Son istatistiklere göre “C-level” yöneticiler arasında en kısa görev süresi CMO’lara (Chief Marketing Officer/Pazarlama Direktörü) ait. Bunun nedeni ne olabilir? Teknoloji ya da hızlı değişim mi?
CMO’ların şirketteki görev süresi, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Bir taraftan süreklilik, marka deneyimi ve bilgi istersiniz, diğer taraftan ise yenilik, merak, değişime açıklık, ilerleme ve inovasyon gibi taleplerde bulunursunuz… Deneyimlerime göre bir CMO’nun, “Yavaşlamadan”, “Tükenmişlik sendromuna uğramadan” ve “Yeni bir maceraya açılmadan” önce ideal görevde kalma süresi 5 yıl civarında olmalıdır. Daha fazla sürelerde sıkıntılar, performans düşüşleri başlar.
Ve (umalım ki), şirket yönetimi, bu unvanı almak için geriden gelen ateşli yönetici adayları arasında kimin yeni CMO olacağını belirlemiştir.
Pazarlamada ve marka yönetiminde ilk sıradaki, asla değişmeyecek şey nedir?
Tüm dünyada her sektörden pazarlamacılar her zaman şu çözümün peşinde olacak: “Müşteriye asla istediği şeyi vermeyin. Ona asla hayal bile edemediği şeyi verin.” İstediği şeyler verilseydi, bugün çok sayıda yenilik ve buluş hayata geçmeyecekti.
İhtiyaçları karşılamak, doğru fiyatta ürün sunmak asla yeterli olmayacaktır. Bu durumda kazancınızın mutlaka belli sınırları olur. Parlak bir marka yöneticisi, müşterinin kalbinde diğer markaların erişemediği bölümlere ulaşmak üzere hayal gücü, buluş ve yaratıcılıkla yol arar. Böyle yapanların aşk markası yaratması ve kazançlarını artırması daha kolay olur.
“Sürdürülebilir markaları” duymuşsunuzdur. Markalar ve sürdürülebilirlik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hepimiz (bir dereceye kadar!) sürdürülebilirliğe ilgi duyuyoruz. Hepimiz mutlaka “dünyayı daha iyi /yaşanılabilir bir yer haline getirmek” istiyoruz. Giderek çok daha az girdi kullanmak istiyoruz.
Bütün bunları yaparken de, “sürdürülebilirlik savaşlarında” değerden, tarzdan ve duygusal bağlardan feragat etmek istemiyoruz. Muhteşem performans, muhteşem tarz, muhteşem duygusal bağ, muhteşem itibar ve samimi anlamda sürdürülebilir yaklaşıma sahip bir marka istiyoruz. İkisini bir arada yapmak mümkün olmayabilir.
Sadece gezegen hakkında bir şey söylemiyor, aslında onunla ilgili bir şeyler yapıyor olmalı – ve bunu sevdiğimiz temel marka niteliklerinden ödün vermeden yapmalı. Dünyayı kurtarmak için kenevir çuval giyecek değiliz. Fark yaratabileceği alanlarda iyi görünen ve sürdürülebilirliğe anlamlı katkı sağlayan bir markayı seçeceğiz. Bu tip markaların da olduğunu biliyoruz.
Son dönemde başarısız olan bir aşk markası var mı? Sizce neden başarısız oldu?
Bir zamanlar “dünyanın favori havayolu şirketi” olan British Airways artık bir emtia haline geldi. Dünya genelinde müşterileriyle, çalışanlarıyla temasını kaybetti. Kötü liderlik gösterdiler ve kötü tercihler yaptılar. Bu da “müşteri aşkı” yerine, finansallarla belirlenen stratejiden kaynaklandı.
Bir “start-up” nasıl bir aşk markası haline gelebilir? Sizin “aşk markası” tanımınıza göre bunu başarabilen var mı?
Zoom, benim için bir “aşk markası” haline geldi. Siz de biliyorsunuz, son 6 aydır ailem ve arkadaşlarımla iletişimimde benim can simidim oldu. Teams ve Webex çalışma hayatımda iş gördü ve saygımı kazanan güçlü markalar oldu. Ancak, Zoom daha basit, daha ulaşılabilir, daha fazla değer sağlayan, daha yakın ve duygusal olarak bağlandığım marka.
BANA EN ÇOK GELEN 5 SORU
1. Nasıl “aşk markası” olursunuz?
2. En iyi yetenekleri nasıl çekersiniz?
3. Nasıl yeni müşteri kazanırsınız?
4. Zirvede performans göstermeleri için liderlerimize nasıl esin verebiliriz?
5. Şu anda ne izliyorsunuz? (!!!)
Sorularınızı iletmek için: [email protected]
İLGİLİ İÇERİKLER: