in ,

Öğrenme Kişiselleşiyor

Öğrencilerin, pandemide kaybettiklerini geri kazanmak için, teknolojiden daha fazlasına ihtiyacı olacak.

YAZI: AINSLEY HARRIS

Dezenfektanlar, ıslak mendiller, birbirinden uzağa yerleştirilen masalar… Okullarda alınan tüm bu önlemlere rağmen, COVID-19’un yarattığı endişeler nedeniyle eğitimde yakın zamanda normale dönüş olmayacak.

Bozulan rutinlerden, kısa süreli arkadaşlıklardan ve akademik ilerlemenin gecikmesinden dolayı ilkbaharda ortaya çıkan keder, yerini süregiden belirsizliğin stresine bıraktı.

Eğitimciler ise, okulların kapanmasının öğrencilerin ilerlemesinde çok büyük bir farklılık yarattığını ve dolayısıyla sınıf seviyelerinin neredeyse anlamsız hale geldiğini anladıkları için farklı türden bir keder içinde.

Bazı okullar, Seesaw ve Google Classroom gibi araçlar aracılığıyla yapılan video tabanlı dersler ve gönderilen dijital ödevlerle belli bir başarı elde ederken, çoğu yeni düzene uyum sağlamakta zorlandı ve pek çok öğrenci geride kaldı.

Mayıs ayında, kâr amacı gütmeyen Northwest Değerlendirme Derneği (NWEA) ile derneğin Brown Üniversitesi ve Virginia Üniversitesi’ndeki partnerleri, öğrencilerin bu sonbaharda okula, okuma becerisinde tipik okul yılı kazanımlarının yalnızca üçte ikisini ve matematikteki tipik okul yılı kazanımlarının yarısından azını kazanarak geri döneceklerini öngördü.

McKinsey & Company, en az 232 bin öğrencinin, okul yılı bitmeden liseyi terk edeceğini tahmin ediyor; bu sayı, bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 20 daha fazla.

Center on Reinventing Public Education’ın direktörü Robin Lake, “Önümüzdeki yıl iyileştirme ihtiyacı çok fazla olacak” diyor; “Bir altıncı sınıf öğretmeninin, elinde tuttuğu hızlı ilerleme rehberiyle nasıl başa çıkacağı benim için muamma. Sistemde yenilik yapmaktan başka bir seçenek görmüyorum.”

Son yıllarda okullardaki yaratıcı düşüncenin çoğu, “kişiselleştirilmiş öğrenim” terimi etrafında toplandı. Bu terim, öğrencilerin tekil ihtiyaçlarını ve ilgi alanlarını karşılamak için dersleri, hızı ve konuyu ona uyarlama anlamını taşıyor. Kişiselleştirilmiş öğrenme, teoride, eldeki sorunu çözmenin ideal bir yolu gibi görünüyor.

Ancak birçok eğitimci, kişiselleştirilmiş öğrenmeyi, ezberci bir şekilde teknolojiye sarılma olarak gördüğü için temkinli davranıyor. Örneğin, artan sayıda eğitim teknolojisi, kişiselleştirilmiş olarak pazarlanıyor ama öğrencileri standart testlere hazırlamak için uyarlanabilir algoritmalar kullanarak çoktan seçmeli sorular sunmaktan başka hiçbir kişiselleştirilmiş hizmet sunmuyor.

İki yıl önce, Brooklyn’deki bir okulun öğrencileri Summit Learning adlı kişiselleştirilmiş öğrenme platformunu protesto etmek için dersten çıktı. Öğrenciler, Summit’in mali destekçisi (ve Facebook CEO’su) Mark Zuckerberg’e bir mektup yazarak platformu “sıkıcı” olarak niteledi ve platformun “insan etkileşimini, öğretmen desteğini ve tartışmayı” ortadan kaldırdığını söyledi.

Yine de, kişiselleştirilmiş öğrenmenin her derde deva olmaktan ziyade kapsayıcı bir felsefe olarak görüldüğü okullardaki eğitimciler, salgına uyum sağlamanın nispeten acısız olduğunu ve öğrencilerin çalışmalarında ilerlemeye devam ettiklerini söylüyorlar.

Onların yaklaşımları ile kişiselleştirilmiş öğrenmeye dair popüler anlatı arasındaki temel fark, bu eğitimcilerin okullarını öğrencinin faal olması fikri etrafında inşa etmeleri. Diğer bir deyişle, bu okulların öğrencileri, kişiselleştirilmiş öğrenmenin pasif alıcıları değil, aktif başlatıcıları.

Bu önemli bir ayrım. Uzaktan öğrenmenin en azından 2021’e kadar bir şekilde devam etmesi muhtemel olduğu için, yapısal gereklilik nedeniyle öğrencilerin öncesine oranla çok daha fazla miktarda bağımsız olması bekleniyor.

Belki de okulların kişiselleştirilmiş öğrenmeye yeni bir gözle bakma zamanı gelmiştir; kişiselleşmiş öğrenmenin aldığı en iyi şekil ise algoritmaya dayalı değil, öğrenci liderliğindeki modeldir.

2014’te San Diego’da kişiselleştirilmiş öğrenmeye yönelik bir bakış açısıyla açılan devlet okulu Design39Campus’ta sınıf seviyesi ve “öğretmen” unvanına sahip kimse yok. Bunun yerine, öğrenciler, yaşlarına göre “kapsüller” olarak gruplandırılıyor ve eğitimciler de “Öğrenme Deneyimi Tasarımcıları” veya LED’ler olarak biliniyor.

Geçen bahar, okul uzaktan öğrenmeye geçerken, okulun kurucu ortağı ve LED’lerden biri olan Megan Power için en büyük zorluk, öğrencileri değil ebeveynlerini yönetmek olmuş. “Çocukları bağımsız olmaları için, nerede olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini anlamaları için eğittik” diyor; “Ama şimdi ebeveynler ipleri daha çok eline almış durumda.”

Power, yine de, genç bir öğrenci grubunun parayla ilgili üniteyi işlerken madeni para değerleri kavramına hakim olmak için bir oyun yaratmaya karar verdiklerini görmekten memnun olmuş. “Onlara ne üzerinde çalışacaklarını öğretmen söylemiyor; müşterek bir ortaklık gibi” diyor.

Kişiselleştirilmiş öğrenim okullarındaki öğrenciler büyüdükçe, bu ortaklıklar daha karmaşık hale gelebilir.

Geçtiğimiz haziran ayında bir sabah, özel Mountain View, California, Khan Lab School’dan (okul, Khan Academy’nin yaratıcısı Sal Khan tarafından 2014 yılında kuruldu ve kâr amacı gütmeyen çevrimiçi öğrenim platformuna bağlı) mezun olan ortaokul öğrencileri, bahar dönemi bitirme projelerinin Zoom üzerinden gösterildiği bir sergiye katıldı.

Her öğrencinin öğretmenlerinden ayrı bir uzman mentor tutması ve onlarla düzenli olarak görüşmesi istenmişti.

Ishansh adlı bir öğrenci, televizyon kumandasına, yoga matına ve mikrop istilasına uğramış olabilecek diğer yerlere sürdüğü ekmeğin fotoğraflarını paylaştı ve aslında bir dizi ev yapımı bakteri üretme ortamı yarattı.

Python’da yazdığı bir programı kullanarak, her bir dilim ekmeğin üstündeki mikrop gelişimini analiz ettiğini (ve annesini iyice iğrendirdiğini) açıkladı. “Şimdi kendime çok daha fazla güveniyor ve bağımsız hissediyorum” diyor, “çünkü proje sırasında nasıl inisiyatif alacağımı ve daha üretken ve organize olmayı öğrendim.”

Her dönem sonunda bir hafta boyunca kendi öğrenme süreçleri üzerine düşünen Khan Lab öğrencileri için öz farkındalık kolay bir mesele. Khan Lab’ın Hazırlık Okulu Başkanı Sonia Cho, “Üstbiliş, yaşla birlikte gelişir, ancak onu erken geliştirmeye çalışıyoruz” diyor.

Koruyucu bakım sistemindeki çocuklara hizmet vermek için 2008 yılında kurulan Mott Haven Academy Charter School, Güney Bronx’ta Major Deegan Otoyolu üzerinde yer alıyor.

Akademi, Khan Lab School’dan çok farklı bir öğrenci kitlesine sahip olsa da (çoğu sosyal hizmetler tarafından izlenen 500 öğrenci), öğrenciler pandemi sırasında nispeten başarılı bir öğrenme süreci geçirdi.

Bu durum bize, özellikle kişiselleştirilmiş olmak üzere herhangi bir uzaktan öğrenme stratejisinin, okulların eğitimcilere öğrencileriyle ilişkilerine yatırım yapmaları için zaman ve kaynak sağlaması gerektirdiğini gösteriyor.

Mott Haven’da bu, eğitimcilerin geliştirilmesi, sosyal hizmet personeliyle kurulmuş yakın koordinasyon ve kâr amacı gütmeyen işletme ortağı New York Foundling aracılığıyla sağlanan aile destek hizmetleri sayesinde gerçekleşiyor.

Mayıs ayının başlarından itibaren, Mott Haven Academy’de ödevleri bitirme ve derslere devam etme oranı, cihaz ve internet erişimiyle ilgili zorluklara rağmen, ortaokul öğrencilerinde yüzde 95 ve ilkokul öğrencilerinde yaklaşık yüzde 85 civarındaydı. (Okul, bazı ailelere, kontörlü telefonlarını Wi-Fi bağlantı noktası olarak kullanabilmeleri için nakit hibe verdi).

Benzer topluluklara hizmet veren okullarda, devam oranları (takip edilebildiği kadarıyla) çok daha düşüktü. Center on Reinventing Public Education’a göre, haziran ayı itibarıyla bölgelerin yarısından azı katılımı şart tutuyordu veya yoklama alıyordu.

Mott Haven Academy’nin kurucu ortağı, 12 yıldan uzun bir süredir okulun başında olan Jessica Nauiokas, “Bu kriz başlamadan önce sahip olduğumuz öncelikler sayesinde başardığımız şeylerle gurur duyuyorum” diyor.

Okul personeli hangi öğrencilerin aç olduğunu, hangilerinin sığınma evlerinde yaşadığını, hangilerinin ailelerinin kayıtsız olduğunu biliyor. Amaç, öğrencilerin tanındığını hissetmeleri ve başarılarının önündeki engelleri kaldırmak. Koronavirüs, bu engellerin ne kadar göz korkutucu olabileceğini herkese hatırlattı.

Jessica Nauiokas “Ebeveynlerini COVID-19’dan kaybeden iki öğrencimiz oldu” diyor. “Çoğu büyükanne ve büyükbabasını kaybetti, ancak bu çocuklar birincil bakıcılarını kaybediyor. Durumlarını anlatmak için ulaştıkları ilk kişi ise öğretmenleriydi.”

ÖĞRENCİLER GERİDE KALIYOR
Pandemi süresince okulların kapanması, durumu kötüleştiriyor.

Her gelir düzeyindeki ebeveynler tarafından çocuklarının pandemide derslerine yardımcı olmak için harcadıkları haftalık ortalama süre.

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

emre-meric

“Hedefimiz sosyal medyaya doğanlar”

oya okur erciyes

İhtiyaçtan doğan milyarlık girişim