Son haftalarda elliden fazla global risk sermayesi (Venture Capital) şirketiyle görüştüm. Bu görüşmelerin amacı şu anki şirketlerimden birinin yatırım turu için ilgili olan VC’lerle tanışmak ve startup’ı anlatmaktı.
Bazı VC’leri uzun bir süredir tanımama rağmen, güncel gelişmeleri ve onların yeni normaldeki yatırım kriterlerini daha iyi anlamak açısından çok faydalı oldu. Bu yazıda bu görüşmelerden öğrendiklerimi ve gözlemlediklerimi kaleme aldım.
1- Para bolluğu yaşıyoruz.
Görüştüğüm VC’lerin belki yarısı yeni bir fon “raise etmişti” ve COVID sebebiyle yatıramamıştı. En ilginci ise 300 milyon Euro raise eden ve şimdiye kadar tek bir yatırım yapan bir fon ile tanışmam oldu. Görüştüğüm en büyük fon 41 milyar dolar yönetiyordu, en ufağı 250 milyon euro. Hepsinin ortak noktası dijital alanda iyi, yeni normalde hayatta kalmış startup’ları arıyor olmalarıydı.
2- Süreç yönetimi I: Momentum.
Bir VC ile en fazla iki kere görüşüp, sonra “data room”a almak gerekiyor. Hatta bir görüşme bile yeterli. İlk baştaki tanışma süreci ne kadar uzarsa, startup’a o kadar zararlı oluyor; “Momentum” kaybı diyebiliriz. İlk defa VC’lerle görüşen şirketler VC’lere olan saygılarından bu süreci uzatma eğiliminde oluyorlar. Bunu yapmamak daha verimli.
3- Süreç yönetimi II:
Pitch Deck. Normalde startup her zaman VC’ye bir yatırımcı sunumu gönderir. Bu turda ilk defa ilk görüşmeden evvel bana kendi sunumunu (pitch deck) gönderen VC’ler vardı. Bunu farklılaşmak için yapıyorlar ve benim hoşuma gitti. Bir görüntülü görüşmenin başında gerçekleşen iki dakikalık VC özetinden daha iyi bir yol çünkü görüntülü görüşmenizde sizin zamanınızdan çalmıyorlar.
4- Süreç yönetimi III:
Evrak paylaşımı. Eskiden bir maile ek olarak sunumunuzu VC’lerle paylaşırdınız. Bugün hem verimliliği artırmak hem kimlerin okuduğunu izlemek hem de sunumu sürekli güncel tutmak açısından Docsend ve benzeri paylaşım platformları kullanılıyor. Ben sadece Docsend üzerinden sunum ve diğer evrakları paylaştım, herkese tavsiye ederim. İki taraf için de bir verimlilik artışı söz konusu.
5- Matching Platformları.
Yeni bir trend olarak VC ve start-up “matching” platformları gelmiş (Foundernest, Gust gibi). Biraz Tinder gibi düşünelim. Ben startup olarak bir profil oluşturduktan sonra aynı şekilde bir profil oluşturmuş VC’ler ile eşleştiriliyorum. Sağ/sol kaydırma tarzıyla ya beğendim ya da ilgilenmiyorum diyorum. İki taraf da ilgilenirse, tanıştırılıyorsunuz. Eşleştirme yapay zeka tarafından yapılıyor. “Bu işleri çok yaptım, benim ihtiyacım yok” dememek lazım. Sitelerden biri bir arkadaşımın olduğundan ben denedim. 26 VC ile eşleştirildim. 4’üyle beğenilerimiz karşılıklı tuttu. Dördüyle görüştüm ve biri son aşamaya kaldı. Benim için çok verimli bir süreç oldu. Özellikle tohum aşamasında olanlara tavsiye ederim. Hatta Türkiye’de kurmak için çok iyi bir iş fikri.
6- Yeni nesil VC:
Avrupa VC’lerinde bir kuşak değişimi var. Son 10 sene ön planda olan VC’ler yerlerini ya gençlere ya da yeni VC şirketlerine bırakıyor. Yeni kuşak VC şirketlerinin bence en önemli özelliği bünyelerinde sadece yatırım uzmanları bulundurmamaları. Gayet geniş bir operasyon ekipleri var. Operasyon ekiplerinin amacı yatırım yaptıkları startup’ları günlük hayatta desteklemek. Pazarlama, yapay zeka, cloud altyapısı, yeni pazarlar vs – bir startup’ın o kadar sorusu olabiliyor ki. Bu gibi operasyon altyapısı olan VC’ler fark yaratıyor. Örneğin Project A’nın operasyon grubu yüz kişiden daha fazla. Bunun gibi bünyesinde uzmanları barındıran birçok VC ile tanıştım.
7- Ek yatırım kriterleri:
VC’ler yatırım yaptıkları şirketlerden bazı sosyal etki kriterlerine uymalarını istiyor. Bunun en önde geleni iklim değişimiyle ilgili (Climate change). Şu an büyük VC’ler örneğin karbondioksit ayak izinizi sıfırlamayan startup’lara yatırım yapmaktan uzak durabiliyorlar. Bunu dile getiren 10’a yakın VC ile konuştum -bence bu yükselen bir trend.
8- Geldiğiniz ülkenin önemi:
Şirketinizin bir bacağı Türkiye’de, bir bacağı başka ülkede. Bir VC’nin gözünde nerenin startup’ı oluyorsunuz? Bulunduğunuz her yerin. Fiziki sınırların gittikçe silindiği bir dönemde, şirket merkezlerinin veya temsilciliklerin nerede olmasının önemi gittikçe arka plana kayıyor. Örneğin üç ülkede faaliyet gösteren bir FinTech şirketiyseniz, muhtemelen üst kimliğiniz FinTech oluyor. Ama bu işin başka bir boyutu var. Birincisi, başka bir ülkede olmanın vergisel avantajları olabilir. İkincisi, yatırımcıların gözünde makro riskler önemli. Biz girişimci olarak her ne kadar makro riskleri görmek istemesek de girişimler zamanla büyüdükçe şirketin sırtına yüklediğiniz makro riskler önemli olmaya başlıyor. Neden girişimler büyüyünce? Çünkü yatırım meblağları büyüyor ve daha büyük çekleri yazan VC’ler bu konuya önem vermek zorunda kalıyor.
9- Türk girişimci olmak bir avantaj mı?
Aslında pasaportunuz çok bir fark yaratmıyor. Farkı yaratan, lisan bilginiz. En azından akıcı bir İngilizcenin olması önemli. Bazı zamanlar, ülkemizle alakalı konulara girmek zorunda kalıyorsunuz ama ciddi bir tartışmaya dönüşmüyor.
10- Bir VC tarafından bana sorulan ve beni en güldüren soru:
“ABD’de herkesin arabası var. İzlanda’da herkes bir müzik grubunda. Estonya’da herkes girişimci. Peki Türkiye’de?”
11- “Raise etmek” ve “Exit” kelimelerinin Türkçe karşılığını bilmiyormuşum.
Sanıyorum yok. Eğer bu iki kelimenin Türkçe tercümesini bilen varsa, lütfen bana haber versin.
Bu sayıda tavsiye etmek istediğim kitap Edward Snowden’in kaleme aldığı “Permanent Record” 2019 senesinde yayımlandı.
Önce Edward Snowden kimdir, hatırlamakta fayda var. Eski Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çalışanı. Gizli NSA belgelerini medyaya ifşa ederek NSA tarafından yürütülen küresel izleme aletlerinin işletme detaylarını ve birçok ticari ve uluslararası ortağı ortaya çıkaran NSA sızıntılarını başlatmıştır. ABD tarihindeki en büyük sızıntı olarak kabul edilmektedir.
Bu kitabı okuma sebebim kendi ülkesine ve çalıştığı kuruma aslında ihanet eden birinin motivasyonunu anlamaktı. Kitabı okurken bu hareketinin nedenlerini çok iyi bir şekilde anlatıyor.
Snowden’e göre onu belgeleri sızdırmaya iten tek neden “Halkı, onlar adına ne yapıldığı ve onlara karşı neler yapıldığı konusunda bilgilendirmek”ti. Kitabı okuyunca devletlerin yapabildiği toplu gözetlemenin ne kadar yasa dışı ve etik dışı olduğunu anlıyorsunuz. Bu konulara meraklıysanız, bu kitabı tavsiye ederim.
YAZARIN DİĞER YAZILARI: