Fotoğraf: Pixabay
Fast Company dergisi, 1995’te, yayıncılık dünyasına vizyoner bir bakış açısı ile başlamıştı. İçeriğinden tasarımına her açıdan “değişimi” kucaklayan Fast Company’yi yıllardır ilgiyle takip ediyorum. Ülkemizde de 2020 yılında sevgili dostum Rauf Ateş’in girişimci ruhu ve vizyonu ile yayın hayatına başlayan Fast Company Ailesi’ne konuk yazar olarak ben de katıldım. Bu sayıdan itibaren “teknoloji ve dijital ekonomi” konulu yazılarımla siz değerli okurlarımızla bir arada olacağım. İş hayatımın ilk 15 yılını teknoloji, takip eden 18 yılını da özel sermaye yatırımları endüstrisinde geçirmiş birisi olarak her iki açıdan değerlendireceğim gelişmeleri içeren yazılarımla, sizlere fayda sağlamaktan mutluluk duyacağım.
“EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR”
2023 çok özel bir yıl, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına giriyoruz. Bu anlamlı yılda en büyük ilham ve motivasyon kaynağımız Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk elbette. Atatürk, Türkiye’yi yeniden inşa ederken “En hakiki mürşit ilimdir” diyerek bilimi her şeyin üzerinde tutmuştur. Zaferlerin, yalnızca savaşlarla değil, bilim ve kalkınma ile kazanılacağını söylemiştir. Üstün liderlik vasıflarının yanı sıra, bana göre dünyanın vizyon sahibi en önemli lideri olarak hâlâ ülkemize ışık tutmaktadır. Atatürk, tarihin gördüğü en büyük yenilikçidir. Medeniyet yolunda başarının yenilenmeye bağlı olduğunu, bilimin dünyayı hızla değiştirirken, köhnelik ve maziye hayranlık ile gelişimin sağlanamayacağına inanmıştır. Üniversite Reform Yasasının çıkmasını sağlamış, 1928’de bugünün İTÜ’sünü Yüksek Mühendis Mektebine çevirmiştir. Sanayileşmeyi ve kalkınmayı önceliklendirmiş, “Sanayi kurulmadıkça kalp huzuru duymamıza imkan yoktur” sözleri ile tam bağımsız Türkiye vizyonunu o zamandan işaret etmiştir.
ÖNCELİK TEKNOLOJİ OLMALI
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yine Atatürk’ün gösterdiği “ilim ve fen” yolundan ilerlememiz, kalkınma için teknolojiyi en önemli öncelik haline getirmemiz gerekiyor. 1000 yıllık ülkemiz, 100 yıllık Cumhuriyetimiz, genç nüfusumuz, stratejik bir konumumuz, nitelikli iş gücümüz var. 33,5 olan yaş ortalamamız ile dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerden çok daha genç ve dinamik bir nüfusa, 33,3 milyon kişilik iş gücümüzle Avrupa’nın en büyük üçüncü iş gücü havuzuna sahibiz. 86’sı aktif, 12’sinde altyapı çalışmaları süren 98 teknoloji geliştirme bölgesine, 6 unicorn’a (1 milyar dolarlık değerde şirket) sahibiz.
600 MİLYAR DOLARLIK POTANSİYEL
Ancak, ülkemiz 38 trilyon dolarlık global dijital ekonomiden yalnızca binde 1 pay alabiliyor. Klasik ekonomiden aldığımız pay ise takriben yüzde 1. Milli gelir içinde teknolojinin aldığı pay yüzde 6 iken benzer ülkelerde bu oran en az yüzde 15 – 40 arasında değişiyor. Doğru stratejilerle teknoloji ve dijital dönüşümün sağlayacağı katma değerle 350-600 milyar dolarlık bir milli gelir katkısı olabilir. Hiçbir endüstri tek başına ülkemize böyle bir katkı yapamaz! Dünya Ekonomik Forumu’na göre önümüzdeki 10 yıl içinde ekonomide yaratılan yeni katma değerin tahmini yüzde 70’inin dijital platforma dayalı iş modellerinden olması bekleniyor. Dijital ekonominin oluşturduğu katma değer yönünden; ABD 15,3 trilyon dolar ile ilk sırada, Çin 7,1 trilyon dolar ile ikinci, AB ülkeleri ise 6,3 trilyon dolar ile üçüncü, Türkiye yaklaşık 50 milyar dolar ile verisi olan 18 G20 ülkesi arasında maalesef sonuncu sırada yer alıyor.
NE YAPMAMIZ GEREKİYOR?
TÜSİAD, TÜBİSAD iş birliği ile Nisan 2023’te “Türkiye’nin 2. Yüzyılında Yüksek Teknoloji için Eylem Çağrısı Raporu’nu yayınladı. Raporda, Türkiye’nin teknoloji ile kalkınma sağlayabilmesi için 7 ana başlık altında 18 adet somut eylem çağrısı yer alıyor. Ana başlıklar ise şöyle: En üst düzeyden sahiplenme, Finansman, Hukuki altyapı, Ekosistemin oluşturulması, Teknolojik altyapı, İnovasyon kültürü ve teknoparklar, İnsana yatırım.
Teknoloji, sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır ve hedefimiz kalkınma ve ülkemizi dünyanın ilk 30 “Silikon Vadisi” benzeri küresel inovasyon ve girişimcilik merkezlerinden biri haline getirmek olmalıdır. Sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma için teknolojiyi tüm stratejilerin merkezine koymalı ve kalkınma politikalarını buna göre belirlemeliyiz. Türkiye’yi bütüncül bir teknoloji merkezi haline getirmeli, kamu, özel sektör ve akademinin ülke çapında, uçtan uca adeta tek bir teknoparkmış gibi çalışmasını sağlamalı; yenilikçilik, araştırma ve geliştirme kültürünü ülkemizin DNA’sına işlemeliyiz. Türkiye olarak bu konuda her türlü değere sahibiz ama çok daha fazla çalışmamız ve konsantre olmamız gerekiyor.
Atatürk’ün dediği gibi, “En kuvvetli sermaye, zekâ, dikkat, iffettir; teknik ve metodik çalışmasını bilmektir. Bu inançla işe sarılınız, mutlaka başarırsınız!” Elbette başarabiliriz.