Fotoğraf: Pixabay
Kariyerime, 1990’ların başında bilişim endüstrisinde başladım. Önce ABD’de bir startup’ta, sonra Türkiye’de Koç-Unisys ve ardından IBM Türk’te çalışırken, Türkiye’nin en büyük şirketlerine ve bankalarına yönelik büyük çaplı bilişim projelerinde görev aldım. Bu süreçte, şirketlerin Bilgi İşlem Merkezleri’ni (BIM) ve yönetici ekiplerini yakından tanıma imkanı buldum.
O tarihlerde, bu merkezler daha ziyade donanım ve yazılımı yöneten, bazen de geliştiren ekiplere sahipti. Bankacılık, teknoloji geliştirme ve buna yönelik insan kaynakları konusunda bugün olduğu gibi o zaman da en çok yatırımı yapan sektör olarak öne çıkıyordu. Finans endüstrisindeki BIM yöneticileri, organizasyonları içerisinde genel müdür yardımcısı seviyesindeydi. Reel sektörde ise bu yöneticiler daha çok müdür veya direktör düzeyinde görev yapıyordu ve ekseriyetle genel müdüre doğrudan bağlı çalışmıyordu. Arada, mutlaka bir genel müdür yardımcısı oluyordu.
Kısacası, finans sektörü teknolojik vizyon konusunda istisnalar olsa da çoğunlukla reel sektörden daha ilerideydi. İnsan kaynağı penceresinden baktığımızda; özellikle büyük şirketlerdeki BIM yöneticileri, yurt içindeki ve yurt dışındaki en üst düzey üniversitelerin bilgisayar ve elektronik mühendisliği gibi bölümlerinden gelen, girişimci, yüksek IQ’ya sahip kişilerden oluşuyordu ki bu olgu bugün de aynen devam ediyor.
Aradan geçen 30 yılda BIM ekipleri ciddi anlamda şekil değiştirdi. Bilgi Teknolojileri Yöneticileri (CIO’lar), teknolojiyle ilgili global gelişmelere paralel olarak hızla “şirket stratejilerine yön veren lider” pozisyonuna evrildi.
STRATEJİNİN MERKEZİNDE “BİLGİ” VAR
CIO’lar, özellikle 2000’li yılların başından itibaren internetin yaygınlaşması ve hayatımıza derinlemesine bir şekilde girmesiyle birlikte kendilerini dönüştürdüler ve bugün şirketlerde “bilgi”nin sorumluluğunu üstlenmiş durumdalar. Artık sistem odası, bilgisayarlar ve yazılımların çok daha ötesinde, “veriden bilgiye” uzanan sürecin sahipleri oldular.
Şirketlerin stratejilerini doğrudan etkilemenin ötesinde, bu stratejilerin merkezinde yer alıyorlar. Üniversitelerde bilgisayar ve elektronik mühendisliği bölümleri de genişledi. Bugün üniversitelerde özellikle “data science”, yani “veri bilimi” bölümleri de var. Veri bilimi ve yapay zeka (AI) kol kola ilerliyor. Günümüzün vahşi rekabetçi ortamında veriyi işleyip onu stratejik bilgiye çeviremeyen şirketlerin ömrü çok uzun olmayacak gibi görünüyor.
CDO’LAR HIZLA GELİYOR
Özellikle yapay zekanın gelişmesi ve bundan sonraki hayatımızı derinden etkileyeceğinin bariz bir hale gelmesiyle birlikte, şimdi sıra CDO’lara (Chief Data Officer – Baş Veri Yöneticisi) geldi. CDO ünvanlı ilk yönetici, 2002’de Capital One şirketi tarafından atanmıştı.
PwC’nin araştırmasına göre, 2021’de dünya çapında halka açık 2 bin 500 şirketten yüzde 21’inde CDO vardı. Bunların yarısı da 2019’dan sonra atanmıştı. NewVantage Partners şirketinin “Veri ve Yapay Zeka Liderliği Yönetici Anketi 2022”ye katılan 100’e yakın uluslararası şirketin yüzde 74’ü CDO ataması yaptığını açıkladı.
Sağlıklı veri ancak doğru bilgi ve teknoloji yönetimiyle birlikte etkin uygulamalarla ortaya çıkabilir. Geleceğin işletmeleri ise veriyle yönetilebilir. Hayatta kalmak isteyen her şirketin “gelmekte olan”ı görmesi ve bir an önce pozisyon alması gerekiyor.
1990’larda şirketlerin liderlik koltuklarında genellikle satış ve pazarlama kökenli yöneticileri görüyorduk. 2000’lerde değişen konjonktürle o koltuklarda finansçıları daha fazla görmeye başladık. Bugün ve yarın, teknoloji kökenli yöneticilerin zamanı ve CIO/CDO’ların şirketlerin liderlik koltuklarını hızla dolduracaklarını söylemek için kahin olmak gerekmiyor.
Sorularınız için: [email protected]