LEYLA KAYHAN
Elbirlik Efeler Çiftliği Yönetici Ortağı
Babası iş insanı Hilmi Kayhan’ın, “Hayatta ne yaparsan yap; mesleğin, zamanının büyük kısmını alacak. Bunu bilerek mesleğini seç” sözünü hep aklının bir köşesinde tuttu. “Sevmediğin bir işte iyi olmana olanak yok” diyen babasının bu öğüdünü dinleyerek, kendine bir eğitim ve kariyer yolu çizdi. Söktaş Grubu’nun 5’inci kuşak bireyi olan Leyla Kayhan Elbirlik, bu hedefi doğrultusunda “Karşılaştırmalı Edebiyat” okudu. Ardından Harvard’da Orta Doğu Çalışmaları Merkezi ve Tarih Bölümü’nün çift ana dal doktorasına başladı. Bunu Türkiye’deki üniversitedeki akademisyenlik dönemi izledi. Son üniversitesinden ayrılmaya karar verdiği dönemde, boş zamanlarında hayvanlarla ilgilenirken, sevdiği işin ne olduğuna karar verdi. Doğduğu topraklarda değer yaratacak, çevreye ve bölgede yaşayan köylülere katkı yapacak bir iş kuracaktı. İşte Efeler Çiftliği’ne böyle bir yolculuk sonunda başlayan Elbirlik, daha fazlasını Fast Company için anlattı…
Efeler Çiftliği’nin kurucususunuz. Bize önce iş dünyasına getirdiğiniz 3 yeniliği/farkı anlatır mısınız?
Efeler Çiftliği’nin getirdiği yenilikleri, doğuştan sürdürülebilir olması, doğuştan izlenebilir iyi tarım ve iyi veteriner uygulamalarını kullanması ve elde ettiğimiz çıktıları ekosistemimizle paylaşmamız olarak sıralayabilirim.
Söktaş’ın iştiraki olarak hayata geçirdiğimiz Efeler Çiftliği’ni, ülkemizin en sürdürülebilir ve inovatif çiftliği olması hedefiyle geliştiriyoruz. Sürdürülebilirlik anlayışı son yıllarda şirketlerin gündemine girse de biz hem Söktaş’ta hem de Efeler Çiftliği’nde bu yönde yıllardır yaptığımız başarılı çalışmalarla önemli bir fark ve farkındalık yaratıyoruz. Kendi kendine yeten bir çiftlik olmak en büyük hedefimiz. Efeler Çiftliği, üretim süreçlerinde tamamen izlenebilir iyi tarım ve iyi veteriner uygulamalarını en ince ayrıntısına kadar planlayarak kullanıyor. Soyağaçları tek tek bilinen, ari ırka sahip ineklerimizle, sütlerimizi tek kaynaktan üretiyoruz. Yani başka çiftliklerin sütlerini karıştırmıyoruz. Bunu ancak oldukça yüksek üretim kapasitesiyle başarabilirsiniz. 766 dekar alan üzerine yayılan, 6 bin 700 adet büyükbaş süt hayvanı ile 30 bin ton yıllık çiğ süt üretimi yapıyoruz. Kapasite, sürdürülebilirlik ve AB standartlarına uyum açısından, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın sayılı çiftliklerinden biriyiz. Arazilerimizde biyolojik çeşitlilik, besin döngüsü, zararlılarla mücadele, yerel yaban hayatının ve su havzalarının korunması gibi konularda bilimsel, ekolojik yöntemleri kullanıyoruz. Bilgisayar kontrollü su yönetim sistemleri ve damlatma tekniğiyle topraklarımızı sulayarak bu denli kuraklığın yaşandığı bir dönemde suyun bilinçli kullanımına özen gösteriyoruz.
Bu girişim fikri nasıl ortaya çıktı?
Bildiğiniz gibi ailemiz uzun yıllardır zirai tarımla uğraşıyor ve ana iş kolumuz tekstilin kökleri de toprağa dayanıyor. Topraktan beslenen bir başka sektör, hayvancılık uzak olmadığımız bir alandı. Ülkemizde giderek artan süt ve süt ürünleri talebini, örnek bir tesisle ve yüksek kaliteli ürünle karşılama fikri bize yabancı değildi. Efeler Çiftliği’nin temeli dünden bugüne hemen doğmuş bir fikre dayanmıyor. Zaman içinde şekillenen, her ayrıntısı ortaya konan ve titiz çabalar sonucu hayata geçirilen nadide bir proje.
Başladığınızdan bu yana aldığınız yolu, rakamları da ilave ederek paylaşır mısınız?
Batı Avustralya’dan getirdiğimiz “hastalıktan ari” yaklaşık 2 bin 200 baş düve ile hikayemiz başladı. Bugün 6 bin 700 adet büyükbaş süt hayvanı ile yıllık 30 bin ton süt üretiyoruz.
Efeler Çiftliği’nin 2020 cirosu 84.6 milyon TL düzeyinde idi. 2021 yılını 120 milyon TL ile tamamlayacağız. Orta vadede hedefimiz ise 200 milyon TL düzeyini yakalamak.
Şirketi kurmanız da dahil olmak üzere girişim yolculuğunuzdaki en önemli zorlukları paylaşır mısınız?
Efeler Çiftliği büyük bir yapı ve ürün anlamında da süt üreticiliği, zor ve zamanla yarışılan, aksaklıkların insan sağlığını olumsuz etkileyebileceği hassas bir döngüye sahip. Biz süt hayvanlarımızın seçiminden itibaren titizlikle davrandık ve ineklerimizi Avustralya’dan getirdik. Bu operasyonel anlamda epey zorlu ve yorucu oldu. Hayvanların nakliyesi ve buradaki iklime alıştırılması bizi oldukça zorladı. Şimdilerde enerjimizi hayvanlarımızın konforunu artırmak için harcıyoruz.
Sütü günlük düzenli olarak sağmakla da işimiz bitmiyor, dakikalar içinde uygun koşullarda şişelemeyi yapabilecek, soğuk zincirle dağıtımı gerçekleştirecek disiplinli yapının da kurulması bir başka zorluktu. Günümüzde markanın başarısı için üretim yapmakla iş bitmiyor, satış, pazarlama ve dağıtım noktalarında da ciddi bir efor sarf etmek markanın hikayesini, amaçlarını ve dünyaya katkısını iyi ifade edebilmek gerekiyor.
Son günlerde yaşadığımız ekonomik gelişmeler, tarım ve hayvancılıkta maliyetlerin artmasına, kazançlarımızın düşmesine hatta zarar etmemize neden oluyor. Bugünlerde süt ve süt ürünleri üreticileri olarak yaşadığımız en önemli sıkıntı, kurlarda yaşanan agresif hareketler. Bu durum üreticilerimizi oldukça zorluyor. Şu an en elzem çözümü tarım ve hayvancılığa desteklerin, teşviklerin artırılması olarak görüyorum.
Sizi bu başarılı düzeye getiren 3 sırrı paylaşır mısınız?
200 yıldır tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin 5’inci kuşak ferdi olarak geçmişimizden aldığımız güç ve sorumluluk en önemli sırrımız. Bizim çocukluğumuz bu topraklarda, bu fabrika binalarında geçti ve oradaki çalışma azmini, disiplini, titizliği, işe ve toprağa duyulan saygıyı gördük. Yetişkin dönemimin 12 yılını yurt dışında eğitim alarak geçirdim, ancak yine yurduma, bu topraklara döndüm ve burada faydalı insanlar yetiştirmeyi kendime bir hedef olarak belirledim. Çocuklarımın da bu değerle büyümesini istiyorum. Eğitimin dönüştürücü gücüne, aile köklerinin gücüne inanıyorum.
Hayvancılığa gireceklere tavsiyem
“Şu anda bu alana sıfırdan yatırım yapmak oldukça zorlayıcı olabilir. Hayvancılık sektöründeki destek ve teşviklerin iyileştirilmesi ile belki daha doğru bir zamanlamayla böyle bir projeyi düşünmekte fayda vardır.”