in , ,

Zeka ve deneyim başarıyı getiriyor

Şort da sattı, kırtasiye de işletti. Ancak, başarıya giden yolu, şans eseri uğradığı bir televizyon kanalı ziyareti açtı. Spor bilgisi sayesinde başladığı muhabirlik macerası onu büyük bir medya grubunun sahibi yaptı. Acun Medya’nın Sahibi Acun Ilıcalı, başarısının sırlarını paylaşıyor.

zeka-ve-deneyim-basariyi-getiriyor

İş hayatına çok erken yaşlarda, daha okul yıllarında giren Acun Ilıcalı, geride kalan dönemini “kırılma anları” ile açıklıyor. İlk kırılma anını ise “Acun Firarda’yı yapmak” olarak açıklıyor. Ardından kendisi için yeni bir dönemin başlangıcı olan ‘Fear Factor’ adlı formatı Türkiye’ye getirmesini ikinci sıraya koyuyor. Bunu, üçüncü sırada “Kanal satın alma” ve dördüncü olarak, “yurt dışına açılma” izliyor: “Bunlar çok sert, hayatımı değiştirecek kararlar aldığım virajlardır.” Son kırılma anını ise Show TV’deki ‘Survivor’ programını, kanaldaki zorluklar nedeniyle Acun Medya’ya vermesi olarak açıklıyor.

100 dolar maaşla muhabirlikle başlayan medya yaşamını, global bir şirkete dönüştüren Acun Ilıcalı, Young Owners Forum buluşması sırasında sorularımızı yanıtlarken, başarı getiren faktörlere de dikkat çekti.

Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz?
Çocukluğum Edirne’de başladı. Mahallede yarışmalar düzenleyip çocuklara ödüller verdiğimi, bundan büyük keyif aldığımı hatırlıyorum. Sanıyorum organizasyon yapma isteği daha o yıllarda içimde vardı. Sokakta gezmeyi çok severdim. Eğlenceli ve iyi bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim.

Ailenizin yaptığı en büyük fedakârlık neydi?
Ailem o dönemin şartlarına göre fazla fedakârdı. Annem beni Edirne’den kolej sınavlarına getirir, büyük çaba harcardı. Onun da katkıları sayesinde Kadıköy Anadolu Lisesi’ni kazandım. Annemlerden ayrı kalmaya başlayınca, özlüyorum diye, annem tayinini Kocaeli’ne istedi. Her gün İstanbul-Kocaeli arası gidip gelmeye başladı. En son fedakârlığı da müdürlüğü bırakmak oldu.
Ben hayat motiflerimizin yaşadığımız evlerden geldiğine inanıyorum. Çekimler için insanlarla eleme yaptığım zamanlarda, karşıma gelen insanların anne-babasının olup olmadığını anlıyordum. Konuşma tarzlarındaki bazı motifler ailesiyle yaşamadığını gösteriyor.

Şimdi 18 yaşına dönecek olsanız ne yapardınız?
Bana göre bütün travmalarım liseden geliyor. O dönemde hep ‘Bize niye bunları öğrettiler’ diye düşünüyordum. ‘Biri okumak istemiyorsa, zorla okutmayın’ düşüncesine sahiptim. Ders çalışıp yatıyordum ve sabah uyanınca sanki aklımda hiçbir şey kalmıyordu. Ben bir ‘survivor’dım, okuldan mezun olabilmek için pratik zekamı kullanarak bir şeyler öğrendim. Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdim ama üniversiteyi bitirmedim. Arkadaşlarım sayesinde her gün Boğaziçi Üniversitesi’ne gitmeye başladım. Bütün arkadaş çevrem o üniversitedeydi. ‘Sosyete Kantini’ diye bir yer vardı, orada muhabbet ediyorduk. Bir gün babam bütünleme sınavlarına kalıp kalmadığımı sordu. Ben de sınavın perşembe günü olduğunu söyledim ama o gün de 30 Ağustos, yani resmi tatilmiş. Babam şüpheleniyor ve okula gidiyor, durumu öğreniyor.
O gün eve gece 3 gibi gittim, baktım ışık yanıyor, babam kapıyı açtı. Bakıştık ve gülmeye başladı. İlk cümle olarak “Bunu nasıl yaparsın?” dedi, sessiz kaldım ki ne olduğunu anlayayım. Sonra itiraf ettim. Benim için okul bu idi. Benim ağabeyim okul birincisi. Ödüller alıyor. Bir gün ağabeyimi disipline verdiler, hayatımın en güzel günüydü.

İlk işinize nasıl, nereden başladınız?
Benim ilk iş deneyimim şort satmakla başladı. Ama ailemin haberi yoktu. Bir gün babam olayı duydu ve tezgâhtaki bütün şortları aldı. Sonrasında batırdığım birkaç işim oldu. Örneğin, kırtasiye dükkânı açtım. Öğrencilerin parası olmadığını bilmiyordum. Dükkânı batırarak bu gerçeği öğrendim. Sonra Bağdat Caddesi’nde de bir dükkân batırdım. Bu iki başarısız deneyimden sonraki günlerden birinde Show TV’nin önünden geçiyordum. Aklıma orada çalışan İrfan Ağabey’i ziyaret etmek geldi.
O dönemde İlker Yasin, Spor Müdürü idi. Biz gittikten sonra “Bunlar normal değil, bizimle çalışsınlar” demiş. Bizim spor, özellikle futbol bilgimizden etkilenmişti. Sonra bizi denemek istediler, böylece televizyon maceram da başlamış oldu.

İş hayatınızda ‘dönüm noktaları’ oldu mu?
Benim için dönüm noktası, bu televizyon sisteminin içinde yaptığım değişiklik oldu. 20 yıl önce en başarılı muhabirlerden biriydim. O dönemde aylık maaşım 20 bin dolar düzeyindeydi. Her şeyi bırakıp kendi işimi kurmaya karar verdim. Bu, o zaman için çok büyük bir riskti. İkinci dönüm noktamı da TV 8’i almam oluşturdu. Televizyon yayıncılığı gerçekten büyük bir iş. 100 milyon TL gideriniz var, ödemezseniz batıyorsunuz. Bunun yolu da üretimden, yaratıcılıktan geçiyor. Onun altından kalkabildiğimiz için buralara geldik.

Neyi başardığınızda mutlu olursunuz?
Yıllar önce Yunan bir doktorla karşılaşmıştım. Bana kim olduğumu uzun uzun anlattı. Sonra bana “Hayatında hatırladığın ilk görüntüyü yaz” dedi. Babamı ve arkadaşlarını gördüm, anlattım. Bunun üzerine bana “Senin hayatının çizgisi bu” dedi. Önemli insanların beni takdir etmesi için yaşadığımı söyledi. Gerçekten de yaptığım iş takdir edildiği zaman kendimi çok başarılı hissediyorum.

İnsanı başarıya götüren yollar vardır. Kendinizi nasıl besliyorsunuz?
Tecrübe çok önemli. Bana göre insan güzel bir zeka ile tecrübeyi birleştirirse başarılı olur.
Çok işin içinde olan bir patronum. Şu dönemde üzerime futbol yöneticiliği gibi bir yük de bindiği için farklı insanlara da iş sorumluluğu vererek kendime alan yaratmaya çalışıyorum.
Şu anda hayatımın en zor dönemini yaşıyorum. Dün 8 saatimi telefonda geçirdim. Bir yandan futbol ile ilgilenip, bir yandan kendi şirketimizi devam ettirip bir yandan ailemle ilgili konulara yetişmek derken biraz bloke oldum. Doğru planlama ile bir şekilde oksijeni bulacağımı düşünüyorum.

Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Türkiye, ekonomik olarak dünyadaki büyük ülkelerden biri. Böyle ülkelerde başarılı olduğunuz zaman karşılığını da çok alıyorsunuz. Ben, Türkiye’de doğmuş olmayı büyük bir şans olarak görüyorum. Çünkü, aynı yeteneği bugün gidip Avusturya’da gösterseniz karşılığı böyle olmayabilir. Şu anda Malta’da birinci televizyon olmak bana göre çok önemli değil. Çünkü, bunun orada anlamlı bir karşılığı yoktur. Oysa Türkiye’de bizim işimizin karşılığı var. O yüzden şanslıyım.
Ülkede bizim görevimiz insanları mutlu etmek olduğu için o dertlerin içinde vatandaşımız kadar bulunamıyorum. Her gün şükrediyorum diyebilirim.

Örnek aldığınız insanlar var mı?
Benim örnek aldığım 5-6 kişi var. Bunlardan biri de Murat Ülker’dir. Ağabeyime çok danışırım. Benim doğru zannettiğim şeyler için beni rahatlıkla uyarır. İnsan bazı durumlarda kendini haklı zannediyor. Oysa mühim olan başkalarının ne düşündüğü. Kendini doğru analiz et, kendine doğru bir arkadaş çevresi kur ve senin arkadaşların hep sana katkıda bulunsun. O yüzden yakın arkadaşlarımdan hep destek alırım.

Teknoloji sizin işinizi nasıl değiştirdi?
Küçükken uzay filmleri seyrederdik. İletişim, dünyada 20-30 yılda başka bir boyuta geçti. Meslekte de çok faydası oldu, zararını da gördük. Doğru pozisyon almak önemli.
Exxen ile birlikte dijital kullanıma geçtik. Eskiden kanalda Survivor’ı kasete çekerdik, o kaseti Türkiye’ye yollardık, montajlardık. Şimdi orda çekilen burada hemen uygulanıyor. Dominik’te program çekiyorum. Her yerden ülkeye bağlanabiliyorum.

FUTBOL KULÜBÜNÜ NİYE SATIN ALDIM!

  • Yurtdışında futbol takımı sahibi olmanın matematiğini iyi kurmanız gerekiyor. Bunun yanı sıra ekibiniz de önemli. Örneğin, bu yıl 50 milyon Pound’luk oyuncu sattık. İyi yönetmezseniz, yarın borç da çıkarabilirsiniz. Biraz kendinize güvenmeniz lazım. Ben para kazanayım diyerek futbol takımı sahibi olamazsınız. Başarılı olmayı hedeflediğim için para kazanıyorum.

İŞ-YAŞAM DENGESİ FORMÜLÜ

  • Ben bir sistem buldum işliyor.
  • Arkadaşlarla gece 12’de ofiste buluşuyoruz.
  • Böylece herkes o saate kadar ailesiyle olabiliyor.
  • 12’den sonra kendimize vakit ayırıyoruz.
  • 2 gibi ofis dolar. 4’e doğru çıkanlar olur.
  • Genelde en geç 6 gibi dağılıyoruz.

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şeffaf-değişim!

Şeffaf değişim!