in , ,

Şirket Doktoru

Şirketler için yeni dönem stratejileri

M. Rauf Ateş

BUNU ÇOK BEĞENDİM: “EN BÜYÜK DEĞİL, EN İYİSİ”

Geçtiğimiz günlerde Apple CEO’su Tim Cook ile yapılan bir söyleşiyi okudum. Biliyorsunuz, son yıllarda Amazon, Google, Facebook ve Apple gibi şirketlerin devasa boyutlara gelip, tekelleşmeleri çok konuşuluyor.

Söyleşide Tim Cook’a bu konu soruluyor. Yanıtı kısa ve bence etkileyici oluyor: “Şirket olarak bizim temel stratejimiz en büyük olmak değil, en iyi olmak. Bu temel stratejiden asla bir tekel çıkmaz. Çünkü, en iyinin en büyük haline gelmesi çok düşük olasılık, hatta olanaksızdır.”

SUNA HANIM’IN UNUTAMADIĞIM SÖZLERİ

Merhum Mustafa Koç ile en son söyleşiyi sanıyorum ben yapmıştım. O sohbet öncesinde halası Suna Kıraç’ın sağlığını sormuştum. “İnan Bey yaşatmak için elinden geleni yapıyor, dünyanın dört bir yanında çare arıyor” demişti. Ancak çok fazla umutlu değildi. Sağlığı ile ilgili ilk ağızdan aldığım son bilgi buydu.

Aradan 4 yıl geçti, merhum Vehbi Bey’in kızı Suna Hanım uzun yıllar süren mücadelesi sonunda hayatını kaybetti. Allah’tan rahmet diliyorum. Türkiye’nin en başarılı iş kadınlarından biriydi. Aynı zamanda “aktivist bir lider” idi. Sanıyorum en olumsuz tarafı “çok çalışması” idi. Daha önce yaptığımız bir söyleşide okumuştum. Kendinin de hoşlanmadığı bu özelliği için özetle şunları söylemişti:

– Koç Ailesi’nin bir ferdi olmanın verdiği avantaj ve öncelik var. Olmasaydım bu noktada olur muydum, bilmiyorum. Ancak, hak etmediğiniz bir yerde oturuyorsanız, sistem sizi zaten kabul etmiyor. Şu anda sistemin içinde kabul edilmiş bir insanın rahatlığıyla konuşabiliyorum.
– Vehbi Bey’in kızı olmasaydım, yine bir yerlerde olurdum. Çünkü, hayatı ve işi ciddiye alan bir sorumluluk anlayışım var. Yaptığım işi severek ve zevkle yapıyorum. Başka bir yerde çalışsaydım, 24 saat işin içinde olmazdım. Dükkanı kapatıp eve gidince kafam rahat olurdu.

– Bizim görevimiz eve gidince bitmiyor. Bu yarım yapılacak bir iş değil, ateşten bir gömlek. Zamanıma hiç hakim değilim. Bir sinemaya gitmek için bile vakit bulamıyorum. Böyle bir hayat çok mu harika onu bilemiyorum. Bu belirli bir noktadan sonra daha fazla para kazanma hırsı değil, belirli bir başarı çizgisini sürebilme isteğine dönüşür.

Suna Hanım’a bu ülkeye kazandırdıkları için teşekkür ediyor, kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.

BOEING MOTORUNU TRAKTÖRE TAKMAK!

Alibaba’nın ilk kurulduğu yıllardı. Kurucusu Jack Ma, 5 milyon dolar almış ve bunu büyüme amaçlı kullanmayı hedefliyordu. İlk etapta bu büyümeyi gerçekleştirecek ekibi kurmak istiyordu. Bu nedenle dünyanın önde gelen şirketlerinden transferler yaptı ve 5 deneyimli başkan yardımcısını şirkete dahil etti. Bu yöneticilerden biri Pazarlama ve İletişim bölümünü yönetiyordu. Bir süre sonra Jack Ma’ya geldi ve pazarlama planını sundu. Kurucuyu şaşırtan pazarlama planının bütçesi 12 milyon dolardı. Sonrasını Jack Ma şöyle anlatıyor:

“Bütçeye çok şaşırdım. Getiren yöneticiye, ‘Hey ne yapıyorsun, bizim şu anda sadece 5 milyon dolarımız var. Nasıl 12 milyon dolarlık pazarlama bütçesi ile gelirsin!’ dedim.

Onun yanıtı şu oldu: ‘Hey Jack, ben şimdiye kadar hiç 20 milyon doların altında pazarlama bütçesi yapmadım.’” Bu söz Jack Ma’yı şaşırtmıştı. Burada bir yanlışlık olduğunu düşünmüştü. Sonraki yıllarda bu konuyu şöyle ortaya koyacaktı:

“Şirkete en iyi kişiyi değil, en doğru insanı alın. En iyisi her zaman gerekli değildir. En iyi çalışan, sizin eğittiğiniz olandır. Piyasada en iyi kişi yoktur. Bence en iyisi sizin alıp eğittiğiniz kişilerdir. Size uygun olmadığı halde aldığınız en iyi kişi, bir Boeing 757 uçağının motorunu bir traktöre takmanız gibidir. Bundan ne motor ne de traktör mutlu olur.”
Bu yazıyı okuyanlar şöyle düşünsün: Türkiye’de kaç kişi benzer deneyimi yaşamıştır? Bence oldukça çoktur.

ENGELSİZ GİRİŞİMCİLERİ HATIRLAYALIM

Ralph Braun, henüz 7 yaşındayken hayatının en büyük şokunu yaşadı. Bir süredir teşhis konulamayan bir rahatsızlıkla başa çıkmaya çalışıyordu. Hayatı giderek zorlaşıyordu. Sonunda doktorlar sonraki yaşamını derinden etkileyecek teşhisi koydular: Genetik bir kas hastalığı vardı ve bir süre sonra küçük Ralph yürüme yetisini kaybedecekti.

Hastalık bir süre sonra hareket kabiliyetini iyice ortadan kaldıracaktı. Artık yürüyemiyordu. Doktorları bir daha eskisi gibi bir hayatı olmayacağı, tek başına günlük yaşamı idame edemeyeceği yönünde uyarıyorlardı. Ralph Braun için tablo çok parlak değildi.

Ancak, o hayata tutunmayı asla bırakmadı. Bir şekilde hareket kabiliyeti kazanacağı konusunda tutkusunu hep canlı tuttu. İlk yıllarda ailesinin aldığı tekerlekli sandalyeyi kullandı. Ancak, “mobilite” tutkusunu hiç kaybetmedi.

Evine yakın bir otomobil şirketinde iş buldu. İşvereninin izni doğrultusunda “scooter” üzerinde çalışmaya başladı. Kendini bu kısıtlı yaşamdan çıkarmak için daha pratik cihazlar üzerinde çalışarak önce “Tri-Wheeler” adlı motorlu scooter’ı, ardından da BraunAbility’nin temelini oluşturan “pilli scooter” cihazını üretti.

Bu “engelsiz girişimci”, 1972 yılında, fabrikadan ayrılıp, The Braun Corporation’ı kurarak işini bir üst düzeye taşıdı. “Bataryalı” tekerlekli sandalye işini dünyanın dört bir tarafına taşıdı, 70 ülkede, 1200 üstünde çalışana ulaştı. 500 milyon dolara yakın cirosu var.
Bugün şirketin sitesinde, bütün “engelsiz” dostlar için şu mesaj yer alıyor: “Zorluklar, icatların anasıdır. Ralph’in fiziksel sorunu, onu bağımsız yaşama kararlılığına ve fiziksel engelli insanların hayata aktif katılabilecekleri düşüncesine itti.”

Ralph, “engelsiz girişim” için çok iyi bir örnek… Türkiye’de bu sorunu yaşayanlara ilham kaynağı olacak benzer hikayeler olduğunu da biliyorum. Önümüzdeki dönemde “Engelsiz Girişim” çalışmasını biraz da bu nedenle destekleyeceğimizi paylaşmak isterim.

Yazar: Rauf Ateş

Fast Company Türkiye Kurucusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sıra dışı bilim kadını

Zamansız şirket stratejileri