Fotoğraf: Pixabay
Bir zamanlar bilim kurgu filmlerinde hayranlıkla izlediğimiz otonom araçlar, artık hayatımızın gerçek bir parçası olma yolunda hızla ilerliyor. Teknoloji ve mühendislikteki gelişmeler sayesinde, kendi kendine gidebilen araçlar “sürüş” kavramını yeniden tanımlıyor. Bu araçlar, sensörler, kameralar, radar ve lidar sistemleriyle çevrelerini algılıyor, GPS ve yapay zeka sayesinde karar alıyor ve bir hedefe güvenle ulaşabiliyor. İnsan müdahalesine gerek kalmadan çalışan bu araçlar, sürüş görevini üstlenerek hem güvenlik hem de verimlilik vadediyor.
Allied Market Research’e göre, küresel otonom araç pazarı 2030 yılına kadar 2.16 trilyon dolara ulaşacak. Bu büyüme, sensörler, yapay zeka ve araç iletişim teknolojilerindeki ilerlemelerle hızlanıyor. Otonom sürüş, Society of Automotive Engineers (SAE) tarafından tanımlanan 5 farklı seviyede gelişiyor. En alt seviyeden tam otonomiye kadar her aşama, insan kontrolünü giderek daha az gerekli kılıyor. Şu anda birçok otomobil markası, seviye 2 ve seviye 3 arasında teknolojilerle kullanıcıların karşısına çıkıyor.
LİDER ŞİRKETLER NELER YAPIYOR?
Bu alanda liderliği elinde tutan ülkelerde yapılan başarılı çalışmalardan da örnekler vermek istiyorum. ABD’de Waymo ve Tesla, otonom araç teknolojilerinin liderleri arasında yer alıyor. Waymo, Arizona’da tamamen sürücüsüz robot taksiler hizmete sokarak dikkat çekti. Tesla, bu yıl, 2026’da üreteceği otonom bir taksi olan Cybercab modelini tanıttı.
Amazon tarafından satın alınan Zoox, tamamen şehir içi ulaşım için tasarlanmış otonom araçlar geliştiriyor. Araçlar, her iki yönde hareket edebilme yeteneğiyle dikkat çekiyor. Zoox, 2023’te kamuya açık yollarda otonom robotaksi testlerine de başladı.
Çin, Baidu ile 2030 yılına kadar otonom araçların yüzde 60’ını kendi sınırları içinde üretmeyi hedefliyor. Almanya, otonom araçları test etmek için belirli otoyollarda düzenlemeler yaparak bu alanda hukuki altyapı sağlayan ilk ülkelerden biri oldu. Güney Kore’de Hyundai, bu yıl Seul’de otonom otobüs ağını devreye sokmayı planlıyor. Güney Kore 2030’a kadar tamamen sürücüsüz ulaşım için bir yol haritası oluşturdu. İsveç’te Einride, otonom yük taşımacılığı alanında devrim yapıyor.
GÜVENLİ YOLLAR, VERİMLİ TRAFİK!
Otonom sürüş, sadece bir teknolojik yenilik değil; aynı zamanda toplum, ekonomi ve bireyler için köklü bir dönüşüm anlamına geliyor. Otonom sürüşün en büyük iddiası, güvenlik. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre trafik kazalarının yüzde 90’ı insan hatasından kaynaklanıyor. Otonom araçlar; dikkatsizlik, yorgunluk ya da alkol gibi nedenlerle oluşan kazaları önemli ölçüde azaltma potansiyeline sahip bulunuyor.
ABD merkezli Insurance Institute for Highway Safety (IIHS) tarafından 2022’de yapılan bir araştırma, otonom acil frenleme sistemine sahip araçların öndeki araca çarpma oranını yüzde 49, yaralanma ile sonuçlanan kazaları ise yüzde 53 azalttığını gösteriyor. Ancak PwC’nin 2023’te yayınladığı “Dijital Otomotiv Raporu”, tüketicilerin yüzde 40’ının otonom araçlara güvenmediğini, yüzde 80’inin ise doğru teknolojiyle bu güveni geliştirebileceğini ortaya koyuyor.
Otonom araçların en önemli faydalarından biri, trafik akışını optimize ederek yakıt tüketimini ve karbon salınımını düşürmek olacak. International Transport Forum, otonom araçların ve paylaşım ekonomisinin yaygınlaşmasıyla şehirlerdeki karbon emisyonlarının yüzde 30’a kadar azaltılabileceğini belirtiyor. 2040 yılına kadar bireysel araç sahipliğinin, özellikle büyük şehirlerde yüzde 40 oranında azalacağı, otonom araç paylaşım platformlarının bu boşluğu dolduracağı tahmin ediliyor.
Erişim açısından da büyük bir devrimin kapımızda olduğunu söylemeliyim. Özellikle yaşlılar, engelliler ya da ehliyeti olmayan bireyler için mobilite, otonom araçlar sayesinde çok daha erişilebilir hale gelebilecek.
İŞSİZ KALACAKLAR, YENİ İŞ ALANLARI
Otonom sürüş teknolojisi, sadece otomotiv sektörünü değil; taşımacılık, lojistik, şehir planlaması ve sigorta gibi pek çok alanı etkiliyor. Lojistik sektörü, insan faktörünü azaltarak maliyetleri düşürmeyi planlarken, şehirler daha verimli yollar ve park alanları tasarlama şansına sahip olacak. Ancak, bu dönüşüm, kaçınılmaz şekilde birçok mesleğin dönüşümüne ya da kaybına yol açacak.
Özellikle taksi, kamyon ve ağır taşıt, toplu taşıma, lojistik ve teslimat şoförleri, otoparkçı gibi meslekler, bu dönüşümden doğrudan etkilenecek. Oxford Üniversitesi’nin 2017’de yaptığı araştırma ABD’de 3.5 milyon kamyon şoförünün işini kaybetme riski altında olduğunu ortaya koydu. McKinsey’nin 2020’deki çalışması ise otonom araçların, ulaşım sektörü çalışanlarının yüzde 50’sinden fazlasını etkileyebileceğini öngörmüştü.
Buna karşılık otonom teknolojiler yeni iş alanları da ortaya çıkaracak. McKinsey, doğrudan ve dolaylı olarak dünya çapında 15 milyon yeni iş fırsatı yaratılacağını öngörüyor. Bu fırsatlar özellikle “araç üretimi ve teknoloji geliştirme, altyapı ve akıllı şehir teknolojileri, veri ve yapay zeka hizmetleri, lojistik ve mobilite hizmetleri, siber güvenlik ve yasal hizmetler” gibi alanlarda yoğunlaşacak. McKinsey, otomasyon ve dijitalleşmenin etkisiyle 2030 yılına kadar Türkiye’de 8.9 milyon yeni iş oluşabileceğini öngörüyor.
ADİL BİR SİSTEM GEREKLİ
Otonom sürüş, geleceği bugünden şekillendiren bir teknoloji. Ancak bu yolculuğun sadece mühendislik değil, aynı zamanda etik, sosyal ve ekonomik boyutları da var. İnsanların bu teknolojiyi benimseyebilmesi için güvenli ve adil bir sistemin kurulması gerekiyor. Bu dönemde, teknolojinin sunduğu fırsatları akıllıca değerlendirmek kadar, beraberinde getirdiği zorluklara da hazırlıklı olmak gerekiyor. Çünkü bu devrim, yalnızca araçların değil, yaşamlarımızın ve alışkanlıklarımızın da yeniden programlanmasını gerektirecek. Ülkemizde de bu konudaki çalışmaların ivedilikle yapılması en büyük arzumuz.
Sorularınız için: [email protected]