa, lezzet, ambalaj, iletişim bakımından… Bunlar benim hep gözlemlediğim şeylerdir. Bir film bile seyretsem, bir pazar gezmesinde ailemle sokakta gezsem, daima bunlara dikkat ederim. Yeni ürün fikrine gelince, bu zaten zihninizin arkasında olması gereken bir şey. Hep bununla bunu karıştırsam, bunu yapsam, bunun imalatı olur mu, bunun makinesi nasıl olur, böyle bir lezzet başka nerde kullanılabilir diye düşünürüm. Hatta gece kalkarım, aklıma gelen yeni ürün fikirlerini not eder yine uykuya devam ederim.

Tüketici tarafında dikkatimi çeken 3 yenilik

  1. İnsan Olmak Giderek algoritmaların egemen olduğu bir dünyada teknolojik devrimden yeterince yararlanmak için beceri ve duyguları anlama; yani insana özgü farklı özelliklere sahip olma ihtiyacı artıyor.
  2. İlişki Rönesansı Anlamlı, gerçek hayat ilişkisi yerine yaşam konforunu ekranlarda arayanlar, sağlıklarının bozulma riski karşısında yeni sanal ilişki modellerine yönelebiliyorlar.
  3. Paradan Fazlası Tüketiciler neyin önemli olduğunu yeniden değerlendiriyorlar. Artık sadece ne istedikleri, neye ihtiyaçları olduğu değil, istedikleri değerin ne şekilde elde edildiği de önemli.

Benim yine Türkiye’de gördüğüm en büyük eksiklik, ‘herkes Mersin’e gidiyor’, kimse tersinden gelmiyor. Geçmiş ve tecrübemiz eksik.

Bize yazın: [email protected]

YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

varol.civil-benim-işletim-sistemim

Benim İşletim Sistemim: Varol Civil

dusuk-kar-sinyali

Düşük kâr sinyali