YAZI: MEHTAP DEMİR
Henüz üniversite öğrencisiyken, tarım işindeki babası bir gün ablasını ve kendisini karşısına alarak bir konuşma yaptı: “Kızlarım, ben bu işi kurdum, belirli bir büyüklüğe getirdim. Sizin devam ettirme konusunda isteğinize göre ben de bir karar vereyim. Elbette toprağımıza sahip çıkın isterim fakat istemezseniz de ona göre bir yol çizerim…”
Bu konuşmanın ardından bir adım öne çıkan o oldu. İşi devam ettirmek istiyordu. Küçüklüğünden itibaren babasının verdiği emeğe, mücadeleye tanıklık ediyordu. Yeni bir ‘fidan indirildiği’ ya da bir bahçe tesis edildiği bir günün gecesinde hava soğuk olduğunda çiftliğe ulaşma çabasını, yaşadığı kaygıları, stresi, heyecanı… Hepsini bire bir gözlemlemişti… “Kızlarım dua edin ağaçlarımıza bir şey olmasın” konuşmalarını dinlemişti… Daha çocukluğunda, bahçe tozunu yutmuş, babasının duygularına, kaygılarına, hedeflerine ortak olmuştu…
Özkan Tarım İşletme Genel Müdürü ve Adana Çiftçiler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Sinem Özkan Başlamışlı’dan söz ediyoruz…
“Babama, bu işin büyük mücadelelerle bir noktaya geldiğini ve devam etmesi gerektiğini söyledim. İşimize sahip çıkmak istedim” diye konuşan Sinem Özkan Başlamışlı, 27 yaşında babasından bayrağı teslim alarak aile işinin başına geçti. Şimdiki arzusu ise bir gün bayrağı sonraki kuşaklara teslim etmek…
BAYRAĞI DEVRALIRKEN
Babama şirketi devralmak istediğimi söyledikten sonra ondan biraz süre istedim. Bir müddet İstanbul’da özel sektörde çalışmak istiyordum. Mezun olduktan sonra 4 yıl özel sektörde yöneticilik yaptım. 2007 yılında ise çiftliğe dönerek aile işini devraldım…
Birkaç yıl babamla beraber çalıştık ve işin tüm detaylarını öğrendim.
Tamirciden ilaç satıcısına, alım yaptığımız her bir noktaya beraber gittik. İlgili bütün kesimlerle irtibat kurduk.
Bu detaylar çok önemli. Zira, tarım sektöründe kadına yönelik önyargılar var. O yıllarda bu çok daha fazlaydı, kadın yöneticilere sıcak bakılmazdı. Dolayısıyla işe her bir detayıyla hakim olmam, her yeri görüp tanımam çok önemliydi. O dönemin toplumsal önyargıları içinde babamın da işini gönül rahatlığıyla kızına emanet etmesi çok büyük bir karardı.
2015 yılında, benim yeterli tecrübeyi kazanıp yetiştiğimi düşündüğü vakit, tamamen geri çekildi ve işleri bana devretti…
2 ALANDA ÜRETİM
İşletmemizde buğday, soya ve mısır gibi tek yıllık tarla ürünlerinin yanı sıra limon, portakal, mandalina, ve greyfurt ile kiraz üretimi yapıyoruz.
Tarla bitkilerini iç pazara üretiyoruz. Soya, buğday ve mısır aslında zaten sanayi ürünü oluyor. Mısırımız nişasta sektöründe kullanılıyor. Buğday, zaten makarnalık ve ekmeklik olarak iç pazara gönderiliyor. Soyada ise hayvancılıktan yan sanayiye çok geniş bir kullanım alanı var. Bu ürünü de iç pazara veriyoruz. Meyvelerimiz ise tamamen dış pazara gidiyor.
Yıllık üretim hacmimizi ise ton olarak ifade kolay değil. En doğru ifade şu olur; tapulu arazimiz bin 300, fakat işlediğimiz arazi 2 bin dönüm kadar…
SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM
Şu anda sektörde öncelikli konu ‘sürdürülebilir tarım’. Bunun ardında gıdanın artan önemi geliyor. Pandemi, deprem gibi dönemlerde gıdanın üretimi ve ulaşımının önemi çok daha iyi anlaşıldı.
Tarladan-sofraya zincirindeki “iletişim ve devamlılık” kritik hale geldi. Ayrıca, nüfus arttıkça tarım arazilerindeki azalmayla, minimum alandan maksimum verim elde etmek şart oldu.
Tarımın sürdürülebilirliği için her yıl bir öncekine göre verimde artış sağlamak elzem. Biz sürdürülebilir tarım için üretim yöntemlerimizi değiştirdik. Öncelikle en kritik kaynak olan suya odaklandık ve sulama yöntemlerimizi yeni teknolojilerle daha verimli hale getirdik.
TARIMDAN KAÇAN NÜFUS
Son yıllarda önemli bir miktarda tarımdan uzaklaşan nüfus var. Yeni kuşağın bir bölümü tarım işine dönüyor ama çıkanların sayısının daha fazla olduğunu görüyoruz.
İşinde ilerlemeyen, istedikleri yere gelemeyenler mutsuz oluyor ve sektörü terk ediyor. Maliyetler ciddi oranda arttı, güvenlikle ilgili büyük sıkıntılar yaşanıyor… Bu nedenle özellikle köylerden şehre çok ciddi bir göç yaşanıyor. İnsanlar artık geri dönüp arazisine sahip çıkmıyor. Bu nedenle de hem araziler el değiştiriyor hem de tarım amaçlı kullanımları azalıyor.
Türkiye’de son 10-15 yılda yaklaşık 7,5 milyon hektarlık tarım arazisi kayboldu. Tarımda 28,5 milyon hektarlık bir alanda üretim yapılırken, şu an bu 21 milyon hektara indi. 7,5 milyon hektarlık çok ciddi bir kayıptan söz ediyoruz. Bu gidişle çok yakında 4’te 1’lik bir alana tekabül edecek.
Bunun ardında sadece betonlaşma yok, insanlar artık tarım arazilerini işlemeyi bırakmaya başladılar. Bu da uzun vadede tarımsal üretim için çok ciddi bir tehdit ve engel yaratıyor. Çukurova bölgesinde şu an 174 bin hektarlık bir alanda üretim yapılıyor. Ancak son zamanlarda hem maliyetler hem de nüfus artışından dolayı, çiftlik çevresindeki bölgelerde dahi tarım arazilerinde ev inşaatları yapıldığını veya tamamen boş olduğunu görüyoruz. Ciddi bir oranda bir terk ediş var. Fakat inşaata dönüşen oranın sanılanın aksine düşük olduğunu söyleyebilirim.
ÜRETİMDE MALİYET ARTIŞI
Türkiye’de son 5 senede tarımsal üretimde maliyetlerin artışına yönelik tek bir oran vermek doğru olmaz. Çünkü, çok fazla maliyet kalemi var. Ancak, şöyle açıklayabiliriz: Normalde tüketici enflasyonuyla, gıda enflasyonu arasında çok ciddi bir fark var. Örneğin, enflasyon 10 birim ise gıdadaki kesinlikle bunun 2-3 katı oluyor.
En büyük maliyeti gübre ve ilaç oluşturuyor. Çünkü, ithal oldukları için doğrudan yurt dışına bağlıyız. Son yıllarda TL’deki değer kaybı nedeniyle bizim maliyetlerimiz de ciddi oranda arttı. Ancak, gıdada zam konusunda üzerimizde ciddi bir baskı var. Bu nedenle ithal ürünlerin yükü biz üreticilerin sırtına bindi.
Örneğin, buğdayda taban fiyatlarını devlet belirliyor. Bu sene beklenenin altında fiyat belirlendi. Dolayısıyla üreticiler sonraki seneler için üretim planlamasında ciddi değişiklikler yapmaya başlıyor.
Buğday fiyatındaki artış, ekmeğe, makarnaya yani son tüketiciye giden ürünlere yansıyor. Bu nedenle de hükümet bunu önlemeye çalışıyor. Dolayısıyla, şu anda kârlı üretim yapamayan üretici, bir sonraki senenin de maliyetini hesaplamak zorunda. Bu da onlarda müthiş bir yorgunluk yarattı.
KÜÇÜK ÇİFTCİ ZORLANIYOR
Tarımdaki en büyük sıkıntıyı da küçük üreticiler yaşıyor. Belirli bir ölçeğin üzerindekiler, sürümden kazanarak bu durumu daha iyi yönetebiliyorlar. Ancak, her yıl küçük üreticilerde ciddi kopuşlar yaşanıyor. “Neden insanlar tarımdan vazgeçiyor?” sorusunun başlıca yanıtı da bu döngüde yatıyor…
Maliyetlerdeki artışı net rakamlarla ortaya koymak çok zor. Çünkü, 300 dönüm ekenle, 50 dönümü olanın maliyet hesabı farklıdır. Aldığınız gübrenin miktarı, hangi ayda ihtiyacınız olduğu da maliyeti etkiler.
Ben aynı zamanda Adana Çiftçiler Birliği’nin genel sekreteriyim. Bu bağlamda sektöre bakarak genel bir ortalama vermem gerekirse, örneğin mısırda üretim maliyetinin ortalama yüzde 300 arttığını söyleyebilirim. Bunun ardında da özellikle gübre ve ilaç fiyatlarındaki artış var.
Bir diğer önemli faktörü de mazot fiyatları oluşturuyor. Geçen sene 18 TL iken, bu sene 38-40 TL’ye yükselmiş olması da tabloyu açıkça gösteriyor.
TARIMDA EN BÜYÜK 3 SORUN
Birincisi maliyet. Türkiye’de çiftçilerin yüzde 70’i tarım politikalarından memnun değil. Bu kişilerin yüzde 80’inin memnuniyetsizliğinin sebebi ‘maliyetler’. Tarımla uğraşanlar arasında yaklaşık yüzde 45’lik bölüm, para kazanamayacağını düşünerek üretimi bırakıyor.
İkinci sorun, işçilik, özellikle son 1-2 senedir büyük problem. Köyden kente göçün büyük etkisi var. Yerli halk tarımda çalışmak istemiyor.
Üçüncüsü de güvenlik. Maalesef son yıllarda hızla büyüyen ciddi bir sorun haline geldi. Büyük uğraş ve zorluklarla ürettiğimiz ürünlerin çalınması sorunu bu bölgede büyük bir sıkıntı haline geldi. Kontrolsüz göçün bunda büyük payı var, olumsuz etkilerini en fazla yaşayan sektörlerin başında da tarım geliyor.
TOPRAKSIZ TARIM DÖNEMİ
İklim değişikliklerinin yarattığı olumsuz etkiler dolayısıyla üreticiler ‘alternatif üretim yöntemleri’ aramaya başladı. ‘Topraksız tarım’ bunlardan biri.
Seralar inşa etmek, damlama-sulama sistemleri kurmak gibi çeşitli mekanizasyonlara başvuruluyor.
Bu yöntemlerden biri olan, drone ile ilaçlama/sulama, tarımda verimlilik için de esasında çok önemli. Zira, normal koşullarda barajdan çıkan 100 birimlik suyun ürüne ulaşıncaya kadar 70 birimi heba oluyor. Sadece 30 birimi toprakla buluşuyor. Bu çok ciddi bir kayıp, özellikle de uzun vadede karşı karşıya geleceğimiz su krizini düşününce…
Tabloyu rakamlarla ortaya koymak gerekirse, sadece nüfus artış oranlarına bakarak geleceği görmek mümkün. Araştırmalar, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağını öngörüyor. Bu da yüzde 70 daha fazla gıda ihtiyacı olacağı anlamına geliyor. Ancak tarım arazileri artmıyor, küçülüyor; su kaynaklarımız artmıyor, azalıyor. Tüm bunlar gıda ve su konusunda büyük bir tehdit doğuruyor.
TARIM 3.0’I YAŞIYORUZ
Şu anda dünyada ‘Tarım 4.0 devrimi’ yaşanıyor. Birinci ve ikinci tarım devriminde ‘araziniz’ varsa güçlüydünüz. Üçüncü aşamada, ‘mekanizasyonunuz’ varsa güçlü idiniz. Dördüncü evrede ise dijitalleşme ve teknoloji önemli…
Türkiye şu anda Tarım 3.0’ı yaşıyor, hâlâ sadece mekanizasyona önem veriliyor. Şu an hâlâ en küçük ölçekteki çiftçi dahi ne yapıp edip, kendi çabasıyla bir traktör almaya çalışıyor. Her ölçekteki çiftçi için hala traktör en önemli araç halinde. Oysa dünyada böyle değil.
Tarımda gelişme için Hollanda çok iyi bir örnektir. Meyve toplamayı dahi makinelerle yapıyorlar. Bir bahçede hasta ağaç varsa, sensörlerle tespit edilir. Türkiye’de ise birkaç istisna dışında bu aşamaya geçebilen üreticiler yok. Yani tarımda 4.0 devriminin çok gerisindeyiz…
Tarımda da minimum alandan maksimum verim elde edilebilmesi, gelişmiş teknolojilerden faydalanabilmemizle doğru orantılı. Biz de tarımsal alanların verimliliğini artırabilmek için çeşitli teknolojilerden faydalanıyoruz. Şu anda tek bir tuşa basarak damlama oranlarını kontrol edebiliyor, bahçede suya ihtiyacı olan toprak oranını veya ağacı biliyorum.
GELECEK HEDEFLERİM
- İŞİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ Birincil hedefim mevcut durumu korumak. Türkiye konjonktüründe mevcudiyeti en maksimum verimle korumanın, en yüksek verimi almanın büyük başarı olduğuna inanıyorum. Bununla birlikte dünya trendlerine de ayak uydurmaya çalışacağız.
- ÜRÜN ÇEŞİTLİLİĞİ Minimum alanda, maksimum verim elde edebilecek şekilde üretim desenimizi
çeşitlendirmeye odaklanacağız. - TEKNOLOJİ Tarım işletmemiz için en üst düzeyde mekanizasyon ve teknolojiyi uygulamaya koymak istiyoruz. Şu anda bunu önemli ölçüde yapıyorum ama teknoloji sürekli değişiyor, değişime ayak uydurmak gerekiyor.
- DEVAMLILIK Arzum, işletmemizi sonraki kuşaklara devretmek. 2 oğlum var, bayrağı da hangisi arzu ederse ona teslim etmek istiyorum. İkisi de şu anda çiftçiliği seviyor.
BU ÜRÜNLERE İLGİ AZALDI
- 125 ÇEŞİT ÜRÜN Çukurova, dünyadaki en önemli 3 ovadan biri ve hatta en önemlisi diyebiliriz. Çünkü, burada ‘intansif’ tarım yapılabiliyor. Bu tarım yönteminde en yüksek verim alınır. Çukurova bölgesinde 125 çeşit ürün üretiliyor.
- ÜRETİMİN GÜCÜ Türkiye’deki narenciyenin yüzde 80’i, buğdayın yüzde 15’i, pamuğun yüzde 40’ı burada üretilir. Ayrıca, Türkiye’deki soyanın yüzde 87’si, yer fıstığının yüzde 92’si ve mısırın yüzde 38’i -ki dünyadaki en kaliteli mısırdır- yine Çukurova’da üretiliyor.
- TARLADA DÜŞÜŞ Fakat son yıllarda, özellikle tarla bitkilerinde ciddi bir gerileme yaşanıyor. Özellikle Adana, eskiden pamuk üretiminin yüksek olduğu bir alandı. Fakat şimdi bu neredeyse yok denecek kadar az.
- BAHÇEYE KAYIŞ Eski köklü aileler, binlerce dönüm pamuk ve çeltik ekermiş. Artık çeltik hiç ekilmiyor, pamuk ise çok düşük bir alanda kaldı. Bunun da sebebi maliyetler. Bu nedenle tarla bitkilerinden uzaklaşılıyor ve bahçe ürünlerine doğru ciddi bir geçiş var.
KRİTİK VERİLER
- Türkiye’de son 10-15 yılda yaklaşık 7,5 milyon hektarlık tarım arazisi kayboldu. 28,5 milyondan 21 milyon hektara indi.
- Önlem alınmazsa, kayıp alan, çok yakında 4’te 1’lik bir alana tekabül edecek.
- Çukurova’da şu an 174 bin hektarlık alanda üretim yapılıyor. Ancak son zamanlarda çiftlik çevresindeki bölgelerde dahi tarım arazilerine konut yapılıyor.
TARIM POLİTİKALARI
- DEVLETİN DESTEĞİ
Çiftçiler, devletin verdiği desteğe göre bir sonraki yıl ekim yapıp yapmayacağına karar veriyor. Bununla birlikte devletin sağladığı finansal desteği de 1 yıl sonra ancak alabiliyoruz. Bu, özellikle küçük ölçekte iş yapanların üretim motivasyonunu ve gücünü kırıyor. - YENİ PAZAR
Ticaret yapabileceğimiz yeni pazarlar yaratılması çok önemli. Şu anda Rusya ve Balkanlar gibi bölgelere ticaret yapabiliyoruz. Bu ülkelerdeki savaş ve sorunlar bizi doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla alternatif pazarlar yaratılması çok kritik. - HASAT ZAMANI İTHALAT
Bizim tam üretim ve hasat yapacağımız zamanlarda yurt dışından herhangi bir ithal ürünün gelmemesi lazım. Bu da, biz üreticileri zorlayan sıkıntıların başında geliyor.
“TARIMDA OLUMLU GELİŞMELER DE VAR”
- KREDİ DESTEĞİ Tarımda elbette iyiye giden konular da var. Örneğin, yeni teşvikler önemli. Bunlardan biri de bankaların desteği. Örneğin, Ziraat Bankası, çiftçinin olmazsa olmazı, ikinci adresidir. Tüm çiftçilerin kapısından girmişliği, kredi kullanmışlığı vardır.
- KADIN VE GENÇLER Ziraat Bankası gençleri ve kadınları tarıma teşvik ve motive eden krediler verir. 40 yaş altı gençler ile kadınlara özel kredi ve indirimler sağlıyor.
- EĞİTİMLER İl Müdürlüklerinde her sene sertifikalı eğitimler veriliyor. 3-4 sene evvel üreticilerin de desteğiyle Adana’da tarım lisesi kuruldu. Tarımı bire bir sahada öğrenen bu çocuklar ziraat fakültelerine gidiyor veya doğrudan arazide çalışmaya başlıyorlar. Tüm bunlarla, gençlerin tarıma daha sıcak bakması için alanlar oluşturuluyor.
3 TL’DEN 55 TL’YE GİDEN YOLCULUK!
3 TL
Ürünün ‘bahçeden’ alıcıya kilogram başı satış fiyatı.
10 TL
Alıcı, tüccara devreder. Tüccar ürünü toplar, taşır, paketlemesini yapar ve sevkiyata hazır hale getirir.
10-13 TL
Adana’dan İstanbul’a nakliyat için eklenen maliyet.
26 TL
İstanbul’a geliş maliyeti. Esas kopuş bundan sonra başlıyor.
50-55 TL
Hal ve spot gibi kalemler de araya girdiğinde, Adana’da 3 TL’ye sattığımız limon İstanbul’da 50-55 TL’ye satılır hale gelir. Mağduriyeti üretici yaşar, kârı ise aradaki halkalar alır.