in , , ,

Yetenekten fazlası gerek!

Voleybolda 7 oyuncu sahada, 7 kişi ise yedek kulübesinde… Onların arkasında teknik ekipten bilgi işleme çok sayıda ekip var. Kadın Milli Voleybol Takımı’nın eski koçu Giovanni Guidetti, bu büyük orkestrayı, başarıya; uyum, kültür, çalışma, başarısızlıktan ders alma gibi faktörlerin götürdüğünü söylüyor.

yetenekten-fazlasi-gerek

YAZI: MEHTAP DEMİR

Giovanni Guidetti, geçen yılın sonuna kadar Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı Koçu’ydu. Voleybol tarihine adını yazdıran başarılı antrenörler arasında. 23 yaşında başladığı antrenörlük hikayesine Almanya ve Hollanda başta olmak üzere pek çok ülkede milli takımları yöneterek devam etti. 2008’de Vakıfbank Spor Kulübü baş antrenörü oldu. Kulübe 5 şampiyonlar ligi şampiyonluğu, 4 dünya kupası, 7 Türkiye ligi şampiyonluğu kazandırdı. Ayrıca, 73 maçlık galibiyet serisiyle bir ilke imza atarak takımının ismini Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdırdı.

2017 yılından geçtiğimiz 22 Aralık’a kadar Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı’nın baş antrenörlüğünü yaptı. Bu süreçte dünyaca tanınan pek çok başarılı oyuncunun yetişmesinde rol sahibi oldu.

Başarılı kariyerinin yanı sıra, yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle de adından söz ettirdi. Dezavantajlı bölgelerde kız çocuklarına fırsat eşitliği sağlamayı hedeflediği “Yarının sultanları” ismini verdiği projesi bunların başında geliyor.

Sporun birleştirici gücünü kullanarak mücadele veren antrenör, UNDP tarafından “toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu” seçildi.

Giovanni Guidetti, başarılı bir lider olmanın, ekip yönetiminin sırrını ve iş dünyasına ilham veren prensiplerini Fast Company için paylaştı…

VOLEYBOLDA EKİBİN GÜCÜ

Voleybolda başarı için gereken en temel faktör, iyi bir “ekip”tir. Voleybol kapalı alanda en kalabalık ekiple oynanan spor. Bir maçta 18×9 metrekarelik bir alanda 7’şer kişiden (6+1 libero) oluşan iki takım oynuyor. Bu da demek oluyor ki, en ufak detayın, tek bir üzgün yüzün, her bir kelimenin oyunda etkisi vardır. Voleybolda “ekip” her şeydir, başarının yüzde 110’udur.

İşin kritik noktası, ekipteki ve organizasyondaki her bir kişinin birbiriyle uyum içinde çalışabilmesidir. Bunu daha iyi ifade edebilmek için ‘orkestra’ metaforunu kullanırım. Bir voleybol takımı tıpkı bir orkestra gibidir… Hepsi bir araya gelir ve uyum içinde müziği icra eder.

Burada en fazla odaklandığım konu ise şudur; orkestralarda en uzak köşede bir sanatçı vardır. Üçgen zili çalar. Çoğu kişi bunun nasıl bir enstrüman olduğunu veya müziğe katkısını tam olarak bilmez. Oysa çok önemlidir. O sanatçı, yanlış bir anda zili çalarsa, solistle veya orkestranın kalanıyla uyum içinde olmazsa, müzik bir anda bozulur. Voleybolda da böyledir, uyum aynı anda bozulur.

FARKLI KİŞİLİKLERİN UYUMU

Ekipte 2 milyon takipçisi ve çok güçlü bir sözleşmesi olan, medyanın çok yüksek ilgisini gören oyuncular olabilir. Bununla birlikte, güçlü bir sponsoru veya sözleşmesi olmayan, insanlardan aynı derecede ilgi görmeyen, popülaritesi daha düşük oyuncular da vardır. Fakat, bu oyuncuların hepsinin aynı tutkuyla ve tutumla oynaması, tıpkı bir solist gibi çalması gerekir.

İyi bir ekip, aynı tutkuyla oynayan oyuncuları bir araya getirir, bir arada tutar. Üstelik, sadece ekipte oynayanları da değil, etraflarındakileri ve kulüp çalışanlarını da dahil eder.

Bir süre önce oyuncuları ve kulüp çalışanlarını bir yemekte buluşturduk. Temizlik görevlisinden, bilgi işlemciye, aşçıya kadar her alanda çalışanlar oradaydı.

Her sezon başlangıcında insanları bir araya getirip, birbirlerini tanımalarını, her birinin katkısının ne anlam ifade ettiğini bilmelerini sağlıyoruz.

Eğer bir oyuncunun eşyalarını koyduğu dolap temizse, daha iyi hisseder, ayağını bastığı zemin temizse daha iyi oynar… Yani, eğer bir maç kazanacaksak tüm bu detayların mükemmel olmasıyla, tüm çalışanların katkılarıyla gerçekleşir.

Her bir kişi kendisinin, organizasyonun, kulübün, takımın bir parçası olduğunu hissetmeli. 200 top da atsanız, 1 top da atsanız, yeri silen kişi de olsanız her bir kişinin rolü var. Ekipte bu kültürü, birliktelik ruhunu yerleştirmeyi amaçlıyoruz.

İYİ BİR TAKIMIN ÖZELLİKLERİ

Spor takımı ya da şirket organizasyonu… Takımı iyi yapan temel özellik “aidiyet” hissidir. Kendinizi ekibin bir parçası, o kuruma ait hissetmelisiniz. Organizasyonda bir rolünüz olduğunun farkında olmalısınız.

İkincisi ve bazen en karmaşık olanı ise rolün kabul edilmesidir. Pozisyonum gereği takımdaki oyunculara bir rol veriyorum. Ancak, bu, verdiğim rolün oyuncu tarafından sevildiğini garantilemiyor. Her oyuncu daha fazla oynamak, daha fazla atağa geçmek, kendini daha fazla göstermek ister. Sahada 7, yedek kulübesinde 7 oyuncu vardır. Benim işim, oyuncuların rolünü kabul edip etmediğini devamlı olarak kontrol etmektir. Bir oyuncunun, diğerinden daha az oynadığı bir maçı kabul edebildiğinden emin olmak gerekiyor. Özetle, “harika ekip, herkesin rolünü kabul ettiği ekiptir.

İşimin en zorlu kısımlarından biri “rolün kabul edildiği” bir birliktelik ruhu yaratmaktır. Oyuncular, ekipteki rollerini anlamalı ve kabul etmeli. Bazen de başta kabul eder ancak iki ay sonra çok daha iyi oynamaya başladığında rolünü kabul etmemeye başlayabilir. Bu da esneklik gerektirir.

EN İYİ OYUNCU KİMDİR?

Benim için en iyi oyuncu, verilen rolü sevmese bile hakkını vererek yerine getirendir. Elbette her oyuncu voleybol oynamayı, antrenmanı, sayı yapmayı sever. Ancak, her oyuncu, yapılması gerekenleri severek yapmaz. Her biri beslenmesine, uykusuna, voleybol dışında yaptığı spora aynı ölçüde dikkat etmez. Tüm bu detaylar, kimin “harika oyuncu” olup kimin olmayacağını belirler. Yapmaktan haz almadığı işleri bile aynı tutkuyla ve kendini adayarak yapmayı başarabilenler, harika oyuncu olma yolundakilerdir.

Duygularınıza rağmen yapabildiğiniz seçimler sizin nasıl bir oyuncu olacağınızı belirler. İşinizin gereğini, duygunuz ne olursa olsun yapmayı seçmelisiniz. Zaten zor olan da budur.

Hoşlandığınız işi yapmak zaten kolay olandır. “Bugün kendimi iyi hissediyorum spora gideyim”, ertesi gün “bugün iyi hissetmiyorum yatakta kalacağım” diyorsanız, işte bu bir hatadır.

Hayat, yaptığımız seçimlerden ibarettir. Bazı seçimlerin aralıksız, her duygu durumuna rağmen yapılması gerekir. Kötü bir gün geçiriyor dahi olsanız, her gün aynı disiplinle devam ediyorsanız, harika bir oyuncu olacaksınız. Ekipte kalacak ve hatta ekibi yukarıya taşıyacak kabiliyete sahipsiniz demektir.

İNSANLARI TUTMANIN YOLU

İnsanları takımda tutmanın sırrı, onların ne kadar “ilham” aldığından ve benim onlara ne kadar verebildiğimden geçiyor.

Ben “motivasyonun” gücünü çok kritik görmüyorum. Çünkü, motivasyon çoğu zaman dışarıdan gelir, daha fazla para vererek, daha iyi bir unvan vererek motive edebilirsiniz, motive etmenin yolu kolaydır. Ancak, motivasyon böyle dış faktörlerden geldiği müddetçe istediğiniz sonuçları sürekli alamazsınız. Çünkü, motivasyonu kazanması da kaybetmesi de kolaydır.

Dolayısıyla kritik olan “ilham” vermektir. Oyuncunun, neden orada olduğunu anlamasını sağlamaktır. Her oyuncuya ilk sorduğum da budur: “Neden buradasın, ne yapmak istiyorsun?”

Eğer, “Buradayım, çünkü iyi bir oyuncu olmak istiyorum” diyorsa, bu iyi bir yanıt olsa da mükemmel değildir. Geçen günlerde bir oyuncu, “Buradayım, çünkü dünyadaki en iyi oyuncu olmak istiyorum” dedi. İşte başlamamız gereken nokta budur.

KALAN VE GİDENİ AYIRAN

Elbette oyuncu kaybettiğimiz, elimizde tutamadığımız zamanlar da olabilir. Bunu belirleyen, kritik olan ise “tutum”dur.

Oyuncuların soyunma odasında her gün okudukları şöyle bir yazı vardır: “Sizi yeteneğiniz bu odaya getirdi. Fakat davranışlarınız bu odada kalıp kalmayacağınızı belirleyecek.”

Dolayısıyla davranışlarınız ve tutumunuz, performansınızdan, kaç sayı attığınızdan daha önemlidir. Her ekipte, her organizasyonda güçlü bir kültür olmalı. Her bir kurum, değerler inşa etmeli ve davranışlar bu değerleri izlemeli.

Bir diğer konu, “tutku”. Tutkunuz yoksa tutarlı başarı gösteremez, her gün, aynı doğrulukta ilerleyemezsiniz. Tutku, benim için yetenekten en az 10 kat daha önemlidir. Hatta, itiraf etmem gerekirse, yeteneğe inanmıyorum. Kariyerim boyunca çok yetenekli olduğu halde başarıya ulaşamayan çok fazla oyuncu gördüm. Bununla birlikte, makul seviyedeki yeteneğiyle, sahip olduğu çok yüksek tutku ve çok çalışmasıyla başarılı olan oyunculara da tanıklık ettim.

Araştırmaların dikkat çektiği “10 bin saat” isimli bilimsel bir gerçek var. Eğer bir işi 10 bin saat boyunca pratik ediyorsanız, zaten o işin uzmanı oluyorsunuz. Bu nedenle, yeteneğe değil, tutkuya öncelik veriyorum.

KAZANMAKTAN DAHA ÖNEMLİSİ

Sporda bir maçın sonucundan asla emin olamazsınız. Her an her şey değişebilir. Oyuncularıma her zaman şunu söylerim: “Kazanıp ya da kaybedeceğimizden emin olamayız. Fakat emin olabileceğimiz şey, her maça diğer takımdan daha fazla, daha iyi antrenman yapmış, çalışmış olarak gelip gelmediğimizdir.”

Bir maçı kazanıp kaybetmekten daha önemli olan, işinizi layıkıyla yapmanız, kazanmak için geldiğinizden emin olmanızdır.

Kazandığımızda kahraman, kaybettiğimizde dünyanın en kötüsü değiliz. Bu inanç konusunda bir denge kurmalı ve bu dengeyi korumalıyız. Aksi takdirde kazanmanızın veya kaybetmenizin mümkün olduğu bir alanda dengenizi ve inancınızı kaybedersiniz.

Önemli olan sizin çok iyi hazırlanmış olarak, her detayı bildiğinizden, her olasılığı düşündüğünüzden emin olarak sahaya gelmenizdir.

En iyi oyuncu olamasan da en iyi hazırlanmış oyuncu ol. En iyi çalışan olamasan da işine en iyi hazırlanmış çalışan ol. Yaratmak istediğim inanç bu.

KAYIPLARIN KAZANDIRDIĞI MAÇLAR

Kulüpte şöyle bir inancımız vardır: “Dünyada, bir kayıptan öğrenmeyi en iyi başaran takım olmak istiyoruz. Başarısızlıklarımızdan en iyi dersleri çıkaracağız.” Çünkü, kaybedebileceğimiz maçlar olabileceğini biliyoruz, bu olasılığa hazırız. Ancak bir kayıp olacaksa, ondan en iyi dersi çıkarmayı başarabilmeliyiz, ki aynı hataları yapmayalım, yeniden kaybetmeyelim.

Spor tarihinde, her zaman kazanan bir oyuncu veya ekip hikayesi çok çok nadirdir. Amerikan milli takımı da olsa Ronaldo da olsa muhakkak kayıpla yüzleşmiştir. Her ekip, her bir sporcu, kayıpları deneyimler.

Ancak, öyle maçlar olur ki kaybettiğimiz için “mutlu” olduğumu söyleyebilirim. Çünkü o kayıptan öğrendiğimiz dersler bana ve ekibe, çok sayıda başarı getirecektir.

LİDER YOLA DEVAM ETMELİ

Her zaman kazanırsanız kendinizi görmeniz zorlaşır. Kibirli olmaya başlar, dünyadaki en iyinin de iyisi olduğunuzu düşünürsünüz ve bu, öğrenmenizin önüne geçebilir. Kayıplar ise sizi gerçekliğe döndürür. İyi olduğunuzu, fakat daha iyisi olmak için çalışmaya devam etmeniz gerektiğini gösterir.

Bu sadece sporda değil, her alanda, her işte ve hayatta kuraldır. Her zaman kaybetme ihtimalimiz var. Ancak, fark yaratıp yaratmayacağınızı belirleyen, bu kayba verdiğiniz tepkidir.

Ben de aslında kaybettiğimizin ertesi gün kulübe gitmek değil, gözden kaybolmak isteyebilirim.

Ekibin beni öyle görmesini istemem. Oysa, ekiple bir araya geldiğimde onlara ilham vermeye devam edebilmeliyim. Sonraki maçı kazanacağımızdan emin olmalarını sağlamalıyım, nasıl ileriye gideceğimizi bilmelerini sağlamalıyım. Bu nedenle bir kayıptan sonra kendimi olabildiğince hızlı şekilde toparlar ve en iyi halimle karşılarına çıkarım.

VOLEYBOLDAN İŞ DÜNYASINA DERSLER

  • EKİP
    Voleybolda “ekip” her şeydir, başarının yüzde 110’udur.
  • UYUM
    Ekipteki ve organizasyondaki her bir kişinin birbiriyle uyum içinde çalışabilmesi çok kritiktir.
  • ORKESTRA
    Bir voleybol takımı tıpkı bir orkestra gibidir… Hepsi bir araya gelir ve uyum içinde müziği icra eder.
  • TUTKU
    Oyuncuların aynı tutkuyla ve tutumla oynaması, tıpkı bir solist gibi çalması gerekir. İyi bir ekip, tutkuyla oynayan oyuncuları bir araya getirir.
  • AİDİYET
    Takımı iyi yapan temel özellik “aidiyet” hissidir. Kendinizi ekibin bir parçası, o kuruma ait hissetmelisiniz.
  • ROLÜNÜ YAPMAK
    Benim için en iyi oyuncu, verilen rolü sevmese bile hakkını vererek yerine getirendir.
  • DİSİPLİN
    Kötü bir gün geçiriyor dahi olsanız, her gün aynı disiplinle devam ediyorsanız, harika bir oyuncu olacaksınız.
  • TUTUM
    Davranışlarınız ve tutumunuz, performansınızdan, kaç sayı attığınızdan daha önemlidir.
  • HAZIR OLMA
    Kazanacağımızdan emin olamayız. Fakat emin olabileceğimiz şey, her maça, diğer takımdan daha fazla iyi hazırlanıp gelip gelmediğimizdir.
  • BAŞARISIZLIK
    Kayıplar ise sizi gerçekliğe döndürür. İyi olduğunuzu, fakat daha iyisi olmak için çalışmaya devam etmeniz gerektiğini gösterir.

10 BİN SAAT Araştırmaların dikkat çektiği “10 bin saat” isimli bilimsel bir gerçek var. Eğer bir işi 10 bin saat boyunca pratik ediyorsanız, zaten o işin uzmanı oluyorsunuz. Bu nedenle, yeteneğe değil, tutkuya öncelik veriyorum.

BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

  1. ŞANS VAR MI? Bir oyunun başarısını etkileyen çeşitli faktörler olduğu söylenir. Koç, oyuncular, şans ve hakem… Öncelikle şansa inanmam. Bu faktörlerin her biri de bana göre bahanelerdir.
  2. BAHANESİZ TAKIM Ekibi Tokyo Olimpiyatları için hazırladığım dönem oldukça farklıydı. Hazırlık süresi çok kısa olan, çok önemli bir turnuvada farklı kulüplerden gelen oyuncular vardı. Kaldığımız otelde, çok büyük bir afiş hazırlanmasını ve üzerine şunu yazmalarını istedim: “Bahane yok, sadece çözüm var!”
  3. KOLAYINA KAÇMAYIN Kurban gibi davranmak; şansı, hakemi, koçu, antrenörü, o günkü ruh halinizi suçlamak kolaydır. Bahaneler bulmakta çok iyiyiz, fakat bu bahaneler bizi hiçbir yere götürmüyor.
  4. ÇÖZÜM VAR “Bahane yok, sadece çözüm var!” sözü oyuncuların zihnine öyle bir yerleşti ki turnuva boyunca ne zaman kötü bir durumla karşılaşsalar, bana bakıp, “biliyorum, bahane yok çözüm var, çözüm bulmalıyım” dediler. Kazanana kadar çözüm bulduk.

Yazar: Mehtap Demir

Fast Company Türkiye Yazı İşleri Müdürü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

acgozlu-karlilik

Açgözlü kârlılık!

her-sirkete-banka-sansi

Her şirkete banka şansı!