“Lider, iş yapış biçimi, davranışları ve karizmasıyla önderlik etmeli”

LinkedIn’de “Takım arkadaşı arıyorum” ilanınızı gördüm. Neden sosyal medyadan arıyorsunuz ve nasıl bir talep gördünüz? Aradığınız takım arkadaşındaki 3 özelliği paylaşır mısınız?
Bu yeni yaptığımız bir şey değil. İnsan Kaynakları bölümümüz, uzun süredir LinkedIn’i bu amaçla kullanıyor. Bu mecranın çok yararını da görüyoruz.

Bir kere daha çok adaya daha makul fiyata ulaşıyorsunuz. Hedefleme yapabildiğiniz için de oldukça verimli oluyor.

“Takım arkadaşı arıyorum”, zaten içinde ne aradığımı yansıtan bir davet cümlesi. Bir kere takım olabilecek kadar iletişiminde rahat, ilişkilerinde esnek olması; tabii ki işinde uzman olması, sonra çalışkan olması ve İngilizceyi neredeyse ana dili kadar iyi bilmesi gerekiyor.

Bir yazınızda “‘Dijital lider’ ile ‘lider’ farklıdır” diyorsunuz. Aralarındaki temel farkları paylaşır mısınız? Siz dijital lider misiniz?
Bir kere burada bir konunun altını çizmek istiyorum, çünkü yanlış anlaşılabiliyor. Burada sözünü ettiğimiz, siyasi anlamda liderlik değil. Lider her nedense siyaset alanında çok kullanılan bir sözcük olduğu için, şirketlere yönelik kullanıldığında siyasi çağrışımıyla algılayanlar var. Oysa öyle değil.

Şirket için her yönetici, her müdür “lider” olmalıdır. Yani davranışlarıyla, iş yapış biçimiyle, kişisel karizmasıyla etki alanında olan çalışanlara önderlik edebilmeli, onları motive ederek potansiyellerinin üzerinde bir performansla çalışmalarını sağlamalıdır.
“Dijital lider” ise dijital dünyanın değiştirdiği tüketici ve çalışan deneyimini iyi anlayan, bu konuları bir bütün olarak ele alıp aynı şekilde tüm yönettiği birimlere önderlik edebilen kişidir.

Eşi görülmemiş şekilde büyümenin mümkün olduğu, hızla büyüyen yeni pazar alanları ve gelir havuzları var. Bu alan ve havuzların varlığını hayal eden çalışanlara sahip olmak için önce yöneticilerinin dijital lider olarak bu hayalleri kurabilmeleri, dijital olanaklara hakim olmaları gerekiyor. Ben dijital lider olmaya çalışıyorum. Sanırım bu çabam blog yazılarımdan da anlaşılıyordur.

Sizin şirketler grubunuz, içinde büyük sanayi şirketlerini de barındırıyor. Üretim cephesinde teknoloji büyük değişimlere neden oluyor mu? Bu konuda hiç yazınızı okumadık. Ne düşünüyorsunuz?
Biz büyük bir sanayi şirketiyiz ve internet yokken bile son teknolojileri çok yakından takip ediyorduk. Hâlâ da öyle…

1990’lı yıllarda, benim genel müdürlüğüm zamanında internet üzerinden üretim verilerine yönelik tablolar alırdık. Makinelerin kablosuz iletişimi, sensörler aracılığı ile iletişimi, robotik çözümler, üretimin, makinelerin, insanların veriye dayalı organizasyonu, işletimi hep gündemimizdedir. Bunlar sürekli yenilik yaptığımız konular arasında yer alıyor.

Rekabetçi avantaj inovasyonda ve maliyet tasarrufunda ise bir sanayi şirketinin bu değişime ayak uydurmaması mümkün değil. Biz sanırım teknoloji ile atbaşı gittiğimiz için değişimden de etkilenmiyoruz. Soluduğumuz havayı, can alıcı konu olmasına rağmen, bir tehlike olmadan konuşmuyorsak; üretim ve teknoloji konusunu da bu nedenle gündeme getirmiyorum sanırım. Çünkü, o kadar olması gereken bir şey ki. Ama sorunuzdan anlıyorum ki bu konuda benden yazı ya da yazılar bekliyorsunuz. Kafamda o kadar çok yazı konusu var ki, bunu da sıraya alayım, belki bir gün sıra gelir.

Global bir şirket yönetmek ile Türkiye odaklı bir şirket yönetmek arasındaki farklar neler?
Büyük farklar var. Biz kendimize özgü bir strateji ile gidiyoruz. Bunun için G02 adını verdiğimiz bir yaklaşımımız var. Ne yapıyoruz? G: Go anlamında. Piyasa, tüketicinin evi, fabrikalar… Sahaya gir ve orada ol. 0: 0 hata yap. “Tek seferde doğru yap” demek. “Sen yap, biri kontrol etsin, biri onaylasın” durumuna karşıyız. İşini her yapan, tek seferde yapıp bitirmeli. A: Amaç birliği. Farklı kabiliyetlerdeki insanlar aynı amaçta buluşsun. L: Lider ol demek. Ya ikinci ya birinci ol. Üçüncüyü kimse hatırlamıyor. Belli bir coğrafya, belli bir kategori ve pazarda lider olmak.

Bir de “Of Course” yaklaşımımız var. Orada insanların nasıl çalışması ve düşünmesi gerektiğini ele alıyoruz. O ile “organize olmayı”, C ile bütün paydaşlarla işbirliğini kastediyoruz. O’da yine pazarda, ortalıkta olmayı teşvik ediyoruz. U harfini ‘güncellenme’, R’yi ise ‘yenilenme’ için kullanıyoruz. S ise ‘performansı’ temsil ediyor. Ben performansın yüzde 100 değil, 110 olması taraftarıyım. Rakipten iyi olunmasını istiyorum. Son olarak E ise ahlakı temsil ediyor.

Sizin bir konuşmanızda ambalajın önemini dinlemiştim. İşinizde ne kadar önemlidir?
Babamdan, önce paket yapmayı öğrendim. O günleri hatırlıyorum da o zaman koli ve koli bandı yoktu. Bisküviler paket yapılırdı. Şeffaf jelatinlerle paket yapılır, sonra bunların 20-30’u ile de başka bir paket yapılır, iplerle bağlanırdı.

Böyle bir ortamda babam bana,“Bu işte en önemli konu budur, paket yapmaktır” derdi. Benim de öğrendiğim ayrıntı, ambalajın bisküvi için önemi olduğu. Babam, “Bizim işimizde ambalaj, prezentasyon çok önemli” diye öğüt verirdi. Bu nedenle de her pazartesi günü holdingde ambalaj toplantısı yapardı. Yanlış anlaşılmasın, reklam toplantısını kastediyorum. O bizim için ambalaj anlamına geliyor.

GLOBAL ŞİRKETTE KÜLTÜR YÖNETİMİ

Başka kültürlerden insanlarla çalışırken, “nasıl davransak onlara dahi iyi davranabiliriz?” diye düşünmek lazım.
Hareket ve düşünce tarzımızın karşıdan nasıl göründüğüne dikkat etmek gerekiyor.
Ben arkadaşlara şunu tavsiye ederim: Global İngilizce konuşun ki herkes anlasın. Yani dil çok önemli.
Dünya insanı gibi davranmalı. Biz, “Nerelisin?” diye sormayı tercih etmiyoruz. Başka anlamlara geleceğini düşünüyoruz.
Mülakatlarda “Yaşınız kaçtır?” diye de sormuyoruz. Evli olduğunu, ancak kendisi söylerse öğreniyoruz.