YAZI: MEHTAP DEMİR
Lojistik alanında dünyanın önde gelen gruplarından DHL, küresel ticaretin ve ekonomik büyümenin önemli bir parçası olarak faaliyet gösteriyor. Şirketin en büyük merkezlerinden biri olan Leipzig/Halle Havaalanı da yaklaşık 850 milyon Euro yatırımla büyük bir ekonomik büyüme kaynağı. 7.000’den fazla kişiye istihdam sağlayan bu hub, DHL’in küresel ağındaki en büyük merkezlerden biri olma özelliğini taşıyor. Günlük yaklaşık 70-90 uçuş, 350.000 gönderi ve 2.000 ton kargo işlemi gerçekleştiren Leipzig, küresel lojistik sektöründe önemli bir merkez konumunda.
DHL, sadece iş gücüyle değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik alanındaki taahhütleriyle de dikkat çekiyor. Şirket, 2050 yılına kadar tüm emisyonlarını sıfırlamayı hedefliyor ve 2030 yılına kadar iklim dostu lojistik çözümleri için 7 milyar Euro yatırım yapmayı planlıyor. DHL, aynı zamanda, çeşitliliği ve sosyal sorumluluğu önemseyerek, dünyanın dört bir yanından gelen çalışanlarıyla entegre bir çalışma kültürü benimsiyor. Leipzig örneğinde olduğu gibi, DHL’in bu tür yatırımları yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal etki yaratıyor.
Leipzig’de bir araya geldiğim DHL Express Avrupa CEO’su Mike Parra, 39 yılı aşkın lojistik deneyimiyle, küresel ticaretin geleceğine dair önemli görüşlerini paylaştı. Avrupa’nın stratejik önemi, artan ticaret fırsatları ve teknolojik yatırımların sektöre olan etkilerini paylaşan; küresel tedarik zincirindeki dönüşümün şirket operasyonlarına nasıl yansıdığına dair önemli bilgiler sunan Parra, bu süreçte Türkiye’nin rolünü ve gelişen pazarların sunduğu fırsatları da vurguladı. İşte Mike Parra ile röportajımdan öne çıkanlar…
Avrupa Merkez Bankası, Trump döneminden kalan gümrük vergilerinin Avrupa GSYH’sine hâlâ yüzde 0.3’lük bir maliyet yarattığını açıkladı. Gelişmekte olan pazarların bu etkileri oldukça iyi telafi ettiğini görüyoruz. Ancak Avrupa içi ve dışı ticaret dinamikleri hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Önümüzdeki dönemde nasıl bir gelişim bekliyorsunuz?
Geçtiğimiz haftalarda İspanya’daki Alman Büyükelçisi ile bir toplantım oldu. Amerikalı olduğumu öğrenince—Latin Amerikalı kökenimle birlikte—ilk sorusu doğrudan gümrük vergileri hakkındaydı… “Mike, bu durumu nasıl görüyorsun? Bu Trump 2.0 mı?” dedi. Trump 1.0 dönemini yaşadık, şimdi çok benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Ancak ben bu durumu Avrupa Birliği için büyük bir fırsat olarak görüyorum. Buna Birleşik Krallık ve Türkiye gibi Avrupa’yla entegre ülkeler de dahil. Avrupa’nın küresel ticarete açık olduğunu güçlü bir şekilde göstermesi gereken bir dönemdeyiz. Avrupa Birliği, genel anlamda kimseye yeni gümrük vergileri dayatmıyor. ABD ile olan durum hariç, dünya ile iş birliğine açık bir tutum sergiliyor. Şu anda Asya-Pasifik, özellikle Çin ile Avrupa arasındaki ticaretin ciddi şekilde arttığını görüyoruz. Asya-Pasifik’ten Avrupa’ya yapılan ticaret yüzde 20’nin üzerinde bir artış gösteriyor ve bu bizim en hızlı büyüyen ticaret koridorlarımızdan biri. Avrupa içi ticaret de artmaya devam ediyor, ağırlık bazında geçici bir yavaşlama olsa da genel büyüme sürüyor. Bu gelişmeleri yalnızca Avrupa değil, Latin Amerika için de bir fırsat olarak görüyoruz. Benim yaşadığım Madrid-Barajas Havalimanı, Latin Amerika’ya olan ticarette kilit bir havayolu bağlantı noktası. Meksika ve Kanada gibi ülkelerle ticaret açısından önemli fırsatlar söz konusu. Eğer ABD, NATO’dan çekilme gibi bir karar alırsa—ki bu onların kararı olur—ben bunu da Avrupa için yeni bir savunma sanayi yapılanması kurma fırsatı olarak değerlendiririm. Örneğin Fransa, Avrupa için askeri üretim ve savunma desteği sağlamaya hazır olduğunu uzun süredir belirtiyor. Avrupa’da savunma lojistiğine olan ilgi artıyor. Bununla birlikte Polonya gibi ülkelerde otomotiv sektöründe—özellikle elektrikli araçlar ve batarya üretimi gibi alanlarda—ciddi hareketlilik var, bu bölgelerde büyük fırsatlar doğuyor. Portekiz’e de yakın zamanda büyük bir yatırım yaptık ve Porto’da yeni bir lojistik merkezi açtık. Portekiz’den zaman hassasiyeti yüksek gönderiler için büyük bir potansiyel görüyoruz. Bu yüzden İber Yarımadası’nı (Portekiz ve İspanya) tek bir yapı altında birleştirdik. Bu iki ülke hem değerler hem de ticaret akışları açısından büyük benzerlikler taşıyor. Ayrıca Lizbon Havalimanı’na yatırım yapmayı da değerlendiriyoruz, çünkü mevcut alanlar sınırlı.
Çin’den uzaklaşan tedarik zincirlerini ve çeşitlendirme stratejilerini göz önüne aldığımızda, bu süreçte Türkiye’nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’yi birçok stratejik alan için bizim açımızdan bir geçit noktası olarak görüyoruz. Yakın zamanda Türkiye’den Avrupa Birliği’ne yönelik zaman hassasiyeti yüksek uluslararası gönderi hattımızı açtık. Mayıs ayında da bu hattı tersine işleyecek şekilde, Avrupa’dan Türkiye’ye karayolu üzerinden hizmet sunmaya başlıyoruz—bu bizim “Günü Belirli Uluslararası ağımızın” (Day Definite International network – DDI) bir parçası. Son birkaç gündür Türkiye’de bazı çalkantılar yaşanıyor ancak biliyoruz ki bu tür süreçler geçicidir. Türkiye bizim için büyüme motorlarından biri olmaya devam ediyor ve bu nedenle “GT20” olarak adlandırdığımız jeo-ticaret açısından öncelikli ülkelerimizden biri. Tıpkı Polonya, Çekya, Romanya ve Macaristan gibi. Türkiye yalnızca zaman hassasiyeti yüksek gönderilerde değil, aynı zamanda karayolu ağırlıklı ticarette de büyüme potansiyeli taşıyan bir ülke konumunda.
Türkiye’nin, DHL’in faaliyet gösterdiği ülkeler arasında pazar payı nedir?
Türkiye’deki DHL pazar payına baktığımızda, yaklaşık %60’lık bir pazar payına sahibiz. Belki daha hassas olmak gerekirse %58 civarında diyebiliriz. Bu rakam, Türkiye’deki etkinliğimizin güçlü bir göstergesi.
Avrupa’daki diğer ülkelerle kıyasladığımızda ise, Türkiye’nin Avrupa içi ticarete katkısı da oldukça yüksek. Bu noktada Türkiye’nin katkısı %55-60 arası. Almanya ise Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda.
Günümüzde yaşanan küresel değişimler, teknolojik yatırımların etkisi ve tedarik zincirindeki dönüşüm ışığında, DHL özelinde karşılaştığınız en büyük zorluklar, “meydan okumalar” nelerdir?
Avrupa özelinde baktığımızda, şu an karşılaştığımız en büyük zorluklardan biri, veri gereksinimlerindeki değişim. Son 12 ila 16 aydır, müşterilerimizden doğru ve eksiksiz veri almak—bizim “mükemmel gönderi” dediğimiz yapıya ulaşmak—üzerine çalışıyoruz. Çünkü Avrupa’daki düzenlemeler her geçen gün daha sıkı hale geliyor. Müşteri beklentileri de paralel olarak yükseliyor. Bir diğer zorluk ise gece uçuşlarına dair politikalar. Özellikle sabah erken saatlerde veya gece geç saatlerde yapılan kalkış ve inişlerde kısıtlamalar artıyor. Bu durum da sürdürülebilirlik ve karbon emisyonunu azaltma hedefleriyle bağlantılı. Bu nedenle, gün belirli karayolu ağımıza ciddi yatırımlar yapıyoruz. Avrupa içinde her gün 800 ila 1.000 arası kamyon çalıştırıyoruz. Yani bu değişen şartlara karşı biz de stratejimizi uyarlıyoruz.
Yapay zeka ve robotik gibi gelişen teknolojilerin şirketinize somut etkileri neler oldu? Bu alanlara ne kadar yatırım yapıyorsunuz ve önümüzdeki yıllarda bu teknolojilerin iş gücünüzü nasıl etkileyeceğini öngörüyorsunuz?
Aslında bu üç soruyu bir arada soruyorsunuz ama hepsi de çok önemli konular. Yapay zeka ve robotik süreç otomasyonunu (RPA) zaten çeşitli alanlarda aktif olarak kullanıyoruz. Özellikle gümrük işlemleri ve müşteri hizmetleri alanlarında bu teknolojiler devrede. Bu durum, bazı alanlarda çalışan sayısında azalma sağladı. Ancak biz bu noktada çalışanlarımızı yeniden eğitip farklı alanlara yönlendiriyoruz. Farklı merkezlerimizde otomasyon sistemlerini test ediyoruz. Örneğin mektup ayrıştırma merkezlerimizde veya hizmet merkezlerinde OCR teknolojileriyle otomasyon sağlıyoruz. Müşteri hizmetlerinde ise chatbotlar ve otomatik sohbet sistemleri kullanıyoruz. Finans ve faturalama gibi alanlarda da dijitalleşme ve robotik otomasyon süreci devam ediyor. Sadece geçtiğimiz yıl, robotik süreç otomasyonu ile 14.6 milyon işlem gerçekleştirdik. Bu sayede tam zamanlı çalışan sayısını azaltırken, çalışanlarımızı başka bölümlerde değerlendirme şansı buluyoruz. Yatırım tutarı konusuna gelirsek—rakamı net olarak söyleyemiyorum, ama oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Şirketimizdeki en büyük yatırım kalemlerinden biri bilgi teknolojileri, dijitalleşme ve robotik otomasyon. Bu alanda her gün yeni sistemleri hayata geçiriyoruz.
Dünyada ticaret, lojistik, işgücü ve teknoloji alanlarında dinamikler hızla ve sürekli değişiyor. Küresel ticaretin geleceği konusundaki değerlendirmenizi ve DHL Trade Atlas’ın küresel ticareti anlamada rolünü paylaşır mısınız?
Geçtiğimiz yıl, DHL Global Connectedness Index’in 10. yılını kutladık. Bu endeksi bilenler mutlaka vardır. Trade Atlas, bu endeksin devamı niteliğinde olup, küresel ticaretin %99’unu, dünya GSYİH’sını ve nüfusunu kapsayan “bir milyonun üzerinde veri noktasına” dayanan son derece kapsamlı bir analiz sunuyor.
NYU Stern iş birliğiyle hazırlanan bu atlas, 200 ülke profili içeriyor ve veriler, hem stratejik hem de oldukça öngörülü. Trade Atlas’ın bu yılki çalışmasından çıkan 10 temel başlık ise şöyle:
- Daha Hızlı Büyüme, Daha Fazla Belirsizlik: Önümüzdeki 5 yılda küresel ticaretin hız kazanması bekleniyor, ancak ticaret politikalarındaki belirsizlik sürüyor.
- ABD Tarifelerinin Etkisi: Trump döneminde uygulamaya konulan tarifeler, genel artışa rağmen ticaretin büyüme hızını yavaşlatabilir.
- ABD’nin Çin Bağımlılığı: Çin’den yapılan doğrudan ithalat azalsa da, ABD’nin Çin kaynaklı ürünlere olan bağımlılığı halen yüksek. İlginç bir şekilde, Çin ile ABD arasındaki ticaret hacmi, küresel ticaretin sadece %4’ünü oluşturuyor. Bu oran genellikle olduğundan daha büyük zannediliyor.
- Yeni Ticaret Liderleri: BAE, Vietnam ve İrlanda, son dönemde ticaret hacmini en çok artıran ülkeler arasında. İrlanda’daki ekibimizden de bu yılın çok iyi başladığını dinledik.
- Polonya’nın Yükselişi: Polonya, GT20 ülkelerimizden biri ve ciddi bir büyüme potansiyeline sahip. Tomasz bu konuda daha fazla bilgi verecek.
- Öne Çıkan Bölgeler: Güney Asya, Sahra Altı Afrika ve Güneydoğu Asya hızlı büyüme beklenen bölgeler. Ancak, Avrupa toplam küresel ticaret büyümesinde en büyük payı alacak.
- Uzun Mesafe Ticaret Trendi: Tersine beklentilere rağmen, ortalama ticaret mesafesi 2024 başı itibarıyla 5.000 km’ye çıktı—bu şimdiye kadarki en yüksek seviyelerden biri.
- İmalat Ürünleri Öne Çıkıyor: Yüksek katma değerli imalat ürünleri, küresel ticarette hâlâ başrolde.
- Büyüme Potansiyeli Yüksek: Şu anda yalnızca küresel mal ve hizmetlerin %21’i sınır ötesi ticarete konu oluyor. Bu da ticaretin genişlemesi için büyük bir alan olduğunu gösteriyor.
- Avrupa’ya Stratejik Odak: DHL Express’in en büyük bölgesi olan Avrupa’da, 60’tan fazla ülke ve bölgeye hizmet veriyoruz, günlük 690’ın üzerinde uçuş gerçekleştiriyoruz ve 45.000’i aşkın uluslararası ticaret uzmanı görev yapıyor.
Grup stratejimizin temelini oluşturan “Sürdürülebilir Büyümeyi Hızlandırmak” yaklaşımında, küresel ticaret ve coğrafi rüzgârlar (tailwinds) öncelikli alanlarımız arasında yer alıyor. Evet, Asya-ABD ve Meksika-ABD ticaret hatları önemli büyüme gösteriyor, ancak dünyadaki en hızlı büyüyen 20 ticaret hattının 9’u Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) bölgesinde yer alıyor. Bu hatların başında Çekya, Romanya, Macaristan ve Polonya geliyor. Bu ülkeler hem Çin’den çıkan tedarik zincirlerinden hem de artan iç ve dış yatırımlardan besleniyor. Ayrıca yakın coğrafyalardan tedarik ve yeniden yapılandırma (re-shoring) eğilimleri bu ülkelerde ciddi bir ivme yaratıyor. Biz de bu bölgelerdeki pozisyonumuzu daha da güçlendirmeye odaklanıyoruz.
DHL’İN ODAĞI
- DHL Leipzig Havaalanı Hub’ı: Leipzig/Halle Havaalanı, DHL’in küresel lojistik ağındaki en önemli merkezlerinden biri olup, yaklaşık 1.2 milyon m² alan üzerine kuruldu. Bu merkez, günlük ortalama 2.000 ton kargo işleme kapasitesine sahiptir ve kullanılan uçak tipleri arasında Boeing 757-300, Boeing 767F, Boeing 777-200F ve Airbus A330-200 gibi yüksek kapasiteli araçlar bulunmaktadır. Bu uçaklar, 50’den fazla ülkede DHL’in küresel lojistik ağı içinde aktif olarak kullanılmaktadır.
- Sürdürülebilirlik ve Yenilikçi Teknolojiler: DHL, çevresel etkilerini en aza indirmek için önemli adımlar atmaktadır. Şirket, özellikle “sürdürülebilir havacılık yakıtları” (SAF) kullanımını artırmakta ve 2030 yılına kadar yer destek araçlarının %75’inin elektrikli olmasını hedeflemektedir. Ayrıca, 2025 yılı itibariyle filosuna 38 yeni uçak eklemeyi planlamaktadır.
- Çeşitlilik ve Sosyal Sorumluluk: DHL, küresel çapta 100’ün üzerinde farklı milliyetten çalışanı ile çeşitliliği bir güç olarak görmekte ve bu çeşitliliği günlük iş süreçlerine entegre etmektedir. Sosyal sorumluluk anlayışıyla, bölgedeki sosyal kurumlar ve gönüllü çalışmalar için de katkı sağlamaktadır.
Bu veriler, DHL’in sadece iş gücü açısından değil, çevresel ve toplumsal alanlarda da güçlü bir etki yarattığını ve gelecekteki büyüme stratejilerinde sürdürülebilirlik, inovasyon ve çeşitliliği temel aldığına işaret etmektedir.