AGAH UĞUR’UN İKİNCİ KARİYERİ
Borusan’da harika bir 30 yıl geçirdim. Borusan sonrasında da hiçbir zaman tam bir emeklilik düşünmedim. İnsan köhneleşmemek için günlerini dolu dolu yasamak istiyor. Ben bundan birkaç yıl önce bağımsız yönetim kurulu üyelikleri ve benzeri sorumluluklarla tam emekliliğe doğru gideceğimi düşünüyordum. Ancak gördüm ki içimdeki ateş bundan fazlasını istiyor. Bu doğrultuda birkaç prensip kararı aldım.
Yazı: M. Rauf ATEŞ
Birinci kararım icracı ve tam zamanlı bir yönetici sorumluluğu üstlenmemek oldu. Toplam 38 yıllık kariyerimde icracı sorumluluğum olmayan tek gün geçmedi. İkinci perde olarak belirlediğim bu dönemimin en büyük farkı bu. İnsanların farkına vararak veya varmayarak yıllar içinde birçok kazanımı oluyor. Ben de kendi kazanımlarımı geri vermenin keyfini yasamak istedim. Borusan Holding Yönetim Kurulu Üyeliğinin yanı sıra yine çok itibarlı başka kurumlarda yönetim kurulu veya danışma kurulu üyelikleri görevleri üstlendim. Bir de ikinci nesil patron CEO’lara teke tek destek verme fırsatları doğdu. Vaktimin yarısını alan bu çalışmalarımdan çok memnunum.
Bu yeni dönemin gerçek anlamda ikinci perde olması için bunların yetmeyeceğini biliyordum. Bunun için özellikle Amerika’da örnekleri çok görülen emekli CEO’ların venture capital dünyasına geçmesinden esinlendim. Okuduğum bir araştırmaya göre emekli CEO’ların üçte biri hayatlarını bir şekilde risk sermayesi şirketleri ile ilişkilendiriyorlar. Yatırım yapıyorlar, yatırım komitelerinde oturup bir şekilde startup / girişimcilik dünyasına destek oluyorlar.
Biz de Borusan’da son yıllarda kurumsal girişimciliğe çok önem verdik, inovasyon projeleri neticesinde 4/5 tane startup kurduk. Bu alanda en azından nelerin yapılmaması gerektiğini başka bir perspektiften öğrendim. Bütün bunları bir araya getirince ikinci perdemin ikinci perde olabilmesi için startup ve girişim sermayesi yatırımcısı olmaya karar verdim. Bu dünyadaki yolculuğum da zamanımın diğer yarısını alıyor.
Aslında ben bunu da geri verme olarak değerlendiriyorum. Biliyorsunuz start-up kurucuları smart money, yani akıllı paranın pesinde ama onu bulmak çok kolay olmuyor. Bu tür teknoloji startup girişimcileri büyümek için fonun yanı sıra stratejik yönlendirme, organizasyonel gelişim, pazara, müşterilere, yeni fon imkânlarına ulaşım gibi konularda ciddi desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Çok spesifik alanlara odaklanmadıkça sınırlı gelire sahip küçük boyutlu risk sermayesi şirketlerinin veya birçok yere yatırım yapmış melek yatırımcıların, girişimcilerin ihtiyaç duyduğu bu desteği sağlamaları kolay olmuyor. Ben bunu biraz da kendime misyon edindim. Yatırım yaptığım şirketlerin hepsine olmasa bile çoğuna “abilik” diyebileceğiniz desteği onlara zaman ayırarak vermeye çalışıyorum.
Tabii ikinci perdenin bu tarafında hedef uzun vadede değer yaratmak. Bunun manevi açıdan değeri büyük, çünkü genç girişimcilerin başarmasına destek veriyorsun.
Nasıl bir strateji ile yola çıktım:
Tabii ki yola ilk çıktığımda bu dünyayı pek bilmiyordum. Is dünyasının doğruları genelde startup dünyasında da geçerli ama farklı yaklaşılması gereken de birçok unsur var. Önce ekosistemi ve girişimcilik dünyasının iç dinamiklerini öğrenmeye çalıştım.
Sonra bu dünyanın önde gelen melek yatırımcıları, risk sermayesi şirketlerinin kurucuları, değer yaratmış girişimciler ile görüştüm. Başarılı olmanın dinamiklerini anlamaya çalıştım. CEO iken de hem kuruma hem de şahsen bana yatırım teklifleri geliyordu ama odağınız bu değilse başarılı olma ihtimaliniz düşük. Bu yüzden ben Türkiye’nin hangi seviyede olduğunu tam değerlendiremiyordum. Bu dönem sonunda daha iyi bir fikre sahip oldum.
Startup dünyasının şaşırtan gerçekleri
Türk startup dünyası kalkışa yeni geçmiş bir uçak gibi. Bu ülkenin gençleri gerçekten çok akıllı ve pratik. İçimizdeki girişimcilik de üst seviyelerde.
Üniversitelerde bilgisayar mühendisliğine talep her yıl artıyor. Bu işin bir yanı. Diğer yanı ise gerçekleşmiş başarı hikayeleri. Son iki yılda Avrupa’nın en yüksek montanlı 10 startup exit’inin 3’ü Türkiye’den. Bu çok önemli çünkü akıllı ve istekli gençleri girişimciliğe özendiriyor. Bu saç ayağının üçüncü ayağı da fonlama. Zannederim Türkiye’de ilk VC fonu 2010 yılında kuruldu. Bu yıl önde gelen 6-7 VC çok daha büyük montanlı ikinci fonlarını bile kurdular. Bu arada Hazine de 400 milyon TL ile VC’lere yatırım yapma kararı aldı. Son olarak melek yatırımcılar hem adet olarak daha arttılar hem de daha bilinçlendiler diye düşünüyorum. Yani gelecek 2/3 yılda Türk startup dünyası daha önceki yıllara göre çok daha büyük fon imkanına sahip olacak. Tabii yolculuğun basında olmanın getirdiği bir sürü eksiklik var ama özet olarak girişimcilerin profilleri, sayıları, iş modellerinin ilginçliği, farklılaştırıcı teknolojik altyapı arayışları açılarından çok pozitif bir dönemde olduğumuzu gördüm. Kendim için de bu gelişimin erken aşamasında isin içine girmeyi açıkçası bir fırsat olarak değerlendiriyorum.
Cazip fırsatların bulunması
Her yıl on binlerce startup kuruluyor ve batıyor. Doğru yatırımlara erişim en önemli faktör çünkü iyi bir yatırım fırsatı çok hızlı bir şekilde dar bir çevre içinde kapılıyor. Dolayısıyla, ile etkin network’lerin içinde olmak çok önemli. Benim sansım biraz ismim ve tecrübemden dolayı olsa gerek bu alanın önem verdiğim her oyuncusu fırsatların değerlendirilmesinde yanlarında olabilmeme destek verdi.
Bütün bunların neticesinde yatırımlarımın çoğunu 4 değişik kaynaktan gelen fırsatlar oluşturuyor. Türkiye’deki yerleşik VC’ler, başarılı bir exit yapmış teknoloji girişimcileri, İstanbul ve San Francisco’da kurulu melek yatırım ağları. Bunun sebebi aklına güvenmiş olduğum insanlarla iş yapmayı seçmiş olmam.
Startup’ta nelere bakıyorum?
En önce kurucu veya kurucuların profili. Çünkü iş modellerini değiştirebilirsiniz ama tamamıyla üzerine yatırım yaptığınız kurucuyu değiştiremezsiniz. İkinci unsur değer önergesinin özgünlüğü, farkı. Üçüncüsü ise pazarın cazibesi, rekabet, hızlı ve uluslararası büyütülebilir olması gibi konular. En sonda ise bütün bunlar sonunda değer artışını sağlayacak bir ekonomik model ve bu değeri belli bir yıl sonra vermeye hazır alıcıların varlığı tipik değerlendirme kriterleri diye düşünüyorum.
Startup’ların daha klasik işlere göre farkı, hızlı büyüme zorunlulukları var. Hızlı büyüyemeyen, kârlı olsa bile yerinde sayan start-up’lar sonunda KOBI oluyorlar.
Hızlı büyümenin kurucular üzerindeki baskısı çok yüksek oluyor. Bu baskıyı kaldırabilecek, hatta bundan kamçılanacak kurucu girişimciler başarı formülünün kalbinde yer alıyorlar.
Aslen startup ruhu rekabeti sevmez. Hep o kadar farklı, özgün ol ki rekabet olmasın arayışı içindedir. Çok hızlı büyüyen start-up’lar bu açıdan da rekabeti geride bırakabiliyorlar.
Yeni dönem stratejisi
2020’de de benzer bir strateji izleyeceğimi düşünüyorum. Risklerin daha fazla dağıtıldığı bir portföy için kendi içinde anlamlı, dengeleri oluşmuş 20 – 25 adet yatırımı toplam 2,5 yıllık bir sürede yapmayı anlamlı buluyorum.
“Bazı startup’çılar çok az parayla girişimciliği öğrendikleri için zarar etmeyi bilmiyorlar. Zararı, zarar olarak görüyorlar. Onun için de yeteri kadar cesaretli davranmıyorlar. Dengeyi kurmak çok önemli”
Agah Uğur’un yatırım dünyası
Şu ana kadar toplam 11 adet şirkete yatırım yaptım. Ana sektör yazılım oldu. Daha çok KOBI veya büyük kurumları hedefleyen startup’lara yatırım yaptım.
Saha ekibini daha etkin yönetmeyi hedefleyen ve ERP sisteminin üzerine monte edilen bir yazılım şirketim var.
Bir başka yatırımım ise San Francisco’da. Kurucusu Türk olmayan tek yatırım bu oldu. O da yapay zeka ile datayı işliyor.
Kanada’da yasayan bir Türk startup’a yatırım yaptım. KOBİ’lere özel CRM yapıyor. Bu 11 şirketten 1’inin geleceğinden çok umutluyum.
Genelde ürün ve hizmet ortaya çıkarmada başarılılar. Büyüme sürecinde startup’lar “çok para yakmaya” eğilimliler. Büyümek için gereksiz şeyler yapabiliyorlar.
Çok az parayla girişimciliği öğrendikleri için zarar etmeyi bilmiyorlar. Zararı, zarar olarak görüyorlar. Onun için de cesaretli davranmıyorlar. İkisi de doğru değil. Dengeyi kurmak önemli.
Genelde girişimler, hep bir sonraki “yatırıma” odaklanıyorlar. “Bir sonrakine kadar işi büyütmem lazım ki para alayım” düşüncesine kapılıyorlar. Burada biraz güven eksikliği, panik olabiliyor.