in

Prens Harry sosyal medya reformu istiyor!

“Dijital platformlar, Kongre baskınından sorumlu tutulmalı”

Fotoğraf: Samir Hussein/WireImage/Getty Images

YAZI KATHARINE SCHWAB

Sussex Dükü Prens Harry ve Düşes Meghan Markle, geçtiğimiz yıl boyunca yaptıklarıyla, daha sağlıklı bir sosyal medyanın açık sözlü savunucuları haline geldiler. Online mecralarda ve basında karşı karşıya kaldıkları taciz ve korkunç sözleri düşünürsek, ‘daha sağlıklı bir sosyal medya’ belli ki, dük ve düşes için önemli ve var olan durum da bir o kadar endişe verici.

Çift, teknolojinin toplum üzerindeki etkisini anlamayı amaçlayan ve medyadaki online yaşamın durumunu açık biçimde eleştiren organizasyonlarla birlikte çalışıyor. Böylelikle güçlerini, şu anki dijital ekosistemde değişim başlatmak için kullanıyorlar. Prens Harry, geçtiğimiz Ağustos’ta Fast Company için yazdığı bir yazıda, iş dünyası liderlerine çağrı yaptı. Onları, bilgi kirliliğinin ve ayırıcı retoriğin asıl sebebi olan reklamcılık sistemini fonlamadaki rollerini yeniden düşünmeye davet etti.

Prens Harry, “Sosyal medyayı yeniden tasarlamak için tüm alanlardan sektör liderleri, kabul edilemez online uygulamalara bir dur demeli ve online dünyamız için yeni standartlar belirleme sürecine aktif katılım göstermeliler” diye yazıyor.

Şu an, sosyal medya bir dönüm noktasında. Yalnızca haftalar önce, ABD Kongre’sine ilk başta online ortamda tasarlanan, planlanan ve körüklenen şiddetli bir baskın yapıldı. Facebook, Twitter ve YouTube gibi güçlü platformlar Donald Trump’ın hesaplarını askıya alarak bu gelişmeye yanıt verdi. Amazon ve Apple ise, isyancıların kullandığı sosyal ağ Parler ile ilişkilerini sonlandırdı. Fakat uzmanlar ve regülatörler, sosyal medyayı iyileştirmek için çok daha fazlasının yapılması gerektiğine inanıyor.

Tüm bunlara karşın, Prens Harry bir kez daha insanlardan, sosyal medyanın yarattığı sorunlara dikkat etmelerini rica ediyor. Fast Company ile gerçekleştirdiği, birçok farklı konunun ele alındığı röportajda, sosyal platformların neden Kongre baskınlarından sorumlu tutulması gerektiğini, buna olanak sağlayan koşulları ve neden çok geç olmadan dijital dünyayı yeniden şekillendirmemiz gerektiğini açıkladı.

FC: Altı ay önce, Fast Company için bir yazı yazdınız. Şirketleri, “kontrol edilmeyen ve ayırıcı ‘dikkat ekonomisi’ni” anlamlı bir şekilde yeniden tasarlamak için aksiyon almaya davet ettiniz. ABD Kongresi’ne yapılan saldırıdan sonraki haftalarda, sosyal medyanın toplum üzerindeki rolüne bakışınız nasıl değişti?

Prens Harry: O yazıyı kaleme aldığımda, şu düşüncemi paylaşıyordum: Bana kalırsa, baskın durumdaki online platformlar, bir nefret, sağlık ve gerçek krizine zemin hazırlayan koşulların oluşmasına katkıda bulundu ve bunları tetikledi.

Bu düşüncemin arkasındayım, tıpkı bu çağın, her seviyede yol açtıklarını hisseden ve gören diğer milyonlarca insan gibi… Komplo teorileri yüzünden sevdiklerimizi kaybediyoruz, çarpıtılan gerçekler yığını yüzünden benlik algımızı kaybediyoruz, ve en geniş çaptaysa, demokrasilerimizi kaybediyoruz.

Bu durumun boyutu yadsınamaz. Ve bunu, bu platformların oluşturulmasına yardımcı olan kişiler de belirtiyor. Bir duruş göstermek, işlerin ters gittiği noktaları ifade etmek, öneriler ve çözümler sunmak cesaret gerektirir. Ve buna duyulan ihtiyaç, daha önce hiç olmadığı kadar fazla. Dolayısıyla bu platformlarda çalışan veya çalışmış çok sayıda kişinin nefrete, şiddete, ayrılığa ve karışıklığa karşı bir şeyler söylemeyi seçmesi, beni cesaretlendiriyor ve bunun için minnettarım.

Komplo teorileri yüzünden sevdiklerimizi kaybediyoruz, çarpıtılan gerçekler yığını yüzünden benlik algımızı kaybediyoruz, ve en geniş çaptaysa, demokrasilerimizi kaybediyoruz”

FC: Bu konu sizin için neden bu kadar önemli? Sizin ve eşinizin Birleşik Krallıkta karşı karşıya kaldığı belgelenen online taciz, olaylara bakışınızı nasıl etkiledi?

PH: Hem benim hikayemin hem de eşimin hikayesinin tek bir şekilde anlatılmasına şaşırdım. Sonrasında birliğimiz, bu hikayenin anlatımını çok farklı hale getiren bir şeyin kıvılcımını ateşledi.

O yanlış anlatım, bahsettiğiniz tüm o tacizin temelini oluşturdu. Hikayemiz doğru bir şekilde anlatılsaydı, bunların hiçbiri başlamayacaktı bile.

Ancak deneyimlerimizin en önemli kısmı, dünyanın dört bir yanında çok sayıda insanın sesini duymamızı sağlamış olması. Bizden çok daha savunmasız konumda olanlar ve gerçek empati ile desteğe ne kadar ihtiyaç duyduğumuz hakkında uzun uzun düşündük.

Herkes, dijital ortamların mevcut sonuçlarından, kendine göre bir ölçüde oldukça derinden etkilenmiş. Bu, sevdiği bir kişinin radikalleştirilmesini görmek gibi bireysel bir şey de olabilir, iklim krizinin arkasındaki bilimin inkar edildiğini görmek gibi kolektif bir şey de…

Hepimiz, buna karşı savunmasızız. İşte bu yüzden, ben bunu bir teknoloji veya siyaset meselesi olarak görmüyorum. Bu, insani bir mesele.

Çocukluğumdan beri hayatıma yön veren ilke; gerçeğe karşı görevim, şefkatin peşinden gitmek ve acılara son vermekti. Hayatım boyunca, her zaman, en çok ihtiyaç duyanlara yardım etmek için üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Ve şimdi, bu değişime ihtiyacımız var. Çünkü bu, neredeyse yaptığımız veya maruz kaldığımız en ufak şeye de dokunuyor.

Ben bunu bir teknoloji veya siyaset meselesi olarak görmüyorum. Bu, insani bir mesele”

FC: Peki gelecekte hangi noktada olacağız? Gerçekliğin, eşitliğin ve ifade özgürlüğünün bir öncelik olduğu online atmosferi yaratmak için neler değişmeli?

PH: Ben de her gün aynı soruyu soruyorum ve dijital dünyamızın şu anki durumunu yeniden tasarlamak konusunda rehberlik etmeleri için uzmanlara güveniyorum. Dijital dünyamızı çocuklarımız ve tabii ki kendimiz için daha iyi bir yer haline nasıl getirebiliriz?

Hepimizin etrafını saran yanlış bilgi çığı, gerçekliği saptırıyor. Ayrıca etrafımızdaki dünyayı anlamamızı veya sağlıklı düşünmemizi etkileyen, çarpıtılmış bir filtre yarattı.

İfade özgürlüğü ve daha şefkatli, güvenilir bir dijital dünya arasında seçim yapmak durumunda kaldığınızı söylemek, bence yanlış bir seçim”

Online’da olan, online’da kalmaz. Söndürülemeyen bir yangın gibi, büyük bir hızla her yere yayılır: Evlerimize, iş yerlerimize, sokaklarımıza, zihinlerimize… Sorulması gereken soru şu: Haber ve bilgi paylaşımı artık makul ve gerçekçi bir değiş tokuş olmaktan çıkarak, bir silah değiş tokuşu olduğunda ne yapmak gerek?

Bu alandaki uzmanlardan duyduğum yanıt, ortak paydanın hesap verebilirlik olduğu. Yalnızca finansal teşvikler için değil, kolektif esenlik için de hesap verebilirlik olmalı. Platformların gayet istekli biçimde kârı alması fakat sorumluluk almaktan çekinmesini anlamak, benim için çok zor.

Online’da olan, online’da kalmaz. Söndürülemeyen bir yangın gibi, büyük bir hızla her yere yayılır: Evlerimize, iş yerlerimize, sokaklarımıza, zihinlerimize…”

Aynı zamanda ortak, herkesin paylaştığı hesap verebilirlik ortamı olmalı. Dijital reform isteyebilir ve bunun nasıl olacağını, ne olacağını tartışabiliriz. Ancak her birimiz, teknoloji ve medyayla ilişkimizi daha eleştirel bir bakışla incelemeliyiz. Sosyal medyada geçirdiğiniz zamanı sınırlandırmayı, sürekli sayfayı yenilemekten kendinizi alıkoymayı, kaynağın gerçekliğini kontrol etmeyi ve gördüğünüz bilgileri araştırmayı ve bir gönderi paylaştığınızda veya yorum yaptığınızda, daha şefkatli bir yaklaşım benimsemeyi düşünebilirsiniz. Bunlar küçük şeyler gibi görünebilir, ama bir araya geldiğinde anlamlı etki yapabilirler.

Son olarak, her birimiz, şefkatli olma sorumluluğu taşıyoruz. İnsanlar bağlantılar, sosyal bağlar ve aidiyet hissi için derin bir istek duyuyor. Bunlar olmadığında parçalanıyoruz. Ve dijital çağda bu, ne yazık ki, kitlesel ekstremizm hareketlerinde veya radikalleşmede bağlantılar bulmak için bir katalizör görevi görüyor. Birbirimize daha çok dikkat etmeliyiz, özellikle bu gibi izolasyon ve savunmasızlık dönemlerinde…

FC: Kongre baskınından sonra, Twitter ve Amazon gibi büyük teknoloji şirketleri, ürünlerini kimlerin kullanacağına dair kararlar vererek güçlerini kullanmaya başladı. Sizce şirketler, internetteki en yaygın platformlardan bazılarına kimin erişeceği konusunda kararlar verme gücüne sahip olmalı mı?

PH: Yanlış bilginin gerçek maliyetleri göz ardı edildiğinde neler olduğuna hepimiz, defalarca şahit olduk. Bunun önemi, yadsınamaz. ABD’de demokrasiye ciddi bir saldırı söz konusuydu ve bu, sosyal medyada organize edilmişti. Bu, şiddetli bir ‘ekstremizm’ meselesi. Sosyal medyanın Myanmar’daki soykırımda rol oynadığı ve Rohingyalara karşı şiddete teşvik etmek için bir araç olarak kullanıldığı, geniş ölçüde kabul ediliyor. Bu, bir insan hakları meselesi. Ayrıca Brezilya’da, sosyal medya en sonunda Amazon’un yıkımına yol açan yanlış bilgiler için bir kanal görevi gördü.

Bir bakıma, bu kadar uzun süredir sorunlarla bizzat ilgilenmeme yaklaşımı aslında başlı başına bir güç kullanımı.

Son zamanlarda Londra’daki Hyde Park’ta bulunan Speakers’ Corner hakkında çok sık düşünüyorum. Burası açık hava tartışmalarına, diyaloglara, bilgi ve fikir paylaşımına kucak açan bir alan. Eskiden sürekli oradan geçerdim.

Bu tür bir ‘şehir meydanı’ konsepti, hiç de yeni değil. Demokrasilerin ilk günleri kadar eskiye dayanır. Sahneye çıkar, konuşmak istediklerinizi konuşursunuz. Temel kurallar vardır. Şiddeti teşvik edemez, kimliğinizi gizleyemezsiniz ve para ödeyerek mekana sahip olamaz ya da tekelinize alamazsınız. Fikirler düşünülür veya reddedilir, düşünceler geliştirilir. En iyi senaryoda, hareketler meydana gelir; yalanlar ortaya serilir ve şiddete yol açacak çabalar o an reddedilir. En kötü senaryodaysa, tahammülsüzlük, grup düşüncesi, nefret ve zulüm kuvvetlenir. Bazı zamanlar, sınırların çekilmesi ve kurallar veya yasalların ortaya çıkması ya da sınanması gerekir.

Speakers’ Corner için teknolojiden vazgeçelim demiyorum. Tersine, sosyal medyanın günümüzün modern tek şehir meydanı olduğu düşüncesini desteklemekten kaçınmalıyız. Desteklemememiz gereken bir diğer düşünce de, platformların, yarattıkları bu tabloda hesap verebilir olmasını istemek yönündeki her çabanın, ifade özgürlüğünün kısıtlanması veya buna bir saldırı olduğu. İfade özgürlüğü ve daha şefkatli, güvenilir bir dijital dünya arasında seçim yapmak durumunda kaldığınızı söylemek, bence yanlış bir seçim. Bunlar, birbirini dışlayan kavramlar değil.

Bu modelde, bu şirketlerde çok az sayıda inanılmaz güçlü ve sağlam ‘ağ geçidi denetleyicileri’ var. Bu kişiler, milyarlarca insanın her gün gördüğü içeriği seçmek için gizli algoritmalar geliştirdi ve herkesin tükettiği bilginin –veya yanlış bilginin— küratörlüğünü yaptı. Bu durum, düşünceleri nasıl ve neden oluşturduğumuzu radikal biçimde değiştiriyor. Nasıl konuştuğumuzu ve ne hakkında konuşmaya karar verdiğimizi değiştiriyor. Nasıl düşündüğümüzü ve nasıl hareket ettiğimizi değiştiriyor.

En nihayetinde, tüm bunlar gerçekliğin birbirinden tamamen farklı versiyonlarının oluşmasına olanak sağladı: Birbiriyle çelişen gerçekler, aynı anda var oldu. Yani bir kişinin gerçeğe dair anlayışı, gerçek bilgilere dayanmak zorunda değil. Çünkü “kanıtların” bazı şekilleri, her zaman “gerçeğin” o versiyonunu pekiştirmek için kullanılabilir. İnanıyorum ki, kolektif online topluluğumuzdan istememiz gereken, bunun tam tersi. Şu anki model bizi bir araya getirmekten ziyade sınıflandırıyor ve ayırıyor; sağlıklı diyaloğu ve makul tartışmaları bastırıyor, hatta ortadan kaldırıyor; ve aynı dünyanın vatandaşları olarak, birbirimize duymamız gereken ortak saygıyı yavaş yavaş yok ediyor.

FC: Nefret söylemleri, algoritmaların pekiştirdikleri ve yanlış bilgileri düşünürsek, 2021’de platformunuzu değişimler yaratmak için nasıl kullanmayı planlıyorsunuz?

PH: Kesinlikle her şeyi bilmediğimi bilecek kadar şey biliyorum, özellikle de konu teknoloji olunca… Ama bunu bir insanlık meselesi olarak gördüğünüzde, işte o zaman yanlış bilginin yayılmasının da insancıl bir yanıt gerektirdiğini düşünüyorsunuz.

Bu nedenle 2020’de, eşimle birlikte uzmanlara danıştığımız ve doğrudan akademisyenlerden, savunuculardan ve politika yapıcılardan öğrendiğimiz epey zaman geçirdik. Aynı zamanda paylaşacak hikayeleri olan insanları empatiyle dinledik. İçlerinde yanlış bilgilerden oldukça ciddi etkilenen ve dijital yerliler olarak doğup büyüyenler de vardı.

Biz, bu insanların bakış açılarını ortaya çıkaran sahne ışığı görevi görmeye devam etmeyi ve dijital dünyada değişimi hızlandırmak için onların enerjilerinden ve deneyimlediklerinden yararlanmaya odaklanmayı umuyoruz.

FC: Archewell Vakfı’nız, teknolojiyi yeniden tasarlamayı ve insanlar üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlayan enstitü ve gruplarla işbirlikleri hayata geçirdi. Bir hayırsever olarak, neden bu alandaki araştırma çabalarını destekliyorsunuz?

PH: Eğer bir şey öğrendiysem o da şu ki, baskın teknolojilerimiz devamlı büyümek için oluşturulmuş; bu büyümenin dalga etkisiyle ciddi biçimde düşünülmemiş. Yalnızca bu modeli yeniden düşünmekle kalmamalı, daha fazlasını yapmalıyız. Risk çok büyük ve zamanımız daralıyor.

Yenilikçi ve sağlıklı platformlar üzerine düşünen veya bu alanda çalışan çok sayıda harika insan ve dijital mimar var. Onları desteklemeliyiz. Bunu, yalnızca yapılacak doğru şey olduğu için değil, aynı zamanda ticari anlamda da mantıklı olduğu için yapmıyoruz. Ayrıca rekabetin durumuna bakmalı ve ortamda yeni fikirlere karşı bir duruş olmadığından veya fikirlerin rastgele biçimde reddedilmediğinden emin olmalıyız.

Risk çok büyük ve zamanımız daralıyor”

Dijital dünyamızı daha sağlıklı, şefkatli, kapsayıcı ve güvenilir bir hale getirmeye başlayabileceğimize inanıyorum.

FC: Online ortamda ayrılık yaratıcı yaklaşımlar, yanlış bilgiler ve nefret söylemlerine yönelik endişelerinizi düşünürsek, son birkaç yılda kişisel sosyal medya kullanımına dair görüşleriniz nasıl değişti? Konuya şimdi nasıl yaklaşıyorsunuz ve herhangi bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

PH: Bunu sormanız komik oldu, olay oldukça ironik aslında. Birkaç hafta önce bir sabah uyandık ve Rupert Murdoch gazetesinde, sosyal medyayı bıraktığımızın yazıldığını duyduk. Bırakacağımız bir sosyal medyamızın olmadığını ve geçtiğimiz 10 ayda da hiç olmadığını düşünürsek; bu bizim için ‘yeni bir haberdi’.

İşin aslı şu ki, kanıtlarıyla gayet ortada olan zararlarına karşın, sosyal medya, bağlantı ve topluluk kurmak için bir araç olabilir. Ve bunlar, insanlık için hayati. Birbirimizin hikayelerini dinlemeli ve kendi hikayelerimizi paylaşabilmeliyiz. Bu, hayatın bir güzelliği. Ve, beni yanlış anlamayın. Dijital ortamın yeniden tasarlanması, gökkuşaklarının ve güneş ışıklarının kol gezeceği bir dünya yaratacak demiyorum. Bu, gerçekçi değil. Üstelik, hayat da öyle değil.

Fikir ayrılıkları, konuşmalar, karşıt bakış açıları olabilir, olmalı da. Ancak bunlar hiçbir şekilde şiddete, gerçeğin çarpıtılmasına ve hayatların tehlikeye atılmasına kadar ileri gitmemeli.

Biz, doğru zamanın geldiğini düşündüğümüzde sosyal medyayı tekrar ziyaret edeceğiz. Bu, belki de bir şeyleri değiştirmek veya yeniden tasarlamak için anlamlı taahhütlerde bulunulduğunu gördüğümüzde olabilir. Ama şu an enerjimizin büyük kısmını, bu alana ve bizim nasıl yardım edebileceğimize dair bir şeyler öğrenmek için harcıyoruz.

FC: Daha sağlıklı bir ekosistem inşa etme becerimiz konusunda iyimser misiniz, kötümser mi?

Elbette iyimserim, çünkü bize, insanlara inanıyorum. Şefkatli, dürüst ve iyi olmak üzere tasarlandığımıza inanıyorum. Dijital ortamın bazı yönleri, ne yazık ki zayıflıklarımızı manipüle etti (hatta öne çıkardı) ve bazılarının içindeki kötülüğü ortaya çıkardı.

İyimserliğe inanmak zorundayız çünkü oğlum için, ve hepimizin için ihtiyaç duyduğumuz dünya ve insanlık tam olarak öyle olmalı.

İnsan deneyiminin bir parçası olmak için sabırsızlanıyoruz, insan deneyinin değil.

Yazar: Fast Company Türkiye

©Fast Company Dergisi, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş. tarafından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun şekilde yayınlanmaktadır. Fast Company’nin isim hakkı ABD’de Mansueto Ventures’a, Türkiye’de Fast Dergi Yayıncılık A.Ş.’ye aittir. Dergide yayınlanan yazı, tablo, fotoğraf ve görsellerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

teknoloji-dunyanin-sorunlarini-cozebilir-mi

Teknoloji, dünyanın sorunlarını çözebilir mi?

her-seye-ragmen-ses-cikarabilmek

Her şeye rağmen ses çıkarabilmek