Fotoğraf: Pixabay

Son 20 yılda markaların sevgi ve sadakat yaratma biçimleri nasıl değişti? Lovemarks kavramını bugün yeniden tasarlasaydınız, neleri farklı yapardınız?
Lovemarks’ın 20. yılını geride bırakıyoruz. Bu 20 yılda çok şey değişti ancak şuna inanıyorum ki, aşk zamansızdır. Ne olursa olsun, insanlığın özünde aşk hep var olacaktır. Pazarlama da insanlığa dair bir olgudur; insanlar tarafından, insanlar için yaratılan markaların hikâyesini anlatma sanatıdır.
Son 20 yıl, her sektörde büyük bir dönüşüm yaşandı: Müzik, CD’lerden Spotify’a geçti; otomotiv Tesla ile yeniden şekillendi; ulaşım Uber ile değişti; perakende ise Amazon ile devrim yaptı.
Peki, tüm bunların ortak noktası nedir? Dijitalleşme ve müşteriyle kurulan derin bağ. Bugün pazarlamacılar için benzersiz bir fırsat dönemi söz konusu çünkü müşteriyle bağ kurmak için önümüzde sınırsız olanaklar var. Ancak asıl soru, bu bağı nasıl duygusal, yaratıcı ve büyülü bir şekilde inşa edeceğimizdir.
Bazı markalar bu süreci başarıyla yönetti, bazıları ise hâlâ doğru yolu arıyor. Burada asıl zorluk, yaratıcılıkla teknolojiyi dengelemek değil, “birleştirmektir”. İşte pazarlamanın en büyük zorluğu ve aynı zamanda en heyecan verici yönü de budur.
Yapay zeka çağında markalar hâlâ duygusal bağ kurabilir mi? AI, Lovemarks kavramını güçlendirir mi yoksa zayıflatır mı?
Bu bence tehdit değil, devasa bir fırsat. Yapay zeka uzun süredir hayatımızda, ama artık çok daha erişilebilir ve güçlü. Şu anda “Quench” adında bir AI girişimiyle çalışıyorum ve yaklaşımım üç aşamalı: Başta insanlık ve yaratıcılık. Sürecin ortasında yapay zeka desteği. Son bölümde ise tekrar yaratıcı insanın dokunuşu.
AI aynı verileri herkese sunar ama yaratıcı biri o verilerden ilham alır. İşte farkı bu yaratıcı bakış açısı yaratır. Bence bu, AI ile çalışmanın en güçlü yönü.
Veriye dayalı kişiselleştirme yükselirken yaratıcılık tehdit altında mı?
Hayır, tam tersi. Yaratıcılık artık daha da değerli. Cesaret, merak ve özgünlük istiyor. Büyük ajanslar risk altında olabilir ama yaratıcı bireyler için muazzam bir fırsat doğuyor.
Televizyon dünyasına bakın; artık hikâyeler 30 saniyede değil, saatlerce anlatılıyor. Teknoloji sayesinde yaratıcılar daha fazla alan buluyor.
Spor dünyası da iyi bir örnek. Herkes aynı veriye sahip ama maçları kazandıran şey, o yaratıcı an. Yapay zeka sizi finale taşır ama kupayı insan yaratıcılığı kazandırır.
Gelecekte markalar insan odaklı mı yoksa yapay zeka odaklı mı olacak?
Bence bu bir “ya o ya bu” durumu değil. Gelecek, “hem insan hem teknoloji” ile şekillenecek. Markalar, yapay zekadan yararlanabilir ama sadakati mantığın, fiyatın ve işlevin ötesine taşımak için “aşkı” merkeze koymalı.
Manchester City teknik direktörü Pep Guardiola’nın ofisinde bir yazı vardır: “Önce ne yapacağını bil, sonra nasıl yapacağını öğren.”
Markaların da önce “ne” yapacağını yani insanları aşkla kendine bağlamayı bilmesi gerek. “Nasıl” kısmında ise teknolojiden, AI’dan, veriden destek alabiliriz. Ama “ne” asla değişmemeli: Sadakat yaratmak, sevdirmek ve bağ kurmak.
YENİ KİTABIMDA YER ALACAK LİDERLİK MESAJLARI
- YARIŞMA, YARAT. Rakiplerine değil, yarattığın yeniliğe odaklan.
- BİR İŞİ NASIL YAPIYORSAN, HER ŞEYİ ÖYLE YAPARSIN. Pandemi sonrası düşen standartları yeniden yükseltmeliyiz.
- UYUM SAĞLA, DOĞAÇLA, ÜSTESİNDEN GEL. Bu, ilham aldığım bir motto. Pazarlamacılar da bu esnekliği kazanmalı.
Sorularınızı iletmek için: [email protected]
YAZARIN DİĞER YAZILARI: