in , , , ,

2.5 şirket stratejisi

Getir’in kurucusu Nazım Salur’la en son konuştuğumda sektör farklı bir yapıya sahipti. Yakın zamanda Yenibirlider Derneği’nde dinleme ve soru yöneltme şansım oldu. Bu kez konuştuklarımız arasında daha önce bilmediğim farklı yanlar ile sektörün geleceği de vardı…

2.5-sirket-stratejisi

YAZI: M. RAUF ATEŞ

Daha çocuk yaşlarda değişik işlere meraklı bir yapısı vardı. Denemekten çekinmiyordu. İçinde büyüdüğü ailesi ve eğitim için gittiği okullar da bu konuda onu kendi deyimiyle “hor görmemişti”. Etrafında “yine icat çıkarma” diyenler olmamıştı. Okullardan yana da şanslıydı. Çünkü, “niye farklı düşünüyorsun” diyen öğretmenlerle pek karşılaşmamıştı.

Oysa “Eski köye yeni adet getirme” ve “icat çıkarma” gibi sözleri olan bir ülkede yaşadığını biliyordu. Etrafta farklılıklar alkışlanmıyor, genelde ayıplanıyordu. Ailelerin terbiye kültüründe “Ağır ol seni iyi bilsinler” ve “Sen küçüksün, bilmezsin” gibi yaklaşımlar egemendi.

Böyle bir kültür içinde “Adamlar yapmış” sözü de doğal olarak çok sık duyuluyordu. “Adamlar yapmış”. Yabancıların başarılarını anlatmak için kullanılan bu laf küçükken onu çok sinirlendiriyordu. Daha çocuk yaşlarda kafasına bu deyim takılmıştı. Kimdi bu yabancılar ve neyi, nasıl farklı yapıyorlardı?

“Yapmış” denilen yabancıları ilk tanıması ise 1979 yılında olacaktı. AFS bursu ile ABD’ye gittiğinde orada bir doktor ailenin yanında kalacaktı. O sürede ülkenin kültürünü anlama ve karşılaştırma olanağını da bulacaktı. Sonuçta şu saptamayı yapmıştı: “Bire bir bizden iyi değiller ama beraberce daha iyiler.” O zaman, “Bir gün kısmet olur da adamların yaptığının daha iyisini yaparım” diye kafasına koyacaktı. Dediğini yapmak, kendi deyimiyle 40 yıl sonra kısmet olacaktı.

Getir’i 50 yaşından sonra kuran Nazım Salur’dan söz ediyoruz. Daha önce birkaç defa söyleşi yaptığım Nazım Salur’u, yakın zamanda Yenibirlider’in 10’uncu yılında dinleme, soru sorma şansım oldu. İlk söyleşi yaptığımda 800 milyon dolar, ikincisinde 7.5 milyar dolara yakın değeri vardı. Şimdi ise 12 milyar dolara yakın bir değerle, bir dünya markası olan Getir’in yolculuğunu, Nazım Salur bu kez ilk defa dinlediğim bir açıdan anlattı. Benim sorum üzerine biraz da “sektörün”, doğal olarak Getir’in geleceğinden de söz etti. Bu konuşmadan öne çıkan notları paylaşmak istiyorum:

İLHAM VEREN 3 DAKİKA

Benim ilk yaptığım BiTaksi klon bir işti. Dünyada ilk yapan ben değildim. Başka ülkelerde de benzer girişimler vardı. Gidip onlara bakma, değerlendirme olanağını yakalamıştık. Bizim yaptığımız, iyi bir fikrin yerli versiyonunu başarıyla uygulamaktı. Aslında startup işinde en değerli olan, “yapılmamış işi yapmaktır”. O zaman böyle düşünmemiştim ama BiTaksi benim için bir basamak oldu.

Bizim hedefimiz, müşteriye ‘3 dakikada taksi’ vermekti. Bunu yapabilirsek müşterinin bizi tercih edeceğini hesaplamıştık. Bir pazar günü evde kontrol ederken ‘3 dakikayı’ yakaladığımızı gördüm. Hemen ardından, şimdi ne yapacağız, diye düşünmeye başladım.

Taksi bir ihtiyaç ama insanların çok sayıda ihtiyacı var. O zaman, 3 dakikada taksi veriyoruz. Taksi yerine arabalar olsa ve içine ihtiyaç maddeleri koysak ve 10 dakikada götürsek, diye düşündüm. 3 dakikada taksi sağlamayı o dönemde 3 bin araç ile yapıyorduk. 300 araç koyarsak, 10 dakikada ihtiyaç maddelerini götürürüz diye bir formül geliştirmiştik. Neden yapmayalım diye düşündüm ve adını bulmak için GoDaddy’i açtım. Getir isminin alınmış olduğunu gördüm. O nedenle ilk isim olarak BiGetir’i aldım.

FİKRE KİMSE İNANMAMIŞTI

2014 yılından söz ediyorum. Fikir ortaya çıktıktan sonra dünyayı araştırdım. Benzer bir girişim olmadığını gördüm. Dünyada ve Türkiye’de bakkal siparişi ertesi gün geliyordu. 1 saat bile yoktu. 10 dakikada getirme fikrini açtığım arkadaşlar, “Deli misin!” demişlerdi.

O dönemde yaklaşık 20 arkadaşıma sordum. Bunlardan 5’i “Kullanmam”, 15’i “Olabilir” yanıtını verdiler. Bu 15 kişiye “hızlı gelsin” derken kaç dakikayı kastettiklerini de sormuştum. 30 ila 60 dakika dediler, hiçbiri 10 dakikadan söz etmedi. Çünkü, olamayacağını düşünüyorlardı. 10 dakikada getireceğimi söyleyince çoğu “Olmaz” dedi. Şimdi o 20 arkadaşın hepsi müşterim.

Kamuoyu araştırmalarında müşterilere fikirleri sorulur. Ancak, o araştırmalarda tüketici, geridekini söyler, ileridekini söyleyemez. Kimse Steve Jobs’a, ‘Sen siyah ekranlı bir cep telefonu yap, biz diğerlerinden soğuduk’ diye bir email atmadı. Müşteriden böyle bir talep yoktu, o hayal etti ve yaptı. Şimdi ‘tuşlu’ telefon kullanan yok. Bizde de 10 dakikayı kimse istemedi.

Bir insan evinde otururken korkmadı, hayalinin peşinden gitti ve para da buldu, yaptı. İlk ortağım Serkan Borançalı idi. İlk ona anlattım ve “Dünyada bir şey de ilk defa buradan çıksın” dedi. Ona ilk anlattığımda da önce kafasına yatmamıştı. Düşündükten sonra bu işin iyi olduğuna karar vermiş ve böylece yola koyulduk. Hiç sunum hazırlanmadı, powerpoint yapmadık. Hızlıca karar verdi ve fonu verdi.

İLK SIRAYA ‘İYİ İŞ’İ KOYDUK

Yola çıkarken şuna karar verdik: Bu işi hakkıyla yapacağız, yurt dışına götüreceğiz ve Türkçe isim koyacağız. “Niye yabancı isim koymadın, niye ‘Bring’ yapmadın?” diyenler oldu. Ürün/hizmet iyiyse alıyorsun.

Neticede ticari bir iş yapıyoruz. Biz parayı, ticareti birinci plana koymadık. İlk sıraya “iyi iş yapmayı” koyduk. Tıpkı iyi bir yazarın yaptığı gibi… Parayı hedefine koyan yazar iyi yazamaz. İyi yazarsa, para da kazanır. Biz de öyle yaptık ve “iyi iş çıkaralım” dedik.

Bizde bütün çalışanlar bu ‘iyi’ kelimesini çok duyarlar. Evet para kazanmak istiyoruz ama ilk hedefimiz iyi iş çıkarmak. Bunun için de önceliğimiz ‘iyi insanlar’ almak. Sadece akıl ve çalışkanlıkla olmuyor. Bizim için iyilik, olmazsa olmazdır. Tabii bunun yanı sıra kapasitesi ve enerjisi olan insanları da tercih ediyoruz. İyi de bir ekip oldu.

BAŞARI KOLAY GELMİYOR

Şimdi her şey iyi görünüyor ama ilk yıllar kolay olmadı. Türkiye’nin zorlukları da oldu. Bizim gibi işlerde defalarca uçurumun kenarına gelirsiniz. Kârlılık 6-7 seneyi bulur. Yatırım tarafında sürekli yeni fon bulmanız gerekir. Şimdi 7’nci senedeyiz. 1.5 sene önce ilk yurt dışı açılımını Londra’ya yaptık. Şimdi 9 ülkede ve 53 şehirde araçlarımız sokaklarda dolaşıyor.

Biz milyonlarca sipariş taşıyoruz ve sokaklarda aracımız milyonlar tarafından görülüyor. Bence dünyada en çok görünen Türk markası Getir olmuştur. Bu açıdan iyi hizmetin yanı sıra ülkemizi de tanıtıyoruz.
Biz bununla önemli bir şeyi de gösterdik. BiTaksi, ‘adamlar yapmış, biz de yapalım’ mantığı ile doğmuştu. Getir’de öyle olmadı. Biz “adamların” daha önce yapmadığını yaptık, buradan da dışarı gidilebileceğini gösterdik. Daha önce Türkiye’deki startup’lar, olanı kopyalıyorlardı. Bizim ise çeşitli ülkelerde 30’a yakın kopyamız çıktı. Bizim işlerde de kopyalama doğaldır. Siz iyi yapmazsanız, kopyalayanlar sizi geçer.

PİYASA ÇOK KALABALIKLAŞTI

Bizim sektörde her yeni işte olduğu gibi bir görünüm var. Önce çok sayıda şirket ortaya çıkar, piyasa kalabalıklaşır. Sonra bir kısmı elenir, konsolidasyonlar olur ve başarılılar piyasada kalır.

Mesela, ilk yıllarda bizi kimse ciddiye almamıştı. Piyasa, ‘Zaten batarlar’ dedi. Beli bir kırılma noktası geçildikten sonra piyasa fikre inandı ve ‘galiba bu iş oluyor’ demeye başladı. Bununla birlikte başkaları da gelmeye karar verdi. Ben aslında ilk 2-3 yılda başkaları gelir diye düşünüyordum ama olmadı. Biz bu açıdan biraz şanslıydık.

Biz buna yurt dışında başlasaydık, ilk 6 ayda benzer şirketler gelirdi. Türkiye’nin de bu gibi yeni işlere hevesli olmaması şansımızdı. “Nasılsa batar” dediler ve bizi pek ellemediler. Elleyecekleri zamanda biz zaten belli bir büyüklüğe gelmiştik. Önemli bir tehlike olmadı. Şimdi dünyada da Türkiye’de de rakiplerimiz var.

GELECEK NE GETİRİR?

Sözünü ettiğim ‘over crowding’den sonra bir yaprak dökümü oluyor. Şimdi bu gerçekleşiyor. Kurulan 30 şirketin belki yarısı gitti, gidiyor. Yollarına devam etmekte zorlanıyorlar.

Bence bunun ana nedeni de şu: Bizim iş dışarıdan çok basit görünür. Biraz depo, bir miktar araç ve insan almakla oluyor diye düşünülür. Konuya bu kadar basit bakarsanız başarılı olmak mümkün değil. Oysa arkada çok daha komplike bir iş var. Bunu dikkate almadan, işin çok basit olduğunu düşünen startup’lar bir süre sonra başarısız oluyor.

Sonuçta bizim gibi sektörlerde şöyle oluyor: Dünyada her pazarda yaklaşık 2.5 oyuncu kalıyor. Küçük ülkelerde ise 1-1.5 oyuncu devam edebiliyor. İngiltere, Türkiye, İtalya gibi ülkelerde sonuçta bu iş 2.5 oyuncuya kalır. Biz bulunduğumuz ülkelerde kalanlardan olup, lider olmaya oynuyoruz.

“HİKAYENİN SONUNU ÖNCEDEN YAZMIŞIM”

Bizim başarılı olmamızın bir nedeni de şudur: Aslında ben hikayenin sonunu önceden yazdım. Önce ‘10 dakikada götüreceğim’ dedim. Mutlaka ‘Müşteri mutlu olacak ve arkadaşına tavsiye edecek’ diye karar verdim. Bu sondan ileriye doğru gittim. Hikayenin sonu sabit, diğer her işi değişken yaptım. Dolayısıyla, yaptığınız işte bir şeye odaklanın, ‘sonunu’ önceden, hikayeyi sonradan yazın.

GİRİŞİMCİLERE KISSADAN HİSSE

  • Bir işe başlarken büyük, global ve uzun vadeli düşünün.
  • “Abi biz yapamayız” derseniz, o işe hiç girmeyin.
  • Girdiğiniz işin mutlaka hakkını verin.
  • Yaptığınız işten korkmayın, cesur olun.

ORTA SAHADAN ŞUT ATMAK

“Yeni bir girişime başlamak orta sahadan şut atmak gibidir. Bazen o şut kalenin direğinin yakınından ‘out’a gider. Seyirci ona da sevinir. Bazen de gol olur, ona çok daha sevinilir. Girişim böyledir.”

Yazar: Rauf Ateş

Fast Company Türkiye Kurucusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kurumsal-Amerika-neden-tasarımla-yollarını-ayırdı-

Kurumsal Amerika neden tasarımla yollarını ayırdı?

0-karbon-maliyeti

‘0’ Karbon Maliyeti