TEKNOLOJİ ÖNCÜLERİNİN İZLEDİĞİ YOLDAN MI GİTMELİ?
Okuyanlar hatırlayacaklardır; Malcolm Gladwell’in “Çizginin Dışındakiler” (Outliers) kitabında, Bill Gates ve Steve Jobs gibi başarılı girişimcilerin ortak özelliklerine yer verilen bir bölüm vardır. Ortak noktalarından biri olarak, 1950’li yılların ortalarında doğmaları ve kişisel bilgisayarın yükseldiği 1970’lerde lisede olmaları gösterilir. Onlar ve benzeri gençler, lisede ve yakın çevredeki kulüplerde bilgisayarın başında vakit geçirip, teknolojinin tam içinde geleceğe hazırlanırlar. Yaşıtlarının tersine vakitlerinin önemli bölümünü bilgisayar başında geçirirler. Bu nedenle de teknoloji devrimine öncülük eden isimler arasında yer alırlar.
İlk bilgisayarını niye parçaladı?
Dell Computers’ın kurucusu Michael Dell ile yapılan bir söyleşiyi okuyunca, Outliers kitabındaki bu bölümü hatırladım. Çünkü, kişisel bilgisayar alanında bir devrim yaratan Dell de tam böyle bir çocukluk geçirmiş. Şimdi olsa, çok sayıda ailenin, “Biraz bilgisayarın başından kalk” diyeceği bir hayat tarzı ile geçirmiş gençliğini… Dell’in o döneme ilişkin paylaşımları özetle şöyle:
- Ailem Houston’da, Nasa ve Johnson Uzay Merkezi’ne yakın bir yerde yaşıyordu. Zaman zaman bizi oraya götürürlerdi, birlikte roketlerin fırlatılışını heyecanla izlerdik.
- İlk hesap makinemi 8 yaşında aldım. 1973 yılıydı ve benim için müthiş bir cihazdı. National Semiconductor markalı bir cihazdı ve o dönemde beni şaşırtacak düzeyde matematik işlemleri yapıyordu.
- Liseye başladığımda ise futbol ya da basketbol takımında değildim. Number Sense Club adlı kulübe katılmıştım, kafadan hesaplar yapıyor, çeşitli yarışmalara katılıyorduk. Okuldan çıkınca soluğu doğruca RadioShack’te alıp, orada vakit geçiriyordum. Bazen onlar beni dışarı atıncaya kadar mağazada kalıyordum.
Girişime giden yol
- Sonra Apple’ın ‘Apple II’ modeli geldi ve ben Steve Jobs ile Steve Wozniak’ın isimlerini duymaya başladım. Mutlaka bir adet almalıyım, diye düşündüm.
- Param yoktu ama beysbol kartları ve pul sattım. Çok genç yaşta hisse senedine yatırım yaptım. Sonra bir Apple II satın alabildim. İlk yaptığım ise ailemin şaşkın bakışları arasında bilgisayarı parçalara ayırmak oldu.”
Michael Dell’in amacı, bilgisayarı parçalara ayırıp, tam ne olduğunu, nasıl çalıştığını anlamaktı… Aslında böylece girişim yolculuğunun ilk adımını da atıyordu. Çünkü, bir süre sonra parçaları birleştirip, kendi bilgisayarını üretmeye başlayacaktı.
Ben ne zaman böyle bir hikaye okusam ya da dinlesem, hep çocuklara karşı davranışlarımızı düşünürüm. Bir yandan Steve Jobs gibi çocuklar yetiştirmek isterken, diğer yandan da onların bilgisayar/tablet/cep telefonu önünde vakit geçirmelerini engellemek ne kadar doğru? Ya da onların izlediği yol, geçmişte doğruydu, şimdi farklı bir yaklaşım mı gerek? Benim gibi, bu soru üstüne düşünenlerin sayısının epey çok olduğunu düşünüyorum.
SIRA DIŞI BİR KADIN
Damyanti Hingorani’nin çocukluğu Hindistan/Pakistan sınırındaki bir mülteci kampında geçti. Büyüdüğü evde su ve elektrik yoktu. Okumayı kendi kendine öğrendi. Baştan sona okuduğu ilk kitap Henry Ford’un hayat hikayesi idi. Kitap onu müthiş bir şekilde etkilemişti. Bir gün mühendis olabileceğine yönelik kafasına ilk tohumların atılmasına katkı yaptı. Mühendis olup, Ford Motor Company için otomobil yapmak istiyordu.
Onun en büyük şansı, Damyanti’ye inanan bir aileye sahip olması idi. Ailesi neredeyse her kuruşu tasarruf edip, kızlarına bir gemi bileti aldı. Artık onu yeni bir hayat bekliyordu. Aradan yıllar geçti ve Damyanti Hingorani Oklahoma State University’den mezun oldu. Artık zamanı gelmişti ve bir trene atlayıp Detroit’in yolunu tuttu. Artık hayalini kurduğu iş için Ford Motor Company’ye başvurmaya hazırdı.
Ancak 1960’lardan söz ediyoruz. Otomobil sektörü ve Ford altın yıllarını yaşıyordu. Binlerce çalışanı ve mühendisi vardı. Ancak, “tek bir kadın” mühendisi bile yoktu. Bu koşullarda iş başvurusu yapan genç üniversite mezunu, görüşmeye davet edildiğinde, kendini İK liderinin karşısında buldu. Erkek personel yönetici si, “Özür dilerim, ancak burada çalışan hiç kadın mühendisimiz yok” diyerek olumsuz görüş bildirdi. Morali bozulan Damyanti, masadaki CV’sini ve çantasını alıp hızlıca odadan çıkıyordu ki, mülteci kampında başlayan rüyası aklına geldi. Ailesinin fedakarlıklarını ve üniversite bitirmek için çektiği sıkıntıları düşündü. Çıkmaktan vazgeçti ve İK liderinin gözlerinin içine bakarak hikayesini anlatmaya başladı. Söze Henry Ford’un kitabından etkilenmesinden başladı.
Mülteci kampından ailenin bütün birikimini ona harcamasına, gemi yolculuğundan ABD’deki sıkıntılarına kadar bütün macerasını paylaştı. Mühendis olmak için, fakültede, erkeklerle aynı tuvaleti paylaşmak zorunda kaldığını söyledi. Son sözü ise şu oldu: “Kadın mühendisiniz olmayabilir. Ancak, kendinize ve bana bir iyilik yapın, beni işe alın.”
Hikayeden etkilenen 24 yaşındaki İK lideri genç kadına istediği şansı verdi. Tarih 7 Ağustos 1967 idi ve Damyanti Hingorani, Ford’un tarihindeki ilk kadın mühendis olarak işe girmiş, bir dönemi başlatmıştı.
Sonraki yıllarda hayatını göçmenlere ve iş hayatındaki kadınlara adadı, mentorluk yaptı. 35 yıl sonra emekliye ayrıldığında, Girls Who Code (Genç kızlara teknoloji ve yazılım öğretmeyi amaçlıyor) adlı organizasyona ilham verdi. Time dergisi tarafından “çığır açan” kadınlar arasına seçildi.
Bu sıra dışı öyküyü, oğlu Suneel Gupta’nın “Backable” kitabında okudum. İlham verici olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim.
DOTCOM DÖNEMİ İLE KRİPTO PARANIN GELECEĞİ
Bütün dünyada Bitcoin’in liderliğini yaptığı bir kripto para dalgası yaşanıyor. Geçenlerde bu konuda bir değerlendirme okudum ve çok ilgi çekici geldi. SocGen’in Kleinwort Hambros adlı finans kuruluşunun yatırım lideri (Chief investment officer) Fahad Kamal, kripto paraları 1990’ların “internetine” (Dotcom), Bitcoin’i ise internet öncüsü Netscape’e benzetmiş. Özetle diyor ki, internet önemli bir teknolojiydi, kalıcı oldu. Öncü şirket kayboldu. Blockchain ve kripto paralar da öyle. Güçlenerek devam edecek ama Bitcoin ve bazı paralar geleceğin dünyasında olmayabilir.