in , ,

Hüsnü Özyeğin girişimci ve genç liderlerin sorularını yanıtlıyor

girisimci-genc-liderler
husnu ozyegin
Hüsnü Özyeğin

Siz çocuklarınızın eğitimini ve ilk iş deneyimlerini nasıl planladınız? Bize yol göstermesi açısından paylaşır mısınız?
Eğitim bir insanın gelişiminde, şekillenmesinde çok önemli elbette ama bunun tek bir yolu yok. Ben 10 yaşında İzmir’den Robert Koleji’ne gelmiştim. Bu bana ilk önce kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğretti ve hayatımda birçok şeyin temelini oluşturdu.

Oğlum ve kızımın eğitimleri benim için çok önemliydi. Ancak, hiçbir zaman onları bir yarış içine sokmadık. İkisinin de çocukluklarını yaşamalarını istedik. Murat, Dost Lisesi’nde, ardından da Koç Lisesi’nde okudu. Ayşecan ise ilkokulu mahalle okulunda okudu sonra İstek Vakfı’ndan mezun oldu.

Ben Amerika’da okuduğum için onların da bu deneyimi yaşamalarını önemsedim. Murat, 13 yaşındayken Amerika’ya yaz okuluna gitti ve daha sonra Carnegie Mellon Üniversitesi’nden mezun oldu. Ayşecan ise Duke Üniversitesi’ni seçti.

Çocuklarımın eğitim hayatlarında kendi ayaklarının üzerinde durması, aileden uzak, belli bir bütçe ile yaşamalarını, kendi kararlarını kendilerinin almasını arzuladım. Daha sonra ikisi de MBA yaptı, Murat, Harvard’da, Ayşecan ise Stanford Üniversitesi’nde tamamladı.

Dünyanın en önde gelen okullarında okumalarından her zaman çok gururlandım ve onları iş hayatına çok iyi hazırladığını düşünüyorum. Ben hiçbir kimseye çocuklarını aile şirketinde işe tepeden başlatmasını önermem…

Mesela 15-20 sene önce bir gazete sahibi, oğlunu yurt dışında okuttu. Çocuk okulunu bitirip Türkiye’ye döndü. Babası, daha çocuk uçaktan iner inmez onu gazeteye genel müdür yaptı. Böyle başka örnekler de var. Bunları çok yanlış buluyorum. Şirketlerde çok iyi yetişmiş yöneticiler ve genel müdürünüz var. Neden onları deneyimsiz bir kişiye rapor etmeye zorluyorsunuz ki?

Benim aklımda her zaman çocuklarımın Fiba Grubu’nda çalışması vardı. Çünkü, insan, şirketini kurup büyüttükçe, onu sonradan aileden birilerine teslim etmek istiyor. Bu nedenle işi iyi anlamaları için en alt kademeden başlamalarını istedim. Zaten aile şirketlerinde en doğru olanı da budur. Murat, veznedar olarak bankaya girdi, Ayşecan ise o yıl bankaya aldığımız 50 MT yani yönetici aday grubuna katıldı.

Sizin sorgulayıcı yanınız olduğunu duyuyoruz. Örneğin, bir işe girmeden önce benzer işi yapan çok sayıda kişiyle görüştüğünüz, onların deneyimlerinden yararlandığınız söylenir. Bunu neden yaparsınız?

Ben her işimde karşılaştırma, ‘benchmark’ çalışması yaparım. Örneğin, Özyeğin Üniversitesi’ni kurmaya karar verdiğimde çok sayıda üniversite gezdim. Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti’ndeyken en fazla soru soran üyeydim.

Sabancı Üniversitesi’ni ziyaret ettiğimde, o dönemin rektörüne her türlü konuyu sordum. Yeni üniversite kurarken, önemli bir üniversitenin deneyiminden yararlanmak, onların maliyet ve benzeri önemli rakamlarını almak çok önemli.

Ben rektöre kişi başına su ve elektrik tüketimini bile sordum. Ortalama öğretim üyesinin maaşını sorduğumda ilgili arkadaşlar çok şaşırdılar. Ancak, bunların hepsi benim için çok önemliydi.

Bir seferinde Garanti Teknoloji’nin o dönemki genel müdürü Hüsnü Erel’i aradım. Kısa bir sohbetten sonra “Kartuşları kaç liraya alıyorsun, daha ucuza nereden alırız?” diye sormuştum. O da çok şaşırmıştı. Aynı yolu rüzgar enerjisine girerken de kullandım. Bu sayede direklerin maliyetlerinde büyük düşüş sağladım.

Ayrıca bilmediğimiz işlere girdiğimizde mutlaka doğru ortakları seçmeye özen gösteririz. Kumport’u aldığımızda bizim hiç liman işletmeciliği deneyimimiz yoktu o sebeble Turkon Holding’le ortaklık kurduk.

Bazı iş insanları babalarının fabrikalarında, dükkanlarında iş hayatına başlamışlar. Sizin ilk para kazanma deneyiminiz neydi? Çocuk yaşta işe girmenin önemi konusundaki görüşlerinizi merak ediyorum. Ben okurken hep çalıştım. Robert Kolej’de okurken, o zaman İstanbul’a bir Japon fuar gemisi gelmişti. Orada tercümanlık yaparak ilk paramı kazanmıştım.

Ancak, ondan daha öncesi de var. Aslında ilk işim, dedemin mağazasında çıraklıktı. İlk işime 6 yaşımda başladım. Haftada 2,5 liraya çalışıyordum. Fakat ben uzun yıllar bu parayı dedemin verdiğini sanırdım. Sonradan bu parayı annemin dedeme verdiğini öğrendim. Annem bu parayı evden uzaklaşayım diye dedeme veriyormuş.

Amerika’da da yaz, kış hep çalıştım. Defterler tuttum. İnşaat mühendisliği stajyeri olarak çalıştım, üniversitede başka yerlerde çalıştım. Garsonluk yaptım. Aklınıza ne iş gelirse hepsini yaptım. Ama kendi işimi Harvard’daki ikinci yılımda kurabildim. Harvard’ın ikinci yılında bir büfe çalıştırdım. Hafta sonları üniversite kampüsünde yemek olmazdı. Talebeler için kabus gibiydi, doğal olarak bu büfeye gelirlerdi.

İşte ben burayı işletmiştim. Daha önceki işletmecinin üç kişiye yaptırdığı işlerin hepsini ben yaptım ve yılın sonunda tüm eğitim ücretimi ödeyecek kadar para yaptım. İlk gerçek işim buydu. Bütün bu girişimlerin sonraki iş hayatımda büyük yararını gördüm.

Hüsnü Bey, genç yöneticilerden üst düzey liderlere kadar hata yapma konusundaki yaklaşımınızı paylaşır mısınız?

Öncelikle insanın mutlaka zevk alacağı bir işe girmesi lazım. Ben işimi her zaman çok severek yaptım. Bu hata payınızı azaltır ama sıfırlamaz. Hüsnü Özyeğin, elini attığı her şeyi altına çevirir diye bir şey yok. Girilen işlerde sonuçta başarısız da olunabilir. Ama bir işi sonuna kadar zorlamamanız gerekiyor.

Para kaybeden bir işi, erkenden bırakmak da çok önemlidir. Batacaksanız, ne kadar erkenden olursa, örneğin 1 yılda batmanız daha iyidir. Beşinci senede batarsanız arkanızdan birçok şirketi de götürürsünüz… Çok para kaybetmeden batmak da bir vasıftır. O zaman insanlar size teşekkür ederler.

İşe yönetici/çalışan alırken nelere dikkat edersiniz?

Son yıllarda pek kimseyi işe almıyorum. Ama size fikir vermesi için eskiden yaptığımı anlatayım. Benim için önemli olan, bulunduğunuz kuruma talep yaratmaktır. Bu nedenle hep iyi üniversitelere gittim, en iyi adayları ikna edip, bankama almaya çalıştım. Kişilerin nasıl yetiştiği, aile ortamları da benim için hep çok önemli oldu.

Kurum için çalışanlar çok önemlidir. Örneğin, Pamukbank’a ilk Genel Müdür olduğumda çok az sayıda İngilizce bilen yönetici vardı. İlk yaptıklarımdan biri 5 yeni genel müdür yardımcısı işe almak oldu. Hepsi iyi İngilizce bilen çok iyi eğitimli insanlardı.

Ben bankacı olacak insanları değil çok iyi yönetici olacak insanları seçtim. Akın Öngör, Burhan Karaçam, Erhan Dumanlı gibi parlak bankacılar bu 5 kişi arasından çıktı. Ben o ekibi işe almasaydım, kurum kültürü yaratamazdık ve parlak mezunlar bankaya gelmezdi.

İlk başarısızlığınız ve para batırmanız nasıl ve ne zaman olmuştu?

Yıl 1975 ve Çukurova Grubu’nda yönetici olarak çalışıyorum. Yine aynı grupta çalışan bir arkadaşım vardı. Bir gün aradı ve “Hüsnü, biz bir iş yapıyoruz. Çamaşır makinesi lastiği üreteceğiz. Sen de ortak olur musun?” diye sordu.

Çamaşır makinesinin henüz yaygınlık göstermeye başladığı ve ithalat nedeniyle yedek parça bulunamadığı bir dönemdi… Biraz da girişimcilik heyecanımın etkisiyle arkadaşıma evet dedim.

Üretim yeri Maslak’ın arka sokaklarındaydı. O zaman için iyi bir tutar olan 30 bin doları ödeyip ortak oldum. Başlangıçta her şey iyiydi ve iyi de gidecek gibi görünüyordu. Ancak, sonradan iş battı. O tarihte şu dersi çıkarmıştım: Profesyonel yöneticiyken bir yere asla ortak olunmamalı.

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aşk markası, unvanını kaybeder mi?

editor-5-sayida-20-yillik-mesafe

5 sayıda 20 yıllık mesafe