SUNUŞ: M. RAUF ATEŞ
YAZI: ALANUR ÖZOKUR
Koç Holding’in kurucusu merhum Vehbi Koç, meraklı bir girişimci idi. İş yaşamına başladığı ilk dönemde Ankara adeta yeniden kuruluyordu. Bu nedenle de fırsat gördüğü alan olan inşaat sektörüne, malzeme satışı yaparak girmişti. Ankara biraz daha gelişip, yollar da yapılmaya başlanınca, bu kez Mobil ile benzin satışına başladı. Benzin işi, otomobil satışını da beraberinde getirdi ve otomobil bayiliği aldı. Anılarını paylaştığı kitabında, o yıllarda ayda sadece 8 otomobil sattığına da yer vermişti. Oğlu Rahmi Koç, devamını, yine babasının ağzından şöyle aktarıyor:
“O yıllarda ayda 8 tane araba sattığı için çok mutluymuş. Bir seyahati sırasında Paris’te yürürken Ford acentesi görmüş. ‘Şuraya girip bir fiyaka yapayım’ demiş. Usulca içeriye girmiş ve ‘Siz ayda kaç araba satarsınız’ diye sormuş. ‘Beş bin adet satıyoruz’ yanıtını alınca, ‘Sesimi çıkarmadan, usulca dükkandan geri çıktım’ diye anlatmıştı.”
Otomobilcilik, Koç Holding’in ilk ve önemli işlerinden biriydi. Rahmi Koç da bu önemli işletmeye dahil olarak iş hayatına adım atmıştı. Kendi deyimiyle, ‘Ford Garajı’nda, en alt kademeden” başlamıştı. İş dünyasının efsane isimlerinden Bernar Nahum’la, küçük bir odası ve önünde uzun yıllar vardı.
Daha önce birçok kez söyleşi yaptığım Koç Holding’in Şeref Başkanı Rahmi Koç’la son görüşmemiz farklı oldu. Fast Company Dergisi bünyesinde geçen yıl Z kuşağından oluşan bir danışma kurulu oluşturmuştuk. Yale Üniversitesi’nden Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne, İngiltere’den Sakarya’ya çeşitli alanlardan gençleri GenZ Danışma Kurulu’na üye olarak dahil ettik.
Zaman zaman genç arkadaşları, bizim için röportaj yapmaya yöneltiyor, bazen de konuşmacı ve oturum yöneticisi olarak konumlandırıyoruz. Bu röportajı da Londra’da City Üniversitesi, Bayes Business School’da öğrenci olan Alanur Özokur ile yaptık. Soruları o hazırladı, biz katkı yaptık. Daha öncekilerden çok farklı, deneyimlerin paylaşıldığı bir röportaj oldu:
ÜNİVERSİTEYİ NASIL SEÇTİM?
O zamanlar nitelikli işçi bulmak sıkıntısı vardı. Sanayi yatırımları yeni gelişiyordu, birçok iş insanı da bu alana giriyordu. Yeni fabrika kuranlar da diğer tesislerden eleman alıyorlardı. İşçi sayısı çok azdı ve bir miktar ücret farkına iş değiştirmeler oluyordu. Bu bizim için kritik bir sorundu.
O nedenle ben sanayide ‘işçi devri daimini’, işçi yönetimini de kapsayan İşletme eğitimi almayı tercih ettim. İşçileri nasıl tutar, nasıl randıman alır ve onları nasıl mutlu edersin gibi konular bizim için önemliydi. Hadiseler beni bu konuya, böyle bir üniversite eğitimi almaya yönlendirdi.
Bunun için Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’ne gittim. Kendi isteğimle seçtim ve tek istediğim üniversite de orasıydı. Onu da rahmetli kız kardeşimin sağlık sorunları için gittiği dönemden biliyorum. O dönemde incelemiştim. Tıpta çok ileriydi. Ekonomi bölümü de çok kuvvetliydi. Başka üniversitelerle hiç alakadar olmadım.
DENEYİM DOLU ÖĞRENCİLİK
Okulda çok iyi bir öğrenci değildim. Çünkü, sosyal aktivitelere çok önem verirdim. Aktif bir öğrenciydim, epey popülerdim. Sahneye çıkar müzik yapar, karikatür çizer, arkadaşlarla bol bol gezerdim. Münazaralara katılırdım. O taraflarım kuvvetliydi.
Sınıf takımında futbol oynardım, ama üniversite takımında değildim. Futbolda çok iyi olduğumu söyleyemem. Voleybol da oynardım. Ama sosyal yönü çok kuvvetli bir öğrenciydim.
Sonuçta üniversiteyi, yaz eğitimi de (summer school) alarak zamanında bitirdim. Yaz eğitimi sırasında da çalışıp, para kazanmaya uğraştım.
FIRÇA SATIŞ GÜNLERİ
Yazın kaldığımda 3 ay çalıştım. Kapı kapı dolaşıp fırça satardım. Sadece kadınların kullandığı fırçalar değil, köpeklere yönelik olanlar da vardı. Önce evlere gider, tanıtır ve sipariş alırdım. Sonra siparişleri fabrikaya iletir, gelenleri de teslim ederdik. Bir süre işler o kadar iyi gitti ki, yanımda 2 kişi çalıştırmaya başladım. Çünkü, iş büyüdü, tanıtım, sipariş almak, fabrikaya iletip, oradan tedarik büyük işe dönüşmüştü.
O zaman ABD’de gençler yazın çalışır. Çalışmayan pek yoktur. Ben bunu bilmediğim için iş bulmakta geç kaldım. Çünkü, herkes şubat ayından itibaren iş aramaya başlar. Arkadaşların önerisiyle gemi yapılan bir yerde ilk işimi buldum. ‘Gemi perçinlemesi’ işi vardı. Dışarıdan ‘perçin’ yaparken, içeride tutacak birilerini arıyorlardı. Bana önerilen iş de buydu. Fakat o iş bana uymadı.
Oradan çıktım, ekmek fabrikasında iş olduğunu duydum. Ancak, bu iş için akşam 19.00’da gidip, sabaha karşı dönmek gerekiyordu. Hemen işe aldılar. Bunu üniversiteyle birlikte yapmak mümkün değildi. Bir hafta yaptım, devam ettiremedim.
Sonra fırça işini önerdiler. Özellikle şehrin yoksul kısmında iş olduğunu söylediler. Önce şirketin yöneticisi beni kolumdan tuttu Baltimore’un kenar mahallelerine götürdü. İlk satışı onunla yaptık, öğrendim. Hatta yönetici, o gün yaptığı satışın gelirini de bana verdi. Böylece ‘fırça’ satış işine başladım ve o yaz gerçekten de iyi para kazandım, bir miktar biriktirdiğimi de hatırlıyorum. O kadar başarılı oldum ki, firma mezuniyetten sonra gelip çalışmamı da önerdi. Ama beni İstanbul’da bekleyen bir işim vardı!
ABD’DE ÇALIŞMAK
ABD’de çalışmayı düşündüm, istedim. Ama babam mutlaka Türkiye’ye dönmemi istiyordu. O zaman ABD’de bir miktar önemli firma vardı. En önemlisi bankacılık idi ve çok insan arıyorlardı. General Electric vardı. Onlar da çok süratli büyüyorlardı. Otomobil grubu, özellikle yedek parça işinde ve bayilerde insan aranıyordu. Ford iyi bir şirketti ve yeni mezunlara iş veriyordu.
Biraz çalışayım diye düşündüm. Ama babam, ‘Arabanı sat ve ‘İstanbul’a gel’ deyince, döndüm. Çünkü, aile işinde bana ihtiyacı olduğunu söylemişti.
Döndüğümde babam, ‘önce askerlik yapacaksın’ dedi. Oysa ben 6 ay kadar vakit geçirmek, dinlenmek istiyordum. O zaman Eyüp’teki Levazım bölümünde 6 ay askerlik yaptım, sonra Harp Akademisi’nde bir Amerikalı Albay Webster ile ile tercüman olarak çalıştım.
Askerlik bitince biraz gezip tozmayı düşünüyordum, ama ‘Ankara’da iş seni bekliyor’ dediler.” İlk işim Maltepe’deki Ford Garajı oldu. ‘Nasıl ki, otel müdürlüğüne giden yol patates soyarak başlıyorsa, sen de işin temelinden başlarsın’ dediler. Ben de sıfırdan başladım.
AİLE BİREYİ NASIL BAŞLAMALI?
Burada iki önemli faktör var. Birincisi, kendi işini mi kuracaksın yoksa başkasının yanında profesyonel mi olacaksın? Bu konuda karar vereceksin. İkincisi, ailenin işi varsa, oraya girmeden önce başka bir yerde ya da rakip şirkette çalışmalısın. Tabiri caizse, ‘Seranın dışına’ çıkmalısın. Onların ne yaptıklarını, rekabeti öğrenip, sonra kendi işine dönmelisin.
Ben bunları torunlarıma da tavsiye ediyorum. Onların da yaşı gelenlerin hepsi çalışıyor. Önce grup dışında çalışırlar. Orada edindikleri tecrübeye göre şirket içinde görev alabilirler. Çünkü, şirket içinde çalıştığınızda rahat edemezsiniz, ‘patronun çocuğu’ diye bakarlar. Yöneticiler torpil yapabilir, hataları görmezden gelebilir, azarlayamazlar, başarısızlık olursa işten çıkaramazlar.
Dolayısıyla dışarıda herhangi bir çalışan gibi tecrübe kazanmalarında, sonra aile işine dönmelerinde yarar var.
GELECEK NESİL İÇİN
Bugün dünyada ve Türkiye’de rekabet çok şiddetli. Bir işe girecekseniz, fevkalade ince ve derinliğine etüt etmeniz lazım. İşe girmeden evvel rekabeti iyi incelemelisiniz. Ondan sonra yatırım yapmalısınız. Hata yapmaktan korkmamak lazım. Hata yapmadan öğrenemez, ilerleyemezsiniz.
Başkalarını zayıf görmemek lazım. Karşındaki kişinin de en az senin kadar akıllı olduğunu unutmamalı. Yurtdışına gidenler eğitim ve tecrübe kazanıp ülkelerine geri dönmeliler.
Gençlerin büyüklere hürmet etmeleri, adap ve edep bilmeleri lazım. Ne derler? Ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok, geçmiş zaman ve kaçırılmış fırsat hiçbir zaman geri gelmez.
Bir mektup yazacaksanız, üzerinde iyi düşünmeniz gerekir. Bizim babamız, ‘Ciddi bir mektup yazacaksan, hazırla, 24 saat düşün. Bir daha oku, ondan sonra gönder” derdi. İnsanlar bazen sinir zamanında kontrolsüz işler yapabilir. Kontrollü hareket etmekte, sesini yükseltmemekte fayda var.
En önemlisi de başkalarının hatalarını görüp, iyi değerlendirip, benzerlerini yapmamaya gayret etmek lazım.
GİRİŞİMCİLER İÇİN ÖNERİLERİM
Benim iş hayatım boyunca çok sayıda moda şeyler oldu. Bir zamanlar tekstil, iplik yatırımları gözde idi, herkes o alana girdi. Sonra domates salçası işi geldi. Ardından ihracat, bir dönem de otomobil üretimi vardı. Herkes ‘Otomotiv sektörüne gireceğim’ diye ortaya çıktı.
Son yıllarda da startup’lar öne çıkıyor. Sıfırdan başlayıp, eğer hedefinizi iyi ayarlayıp, iyi yönettiğinizde duyulmadık rakamlara ulaşma imkanı var. Bunun örneklerini de görüyoruz. Bunlardan çok var ve biz de zaman zaman bu işlere para yatırdık.
Startup’lar vardır, kimileri başarılı, bazıları da başarısız olacaktır. Zaten onlara para yatırırken de yüzde 50-50 düşünüyorsunuz. Hatta başarısızlık oranı daha da yüksektir.
YAPAY ZEKA NE GETİRECEK?
Yapay zekanın getireceklerini daha tam olarak bilmiyoruz. Tehlikeli ve pozitif tarafları var. Tehlikeden söz ediliyor ama ben tahribatı ölçemiyorum. ‘İnsan faktörünü elimine edecek’ diyenler var. Ben buna inanmıyorum. İnsan faktörü yok edilemez, daima olacaktır. Onu çıkaran insandır.
Yapay zeka önemli bir teknoloji. Yalnız hukuki altyapısının olması lazım, zira ben dahil çok insan henüz onun genişliğini, yapabileceklerini tam anlamış değiliz. Ben her zaman bir şeyin sonunun olduğuna inanmışımdır. Sonsuz hiçbir şey olmaz. Yapay zekaya da böyle bakıyorum.
TIP TEKNOLOJİSİ ÖNEMLİ
Ben tıp alanını mühim buluyorum. İnsanın ömrünün uzamasına yönelik çok önemli çalışmalar var. İnsanların geliri arttıkça kendi sağlıklarına giderek daha çok ehemmiyet veriyorlar. Bu da tıpta büyük bir ilerleme getirecek, yeni işler kurulacak.
Bizim de bu konuda çalışmalarımız var. Bu tip projeler artık yüzbinler değil, milyonlarca dolarla gerçekleşebiliyor. Biliyorsunuz, bir ilacın konseptten eczaneye kadar gelmesi en az 1 milyar doları buluyor. Dolayısıyla, bunlar büyük bütçeler gerektiren, önemli çalışmalar. İnsan ömrünün 120 seneye kadar uzayacağı söyleniyor. Olmaması için bir sebep yok diye düşünüyorum. Tıp trilyonlarca dolarlık bir sektör olma yolunda. Orada yatırım yapanlar, başarılı olurlarsa büyük para kazanacaklar ve insan alemine büyük katkı sağlayacaklar.
İŞİN NE KADAR İÇİNDE?
Ben işe namütenahi vakit ayırırım. İş hep devam eder. Emekli olduğum halde haftanın 5 günü sabah 9.30’da gelir, saat 19.00’a kadar ofiste çalışırım. Ne zaman iş icap ederse orada olursunuz. Başarının şartlarını sorduğunuzda ‘çalışma’ dedik ya… Ama tabii günlük işlerle ilgilenmem.
Mesela, bütçe tutuyor mu, tutmuyor mu diye ilgilenirim. Bütçeleri görüp mutabık kaldıktan sonra uzaktan kontrol edip, yol göstermek lazım. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.
Zaten delege etmezseniz, kendiniz katiyen işin içinden çıkamazsınız. Mutlaka delege edecek, salahiyet verecek, güveneceksiniz. Bir de tabii tatmin edici maaş vereceksiniz. Yanınızda çalışanların gelirini, maaşını ve primini ödeyeceksiniz. Benim babam yanında çalışanlara hisse senedi verirdi. Şimdi büyüdük, herkese hisse senedi veremeyiz. Ama iyi ücret vermeye çalışıyoruz. Özetle şirketinizde çalışanın yarın öğle yemeğini yiyip yemeyeceğini düşünmemesi, kendini işine vermesi lazım.
İLHAM ALDIĞIM KİŞİLER
Gençken Henry Ford’a imrenirdim, ondan feyz alırdım çünkü, sıfırdan gelmiş, arabada ‘seri imalatı’ yaratmış, büyük paralar kazanmış bir girişimciydi. Aynı arabadan 15 milyon adet üreten bir başka kişi yoktur.
Sonraki yıllarda GE’nin başkanı Jack Welch vardı. Ona ‘Neutron Jack’ derlerdi. Fevkalade katı, acımasız biriydi. Ancak, fevkalade randımanlı çalışan ve çalıştıran bir liderdi. Onunla birkaç defa görüşmemiz de olmuştu. Eğer işinizi yapmazsanız, hedefi tutturamazsanız, işinize son verirdi. ‘Birinci ya da ikinci olmayan işte kalmam’ derdi. Bu konuda bir anım da var. Bir gün GE’nin üst düzey yöneticisi ile Fındıklı’da toplantı yapıyordum. Bir telefon geldi, kapattığında yüzü bembeyaz idi. Ne olduğunu sorduğumda, ‘Telefondaki Jack’ti. Beni, hedefimi tutturamadığım için işten çıkardı’ dedi. Şaşırmıştım.
Türkiye’den Eli Burla’yı çok beğenirdim. Burla Biraderler’in iki kurucusundan biriydi. İşadamından daha ziyade bir lider idi. Nejat Eczacıbaşı’nı çok takdir ederdim. Çünkü, gayet iyi okumuş, 3 lisan bilen iş insanıydı. Babasından aldığı küçük eczaneden bir holding yaratmayı başardı.
GİRİŞİMCİLERE 3 ÖNERİ
- Önce önünüze çıkan fırsatları değerlendirmeniz gerekiyor. Bir insanın önüne hayatı boyunca bir-iki fırsat gelir. Onu çok iyi yakalamalı.
- Bütçeni, nereye kadar açılabileceğini, hesabını kitabını bileceksin. Büyüme iştahı, mantığın dışına çıkmayacak. Onu yapanların hüsrana uğradığını çok gördüm. Çok iyi işler yapıp, bir yere geldikten sonra ‘büyüme hırsıyla’ batanlar oldu.
- Çok çalışmak. Çalışmadan hiçbir şey olmaz, bunun formülünü bulan olmadı.
VEHBİ BEY’DEN NE ÖĞRENDİM?
- En önemli önerisi ‘itibar’ idi. 30 yılda kazandığın itibarı, birkaç günde kaybedebilirsin.
- Alacaklarını zamanında tahsil edemeyebilirsin. Ancak, buna rağmen borçlarını mutlaka zamanında öde.
RAHMİ KOÇ’UN İLGİLENDİĞİ 5 GİRİŞİM
- Bundan 20 yıl önce 5 ayrı işe para yatırdık. O zaman startup değil, girişim deniyordu. Bunlardan 1’i başarılı oldu, diğer 4’ü yürümedi. 1’inin kazancı diğerlerinin zararını karşıladı, bir miktar da geriye kaldı.
- Bunlardan biri elektrikli motosiklet idi. Bindik hakikaten güzeldi. Ama iflas etti. Neden? Çünkü, motora binen o ‘gır gır’ sesi duymak istiyor. Elektrikli olduğundan sessiz çalışıyordu ve başarısız oldu.
- Bir başka girişimci geldi ve ‘banka müşterisi olmayan insanlara da kredi vereceğim’ dedi. O da iflas etti.
- Başka bir girişimci, ‘müthiş fikrim var’ demişti. Aynanın karşısında duracaksınız, ölçünüzü alacak ve size uygun ürünleri/kıyafetleri söyleyecek. Sonra gidip alacaksınız. Bize o zaman ‘çok parlak’ gelmişti ama girişimin başındaki arkadaş yürütemedi, başarısız oldu.
- Tek para kazanan ise ‘air craine’ denilen, hava vinç idi. Kayak merkezlerinde telesiyej direklerinin dikilme işi var. Çok zordur. Adam helikopter ile bu işi yapıyordu. Yerde yerini hazırlıyor, direkleri helikopter ile yerine oturtuyordu. İşte o şirket kazandı.
CAN KIRAÇ’I FARKLI KILAN 3 ÖZELLİĞİ
- İyi bir liderdi, yanında insan çalıştırmayı çok iyi bilirdi.
- Öğrendiklerini yanında çalışanlara aktarır, onları korur ve kollardı.
- Ekibini korkutarak değil, sevgiyle çalıştırırdı.
NETWORK KURMANIN ÖNEMİ
- Doğru insanı tanımak lazım. Bazıları bunu vazife edinip, zorla yanına gelip oturur. Bu doğru değil.
- Networking’i düzgün yapmak, doğal seyrinde gerçekleştirmek gerekiyor. İnsan için önemli sermayeden biridir.
- İnsanları, bir şey istemeden tanıyacaksın. Bir şey isteyerek başlarsan, kaybedersin. Belki bir gün, bir defa bir ihtiyacın olursa kapısını çalacaksın.
- Bağış toplama işindeysen, hiçbir zaman para topladığın insandan şık giyinmeyecek, ondan daha iyi arabaya binmeyeceksin. Hiçbir zaman paradan lafı açmayacaksın. Önce fikir soracak, ardından para isteyeceksin. Paradan başlarsan, o da sana fikir verir”.