BATAN GEMİNİN, ÇÖKEN EVİN GERÇEKTE SORUMLUSU KİMDİR?
“Stockholm’e yolunuz düştüyse büyük ihtimalle Vasa Müzesi’ni ziyaret etmişsinizdir. Bu müzede, denizin dibinde 333 yıl geçirdikten sonra su yüzüne çıkarılan bir 17’nci yüz yıl gemisini, Vasa’yı görebilirsiniz. 52 metre yüksekliğinde, 69 metre uzunluğundaki bu 3 direkli, on yelkenli gemi, İsveç Kralının siparişi üzerine inşa edilmiş. Yapımı 2 yıl sürmüş ve 1628 yılında denize indirilmiş. Ancak daha limandan ayrılırken kuvvetli bir rüzgar esmiş, gemi yana yatıp batmış.
Hikayenin en ilginç yönü, geminin niçin, nasıl battığı değil; 1950’li yıllarda tesadüf eseri denizin dibinde bulunması, yıllar süren kurtarma ve restorasyon çalışmaları, Vasa için özel olarak inşa edilmiş müzenin güzelliği ve 400 yıl kadar önce yapılmış bir geminin neredeyse tüm parçalarıyla mükemmel bir biçimde korunmuş olması… Vasa’nın hikayesi bu yönleriyle etkileyici.”
Bu hikayeyi, Eczacıbaşı Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın yeni kitabı “Aklımızda Bulunsun”da okudum. Liderlik ve şirket yönetimiyle ilgili görüşlerini, anekdotlarla anlatan Eczacıbaşı, bu hikayeyi anlattıktan sonra şu soruya dikkat çekiyor:
“Yine de insan düşünüyor. Nasıl oluyor da İsveç Krallığı’nın tüm olanakları kullanılarak inşa edilen gemi, denize iner inmez ilk rüzgarda devrilip batıyor?”
Eczacıbaşı, bugünkü teknik koşullara rağmen bile gemilerin battığına, köprülerin yıkıldığınına, hafif depremlerde bile binaların çöktüğüne dikkat çekiyor. Hatta “birer dünya devi” olmalarına rağmen çok sayıda şirketin tarih olduğunun altını çiziyor ve ekliyor:
“Bunca imkân içinde bu hatalar eğitimli, deneyimli insanlar tarafından nasıl yapılıyor? Bu hataların bazıları teknik hatalar gibi görünse de çoğunun kökünde liderlik hataları vardır. Kritik dönemeçlerde yanlış karar veren, yanlış insanları görevlendiren veya denetimi ihmal eden liderler… Onların ehliyetsizliği, beceriksizliği ve yetersizliği…”
Bülent Eczacıbaşı, bu örnekleri verirken, kendi gruplarında da hataların olduğunu hatırlatıp, liderliğin önemine bir kez daha dikkat çekiyor.
BU SÖZÜ BEĞENDİM
“Kendi haline bırakılan kurum kültürünün yozlaşması kaçınılmazdır. Bir yazar, kurum kültürünü akvaryumun suyuna benzetiyor. İçindeki balıklarla uğraşırken, akvaryumun suyunu unutursak su kirleniyor, içindeki canlıları zehirliyor ve etrafa kokular yayıyor.”
Bülent Eczacıbaşı’nın kitabından.
E-TİCARETİN ‘E’Sİ DÜŞECEK!
Shopify, Kanada merkezli, dünyanın önde gelen e-ticaret platformlarından biri… 5 milyar dolara yakın satışı, 10 binin üzerinde çalışanı olan bu şirketin yönetim kurulu başkanı Harley Finkelstein’in yakın dönemde bir yazısını okudum. E-ticaretin geleceğini, bu alana yönelik önemli bir şirketin liderinin bakışını göstermesi açısından önemli buluyorum.
Finkelstein, formülünü şöyle ortaya koyuyor: “E-ticaretin geleceği = Ticaretin geleceği.” Bunu da şu düşünceye dayandırıyor. Ona göre, artık “e-ticaret” kelimesinden “e” harfini düşürmenin zamanı geldi:
“Herhangi bir perakende konferansına gittiğinizde bugün mutlaka ‘omnichannel’ ya da ‘multichannel’ kelimelerini milyonlarca kez duyarsınız. Bana göre perakendenin, ticaretin geleceği için yanlış düşünüyoruz. Bana göre önümüzdeki 2 yıl içinde omnichannel/multichannel artık bir norm haline gelecek. Eskiden tüketiciler markalara giderdi, yeni dönemde markalar, müşteri neredeyse orada bulunacaklar. Markalar, bugünkü davranışlarını değiştirmek, adapte olmak zorundalar.”