Siz Türkiye de dahil farklı yerlerde GOYA’yı uygulamaya devam ediyorsunuz. Gittiğiniz yerlerde tüketici tarafında/piyasada hangi 3 önemli değişiklik dikkatinizi çekiyor?
Doğrudur, yıl boyunca tüm dünyada GOYA’lıyorum (GOYA; Gez, Oturma Yerinde Artık kelimelerinin kısaltılmışını ifade ediyor. Daha fazla sahada dolaşma için Murat Ülker tarafından kullanılıyor).
Bu sene başından itibaren Kanada, Amerika’nın çeşitli eyaletleri, Karayipler, İngiltere, Fransa, Paris, Dubai, Nijerya’da GOYA’ladım. Çok istememe rağmen Uzak Doğu ve Orta Doğu’da hâlâ daha rahat seyahat etme olanakları yok.
Gezdiğim şehirlerde gözlemlediğim en önemli trend şu: Her yerde kuryeli e-ticarette büyük bir artış var ve dükkanların hepsi açılmış durumda. Bütün açık mağazaların tamamı da mal ve müşteri dolu. Global enflasyondan kaynaklı fiyat artışlarının neden olduğu bir canlılık hakim.
Diğer yandan geleneksel ticarette “yakın nokta” tercihi de önemli değişiklik olarak öne çıkıyor. Kısıtlamalar nedeniyle bütün dünyada tüketiciler bu davranışa alıştı ama bu alışverişin kolaylığı da kalıcılığa doğru evriliyor. Tüketici, en yakın noktadan alışveriş yapmayı tercih ediyor.
“Daha sık alışveriş” ve “küçük sepet” tercihi de önemli değişim. Bunun nedeni de hem daha fazla alışverişe zaman ayırabilme imkanı olması hem de dışarda daha az aman geçirme isteği idi. Şu anda dükkanlara bir akış söz konusu olsa da bu davranış da kalıcı hale gelecek gibi görünüyor. Bu davranışların nereye doğru dönüşeceğini hep birlikte göreceğiz.
Eskiden, cumartesi günleri de okula ve işe gidilirdi, 6 gün çalışılırdı. Sonra 5’e düştü. Şimdi ise 4 gün çalışma tartışılıyor. Siz bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bu konunun bütün dünyada tartışıldığını kısa bir süre önce blog’umda yazdım. Daha az çalışma gününü çalışanların arzu ettiğini, fakat buna piyasanın karar vereceğini biliyorum.
Mesela bu uygulama Dubai’de hayata geçirilmeye başlandı bile. Fakat bizim kendi satış noktalarımız (Godiva butik ve kafeleri) ve hızlı tüketim malları satan perakende noktaları için hafta sonu tatilleri bile geçerli değil.
Hatta bazı yerlerde 7/24 hizmet veriliyor. Haftanın 7 günü yaşayarak, 4 günü çalışarak ve 3 gün de keyif çatacak gelir esasına dayanan bir sistem çalıştırılabilirse neden olmasın? Ancak, böyle bir sistemin sabahtan akşama kurulamayacağı da ortada. Yine baştaki görüşümü tekrar edecek olursam, bu işin çalışıp çalışmayacağına piyasa karar verecektir.
Siz iş hayatınıza atıldığınızda, hatırladığınız kadarıyla öne çıkan en önemli “beceriler” neydi, gelecekte sizce hangileri olacak?
Ben üniversiteden mezun olurken, şirketlerde bordro, muhasebede ve satışta bilgisayar yeni yeni kullanılmaya başlamıştı. 10 parmak daktilo yazmak, bilgisayar programcılığı ve sistem analistliği, edinilmesi gereken kabiliyetlerdi. Hatta lisan bilmek ve şoför ehliyeti sahibi olmak, CV’lere yazılacak kadar önemsenirdi. Şirketler bu özelliklere büyük önem verirdi.
Şimdi ise “data” ile başlayan, bazen benim adını bile telaffuz edemediğim çok sayıda uzmanlık ve meslek var. Bunlar da yaşadığımız dijital çağın getirdiği “big data” (büyük veri) olanaklarının ortaya çıkardığı meslekler olarak öne çıkıyor. Zaten bu tür meslekler çıkmasa abes olurdu.
Geçmişte daktilo vardı ve onu “10 parmak” yazanlar el üstünde tutulurdu. Şimdi ise yeni meslekler için analitik düşünme ve analiz yeteneği, yani ip cambazlıkları gerekiyor. İpin üzerinde kalabilenler de karşıya geçebilecekler.
Tabii ki teknolojiden söz edip dururken veya “yeni beceriler” derken önemli olan nokta ne istediğini bilen gençlere ihtiyacımız olduğudur. Teknolojinin iyi amaçlarla kullanımını teşvik etmeliyiz. Onları doğru değerlere odaklamalı, kalplerini eğitmeyi unutmamalıyız.
Sizce şirketlerin organizasyon yapılarında bir değişim gerekiyor mu? Hızlanmak için bir sadeleşme gerekli mi?
Yalın yönetim tabii ki şart. Ama birçok konuda olduğu gibi yalın yönetimi de konuşmak değil, başarıyla uygulamak lazım. Bir kere sistemde/şirket organizasyonunda asla 3’ten fazla kademe olmamalı. Amir, memur ayrımı olmadan herkes mutlaka işini yapmalı. İşini yaparken de her kademede iki konu benim için çok önemli. Birincisi, yapılan işin mutlaka şirketin ticari gayesine uygun ve ona katkıda bulunan bir faaliyet olması, yani “kuruşlanabilmesi”dir (Değere dönüşmesi).
İkincisi, her işi yapan, bir gözetime ihtiyaç duymadan “Ben yaptım başardım, yetkinliğine” haiz olmalı. Bunun için de herkesin, yaptıkları işin anlamını iyi bilmesive bundan keyif alması gerekiyor.
İngilizcede “başsız tavuk gibi” diye bir deyim vardır. Yani “başsız tavuk” oraya buraya, her yöne döner. Düşünmeksizin hızlı bir şekilde hareket eder. Bu deyim oradan geliyor.
İşte çalışanlar, işlerin gayesini bilmiyor, bilseler de ne anlama geldiğiyle ilgili bir şey hissetmiyorlarsa bu risk ortaya çıkar. Sade, hızlı olabilirler ama yaptıkları kendileri için de şirketleri için de pek bir şey ifade etmeyebilir.
Mesela, biz Pladis’te, dünyaya “her ısırıkta mutluluk” vaat ederiz. Tüm çalışanlarımız bu gayeye ulaşmak için çalışır. Yıldız Holding’in misyonu ise “mutlu et, mutlu ol” dur, herkes her faaliyetinde asla bu gayeyi unutmaz, mutlu eder, mutlu olur.
Murat Bey, siz dünyayı, yeni teknolojileri yakından izliyorsunuz. NFT konusuna ilgi duyuyor musunuz? Bir yatırımınız oldu mu?
NFT’de bir yatırımımız olmadı. Yeteri kadar anlamadığımı düşünüyorum. Sadece NFT’yi değil, kripto para piyasasını da anlamaya çalışıyorum.
Burada ironi yaptığım düşünülmesin. Dramatik, ikna amaçlı haberlerin ötesinde bu iki dünyayı da, dolayısıyla blok zincirlerini de anlama çabası içindeyim. Önem veriyorum çünkü işimizi kökten etkileyebilecek bir teknoloji olabilir.
Bu rüzgarın gerçekliğini anlamak önemli ama bu aynı zamanda geride kalmadan yapılmalı elbette. Yani anlamaya çalışırken bir şey kaçırmadığımızdan emin olarak yapıyorum bu işi.
“İLK 2’DE DEĞİLSEK SEKTÖRDEN ÇIKIYORUZ”
- SABRİ BEY’İN ÖĞÜDÜ
Biz mecburiyetten gıda dışında işlere de girdik. Ambalaj yoktu, o işi kurduk. Maya yoktu, o alanda üretime girdik. Sabri Bey’in biz bu işlere girerken bir öğüdü olmuştu: “Yeni gireceğiniz alanlarda ya birinci ya da ikinci olun”. “Çünkü, üçüncü şirketi kimse hatırlamaz” diye de eklemişti. - İLK 2 ÖNEMLİ
Biz de Sabri Bey’in öğüdüne uyarak, yeni kurduğumuz şirketleri, birbirine omuz versinler diye değil, tek başlarına ayakta dursunlar diye çaba gösterdik. Tire Kutsan ve Polinas gibi şirketlerimiz vardı, alanlarında birinci idiler. Yağ ve donuk gıda işinde de birinciyiz. Mesela, Penta Teknoloji diye bir şirketimiz var. Elektronik ürün dağıtımı yapar. Onda da sektörde ilk 2 arasında yer alıyoruz. - DÜNYA MARKASI OLMAK İÇİN
Neticede biz gıda/atıştırmalık dışındaki tüm işlerimizden çıkıp, dünya çapında gıda işine odaklanmak istiyoruz. Bütün gayemiz de bu yöndedir. Bu nedenle de belli bir işi yapmakta, ona odaklanmakta yarar var. Ancak böyle bir yol izlerseniz, dünya çapında bir yere gelebiliyorsunuz. Bu sayede bisküvide dünyada 2’nci, çikolatada da 6 ya da 7’nciyiz. Demek ki, çikolatada daha fazla çalışmamız gerekiyor.
AİLE ŞİRKETİNİN ÖMRÜNÜ BORSAYA AÇARAK UZATMAK MÜMKÜN MÜ?
Bizim de halka açık şirketlerimiz var. Kimisini biz açtık, kimisi zaten aldığımızda borsadaydı. Bazıları da mecburen halka açık hale geldi. Örneğin, Sabri Bey, Ülker’in kapasitesini büyütmek için yeni yatırım yaparken, müşterilerini yeni kurduğu fabrikaya ortak etti. Fabrikayı Ankara’ya kurmuş ve ismini de Anadolu Gıda olarak belirlemişti. Anadolu’daki çok sayıda müşterisi oraya ortak oldu. Bir süre sonra ortaklardan bazıları vefat etti, çocuklarına kaldı. Beraberinde ortak sayısı da 100’ü geçti. Böylece 100 ortağı geçince otomatikman halka açılmış oldu.
Ancak, halka açılmak bir neticedir, amaç değil. Halka açılmak için gerekenleri yapmak, kurumsallaşmak da gerekir. Bütün hazırlıkları yapmak, mevzuata uygun hale gelmek lazım. Bütün bunları yaptığınızda, şirketi kurumsallaştırdığınızda, halka açmasanız bile ömrünü uzatmış olursunuz.
Halka açarak bir miktar hissenizi nakde dönüştürmüş olursunuz, elinizi bollaştırırsınız.
“OĞLUM İLE HER HAFTA BİR ARAYA GELİR, İŞİNİ KONUŞURUZ”
Oğlunuz Yahya Ülker, iş hayatının içinde ve çok aktif. Siz ona ne sürede fikirlerinizi aktarıyor, önerilerde bulunuyorsunuz?
Yahya Ülker’in şirketteki çalışma hayatının, diğer bireylerden bir farkı yoktur. Onlarla aynı çalışma ilkelerine ve olanaklarına sahiptir. Onlar gibi, başardığını ve hak ettiğini elde edebiliyor.
Bunun yanı sıra ben onunla haftada en az bir kez görüşüyorum. Onun için verilen “Hedef ve anahtar sonuçları”(OKR’leri) birlikte konuşuyoruz. İşlerin performansını gözden geçiriyoruz. Onun bana sorduğu konular oluyor. Benim de ona geçmişten aktarmak istediklerim oluyor. Birlikte onları da konuşuyoruz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI:
- “Mükemmele giden yol yanlışlarınızdan öğrenmekten geçer”
- “Sanata yapılan NFT’lerde büyük potansiyel görüyorum”
- “Lider, iş yapış biçimi, davranışları ve karizmasıyla önderlik etmeli”
- “Genç bireylerin işe katılımı doğru stratejiyle başarılı olur”
- “Aile bireylerinin önce profesyonel calışmasını öneririm”
- “Aile anayasamız yok, kurumsallaşmış kültür var”
- Feedback tek başına yeterli değil, “Feedforward” da çok önemli
- Hiyerarşisiz yönetimler Türkiye’de çalışmaz
- Yeni kuşak bizden uzaktan çalışma modeli istiyor
- “Tele-çalışma”nın önlenemez yükselişi