Bu değişime karşılık kurumsal şirketler ise geçmişte birer yeni girişim (startup) olarak kurulmalarına rağmen büyümenin, kurumsallaşmanın ve konforun etkisiyle bugün yeni fikirler geliştirmede ve inovasyon rekabetinde yeni girişimlerin gerisinde kalmaya başladı. Artık insan kaynakları departmanlarının bireysel öneri sistemi programlarından veya sadece kamu hibesine odaklanan ve günlük yazılım yapan Ar-Ge ofislerinden farklı bir çözüme ihtiyaçları var. Bu değişimin yarattığı arayış, kurumların değişimin başladığı yere, yani girişimcilik dünyasına yönlenmesini sağladı. Dünya genelinde 2000’li yıllarda, Türkiye’de ise 2010 yılından itibaren başlayan kurumlarda girişimcilik faaliyetleri girişimciliğin öneminin arttığı bugünlerde daha da hız kazandı. Fast Company Türkiye dergisindeki bu bölüm aracılığıyla her sayıda önemli bir şirketimizin üst yönetimi ile bu konudaki çalışmaları, karşılaştıkları zorluklar ve tavsiyeleri üzerine sohbetler gerçekleştirecek ve sizler için çıkarımları özetleyeceğim.
KURUMLARIN GİRİŞİMCİLİK DÖNÜŞÜMÜ
Büyük kurumlar için girişimci kuruma dönüşüm olarak da adlandırabileceğimiz bu sürecin, yaptığımız araştırmalar sonrasında “Gösteri Kurumu”, “Deneyim Kurumu”, “Benimseyen Kurum”, “Girişimci Kurum” olarak adlandırabileceğimiz 4 temel aşamadan oluştuğunu gördük. Bu sayfada yer alan görselde, kurumların girişimci kuruma dönüşümünün aşamalarını bulabilirsiniz. Kurumsal şirketler, fikir toplama ve bireysel öneri sistemlerinden, çalışanın fikrini ispatlama adımına kadar ilerlediler, kuluçka merkezleri/hızlandırma programlarıyla beraber çalıştılar, ancak istenilen sonuçları alamadılar. Çünkü, bunlar, genelde “ben de yapıyorum” demek için atılmış adımlardı. Bu yüzden onlara “Gösteri Kurumu” adını verdik.
Girişimci Kuruma Dönüşüm 1.0’dan alınan sonuçlardan memnun kalmasalar bile buradaki fırsatı gören ve bu konuyu daha profesyonel ele almak isteyen şirketleri ise “Deneyim Kurumu” olarak adlandırdık. Bu kurumlar hem içerideki uygulamalarda hem de işbirliği programlarında değişime gittiler.
Girişimciliğin yarattığı katkıyı ve şirkete pozitif etkisini gören kurumlar, daha büyük potansiyel için bir ileri adıma geçtiler. “Girişimcilik, işimizin bir parçası” diyen bu gruba, “Benimseyen Kurum” dedik. Bu amaçla hem girişimcilik odaklı departmanlar oluşturdular hem de 3.0’ın ana motoru olan dış ve iç girişimciyi fonlayacak kurumsal girişim sermayelerini (CVC) hayata geçirdiler veya iştirakleri ile yatırım yapmaya başladılar.
Gelişimleri 3 aşamada özetledik. Peki şu anda oyun nerede? Bir sonraki aşamaya geçmek için ne yapmalıyız? Yanıt: “Çift Elli Çevik Organizasyon” olarak da adlandırdığımız “Girişimci Kurum 4.0” olacaktır.
Kurumsal şirketler, girişimlerle başarılı ortaklıklar kurmak istiyorsa konuyu şirket ana stratejisinin bir parçası olarak ele almalı, iş birimleriyle ve iş süreçleriyle olan entegrasyonu çok net tasarlanmalıdır. Tek yerden bütünsel bakış açısı ile koordine edilmeli ve CEO/YK seviyesinde sahiplenilmelidir.
RAKAMLAR TÜRKİYE İÇİN NE DİYOR?
TÜSİAD’ın yayımladığı “Kurumların Girişimcilik Dönüşümü Rehberi” adlı rapora göre, Türkiye’de TÜSİAD üyesi 48 şirketin kurum içi girişimcilik programı var. Bu şirketlerin yöneticilerinden yüzde 92’si, bu faaliyetlerin şirket cirosuna etki ettiğini düşünüyor. Şirketlerin yüzde 54’ünde inovasyon birimi bulunurken yüzde 65’i genel müdür, yüzde 31’i genel müdür yardımcısı seviyesinde raporlama yapıyor.
Diğer yandan Startups.watch verilerine göre, Türkiye’de girişimlere yatırım yapan (bunun için bir yapı kurmuş olan ve/veya mevcut şirketin bilançosu üzerinden bunu yapan) kurum sayısı ise 77’ye ulaştı. En çok yatırım yapılan sektörlerde ise fintech, derin teknoloji, enerji ve sağlık başı çekiyor.
Son olarak Türkiye’de kurumların artan ilgisinin bir göstergesi de birbirinden öğrenme ve işbirliği amacıyla kurulan Girişimci Kurumlar Platformu (www.gktr.org). 20’den fazla aktif üyenin bulunduğu platformda üyeler hem yaptıkları çalışmaları ve sonuçları aktarmakta hem de diğer üyeler ile birlikte programlar yapmaktalar.
KURUMSAL GİRİŞİM SERMAYESİ
Buradan sonra kurumların girişimlerle çalışırken takip ettiği 3 ana modelden -işbirliğine gitmek, yatırım yapmak ve satın almak- biri olan, yatırım yapmaya odaklanacağız. Aynı zamanda 2020’nin yeni yıldızı olacak “Kurumsal girişim sermayesi”ni (CVC) de yakından tanıyacağız.
Kurumsal girişim sermayesi, bir grup ya da grubun yatırım şirketi tarafından girişimlere yapılan sermaye yatırımlarıdır. Kurumsal girişim sermayesi amaçlarını iki temel baslıkta toplayabiliriz: “Şirketin temel stratejik yeteneklerini geliştirmek ve “Ana şirket için bir finansal getiri kaynağı sağlamak”. Kurumsal girişim sermayesindeki çeşitlilik, zaman içinde değişebilen kurumsal hedeflerle şekillenir.
Bu noktada, kurumsal girişim sermayesinin, girişim sermayesiyle benzer unsurlara sahip olmasına rağmen, oldukça farklı olduğunu belirtmek gerekir. Özel girişim sermayesi (VC) tekil bir arayıştır. VC fonu dış yatırımcılardan toplanan fonları dağıtarak startup’ları değerlendirir ve yatırım yapar. Taahhüt edilen sermayeyi, fonun ömrü boyunca ve sonunda yatırım şirketlerinin satışından elde edilen getirileri dağıtarak 4 yıl (tipik olarak) bir fonda tutar. Böyle bir fonun tek amacı finansal getiridir.
Kurumsal girişim sermayesi ise dış yatırımcının rolünü kendi üstlendiği ve sadece finansal getiriyi değil, hem stratejik hem de finansal metrikleri de merkezine aldığı için girişim sermayesinden ayrılır.
ASYA’NIN YÜKSELİŞİ, GOOGLE’IN LİDERLİĞİ
Dünyada CVC aktivitelerindeki yükseliş, 2016 senesinde sekteye uğrasa da, ivmelenerek artışına devam ediyor. 2013’te 10 milyar dolar düzeyinde olan yatırımlar 2018 yılında 53 milyar dolara yükseldi. Henüz rakamlar açıklanmadı ama 2019 yılında da büyümenin devam edeceği öngörülüyor.
Büyümede liderliği Asya elinde tutuyor. Asya’nın, Çin’in yükselen ilgisi nedeniyle 5 yıl önceki değerini ikiye katladığı, Kuzey Amerika’nın payının ise daraldığı dikkati çekiyor. Avrupa’nın yatırımlarındaki artış ise her zaman olduğu gibi çok düşük düzeylerde seyrediyor.
En aktif CVC’lerin basını Google Ventures çekerken, listede Intel Capital’i ve ilerleyen yıllarda listenin üst sıralarına çıkacağını öngördüğümüz, yatırımlarını son yıllarda artıran Mitsubishi UFJ Capital’i görüyoruz. Yapılan yatırımlar sağlık teknolojileri, fintech, mobil çözümler ve nesnelerin interneti konularında yoğunlaşıyor.
TÜRKİYE’DE KURUMSAL GİRİŞİM SERMAYESİ
Bu alanda Türkiye’de 2010 ve öncesinde sadece 2 oyuncu vardı. Ancak, Türkiye’nin tersine beyin göçü almaya başlaması ve girişimcilerin artmasıyla, girişim sermayesi yatırımları daha anlamlı hale geldi. 2013 yılında başlayan ufak hareketlenme ile beraber oyuncu sayısı düzenli olarak artmaya devam etti. 2017’de fintech alanındaki trendi yakalamak isteyen bankalar da oyuna dahil olunca hareket hızlandı. Startups.watch’un verilerine dayanarak 2019’da 3 tane daha fon kurulduğunu, bunlara 2020’nin basında 2 tane daha katılacağını ve sayının 27’ye yükseleceğini söyleyebiliriz. Aktif olarak yatırım yapan şirketler arasında köklü şirketlerin yanında kendi sektöründeki hızlı değişimleri takip için yatırım fonu kuran FPlus Ventures, Proline Ventures gibi yenilikçi şirketleri de saymak mümkün. Ayrıca, kendisi için gerekli teknolojilere ulaşmak isteyen Logo benzeri şirketler de aynı yoldan gittiler. Ancak son 10 yılda farklı modellerde, örneğin mevcut şirketinin iştiraki ile yatırım yapan gruplar da oldu. Onları da eklediğimizde her 3 yatırımdan 1’ini kurumların olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de girişimlere yapılan yatırım tutarlarında kurumların bulunduğu oran yüzde 21-25 ile dünyadakinden daha yüksek durumda.
GİRİŞİMCİLERLE HANGİ YÖNTEM İLE İŞBİRLİĞİ YAPMALIYIM?
Geçmişte “Girişimlerle işbirliğine gitmeli miyiz?” diye bir soru ve açmaz vardı. Gördüğümüz kadarıyla bu soru geride kaldı. Şimdi “İşbirliği için doğru yöntem nedir?” sorusunun yanıtının arandığı bir dönemdeyiz. Yöntemler arasında “kurumsal girişim sermayesi” ise ülkemizde en az kullanılanlardan! Bu nedenle yazımda kurumsal girişim sermayesinden, amaçlarından, girişim sermayesinden farklarından kısaca bahsettim, dünyadaki ve Türkiye’deki seyrini aktarmaya çalıştım. Türkiye için kurumsal girişim sermayesini 2020’de çok duyacağız. Ben de gelecek yazılarımda şirketlerimiz buna hazırlandı mı veya nasıl hazırlanıyor sorularını cevaplamaya çalışacağım. Bu ayki kitap önerim Yalın Startup hareketinin kurucusu ve girişimci Eric Ries’in “The Start-up Way” eseri… Kurumların startup prensiplerini kullanarak inovasyonu odağına alan modern şirketlere nasıl dönüşebileceklerini anlatıyor.