in , , ,

Atölyede çok özel buluşma

Ünlü ressamla genç iş insanı tutkularını paylaşıyor.

YAZI: MEHTAP DEMİR

Ahmet Oran, Türkiye’nin yaşayan en önemli ressamlarından… İş dünyasının da büyük ilgi gösterdiği soyut eserleriyle tanınıyor… Kerem Kamışlı ise Esas Holding’in Yönetim Kurulu Üyesi… Kamışlı Ailesi’nin genç kuşak bireyi… Genç işadamı, sivil toplum ve iş hayatının yanı sıra, resim tutkusuna da zaman ayırıyor. Ahmet Oran’ın ve eserlerinin hayranı, iyi bir koleksiyoner… Fast Company, iki sanat tutkununu bir araya getirdi, iş dünyasının resim tutkusundan hedeflerine kadar çok sayıda konuyu sordu…

RESİMDEN İŞ DÜNYASINA DERSLER
1977’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. 1980’de henüz Akademi’de öğrenciyken, Viyana’da Tatbiki Sanatlar Akademisi’ne gitti ve ünlü sanatçıların atölyelerinde çalıştı. Dünyanın çeşitli şehirlerinde sergiler açtı. Yaşamını İstanbul ve Viyana’da sürdüren ünlü ressam Ahmet Oran, resimle olan bağını, ilham veren yaratım sürecinin detaylarını ve “ruhu olan koleksiyonlar“ yapmanın sırlarını paylaştı.

Resim sizin için ne ifade ediyor?
Resim yapmak benim için bir zorunluluk. Üretmek benim için elzem. Üretimden uzak kaldığımda mutlu olabileceğimi düşünmüyorum. Çok disiplinli, sabırlı biriyim. Sanat eğitimime İstanbul’da başladım, Viyana’da devam edip bitirdim. Hâlâ bu iki şehirde çalışarak yaşıyorum.

İlk resminizi tamamladığınızda kaç yaşındaydınız, ne kadar süren bir emeğin sonucuydu, ne hissettiniz?
İlkokul öncesi tutkuyla çamurla oynadığımı, hayvan figürleri yaptığımı, nasıl keyif aldığımı dün gibi hatırlıyorum. İlk resmimi ilkokula başladığımda yaptım. Ne yaptığımı hatırlayamıyorum ama o zamana kadar resim yapacağım malzemenin olmadığı belli. Okulun ilk haftasında öğretmenim bana resim defteri ve kuru boya kalemler hediye etmişti. Resme olan tutkumu ama malzememin de olmadığını anlamış olmalı.

Bir resim, bir projeden ya da bir girişimden fazlası mıdır? Bir eseri hayata geçirmek, nasıl bir süreci kapsar?
Tabii, bir resim bir proje olabilir. Bende bir resim hemen ve her zaman bir resimler silsilesine dönüşür, birden fazla resim olarak devam eder. Resim yapmayı, önüme koyduğum alanın dışına da taşmak olarak algıladığım için yanındaki alanda (tuvalde, kağıtta) da devam eder, ya da resimler grubuna dönüşür. Çok zaman da bunlar paralel sürdürülüp bitirilir.

Peki bir girişimden fazlası mıdır?
Girişim, günümüzde daha çok ticari bir anlam içeriyor, kâr amacı güden bir tavır. Resim sonuçta getirisi olan bir ürün oluyor belki, belki de olmuyor… Üretime başlarken kesinlikle çıkış noktası bu değil. O yüzden girişimden farklı bana göre. Resim yapmanın hep bir ön hazırlığı var. Resmin kabaca da olsa nasıl görüneceğine dair bir fikir oluştuğunda, siz buna resmin kompozisyonu ya da atmosferi deyin, çalışma sürecini planlıyorum. Atacağım tüm adımları önceden saptıyorum ve bu doğrultuda eskizlerimi oluşturuyorum. Çalışma sırasında tabii ki istediğim ifade gücünü bulana dek süren bazı değişikliklere ve spontan olan tavırlara da açık bir çalışma süreci başlıyor.

Sizin işinizde inovasyon, yenilikçilik ne anlama geliyor? Siz de kendinizi, resim anlayışınızı yeniliyor musunuz?
Sanatçı olarak günün ruhunu algılıyor olmanız lazım. Geçmişi bilin ama geçmişte kalmayın. Ben resim yapıyorum ve resmin günümüzdeki dili nasıl olmalı beni çok ilgilendiriyor. Özgün ve güncel bir plastik lisanınız, ifade biçiminiz olmalı. Bunun gelişimini gözetmelisiniz, bu doğrultuda da çabanız olmalı.

Sanatçı gözüyle, iş dünyası, patronlar ve CEO’lar, resim sanatına, koleksiyon yapmaya neden yöneliyor, ilgi gösteriyorlar?
Çok kişinin hayatı tanışıklıklarla, yaşam koşullarının iyileşmesiyle değişmeye başlıyor, yön buluyor. Belki ofisinin büyümesi sonucu, duvarlarına resim asmak istemesiyle bile bu hayatına girmiş olabilir. Sanatla yaşamak keyiflidir, haz verebilir. Kişinin alım gücünün artması, sanatın prestij kazandırması da önemli faktörler herhalde.

Cass Business School’un araştırmasına göre çalışanların yüzde 64’ü ofis alanında sanat eserlerinin olmasının, onları motive ettiğini söylüyor. Bu sizce önemli bir faktör müdür?
Hiç şüphesiz… Doğa bize bir sürü değişik duyguyu yaşatıyor. Sanat eserleri de öyle. Onlar da doğanın bir sürü durumunun değişik yorumları. Bence sanat eserlerinin yaşam alanlarındaki etkisi düşündüğümüzden çok daha fazla.

İş hayatında hatalardan, başarısızlıklardan söz edilir. Resimde de hatalarınız, başarısızlıklarınız oluyor mu? Bunlara nasıl bakıyorsunuz?
Her attığınız adımla yeni öğrendikleriniz olur, yeni tecrübeler edinirsiniz. Sanatçının hep çözmeye çalıştığı bir meselesi olmalı. Başladığınız iş her zaman çok iyi sonuçlanmayabilir. Ama bence başarısızlıklardan da bir şeyler öğrenmiş oluruz.

İş hayatı hedeflerle, stratejilerle yürür. Sanatta gelecek nasıl şekillenir, siz kendinize nasıl bir yol çiziyorsunuz?
Sanatçı birey olarak yoldadır. Neyi nasıl yapacağına kendi başına karar verir, bu esastır, onu özgün kılan da budur zaten. İçe dönük bir atölye hayatı vardır, burada grup dinamiklerinden iz yoktur. Sanatçının da hedefleri tabii ki vardır, kişisel sergiler önemlidir, bir ya da iki yılda bir gerçekleşir. Sanatta gelecek ağır şekillenir, beklentilerinizin hedefe ne kadar yaklaştığını görmeniz uzun sürer.

Eserlerinizin ilgi görmesi, değer kazanması sizin için ne anlama geliyor? El değiştiren eserleri, bedellerini takip eder misiniz?
Eserlerimin ilgi görmesi beni daha çok motive eder. Bu benim sorumluluğumu arttırır, daha iyi olmaya zorlar. Satılan işlerin takibini yapmam, onlar kendi kaderlerini yaşarlar.

Şirketler dünyasında yıl sonu hedeflerinin tutması, büyük değerlere ulaşmak başarıdır, kutlanır. Siz bu kutlamayı hangi zamanlarda yaparsınız?
Kişisel sergiler biz sanatçılar için çok önemlidir. Uzun bir üretim süreci sona ermiştir. Çok zaman o sergi için üretilmiş işlere nihayet sanatçı kendisi de dışarıdan bakan bir göz olmuştur. Bunun değerlendirmesi yapılır, sanatçı durumla yüzleşir. Başarı görecelidir ama her durumda kutlamaya değer bir durum vardır artık…

İŞ DÜNYASINDAN AHMET ORAN’A…
ESRA ECZACIBAŞI ÇOŞKUN-Eczacıbaşı YKÜ
Sanatınızı geliştirmek için neler yapıyorsunuz? İş insanları, girişimciler (startup’lar) araştırma pratiğinizden ne öğrenebilirler?
Sanatta lisanınızı güncel tutabilmek çok önemli. Ne yaptığınız önemli ama nasıl yaptığınız da en az o kadar önemli ve tabii içeriğin kendisi de. Günümüzde üretileni takip etmekten başka, doğayı izlemek, nesnelerin ilişkilerini anlamaya çalışmak benim beslendiğim alanlar.

MURAT ÜLKER-Yıldız Holding YKÜ
Bu resim benim giriş katımda duruyor ve her gün görüyorum. Ressam bu katmanlı yapıyı elde etmek için çok sabır ve sebat ediyordur diye düşünüyorum. Sabır konusunu merak ediyorum. Bir de ressamın bu tablo için hissini, düşüncesini merak ediyorum.
Sanatçı ya da bir eleştirmen ya da bir sanat tarihçi, bir iş üzerine bir sürü açıklama yapabilir. İzleyici tüm bu bilgilendirmelere rağmen bunları o işte bulur ya da bulamaz. İzleyici için, ilişki kurabildiği oranda vardır. Resimlerimi izleyici ile hiç isim vermeden baş başa bırakmayı yeğledim hep. Bu ilişki kurulabilecekse o resim bunu kendi başına halletmeliydi, halletmeli. Onların bildik biçimde bir çırpıda anlatacağı hikayeleri yok. Vakit ayırdığınızda belki hissettirecekleri, söyleyecekleri bir şeyleri vardır. Belki ilişki kurulur.

ÖMER ARAS/QNB Finansbank YKB
Bu hızla değişen dünyada yöneticilerin de yaratıcı olması gerekiyor. Resim sanatındaki yaratıcılık ile iş hayatındaki yaratıcılık arasında bir ilişki var mı sizce?
Bu ilişkiyi kurmakta zorlanıyorum. Temelde ilişkilidir diye düşünüyorum. Pratikte farklılık gösterdiği kesin. Sanatçılar farklı yaşıyorlar, ilgi alanları çok erken ayrışıyor. Kişiler ilgileri doğrultusunda çok iyi gözlemcilere dönüşüyorlar. Tabii bu onları hayata başka açılardan bakabilme yetisiyle donatıyor.

PELİN AKIN ÖZALP-Akfen Holding YKÜ
Yaratıcılığınızı ateşlemek için ne yaparsınız?
Yatıcı olabilmem özgür olduğumu hissetmem ile doğrudan ilintili. Bu duygumda sıkıntı yaşamamam lazım, üretme arzum, motivasyonum hep yüksekti. Daha yaratıcı nasıl olurum diye düşünmedim. Gündelik hayat ile, doğa ile ilişkimi koruduğum oranda bu doğrultuda motivasyonum, çalışma arzum hep yükseldi. Çalıştığımda da her adım diğer adımı sürekli kıldı.

EBRU ÖZDEMİR-Limak Yatırım Başkanı
Özellikle iş dünyasında koleksiyonerlik son yıllarda hızla gelişen bir konu… Peki genel anlamda sanat koleksiyonerliği kimliği nasıl oluşur, bu organik gelişen bir süreç midir? Dünyada önemli koleksiyonerlerin kendine has bir kimliği olduğunu görmek mümkün. Türkiye’de de böyle mi?
Her sanat alıcısı koleksiyonere dönüşmez. Beğendiğinizi, güzel bulduğunuzu alırsınız, sanat alıcısısınızdır. Koleksiyoner kimliği de kolayca, istendiği için oluşmaz. Çok meşakkatli, özverili, uzun soluklu bir yoldur izlenen. Tutkulu olmak, gerektiğinden çok fazla zaman ayırmak gerekir.

Günün sanatını, sergileri, fuarları takip etmeniz gerekir. Tabii ki internet, araştırmalarınız için ciddi olanaklar sunar. Bu bitmeyen öğrenme süreci kişisel beğenilerin ötesinde de davranabilmeyi öğretir. Bu, beğenilerinizin dışında kalmanız anlamına gelmez tabi ki. Sanat eserleri üzerine düşünüp, farklı farklı olan sanat eserlerini ilişkilendirebilmek gerekir.

Ruhu olan koleksiyonu yapmak, stratejiler belirlemeyi öngörür. Belki belli temalara, konulara, dönemlere odaklanarak koleksiyonun ağırlık merkezi oluşturulmalıdır.

Birincil olan kaliteyi öncelikli kılmaktır ama gerek sağ duyuyla, gerek keskin bir ticari beceriyle toplanmış olsun, sadece kaliteli sanat toplamak, iyi düşünülmemiş, işler birbirileri ile ilişkilendirilememişse bana göre koleksiyon niteliği taşımaz. Çok yeni olmasına rağmen bizde de çok iyi koleksiyonlar oluşmakta, buna eminim.

MÜZE HAYALİYLE RESİM ALIYORUM
Kerem Kamışlı, Emine-Erhan Kamışlı’nın oğlu, Sabancı Ailesi’nin dördüncü kuşağından… ABD’de eğitim ve stajdan sonra aile işine döndü. İşinin yanında Yeni Bir Lider Derneği ve sanat tutkusuna da yer ayırıyor. Pek bilinmiyor ama iyi bir resim tutkunu, güçlü bir koleksiyonu var. Lise yaşında başladığı tutkusunu ileriye taşımayı hedefliyor. Kamışlı, “Arzum, kendi koleksiyonumu yıllar içerisinde büyütmek ve bir noktada İstanbul’da veya başka bir şehirde bu eserlerden oluşan bir müze kurmak” diye konuşuyor.

Resimle ilk tanışma
Küçük yaştan beri görsel şeylere sempatim var ama resim, tarih, mimari ve müzelere karşı gerçek anlamda ilgimi lise dönemimde keşfettim. Lise için İsviçre’ye Lugano şehrine gittim; Lugano’ya giden bilir, bu şehirde İtalya’nın güzelliği ve İsviçre’nin düzeni vardır. Öyle bir şehirde insan en kritik yaşlarını geçirince, görsel güzelliğe, daha doğrusu kültür ve sanat alanlarına ilgisiz kalması çok zor diye düşünüyorum.

Resim sanatına çeken faktör
Resim sanatının çok geniş ve uluslararası bir dünyası var ve bu beni çok etkiliyor. Sanatın dünyada kendi ‘Community’si var ve bu çok renkli bir dünya. Bunların yanı sıra resim sanatının bir insanın ruhunu ve karakterini yansıttığına inanıyorum. İngilizce güzel bir söylem var “a picture is worth a thousand words” (Bir resim bin söze bedeldir)…

İlk resmi aldığımda hissettiklerim
İlk resmimi lise yıllarımda aldığımı hatırlıyorum. O zamanlar daha çok klasik eserler hoşuma gidiyordu, daha sonra zamanla modern ve çağdaş sanata ilgim başladı. Şu anda tamamen modern ve çağdaş eserler alıyorum. İlk resmimi aldığımda çok daha sade duygular ve düşüncelerle hareket ettiğimi hatırlarım; asacağım duvarı süsleyecek bir şey düşüncesiyle almıştım. Şu an ise çok daha farklı düşünceler ve kriterlerle eserler alıyorum. Sadece beğenmem yetmiyor…

Ailenin etkisi
Ailemden elbette etkilendim. Zaten sanata olan ilgim bir yerde aileden geliyor diyebilirim. Bilindiği gibi Sabancı Ailesi’nin yıllardan bu yana sanata çok ciddi bir ilgisi vardır. Bu ilgi de esasen 1950’li yıllara, büyük dedem Hacı Ömer Sabancı’ya uzanıyor. Kendisi tarihi eser ve heykel işlerini çok severmiş. Bugün Sabancı Müzesi’ne, yani Atlı Köşk’e adını veren at heykeli mesela 1955 yılında İtalya’dan alınmış.

Büyük dedemden sonra dedem ve kardeşleri de bu ilgiyi ve sevgiyi devam ettirmiş. Dedem Şevket Sabancı, yıllar içerisinde çok ciddi uluslararası artistlerin eserlerinden oluşan bir koleksiyon kurmuş. Bu koleksiyon içerisinde Claude Monet’den Renoir’a ve Bernard Buffet’e kadar eserler var. Benzer şekilde babam Erhan Kamışlı’da sanata çok meraklı, bugün kendi çekirdek ailemizin koleksiyonunu kendisiyle yönetiyoruz. Birbirimizle devamlı fikir alışverişi yaparak yeni eserler katıyoruz.

Niye koleksiyon yapıyorum?
Resim koleksiyonu yapmak, bir ilgi ve merakla başlar, bir hobidir aslında. Bununla beraber sanat dünyasıyla iş dünyası çok iç içedir. İş dünyasından tanıdığınız birçok kişi aynı zamanda sanat dünyasının da bir parçasıdır. Bu da çok doğal, çünkü sanat pahalı bir alandır ve devamlı farklı farklı nedenlerden finansman ister.

Bir müze yapmak, bir koleksiyon kurmak veya yeni genç bir sanatçıyı desteklemek hep bir sermaye gerektirir. Bu nedenle tarih boyunca iş dünyası ile sanat çok iç içe olmuştur. Sanat tarihi seven ve bilen herkes mesela Medici Ailesi’ni bilir; Rönesans Floransa’sında sanatın hamisi ailedir. Benim resim/heykel koleksiyonu yapmamın temel nedeni görselliği ve güzel şeyleri sevmemdendir ama bunun tabii uluslararası ayağını da çok seviyorum; sanat penceresinden ötürü dünyanın farklı yerlerinden çok farklı ve ilginç insanlarla tanışıyorum.

İlgi duyduğum dönem ve sanatçılar
Daha çok modern ve çağdaş dönem eserleri topluyorum, ilgim ve merakım bu alanda. Sanatçı olarak da uluslararası ve kendini kanıtlamış olanların eserlerini almayı tercih ediyorum. Sanatta ilginç bir dinamik var, ucuz işler, pahalı işlerden daha pahalı! Bunu da şöyle açıklayabilirim; ucuz ama görselliği güzel olan bir eseri alınca, satmanız zordur. Yani bir nevi dekoratif bir obje alıyorsunuz ve diyelim ona 10 lira verdiniz, o 10 lira artık gitmiş oluyor. Karşısında likit olmayan bir varlık var ama bunun tam tersine bilindik bir sanatçının 50-60 liraya aldığınız eserini büyük oranda hep elden çıkartabilirsiniz. Yani elinizdeki eser hâlâ likit bir varlık. Bu nedenden ötürü bir eser alırken sadece görsel güzelliğine bakarak katiyen karar vermem.

Sanat yol haritam
Sanat, kesinlikle hedefi olan bir iştir. Benim de bu anlamda hayallerim, hedeflerim var… “Bir insanın sanat koleksiyonu, o insan ile birlikte yıllar içerisinde değişir. Son halini ise ancak koleksiyoner öldüğünde alır” derler… Yani bir koleksiyonerin yaşarken koleksiyon bitti demesi çok nadirdir ve zordur. Benim de arzum kendi koleksiyonumu yıllar içerisinde büyütmek ve bir noktada İstanbul’da veya başka bir şehirde bu eserlerden oluşan bir müze kurmak. Tabii bu yolda ilerlerken, yani müze kurmadan önce bu koleksiyonu dünyanın çeşitli yerlerinde (müze veya galeri) sergileyebilmek çok ama çok önemli. Örneğin Sabancı Müzesi kurulmadan önce eserler Paris’te Louvre Müzesi ve Los Angeles’ta The Metropolitan Müzesi’nde sergilendi ve daha sonra Sabancı Müzesi kurularak bu eserler burada da toplum ile buluştu…

RESİM KOLEKSİYONU STRATEJİM
1- Sanatın en büyük gücü küresel olmasıdır. Buna kesinlikle katılıyorum. Bu yüzden ciddi bir eser alırken, ilk önce sanatçının ne kadar küresel olduğuna bakarım. Zaten bu yüzden son yıllarda daha çok yabancı sanatçıların işlerini alıyorum.

2- Bir eserin en önemli özelliklerinden birisi “Provenance”tır. Yani geçmiş hikayesidir, diyebiliriz. Önemli müzelerde sergilenmiş mi? Önemli bir koleksiyondan mı çıktı? Bu gibi, yapılışından bu yana geçtiği yollar çok önemli. Bir eserin “Provenance”ı ne kadar güçlüyse değeri de o kadar artıyor.

3- Bir sanatçının eserini alırsam, o sanatçıdan başka eserler de almaya çalışırım. Böylelikle kendi koleksiyonum içerisinde bir bütünlük ve bir hikâye oluşmasını da sağlarım.

İŞ DÜNYASINA HANGİ MESAJLAR ÇIKAR?
1- En önemli mesaj: Sanatın en büyük gücü küresel olmasıdır… Eğer küresel boyutta bir sanat koleksiyonu yapabiliyorsanız, bunun muhakkak yan getirilerinden faydalanırsınız; dünyadaki diğer önemli koleksiyonerlerle tanışmak, onlarla arkadaşlıklar kurmak gibi.

2- Sanatın bir diğer gücü ise topluma dair mesajlar verebiliyor olmasıdır. İş dünyası sanatı destekleyerek topluma duyarlı birçok mesajını aktarma şansını elde edebilir. İş dünyasının bunu iyi kullandığını düşünüyorum.

3- Örneğin bizim de koleksiyonumuzda eseri olan İtalyan artist Lorenzo Quinn’in iki yıl önce Venedik Bienali’nde sergilediği eser küresel ısınma anlamında birçok insanın dikkatini çekti, aylarca konuşuldu ve sosyal medyada binlerce kez paylaşıldı. Kim bilir belki milyonlarca insan Lorenzo Quinn’in o eseri sayesinde küresel ısınma alanında daha detaylı bilgi sahibi oldu…

Yazar: Mehtap Demir

Fast Company Türkiye Yazı İşleri Müdürü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Peyniri kim kaptı?

3’lü liderlik formülü