YAZI: MEHTAP DEMİR
Malatya’nın Durulova adlı şehre uzak köyünde, 1984 yılında dünyaya geldi. Anne ve babası öğretmendi. O yıllardaki köy okullarının bir bölümünde olduğu gibi okulda bir ya da iki öğretmen görev yapıyordu. Bir öğretmen, birden fazla sınıfa ders veriyor, bazı durumlarda iki sınıf aynı anda ders alıyordu. Belki de baba ve annesinin öğretmen olmasının da etkisiyle eğitim hayatına başarılı bir şekilde başlamıştı. O dönemde 5 yıl olan ilkokulu, 4 yılda bitirmişti.
Eğitimini Malatya Fen Lisesi’nde tamamladıktan sonra üniversite için Ankara’ya gitti. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünü kazanmıştı. Ailesi ağırlıklı çiftçilikle uğraşmıştı. Hepsi çiftçiydi ve aralarında tek bir girişimci bile yoktu. İlk üniversite okuyan, anne ve babasıydı. Şimdi sıra ona gelmişti. Üniversitede okurken kafasında “profesör” olmak vardı.
Ancak, aklı girişimciliğe kayacaktı. Henüz kişisel bilgisayarların yaygınlaşmadığı dönemde projeleri için laboratuvarda sabahlara kadar çalışıyor, bilgisayarla vakti geçiriyordu. Aynı anda Matematik ile çift dal da yapmaya başlamıştı.
Bu tutkusunun ilk meyvesini birinci sınıfın yaz döneminde aldı. Bir yandan staj yaparken, diğer yandan da ilk “uygulamasını” yazdı. İşe gidip gelirken müzik dinleyebilmesini kolaylaştıran bir uygulama yarattı. Uygulamayı yazarken bir kez daha “ürün yaratmayı” ve “girişimciliği” sevdiğini anlamıştı. Kendi deyimiyle işte o yaz kararını vermişti: “Ben girişimci olacağım.”
ABD’de büyük başarı kazanan Eren Bali’den söz ediyoruz. Önce Udemy adlı eğitim şirketini 3 milyar dolar değere ulaştıran, ardından da Carbon Health ile sağlıkta inovasyon yaratan Bali, ilk defa Türkiye’den bir yayına, girişimcilik öyküsünü ve hedeflerini anlattı.
İLK GİRİŞİM MACERAM
İlk şirketimi, 2000’li yılların başında, henüz 4’üncü sınıftayken kurdum. İlk projem, 3 boyutlu oyun geliştirme teknolojilerini kullanarak, yeni yapılan evleri 3 boyutlu turlarla gezdirip satmaya olanak sağlayan bir yazılımdı.
Bunları yaparken, bir yandan da uzaktan eğitimle de ilgileniyordum. ODTÜ Teknokent’te bir grup, yurt dışından eğitmenler getiriyor ve çeşitli eğitimler veriyordu. Bu eğitim işinin maliyeti çok yüksekti. Ben bunu görünce, eğitimi sanal ortama taşıyabilir miyiz diye kafa yormaya başladım. Benim öngörüm, gelecekte herkesin, her şeyi internetten öğreneceği yönündeydi. Unvanı öğretmen olmayan, yaptığı işte uzman olan insanların çok daha iyi ders verebileceğini düşünüyordum.
Bu düşünceyle birkaç arkadaşımla bir online eğitim şirketi kurduk. Başlangıçta iş modelimiz şöyle işliyordu: İnternet üzerinden bir konuyu öğretmek için gerekli olan tüm araçları ve teknolojileri eğitmenlere ücretsiz sağlıyorduk. Derslerin satılması durumunda onlardan belli bir pay alacaktık.
Udemy’nin kuruluşu 2010 olarak görünüyor ama aslında önce 2007 yılında bu şekilde Türkiye’de kurmuştuk. Canlı eğitimler üzerine, farklı bir isimle, bir online platform olarak yola çıkmıştık. Ancak, bu girişimimiz başarılı olmadı.
ABD YILLARI BAŞLIYOR
2008-2009 yılları arasında Türkiye’deki şirketimizi desteklemek amacıyla Silikon Vadisi’ne gidip gelmeye başlamıştım. Geceleri Silikon Vadisi’ndeki şirketlere çalışıyordum. Kazandığım mühendis maaşı da Türkiye’de küçük bir startup’ı geçindirmeye yetiyordu.
Silikon Vadisi’ndeki deneyimim sayesinde şunu fark ettim: Şirketleri başarılı yapan, sahip oldukları yazılım değil. Başarılı olanların arkasında çok farklı deneyim ve bilgi birikimi var. Oysa biz bunların hiçbirisine sahip değildik. Bunu görünce Türkiye’deki şirketi kapatıp, ABD’ye taşındım. Ardından ortaklarım ve birlikte çalıştığım mühendis arkadaşların bir kısmı da yanımıza geldi.
2010 yılında aynı fikri yeniden gerçekleştirmek için yola çıktık. Ancak, ürünü değiştirerek sıfırdan yaptık. Canlı eğitimler yerine kayıtlı eğitimlere odaklandık. Böylece insanlar ders verdikçe, kayıtlı eğitimlerin sayısı artıyordu. Yani fikrimiz ve vizyonumuz aynıydı, fakat ürün, uygulama ve şirket ismi farklıydı.
BAŞARININ İLK İŞARETLERİ
Yeni girişim fikri ABD’de tuttu ve platform kullanılmaya başlandı. Bunun üzerine 2010’da melek yatırımcılardan 1 milyon dolar yatırım aldık. Biz de ekip olarak tam zamanlı çalışmaya başladık ve bu platformu her geçen gün büyüttük. İlk 5 senede her ay yüzde 20 düzeyinde büyüdük. Doğal olarak 5 yılın sonunda büyük bir şirkete dönüşmüştük.
Planımız, 2015’te şirketi halka açılacak büyüklüğe getirmekti. Bu hedefe ulaşabileceğimizi öngörüyor, bu doğrultuda ilerliyorduk. O dönem Amerika’da “göçmen girişimci” idim. Daha tecrübeli bir yönetici, şirketi alsın ve bir sonraki aşamaya geçirsin gibi bir düşüncem vardı. Bu nedenle şirkete yeni bir CEO aldık ve ben görevi bıraktım. Geriye dönüp baktığımda bunun şirket için doğru bir hareket olmadığını görüyorum. CEO’luğu devretmeseydim, şirket çok daha büyük olabilirdi. Şirket 10’uncu yılında kârlı hale geçti. 2020 yılı itibarıyla, Udemy’nin değeri 3 milyar doların üzerine çıktı.
BAŞARI GETİREN FAKTÖRLER
- Biz yaptığımız işi her gün adım adım büyüttük. Çok uzun bir süre insanların dikkatini çekmedi. Coursera ve Udacity gibi rakipler çıktı. Bu rakipler yüksek öğrenim alanında işler yaptı. Bizden belki 10 kat, 20 kat fazla yatırımla başladılar. Bizden sonra başladılar ama çok daha fazla yatırım aldılar, tüm pazarın desteği onların arkasındaydı.
- Biz dünyada kendisini bir konuda geliştirmek isteyen yüz milyonlarca insan olduğunu fark ettik. Vizyonumuzun doğru olduğuna karar verdik ve üzerinde ısrarla durduk. Çok daha parlak görünen, daha fazla ilgi çeken başka bir alana kaymayı düşünmedik. Şu anda Udemy, hem gelir hem de şirket büyümesi olarak tüm online eğitim pazarının lideri.
- Başarılı teknoloji şirketlerinin yüzde 90’ı genelde ilk çıktığı yerden farklı bir noktada başarıyı bulur. Startup dünyasında buna “pivot” denir. Her şirket, başarılı olana dek aslında birkaç kez pivot eder. Bizim vizyonumuz ise hiç değişmedi. Bu çok nadir olan bir şeydir. Bu duruma, “Product-market fit” diyoruz. Yani bir ürünün pazarda yer bulması, başarılı olması durumu. Biz pazarda yer bulduk…
UDEMY’DE NE HEDEFLİYORUZ?
Udemy’de ben uzun bir süredir yönetim kurulu başkanı olarak görev yapıyorum. Şirketin günlük işleyişini doğrudan yönetmiyorum. Udemy’de hedefimiz, ilk günkü vizyonumuzu daha da fazla insana ulaştırmak ve insanların hayatlarını değiştirmesinin ilk adımı olmak.
Şu anda şirketin en büyük 2 gelişimi:
Birincisi, Udemy uluslararası olarak çok büyüdü. Türkiye’de gelir olarak çok ciddi rakamlara ulaştı. Bir zamanlar, şu anda sadece Türkiye’de elde ettiğimiz geliri bile yapacağına inanamazdım. Bu kadar insanın bir konuyu sadece öğrenmek için kendi cebinden para vereceğini çoğu insan kesinlikle tahmin etmiyordu. Ancak dersler nispeten ucuz, özellikle de sürekli olan indirimlerle son derece makul fiyatlara ders alıyorsunuz. Çoğu zaman bir kitaptan bile daha ucuz oluyor.
İkincisi, kurumsal eğitim alanında da Udemy şu anda en hızlı büyüyen şirket durumunda. Bu alanda şirketin gelirleri her sene ikiye katlanıyor. Udemy, dünyanın en büyük online eğitim şirketi haline gelecek.
CARBON HEALTH NASIL DOĞDU?
2015’te ilgim sağlık alanına kaymaya başladı. Aslında, doktor olan ablam nedeniyle sağlık alanına ilgim hep vardı. Ancak, bunu ciddi olarak düşünmeye başlamam, annemin hastalığıyla oldu. Teşhisi konulamayan ciddi bir rahatsızlığı vardı. Ablam çok sayıda hocasına danışmıştı ve annemi sırayla onlara götürdük. Sonunda bir doktor başarılı bir tedavi uyguladı.
Fakat o dönemde yaşadığımız süreç oldukça karmaşık ve yorucuydu. Ablam pek çok farklı hastaneden, doktorlardan bilgileri çıkarıyordu, MR sonuçlarını bir DVD’ye kaydediyordu. Anneme ilişkin tüm sağlık verilerini bir araya getiriyor ve paketliyordu. Ben bu süreçte doktorların kullandığı araçların yeterince iyi olmadığını düşündüm.
Doktorların zamanı değerlidir, onları eğitmek çok maliyetlidir. Buna rağmen biz onların zamanlarını çok kötü değerlendiriyoruz, çok kötü araçlar veriyoruz. Uber şoförleri bile onlardan çok daha iyi teknolojiler kullanıyorlar. Onların bir saniyesi bile boşa gitmiyorken, doktorların zamanının yarısı gereksiz evrak işlerine harcanıyor.
SAĞLIKTA DEMOKRATİKLEŞME
Amerika’da sağlık erişimi çok kötü durumda. Çok sayıda vatandaş her sene sigortası olmadığı için basit griplerden ölüyor. Sağlık sigortası çok pahalı.
Tüm bunları göz önüne alarak, sağlık erişimi kavramını, teknolojiyi kullanarak yeni baştan düşünmeye başladım. Herkesin ulaşabileceği, herkesin sigortasını kabul edecek, ekstra bir para almayacak ve çok kaliteli bir sağlık hizmeti sağlayacak bir sistem yaratmak istedim. Bunu başarabilirsem, dünyadaki en büyük şirketlerden biri olacağına inanıyordum.
Amerika’da sağlık için çok büyük para harcanıyor. Örneğin, dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Apple akıllı telefon pazarında. Amerika’da bu pazarın büyüklüğü yıllık 100 milyar dolar civarında. Sağlık hizmetlerine harcanan para ise 2,5 trilyon dolar.
Böyle bakınca tablo daha iyi anlaşılıyor. 100 milyar dolarlık bir pazardan Apple çıkıyorsa, sağlık alanında kuracağım bir şirketin çok hızlı büyüyeceğini ve en büyük şirketlerinden biri olabileceğini düşündüm.
SIRA DIŞI BAŞLANGIÇ
Bunun için sıra dışı bir yol izledik: Öncelikle bir ofis açtık. Mühendislerin de benim de çalıştığımız ofisin içinde bir klinik kurduk ve hasta kabul etmeye başladık.
Planımız, teknolojiyi tamamen işin merkezine koyan bir sağlık hizmeti üretmekti. Gerekli yazılımları sıfırdan kendimiz yaratacaktık. Bunun için ekibin farklı sağlık yazılımlarına bakmasını dahi yasakladım. Hiçbir teknolojiden esinlenmeden, her şeyi sıfırdan düşündük. Çok farklı bir teknoloji platformu kurduk. İnsanların sağlık sistemine nasıl kayıt yapacaklarından doktor bilgilerinin girişine çok sayıda konuyu ele aldık ve tüm bu adımları sıfırdan planladık. Yeni platform gereksiz harcanan çoğu zamanı ortadan kaldırıyordu. Sağlık sisteminde büyük bir evrak ve zaman kaybı sorunu vardı. Bu konuda iyileştirme getiriyorduk.
Teknolojileri günden güne geliştirdik ve yapay zeka temelli bir platform kurduk. Doktorların yapacağı işlerin çoğunu, yapay zeka önden tahmin ediyordu. Örneğin, hasta henüz doktoru görmemişken bile doktorun hastayla geçireceği ilk 5 dakikalık süreci otomatik olarak hallediyordu.
Sistem, hastanın neden geldiğini, şikayetinin detaylarını öğreniyor, bu bilgilere göre gerekirse başka yerlere gönderiyordu. Şayet farklı bir yere göndermeyeceksek, doktorun bir tanı koymak için ihtiyaç duyabileceği bilgileri tahmin ediyordu. Verilere göre de hastalığını tahmin edebiliyor ve hastaya “Şöyle bir hastalığın var ve doktor şu tür bir test isteyebilir, bunları yaptır” diye bilgi veriyordu. Bu da doktorun zamanını müthiş verimli hale getiriyordu.
2016’DA 1 KLİNKLE BAŞLADIK
Sonuçta 2,5 trilyon dolarlık bir sektörü 2-3 kat daha verimli hale getirince, çok büyük bir değer oluşuyor. 2016 yılında işe 1 klinikle başladık. İlk 2 sene kapalı bir şekilde Ar-Ge yaptık. 2018 itibarıyla tam anlamıyla kayda değer bir şekilde iş yapmaya başladık.
Şimdi 30 tane kliniğimiz var. 2021 sonuna kadar 150 kliniğe ulaşacağız. Hem gelirler hem çalışan sayısı bakımından, 2020’nin ilk 11 ayındaki büyümemiz 8 kat oldu. Planlarımıza göre, 2025’e geldiğimizde 1500 tane kliniğimiz olacak. Bu sayıyla, açık ara farkla, ABD’nin en büyük birinci basamak sağlık sistemi olacağız. 2020 sona ermeden önce üst üste 75 milyon dolar ve 100 milyon dolarlık iki ayrı yatırım aldık. Sonrası için yani ikinci basamak için de farklı planlarımız var.
2025 yılında 1500 kliniği, 40 bin çalışanı, 20-30 milyon hastası olan bir sağlık hizmetleri kuruluşu olmayı hedefliyoruz. Carbon Health’in dünyanın en büyük sağlık hizmetleri kuruluşu olacağına inanıyorum.
Sağlık sisteminde birinci basamak, hastanın ilk etkileşime geçtiği ve tüm verilerin toplandığı yerdir. Biz bunun etrafında büyük bir sağlık ekosistemi kuruyoruz.
Bir teknoloji platformunu merkezine alan komple bir sağlık sistemi kurmak düşüncemiz. Ben buna, içinde uzmanların, hastanelerin olduğu ve herkesi teknolojiyle bir araya getiren, “dünyanın en büyük hastanesi” diyorum. Dünyanın en büyük hastanesini kuracağız ama burada hastaneden kastım binalar değil, söylediğim gibi içinde binlerce kliniğin, yüz binlerce doktorun olduğu, merkezine teknolojiyi alan bir ağ.
GİRİŞİMCİLERE ÖNERİLER
- Hedefiniz girişimci olmaktan ziyade, “Ben şu alanda ilginç bir şeyler yapmak istiyorum” olmalı. Bir eksikliği görüp, ona odaklanmak daha doğru olur.
- Büyük bir şirket kuracağım diye yola çıktığınızda bu hedefe ulaşamıyorsunuz.
- Girişimcilere genellikle “pes etmeyin” önerisi yapılır. Ben bu konuda tereddüt ediyorum. Çünkü, bazen pes etmek gerekiyor. Kendi fikrine çok takıntılı kalmamak lazım.
- Girişimcilerdeki bir başka hata fikirlerini paylaşmamaları… Bence bu en klasik acemi girişimci hatasıdır. Aksine, fikrinizi herkesle paylaşmalısınız ki, konuştukça o fikir gelişsin.
- Minimum kaynak ve teknoloji kullanarak kafanızdaki fikrin küçük bir kısmını yaratıp, insanların ilgisini çekip çekmediğini deneyin. “Bir fikrim var” diyerek 2-3 sene dolaşan insanlar var. Bugün yapamıyorsanız, 30 sene sonra da yapamayacaksınız demektir.
- Başarılı olan insanların kafasında fikrin oturmasıyla, yola koyulması arasında hiç zaman geçmiyor. Benim Carbon Health’i düşünmeye başlamamla oturup kod yazmaya başlamam arasındaki süre en fazla birkaç haftadır.
% 50
“Covid-19 döneminde ev tipi test kitlerini ilk defa biz ürettik. 30-40 bin hastadan toplanan verilere dayanarak çok detaylı bir klinik verisini ilk biz paylaştık. Bugüne kadar 500 bin kişiyi test ettik. California’nın yüzde 5-6’sı, San Fransisco’nun yüzde 50’si bizde test oldu.”
“CARBON HEALTH’İ KURMASAYDIM YAPACAĞIM İŞİ PAYLAŞIYORUM”
DENEYİM ÖNEMLİ
Sağlık alanına deneyimsiz girişimcinin girmesini çok önermiyorum. Tecrübeliler için daha uygun bir alan. Çünkü, sağlık alanında bir ürünü çıkarmanın ön bariyeri çok daha yüksek. Öncesinde, 2-3 sene çok ciddi çalışmak, çok iyi kaynaklara sahip olmak, doğru bağlantıları bulmak gerekiyor.
TÜRKİYE’YE UYGUN GİRİŞİM
Türkiye’de dijital sağlık alanında eksikler var. Çünkü, mevzuat henüz buna uygun değil. Ancak, Covid’in etkisiyle dijital sağlık mevzuatı kabul edilecek diye tahmin ediyorum. İnsanlar telefonla da doğrudan sağlık hizmeti alabilecekler. Bu mevzuat sonrası mutlaka girişimciler için fırsatlar doğacaktır.
TANI CİHAZI
Türkiye’de şirketler “tanı” cihazı geliştirmede epey iyiler. Türkiye’de çok kaliteli mühendisler ve çok iyi bir işgücü de var. Türkiye pazarına değil, özellikle ABD pazarına yönelik donanım ve yazılım geliştirme işine dikkat çekmek istiyorum. Örneğin internete bağlı tanı cihazları ve dijital olarak tasarlanmış EKG ve benzeri cihazlara yönelik girişimler olabilir.
AKLIMDAKİ GİRİŞİM
Yoğun bakım ünitelerinde hâlâ çok eski, pahalı cihazlar, donanımlar kullanılıyor. Türkiye’de iyi bir ekip çıksa ve “Ben bu yoğun bakım cihazlarının hepsini modern teknolojilerle yeniden yapacağım” dese ve 10 kat ucuza gelecek şekilde tasarlasa, ciddi bir başarı sağlayabilir. Carbon Health’i kurmamış olsaydım, kuracağım şirketlerden biri bunun üzerine olurdu.
İLK EĞİTİM İŞİ NEDEN BAŞARISIZ OLDU?
“Öncelikle, ürünümüz yanlıştı. Canlı eğitim platformu yapmanın zorluğu, insanların aynı anda online olması gerekliliğidir. O yıllarda insanlar şimdiki kadar online değildi. Oysa, daha çok kazanmak için aynı anda daha çok insana eğitim vermemiz gerekiyordu. Ayrıca bir teknoloji şirketi kurmak için gerekli ekosistem yoktu. Yatırım bulmak mümkün değildi ve çalışacak insanlar bulmak çok zordu.”
İLK YATIRIMCI NASIL İKNA OLMUŞTU?
Udemy’nin ilk yatırımcısı 50 bin dolar koymuştu. Şirket ilgisini çekmesine rağmen ancak 3’üncü seferde yatırıma ikna edebilmiştik. Sebebini bize şöyle açıklamıştı: “Bu fikrin söylediğiniz şekilde çalışacağını hâlâ düşünmüyorum. Ancak, üç seferdir yanıma geliyorsunuz ve her seferinde de yaptığınız işte çok ciddi ilerleme görüyorum. Fikir çalışmayacak, ancak o kadar hızlı ilerliyorsunuz ki, bir gün başarılı bir iş modelini bulacağınıza inanıyorum.”
10 KAT
“ABD’de sağlık hizmetindeki inovasyonların neredeyse hepsini biz yaptık. Bu sayede hızlı büyüdük. Sadece 2020’nin ilk 11 ayındaki büyümemiz 8 kat oldu. 2020’nin başında 10 kat civarında büyümüştük. Çalışan sayımız 1000 kişiye ulaştı.”